25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Her halkın layık olduğu yöneticilerce yönetildiği düşüncesi, elbette demokrasinin çok koşullu tanımlarından biri olup; çoğunluğun, özdeşleştiği için iktidara getirdiği yöneticileri hak ettiğini saptar. Demokrasinin salt seçimle sağlanamaması, hatta çoğunluk iradesine dayanarak düpedüz yok edilmesi, işte bu “liyakat”in sonucudur. François Hollande’ın kuşkusuz hiç aklına gelmemiştir, zaten umurunda da değildir, ama biz yine de söyleyelim: Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı, Fransız değil de Türk doğsa, Türkiye’de asla böyle bir makama layık görülmez ve seçilmezdi. Zaten politika bile yapamazdı! Fransız Sosyalist Partisi’nin kadim üyesi, komünistlerin, çevreci sol ve hatta anarşistlerin ortak adayı olup ardında sallanan kızıl, kırmızı ve siyah bayraklara rağmen Türk medyasının, sosyalist olmak kabahatini seçildiği güne kadar inatla, sebatla “sosyal demokrat aday” diye mazur gösterdiği Hollande; önce partisinin “Ya evlen, ya terket” tehdidiyle karşılaşır, ardından RTÜK tarafından kameralar önünde evlendirilirdi. Hem de bir değil, iki nikâh kıydırmak zorunda kalırdı! ??? Çünkü François Hollande, 2006 yılından beri yaşamını paylaştığı gazeteci Valerie Trierweiler ile evli olmadığı gibi dört çocuğunun annesi, eski eşi ve rakibi Segolene Royal ile de hiç nikâh kıymadı. Adam nikâha allerjik, özgür birliktelik yanlısı! Zaten Fransa’da aşırısından ılımlısına, sağ ile solun üstünde deyince sular durur, aşkın gerekçesi aranmaz, hesabı sorulmaz! Zaten bu yüzdendir ki Fransa’da seks, bir şantaj aracı değildir ve hiçbir politikacı belaltı vuruş kurbanı olmadığı gibi Fransız politikası, dolayısıyla halkı da böylesi şantajların mağduru olmaz. Bizim ellerde ahlaksızlık sayılan bu özgürlük, şöyle bir düşünecek olursak, Fransa’da siyasal ahlakı sağlıyor aslında: Halk, liderini özel yaşamındaki değil, devlete ve topluma ilişkin dürüstlüğüne göre sorguluyor, kamuya sağladığı yarar ya da verdiği zarara göre seçiyor ya da eliyor. Kapitalist Sarkozy, sırtını dayadığı zengin azınlığı kollayıp çoğunluğu yoksullaştırdığı hem başarısız hem de yolsuzluklarla damgalı yönetimi yüzünden yitirdi seçimleri. Sayıştay kökenli ve dürüstlüğünü herkesin kabul ettiği sosyalist Hollande, çoğunluğa daha adil bir dağılım ve sunduğu program yoksullara umut vaat ettiği için seçildi. ??? Kriz zamanları iktidar devralmak, elbette kolay değil. Üstelik Fransa, Sosyalist Parti’nin üç dönem cumhurbaşkanı seçilmeyi başaran efsane lideri Mitterrand’ın dediği gibi, özünde “Zaman zaman sola oy veren sağcı bir ülkedir.” François Hollande, canı burnunda bir çoğunluğa verdiği sözleri tutabilecek mi? Kapitalist sistem içinde sosyalist bir program uygulayabilecek mi, zaman gösterecek. Ama önderliği, asla özel yaşamıyla değil, salt halkına sağlayacağı yarar ve zararla değerlendirilecek. “Seçilmiş, tanrının parmağıyla duvara yapıştırdığı kişidir.” JEAN PAUL SARTRE Aşk ve İktidar birleştiği tek ortak değer, kimsenin, ama kimsenin tartışmadığı biricik hak, ister yönetici olsun, ister yönetilen, özel yaşam özgürlüğüdür. Özel yaşamın dokunulmazlığına ilişkin, başka demokrasilerde olmayan ölçüde bir saygı geliştiren Fransız toplumu, bugüne değin hiçbir cumhurbaşkanını, başbakanı ya da politikacısını, nikâhlı nikâhsız ilişkileri ve cinsel tercihiyle yargılamadı, seçmedi. Hatta çapkınlığı “kült” haline getirip; metresinin evinden dönerken süt kamyonuna çarpıp yakalanan Valery Giscard d’Estaing, cumhurbaşkanıyken evlilik dışı çocuğu olan Mitterrand, cumhurbaşkanı olunca İtalyan sevgilisi Claudia Cardinale Fransa’ya gelip yerleşen Jacques Chirac’ın “duş dahil üç dakika”lık ilişkileriyle eğlendi, eşcinsel olduğunu açıklayan Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoe’yi büyük bir F Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN saygıyla bağrına bastı. Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde resmi nikâhlı ikinci eşi Cecilia’yı pembe romanlar yazarı Marc Levy’ye kaptıran Nicolas Sarkozy’ye çok acıdı. Mağdur koca, eski manken Carla Bruni ile çıkmaya başlayınca pek sevindi, evlenince dünya çapında bir “erkekobur”u bile “first lady” diye öpüp başına koydu. “Nasıl olur” diye soran yabancılara, her Fransızın verdiği yanıt aynıydı: “C’est l’amour!” ??? İşte Fransa’da, belki de bu ülkeyi böylesine güzel; geçimsiz, nobran, kendini beğenmiş ve düpedüz çirkin Fransızları bile özel kılan mantık budur: “Aşk!” ransızlar, yöneticilerinin özel yaşamına göre seçmiyor, ancak dedikodusunu yapmayı pek seviyor. Bugünlerde François Hollande’ın gazeteci sevgilisi Valerie Trierweiler ile nikâh kıyıp kıymayacağı merak konusu. Ancak asıl eğlence, Carla Bruni’nin cumhurbaşkanı eskisi eşi Sarkozy’yi ne zaman terk edeceği. Carla Bruni’nin iktidar âşığı olduğu, yenik bir erkeğe eşlik etmeyeceği, yaygın bir kanı. Sürü sepet eskilerinden biri de eski sosyalist Başbakan Laurent Fabius olan Carla Bruni’nin yeniden iktidara yürüyüşünde ara geçiş olarak Sarkozy’yle evliyken geliştirdiği aşkı yaşaması ve bir süre, kendisi gibi şarkıcı Benjamin Biolay’in kollarında dinlenmesi bekleniyor. Hadi Bakalım Kolay Gelsin!.. Başbakan’ın sayesinde siyasal gündemimizin nur topu gibi bir yavrusu oldu. Önümüzdeki haftalarda, hatta aylarda “başkanlık sistemini” tartışacağız. Toplum, her zaman olduğu gibi ikiye ayrılacak, taraflar kıyasıya bir çatışmaya girişecekler. Bu öngörü temelsiz değil, çünkü Başbakan kendi elini daha da güçlendirecek bu yöntemi yaşama geçirmeye kararlı; bu sistemle ülkeyi “daha iyi” yöneteceğini düşünüyor. Konu yeni değil, AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu uzun zamandır Türkiye’ye bu sistemin yönetim açısından daha yararlı olacağı düşüncesini savunuyordu. İki gün önce AKP’nin bir başka hukukçusu, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da aynı doğrultuda bir açıklama yapınca Başbakan Slovenya gezisi sırasında tartışmayı başlattı. “Yeni anayasa çalışmalarında artık biliyorsunuz yazılım süreci başladı. Bu süreç içerisinde tartışılabilir. Bunlar hepsi demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bu başkanlık sistemi mi olur, yarı başkanlık sistemi mi olur bunların hepsi tartışılabilir. Tartışmaların sonucunda eğer parlamento burada ‘şu sisteme de geçebiliriz, uygundur’ diyorsa, bizim zaten söyleyebilecek hiçbir şeyimiz kalmaz.” Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi Başbakan’ın başından beri gönlünde yatmaktadır. Kendi açısından haklıdır da. Çünkü bu sistemde parlamento çoğunluğunu da arkasına alarak dilediğince at koşturabilecektir. ??? Daha önce bu köşede çok kez vurgulandığı gibi toplumumuz demokrasiyi içine sürüklendiği özel/olumsuz koşullarda içselleştirememiştir. Demokrasiden yalnızca parlamentarizm anlaşılmış, çoğunluğun eğilimi kutsallaştırılmıştır. Oysa gerçek demokrasi toplumdaki toplumsal, dinsel, inançsal, cinsel, etnik vb. her türlü azınlığın haklarını güvence altına alan, onlara eşit yaşam ve gelişme hakkı tanıyan bir rejimdir. Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi ise ülkemizin işleyişi açısından otokratik olan siyasal yapısını daha da otoriterleştirecek, özgürlükler ve temel insan hakları daha da kısıtlanacaktır. Türkiye, çok partili rejime geçildiği 1946 yılından bugüne kadar demokrasinin koşulsuz yaşandığı hiçbir dönem yaşamamıştır. Özellikle tek parti iktidarı dönemlerinde toplum giderek baskı altına alınmış, siyasal, toplumsal, kültürel özgürlükler kısıtlanmıştır. Toplum, asker ya da sivil bürokratik vesayetten kurtulma şansı bulamamıştır. Bugün de askeri vesayetin yerini sivil bürokratik vesayetin aldığı bir dönemden geçiyoruz. Başkanlık veya yarı başkanlık sistemi bu süreci hızlandırıp sertleştirecektir. ??? Türkiye, anayasal açıdan laik bir ülke olmakla birlikte nüfus çoğunluğu göz önüne alındığında bir İslam ülkesidir. İslam, tüm tek tanrılı dinler gibi bir dogmalar bütünüdür. Dogmaya olan koşulsuz inanç eleştirel aklın gelişmesine izin vermez, dolayısıyla İslami inancın kurallarına bağlı olarak yaşayan bir kişinin eleştirel akıl temelinde oluşan demokrasi düşüncesini içselleştirilmesine olanak yoktur. Türkiye dışında nüfus çoğunluğu Müslüman olan hiçbir ülkede evrensel demokrasinin bulunmaması, bu ülkelerin şeyhler, sultanlar, emirler, diktatör ya da yarı diktatörler tarafından yönetilmeleri bir rastlantı değildir. Biat kültürü demokrasiye yabancıdır. AKP, ülkeyi, toplumu ve toplumun bireylerini gelecek için öngördüğü, tasarladığı bir proje çerçevesinde yeniden inşa etmek/yapılandırmak kararlılığındadır. Başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin bu projeye en uygun düşecek yönetim modeli olduğunu görmek için siyaset bilimcisi olmaya gerek yoktur. AKP yöneticilerinin her söyledikleri söz mercek altına alınıp dikkatle incelenmelidir. İleri sürdükleri her önerinin birbirleriyle bağlantılı olduğu ancak bu yoldan anlaşılacaktır. Aynen “dindar nesiller yetiştirmek” önerisiyle yani başlatılan “başkanlık/yarı başkanlık” tartışmasının birbiriyle doğrudan ilgisinin olduğunun anlaşılması gibi… Öyleyse hadi bakalım, kolay gelsin! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Anayasa Anketleri Türkiye Odalar ve Borsalar Ankara’da “özgürlük” isteği Birliği (TOBB), il ve yüzde 15. Düşünün, Ulusal ilçelerimizdeki ticaret, sanayi, Kurtuluş Savaşı’yla yeniden esnaf odaları, KOBİ’ler ve doğmuş bir ülkenin özgürlük borsaların üst birliği. 1 milyon ve bağımsızlığını simgeleyen 200 firmanın katılımıyla, özel bir kentte yaşayanlar, sektörümüzün en geniş anayasanın, aslında ulusal birlikteliği. özgürlüğün güvencesi Bu nedenle yeni anayasa olması gerektiğini yüzde 100 hazırlıklarında TOBB’nin 21 oranında savunacakları STK ile oluşturduğu yerde, halkın yüzde 85’inin “Anayasa Platformu” özel bu tarihsel onur umurunda bir önem taşıyor. Platformun değil!.. “Türkiye Konuşuyor” Bu sonuca takılıp kalınca kampanyasına katılan 6 bin düşündüm; hemen tüm 500 “anayasa dünya başkentlerinde gönüllüsü”nün yarım milyon özgürlük meydanı var, tıpkı kişiyle temas kurarak 11 Baku’daki “Azatlık ilimizde elde ettiği sonuçlar Meydanı” gibi... Bizde geçenlerde açıklandı. (29 neden yok? Ne Ankara’da; Nisan 2012 Gazeteler) ne İstanbul’da, ne İzmir’de Adında bile “adalet”i öne ne de diğerlerinde... çıkartan bir Hele ki partinin 10 yılı İzmir... TOBB aşkın iktidarı taramasına sonunda, göre toplumun demokrasi yeni kültürümüzün anayasadan yüz akı öncelikli kentte beklentisinin “adalet” yine “adalet” isteği yüzde olmasını, Ölümsüz Turhan Selçuk’tan... 54! Halkın “siyasetin neredeyse kurmay yazarları” pek yarısının adaleti hiç önemsemediler... Ancak, her önemsemiyor olması nasıl eli kalem tutanın şu sonuç açıklanabilir? üzerinde ciddi kaygılarla Bursa’da da yeni durması gerekmez miydi: anayasanın “eşitlik” “Anayasanın refahı sağlamasını isteyenlerin gözetmesi beklentisi illerin oranı sadece yüzde 12. tümünde yüzde 2 ile 5 Okuyunca içim sızladı... arasında!” Demek ki yüzde 90’ın eşitlik Örneğin Erzurum; bu diye bir derdi yok! O Bursa işsizlik ve yoksulluk kentinde ki Osmanlı döneminden bile “Anayasadan öncelikli itibaren sanayileşmesiyle ilk beklentiniz” sorusuna gerçek emekçi kentimiz “toplumsal refahın değil miydi? yükselmesini esas alsın” Trabzon’a ise “herhalde diyenler yüzde 3’ü geçmiyor. yine işe Temel karıştı Temel” Demek ki halkımız artık demeden edemedim. “kalkınma” da istemiyor. “Refah”ı önemseyenlerin Herkesin önemsediği tek oranı sadece yüzde 1’miş! özlem “adalet!” Millet olarak Yani yüzde 99 Trabzonlunun sanki parasız pulsuz bir eli yağda, bir eli balda yaşamaya bile razıyız, yeter mı? Tümü ülkenin en ki şu adaletsiz düzen artık zenginleri mi? Trabzon sona ersin. yoksa Monaco mu? İki bin yıl önce Aristo, TOBB’nin en kritik sorusu bizim antik Assos kentindeki ise “Sizce ülkenin felsefe okulunu açtığında çözülmesi gereken en öğrencilerinden biri sormuş: önemli sorunu nedir?” “Ey bilge; lider adil mi Ezici çoğunluk “terör” ya da olmalıdır, cesur mu?” “Kürt sorunu” demiş... Aç, Aristo’nun yanıtı hâlâ ne sefil kalalım, özgürlük, eşitlik kadar da güncel: “Adalet ve bağımsızlığı varsa, cesarete gerek umursamayalım; yeter ki kalmaz.” PKK’nin ayrılıkçı terörü bitsin! aşkentte ‘özgürlük’ Peki, o önemsenmeyen erdemleri içermeyen bir TOBB ve STK’lerin anayasa ile nasıl olabilecek taramasının diğer sonuçları ki? da aslında kara kara Şu anayasa hazırlıklarında düşünmemiz gereken ulusal bakalım daha neler gerçekliğimizi yansıtıyor. göreceğiz... Örneğin başkent ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com C MY B C MY B B 1/ Gerçekte olma 1 dığı halde varmış gibi tasarımlanan 2 ya da düşünülen 3 şeyler için kulla 4 nılan sözcük. 2/ 5 İsmailiye tarikatının önderlerine 6 verilen san... Ar 7 goda esrar içilen 8 yere verilen ad. 3/ Orhan Kemal’in 9 bir romanı. 4/ ABD’nin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir eyaleti... Başörtüsü 1 GUGU R U K S olarak kullanılan bir tür 2 A L A Z A A H İ ipekli dokuma. 5/ Ken 3 Z AM K A R UM disine güvenilen kim4E K O L O J İ İ se. 6/ Kuzu sesi... Yap5K F E R İ B O T macıklı davranış... T U T Fas’ın plaka imi. 7/ Ör 6 İ S O T 7 A B İ Y E R E değe benzer bir yaban 8 U G İ Y A T İ P kuşu... Çemberin çevreE N D İ Ş E sinin çapına oranını gös 9 S U teren sayı. 8/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Temel niteliğinde olan; asal. 9/ Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çerez olarak yenen kavrulmuş buğday. 2/ Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek... Kedi ya da köpek yavrusu. 3/ Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... Bir renk. 4/ Afrika’nın en yüksek dağı Kilimanjaro’nun, yerli dillerde “özgürlük” anlamına gelen adı. 5/ Soyundan gelinen kimse... İlkel toplumlarda kutsal sayılan hayvan, ağaç ya da nesnelere verilen ad. 6/ Su kanalı... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Kavimler” anlamında eski sözcük... Yunan mitolojisinde kır tanrısı. 8/ Bir tür misk faresi. 9/ Ayakkabı çekeceği... Vilayet.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle