25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 16 Teması ‘ÖzgürlüklerSorgulamalar’ olarak belirlenen 18. İstanbul Tiyatro Festivali’ni festivalin direktörü Dikmen Gürün anlatıyor KÜLTÜR Cüneyt Türel Kimi sanatçılar yalnızca sanatlarıyla büyüktür, insan yanlarını tanıdığınızda hayal kırıklığı yaratırlar; kimileri ise hem sanatları hem de insan yanlarıyla büyüktür. Onları tanıdığınızda, gerçek, büyük bir sanatçıyı tanımanın erinci sarar içinizi. 1 Mayıs günü yitirdiğimiz Cüneyt Türel, böylesi ender rastlanan soylu bir sanatçıydı. Yıllar boyu hem sahnede izlerken, hem yüz yüze görüşmelerde hep bu soyluluğun yüceliğiyle titremiştir içim. Onu sahnede ilk gördüğüm gün, gerçekten unutulmaz bir gündü. 1 Eylül 1976 günü, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda binlerce kişi, coşkuyla Dünya Barış Günü’nü kutlamak için toplanmıştı. Hem kim unutabilir, o gün orada olup da Konstantin Simonov’un sahnede “Bekle Beni” şiirini okuyuşunu, sonrasında Ataol Behramoğlu’nun Türkçesini... O gecede Cüneyt Türel, yarı aydınlık bir ışık içinde sahneye çıkıp, Nâzım Hikmet’in, “Kardeşlerim / bakmayın sarı saçlı olduğuma / ben Asyalıyım / bakmayın / mavi gözlü olduğuma / ben Afrikalıyım” dizeleriyle başlayan ünlü şiirini okumuştu. Bir sesle bir şiirin, bir sesle bir şairin bu denli etkili buluşması az rastlanan bir mutluluktu. Sonraki yıllarda Şehir Tiyatroları’nda pek çok oyunda aynı hayranlıkla izledim onu. Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu geldi sonra, birbirinden güzel oyunlarla. O oyunlara ilişkin yazılarım bu köşede yayımlanmıştı. Tiyatro kadar edebiyat dünyasının da içindeydi. Yakın arkadaş çevresinde çok sayıda edebiyatçı vardı. Ünlü bir sanatçı olmak, onun alçakgönüllü insan yanını hiç değiştirmedi. Çağrıldığı en kıyıda köşedeki edebiyat etkinliklerine gelir, o büyüleyici sesiyle şiirler okurdu. Unutamadığım bir Eskişehir yolculuğumuz olmuştu. Soğuk bir ocak günüydü, o ve Tilbe Saran’la Nâzım Hikmet’in doğum günü etkinliklerine katılmak için Haydarpaşa’dan trene bildiğimizde. Ağır bir grip geçirmekte olmasına karşın kıramayıp gelmişti. Tren Bilecik’ten sonra Bozüyük düzlüğüne çıktığında diz boyu karla karşılaşmıştık. Çehov’un “Bozkır” öyküsünü anımsatmıştı, camdan bakıp. O öyküde mevsim yazdır ama bozkır hüznü her mevsim hep aynıdır. Eskişehir’de, o diz boyu karlı günde sobası yanmayan bir evde beklemiştik etkinlik saatini. Garip ama gerçek, etkinliğin yapılacağı Yunus Emre Kültür Merkezi’nde de kalorifer yanmıyordu. Buz gibi ama tıklım tıklım dolu salonda, insanların paltolarıyla, mantolarıyla izledikleri bir etkinlik oldu. Konuşma sırasını bekleyen Şükran Ağabey (Kurdakul), oturduğu koltukta paltosunun yakalarını kaldırıp gözlerine kadar örtmüştü yüzünü. Cüneyt, o gün, o salonda “Sebastian Bah’ın 1 Numaralı Dominör Konçertosu”nu okumuştu, “kütüklerde salkımların, / salkımlarda tanelerin, / tanelerde aydınlığın” sesini bütün evrene duyururcasına. Etkinlik sonrası, gece birde bindiğimiz bir otobüsle dönmüştük. Sabaha karşı Pamukova’da mola verildiğinde yarı uykulu, yarı uyanık camdan baktığımda, onu otobüsün yanında gece karanlığı içinde ışıldayan sigarasıyla görmüştüm. Sözcükler dergisinin ilk sayısının çıktığı gün, birkaç arkadaşla buluştuğumuz kahvede o da aramızdaydı. Dergiyi eline aldığında söylediği birkaç cümle, yaptığımız işin dünyanın en önemli işlerinden biri olduğunu duyumsatmıştı bize. Birkaç yıl önceydi, cuma masasına uğradığında, “Artık tiyatro da şiir gibi oldu, apartman katlarında, sınırlı sayıda izleyiciye yapılan saf bir sanata döndü” demişti. Şiirle tiyatroyu kişiliğinde birleştirebilmiş, yalnız sanatıyla değil yaşadığı her anla sanatın, “insanı insan etme gücü”nün simgelerinden biriydi gözümde Cüneyt Türel. İsviçreli grup Zimmerman de Perrot’nun “Hans ya da Heiri” adlı oyunu festival kapsamında sahnelenecek. ‘Tiyatronun sesi kısılamaz’ CEREN ÇIPLAK Bizim kuşağın Romeo’suydu Tiyatro Festivali’nin bu akşamki açılış töreninde Cüneyt Türel anısına bir onur ödülü sunulacak AYŞEGÜL YÜKSEL Tiyatro dünyası, büyük tartışmalara ve tepkilere yol açan bir dizi değişikliğin gölgesinde, seyirciyle buluşmaya hazırlanan tiyatro festivaliyle nefes alacak. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği 18. İstanbul Tiyatro Festivali bugün saat 20.30’da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecek açılış töreniyle başlayacak. Açılış töreninin ardından, festival, Genco Erkal’ın “Nâzım ile BrechtBiraz da Aziz Nesin” başlıklı gösterisi ile başlayacak. Tiyatro gündeminin bu çalkantılı sürecinin, teması bu yıl “ÖzgürlüklerSorgulamalar” olarak belirlenen festivalin açılış törenine de yansıyacağı kesin gibi görünüyor. 5 Haziran’a dek sürecek festivalin onur ödülleri de törende Başar Sabuncu, Prof. Özdemir Nutku, Prof. Sevda Şener ve Cüneyt Türel adına Tilbe Saran ile kızı Elif Türel’e sunulacak. Bu yıl genç tiyatro toplulukları için Yeni Dalga başlığının da eklendiği festivalde yurtdışından 5, Türkiye’den 40’a yakın tiyatro ve dans topluluğunun 100’ü aşkın gösterisi, 22 farklı mekânda gösterilecek. Festivalin direktörü Dikmen Gürün’le festivali ve son günlerdeki gerginliği konuştuk. Şehir Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliğinin ardından Başbakan’ın tiyatroları ? “Festival elbette ki Şehir Tiyatroları’ndaki ani yönetmelik değişikliğini ve de Başbakan’ın “Siz kimsiniz” sorusuyla başlayıp “Ben yaparım, olur!” tarzındaki özelleştirme çıkarmasını yanlış buluyor, tüm tiyatro dünyası gibi. Böyle fevri davranışlarla bir ülkenin biri 98, diğeri 63 yıllık iki kurumunun kökü kurutulamaz. Tiyatronun sesi kısılamaz.” özelleştirme açıklaması sonrası tiyatro dünyası ayaklandı. Festival bu yaşananlara nasıl bakacak? Festival elbette ki Şehir Tiyatroları’ndaki ani yönetmelik değişikliğini ve de Başbakan’ın “Siz kimsiniz” sorusuyla başlayıp “ben yaparım, olur!” tarzındaki özelleştirme çıkarmasını yanlış buluyor, tüm tiyatro dünyası gibi. Böyle fevri davranışlarla bir ülkenin biri 98, diğeri 63 yıllık iki kurumunun kökü kurutulamaz. Tiyatronun sesi kısılamaz. Ayrıca, İKSV ülkemizde kültür ve sanatın desteklenmesi konusunda görüşlerini de bildirdi. Tiyatro festivallerine dünyada ciddi bir kamu desteği varken ülkemizde bırakın festivalleri, ödenekli tiyatroların özelleştirilmesi söz konusu. Festival için kamudan mekân dışında herhangi bir maddi destek alıyor musunuz? Aldığınız destek Genç ŞT’nin düzenlediği ‘Genç Günler’ etkinliğinden yaklaşık 50 tiyatro topluluğu oyununu çekti stanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği ve bugün başlayacak 28. Genç Günler’e genç tiyatro topluluklarından da tepki var. Edindiğimiz bilgiye göre başvuru yapan yaklaşık 70 tiyatro topluluğundan 50’si ŞT’deki yeni yönetmeliğe tepki göstererek oyunlarını etkinlikten çekti. Geçen yıl 50 topluluğun 65 oyunla katıldığı Genç Günler’e bu yıl sadece 11 topluluk 13 oyunla katılıyor. Oyunlarını geri çeken tiyatro topluluklarından Turnusol ekibi üyesi Arda Öztürk tiyatronun özerkleşmesi yolunda adımlar atılması beklenirken tam tersi olduğunu belirterek, “Sadece toplanmakla, yürümekle bir sonuç alamayacağımız için ilkelerimizle somut bir adım at protesto mak istedik. Yeni yönetmeliğin imzalandığı gün oyunumuzu geri çekme kararı aldık” diyor. İBBŞT Genç Tiyatro sorumlusu ve repertuvar kurulu üyeliği görevinden, yeni yönetmelik nedeniyle istifa eden Tolga Yeter de oyunlarını çeken toplulukların hür iradeyle karar verdiklerini belirterek “Bu etkinliğe katılan toplulukların yeni yönetmeliği destekledikleri anlamına gelmez. Bir kısım geri çekilerek bir kısım da sahnede oynayarak bir duruş sergilemek istedi” diyor. Simurg Tiyatro’dan Mehmet Esatoğlu da “Tiyatroda özgürlük ilk planda gelir. Biz bu ilkemizden taviz vermedik. Şehir Tiyatroları yönetmeliğiyle ilgili problemler yaşanırken kimi topluluklar ‘biz orada çalışmıyoruz’ diye düşündü. Biz sorunun Türkiye tiyatrosunun sorunu olduğunu düşünerek oyunumuzu geri çektik” dedi. “Dünya Hepimize Yeter!” temasıyla düzenlenen etkinlik 19 Mayıs’a dek sürecek. İ yeterli mi? Avrupa’yla kıyaslar mısınız? Festival için kamudan tabii ki yeterince destek almıyoruz. İKSV bütçesinin yüzde 5’i kamu katkısıyla, yüzde 52’si de özel kurum ve kuruluşların destekleriyle karşılanıyor. Diğer gelir kaynaklarımız arasında uluslararası vakıflar, üyelik programı ve bilet satış geliri yer alıyor. Ne zaman ki genelde sanata, özelde tiyatroya, dansa bakış değişir, o zaman tiyatro festivali de gerekli desteği alabilir. Komşumuz Yunanistan, şu krizli günlerinde bile Atina Festivali’ne desteğini esirgemiyor ve yanılmıyorsam yüzde 40’ların üstünde bir destekle tıkır tıkır yürüyor festival. Diğer festivalleri saymıyorum bile… O nedenle, şu gerçeği görmek gerekir ki Tiyatro Festivali mucizeler yaratıyor ve de festivaller dünyasında önemli bir yere sahip. Gelelim bu yılki festivale... Sahne tasarımı ilginç oyunlar öne çıkıyor desek doğru bir tespit olur mu? Oyunlar sahne tasarımlarından çok işledikleri konularla öne çıkıyor, ama evet, farklı sahne tasarımlarının varlığı da bir gerçek, özellikle yurtdışından gelen oyunlarda. Öncelikle İsviçreli grup Zimmerman de Perrot’nun “Hans ya da Heiri” adlı oyununda sahnenin ortasında koyu renkli, ahşap dev bir teker var ve oyun bu tekerin içinde oynanıyor. “Hamlet”te de dikkat çeken bir sahne tasarımı var. Oyunda kullanılan toprak Almanya’dan özel olarak geldi. Video kullanımı önemli bir yer tutuyor. Aynı şey, Fransa’dan gelen, Theatre National de Chaillot yapımı “Orfeo” için de söylenebilir. Paris Şehir Tiyatrosu’nun “Gergedan” oyununda açılıp kapanan, sallanan dev köprü de ilginç bir kurulum. Tiyatroda mekân sorunu varken festivalde yeni mekânlar açılıyor geçici de olsa. Bu mekânlardan bahseder misiniz? Bu festivalde hayatımıza geçici olarak iki yeni mekân katıldı, hatta üç… Galata’da Rum ilköğretim okulunda Kutluğ Ataman’ın özel projesi “Sılsel” yer alacak. Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda Tuğçe Tuna ve Emre Koyuncuoğlu’nun işleri sergilenecek ve de yine Galata’da Hamursuz Fırın’da Yeşim Özsoy Gülan’ın çalışmasını izleyeceğiz. Tiyatro festivalinin ezeli sorunudur mekânsızlık ama, 2008 yazından bu yana bu sorun kronik bir hal aldı. Dünyanın hangi çağdaş kentine giderseniz gidin, opera, bale, konser, tiyatro salonları o kentin ışığı, simgesidir. Biz ise İstanbul gibi bir dünya kentinde AKM gibi bir mekânı renove edip açamadık anlamsız siyasi itişmeler nedeniyle. Bu yıl, sırf mekân sorunu nedeniyle iki oyunu programa dahil edemedik mesela... Hangi oyunları? Biri Berliner Ensemble yapımı olan “Üç Kuruşluk Opera”, diğeri de Theatre du Complicite yapımı “Usta ve Margarita”. En azından bunlardan birini getirebilirdik. Cüneyt Türel anısına bu akşam Tiyatro Festivali’nde bir onur ödülü sunulacak. 70 yıllık yaşamını, yalnız uzun süre emek verdiği İBBŞT’nin ve Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu’nun değil, İstanbul’daki çeşitli özel toplulukların farklı oyunlarında sırtladığı rollerle taçlandırmış, tepeden tırnağa donanımlı bir aktördür o. Tiyatromuzun farklı rollerde en çok sahneye çıkmış sanatçıları arasında ön sıralardadır. Türel’i ilk kez izlediğimde İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun Üsküdar Sahnesi’nde Romeo’yu oynuyordu. 20’li yaşlarındaydı. Benim kuşağımın ilk ve tek Romeo’su… Uzun yıllar sonra, kutlamak için sahne arkasına ilk gidişimde Can Gürzap ve Cihan Ünal ile birlikte Yasmin Reza’nın “Sanat” adlı oyununun Tiyatro İstanbul yapımında oynuyordu. Tilbe Saran’ın Ankara Sanat Kurumu’ndan aldığı kendisi törene gelemediği için bende kalmış ödülü alıp İstanbul’a götürmek için fuayeye fırladığında ise, Kent Oyuncuları yapımı “Kumarbazın Oyunu”nda alkışa çıkalı daha beş dakika bile olmamıştı. Tam üç yıl önce, bir ödül töreninde, DOT yapımı “Karatavuk”taki rolüne ayaküstü takılırken, bunun son konuşmamız olacağını bilemezdim. “İyi ki diziler var”, diyorum şimdi. Son birkaç yıl içinde “Doktorlar”, “Parmaklıklar Arkasında”, “Deli Saraylı”daki kısa ama vurucu kompozisyonlarını izlerken, “Hiç yaşlanmayacak mı” diye düşündüğümü anımsıyorum. Ne yüz hatları bozuldu, ne saçı döküldü, ne göbek saldı, ne de sahnedeki, yaşamdaki zarif duruşunu zedeleyecek karakter yıpranmalarına ödün verdi. İnsan ve aktör olarak her zaman “özenli” bir kişilik taşıdı. Tam da bu nedenle sevildi ve sayıldı. Tam da bu nedenle yaşlanmadı. Sahnede canlandırdığı Çehov kahramanlarının (Vanya Dayı’nın, Vişne Bahçesi’nin Gaev’inin, Üç Kız Kardeş’in Andreyev’inin) 40’lı yaşlarının kıvamını korudu hep. Yaşam izin verseydi, festival projesi olan “Elin Elimde” oyununda, 40 yaşındayken ölen Çehov’un kendisini canlandıracaktı. Her role gerektirdiği dozda akıttı oyunculuğunu. “Küçük oynama” sanatını özümsemiş olduğu için “büyük”tü… Teşekkürler Cüneyt Türel. Tiyatro için ‘sessiz ve beyaz’ eylem iyatro sanatçıları, çalışanları ve tiyatroseverler bugün saat 18.00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde “Özgür sanat susturulamaz!” diyecek. İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılış töreni öncesi toplanacak olan katılımcılar herkesi beyaz giymeye çağırıyor. Katılım çağrısında “Özgür tiyatro için, haydi yine Muhsin Ertuğrul Sahnesi önündeyiz, bu sefer daha kalabalık olacağız, sessiz ve beyaz olacağız ama daha gür çıkacak, çığlık olacak sesimiz! Arkadaşlar bir kez daha haykırmaya hazır mısınız? Tiyatrolar yok edilemez! Tiyatrolar özelleştirilemez!” deniliyor. T C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle