19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 2012 PAZARTESİ 6 HABERLER 2000 yılında afla sayıları 40 bine düşen tutuklu ve hükümlü sayısı 10 yılda üç katına çıkarak 132 bini aştı Yatacak yer kalmadı İLHAN TAŞCI Sevgi Nur, İsmail Yıldırım, Hürü Tuna Başak Kaya, Halide Adıyaman, Fadime Irmak cezaevinde olan yakınlarının serbest bırakılmasını istedi. Annelerin isyanı: Suçsa bizi de içeri alın ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Adalet Bakanı Sadullah Ergin’nin gazetecilerle “imaj düzeltme” gezisi düzenlediği cezaevlerinde bulunan 8 bin 76 kişinin “yatacak” yerinin bile olmadığı anlaşıldı. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı verilere göre, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı son 10 yılda üç katına çıkarak 132 bin 369’a ulaştı. 8 bin 76 kişinin “kapasite fazlası” olduğu cezaevlerindeki çocuk sayısı ise 2 bin 281’i buldu. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı istatistiki raporda, son dönemde çocuk tutuklu ve hükümlülere yönelik cinsel taciz ile tecrit suçlamalarıyla gündeme gelen cezaevlerindeki yaşamın sayısal boyutu mercek altına alındı. Cezaevlerinde bulunanlar, 125 bin 270 erkek, 4 bin 818 kadın ve 2 bin 281 çocuk olmak üzere 132 bin 369’a ulaştı. Kamuoyunda “Rahşan affı” olarak bilinen düzenlemeyle 1999 yılı itibarıyla 70 bin kişilik kapasitesi dolan cezaevlerinin nüfusu 40 bine kadar düşmüştü. Ancak aradan geçen 10 yıl içerisinde cezaevlerindeki doluluk oranının yüzde 200 arttığı ortaya çıktı. 30 günde 1752 kişi içeriye girdi Suç grupları yönünden cezaevindeki tutuklu ve hükümlülere bakıldığında, adli suçlardan 47 bin 487 kişi tutuklu, 72 bin 22 kişi de hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor. 5 bin 124 kişi terör suçlamasıyla tutuklu bulunurken 3 bin 846 kişi de hükümlü olarak cezaevinde yatıyor. Çıkar amaçlı suç örgütü mensubu suçlamasıyla 1672 kişinin tutuklu bulunduğu cezaevlerinde, 522 kişi de hükümlü olarak cezasını çekiyor. 499’u tutuklu, 1197’si de hükümlü olanlar ise kayıtlara “suç grubu bilinmeyenler” olarak geçti. Hükümlülerden toplam 16 bin 325 kişinin infazı açık cezaevlerinde yapılırken 116 bin 44 kişi ise kapalı cezaevlerinde kalıyor. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına göre, geçen yıla göre cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 8 bin 453, yalnızca son bir ay içerisinde ise 1752 kişi arttı. Tüm ceza infaz kurumlarında “kapasite fazlası” ise resmi kayıtlara 8 bin 76 olarak geçti. Açık ceza infaz kurumlarındaki kapasite fazlasının 1007, kapalı ceza infaz kurumlarındaki fazlanın ise 7 bin 69 olduğu kayıtlara geçti. Buna göre, tutuklu ve hükümlülerden 8 bin 76’sı cezaevlerinin kapasitesi dışında cezaevinde bulunuyor. Cezaevlerinde şubat ayına göre tutuklu sayısında 374 azalma, hükmen tutuklu sayısında 100 azalma olurken hükümlü sayısında 2 bin 226 artış yaşandı. RTE İktidar Oyununu Kaybeder mi? Başbakan için işler zorlaşıyor. Özellikle koltuk değişimlerinin gündeme geleceği 2014 ve 2015 yılları henüz büyük belirsizlikler taşıyor, RTE de bunun nasıl sonuçlanacağını bilmiyor; gerçi planı açık, ama gerçekleşmesi zor; zaman da hızla Erdoğan’ı sıkıştırıyor. Koltuk değişimlerine ilişkin saflar iyice belirginleşti sayılır. İki tutum işaretti. İlki, Erdoğan’ın, CemaatFenerbahçe ilişkileri üzerine yöneltilen soruya verdiği kısa ve net yanıttı: Cemaat camide olur, camide cemaatle beraberim... Bu sözler, Erdoğan’ın kararlılığını ve Cemaate yerini gösteriyor: “Cami, oradan çıkma, siyasete, hele hele benim yerime hiç soyunma.. Cami ile ilgili siyaseti zaten ben yapıyorum. Şimdi sen karşıma, siyaset ile camiyi birleştiren ikinci bir güç olarak çıkıyorsun, bunu yemem. Seni iktidarıma ortak etmem. Evet, bana hizmet ettin, özellikle orduya karşı büyük operasyonları belki de sen olmasaydın bu kadar başarıyla yapamazdım... Ama işleri berbat ettiğin, kafana göre takıldığın, beni de çok zor durumlara soktuğun olaylara da giriştin... Sen, camiye...” F. Gülen ve ekibi, Fenerbahçe Cumhuriyeti’ne bulaşması ve oradan da Erdoğan’ı vurmaya kalkışması sonucu uğradığı büyük tökezlemeye rağmen, köşesine, sınırlarına, camiye çekilecek ve iktidar mücadelesini bırakacak bir güç değil. Çünkü F. Gülen Cemaati, bir “cami cemaati” değil! “Yöneten” bir cemaat. Camii ile işleri yok dersek, biraz abartmış ama derdimizi de anlatmış oluruz! Eğitimden tutun, finans, iş, dış alımsatım, her türlü ticarete kadar işin içinde. Yetmedi, ordunun içinde, özellikle polis ve yargıda örgütlenmeleri var... Kaymakamları, valileri var.. Kaç milletvekilini yönlendiriyor ve bakanlardan kimler var, doğrusu bilen varsa mesaj atsın da öğrenelim! Mesela bir Büyük Türk Gazetecisi iken AKP’ ye transfer olan Suat Kılıç, Gülenci mi? Neyse, 2014 ve 2015 yıllarında yeniden doldurulacak 4 koltuk (Köşk, Başbakanlık, parti başkanlığı ve milletvekilliği kadroları), konusunda, Erdoğan’ın “Hadi bakalım camiye” kışkışlamasına, F. Gülen’in baş üstüne diyeceğini kimse sanmasın! Kartlar karılıyor, hesaplar yapılıyor... ??? İkinci önemli nokta, Cumhurbaşkanı Gül’ün demeci. Erdoğan ve ekibi, Cumhurbaşkanı’na bir “koltuk” daha önerdi: NATO Genel Sekreterliği! Gül, Hayır teşekkür ederim, almayacağım, dedi. Dönemin alçalmış bazı renkli kalemleri, biliyorsunuz, Erdoğan’ın el altındaki önerisini, gazetesinin yarım sayfasını rezil rüsva ederek sayfasına taşımış ve “Gül’e Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği yakışır, Türkiye bunu başarabilecek güçtedir...” biçiminde yazmıştı.. Gül, bu öneriye de hayır teşekkür ederim, almayayım, demişti.. Bunlar, politikacı Gül’ü “memurluğa indirgeme” yoklamalarıydı! Erdoğan’ın önünde iki temel engel var... Yooo hayır Cemaat değil; bunlardan biri Gül ve anayasa! (Erdoğan, Cemaat ve cami meselesini iki üç yıl içinde çözer!) Gül, “Erdoğan’la eş düzeyde”, üstelik cumhurbaşkanlığı yapmış kişi olarak AKP’ye, politikaya dönecek. Normal olan, Erdoğan’ın Köşk’e çıkarken var olan yetkilerle yetinmesidir. Ama “başkanlık” tacıyla ve anayasa değişikliğiyle bunu yapmayı kafasına koydu. Bugünkü yasal çerçevede, Gül’ün Başbakanlık’a gelmesi ve kendisinin Köşk’e çıkması durumunda, Başbakanlık’ı ve hatta partiyi yöneten ipleri de epey veya tamamen bırakmak durumunda kalır. Gül, Köşk’ün müdahalesini kabul etmez. Tıpkı Erdoğan gibi! Roller tam ve eşit değişmelidir! Siyaset budur! Artık, “düşman Kemalizm”e karşı bütünleşmek diye bir mesele de ortadan kalkmıştır! Erdoğan, en kötü senaryoyu garanti altına almak niyetinde: Diyelim anayasa değişmedi veya başkanlık sistemi kabul olmadı, cumhurbaşkanı da seçildi; ama o zaman Başbakanlık’ta ve parti başkanlığında, onu dinleyecek ve dediklerini uygulayacak birileri olmalı... Ama Erdoğan’ın yaverliğini yapacak kişi, Gül değil! Bu nedenle de Gül’e politika dışında memuriyet aranıyor! Tabii, aslında “en kötü” senaryo, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilememesidir! O zaman işler karışır, yine eski görevine dönebilir mi, Gül’e de Dışişleri Bakanlığı gibi başka bir “memuriyet” verilir mi.. Bir sürü bilinmezlik. Bütün bunları ve yeni olasılıkları, 1.5 yıl içinde daha net göreceğiz. Şu “milleti silme planı”na ve “vajina bekçiliğine” girecektim ama iki önemli konu bir köşeye sığmıyor, umarım yarına... Anneler Ağar’a kayıpları sordu 17. yılına giren Cumartesi Anneleri, her hafta Galatasaray’da toplanmalarının sorumlularından biri olarak gördükleri Mehmet Ağar’ı, tutuklu olduğu Aydın Yenipazar Cezaevi önünde protesto etti. Eylemde, gözaltında kaybedilenlerin aileleri ve yakınları yer aldı. Ağar’ı cezaevi önünde protesto eden eylemciler tarafından yapılan açıklamada “Ağar kayıplarımızın failidir” vurgusu yapıldı. (Fotoğraf: AA BAHATTİN ALBAYRAK) ANKARA Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve İbrahim Kaypakkaya’yı andıkları, 1 Mayıs ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğine katıldıkları gerekçesiyle, 4’ü öğrenci 7 genç daha yarın hâkim karşısına çıkacak. “Terör örgütü üyeliği” ile suçlanan gençlerin ailesini ise ümitli bir bekleyiş sardı. Ankara 12 Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması, yarın saat 13.30’da görülecek. Tutuklu gençlerden 5’inin ailesi dava öncesi bir araya gelerek yaşadıklarını anlattı. İşçi Umut Halit Nuray’ın annesi Sevgi Nuray, oğlunun 1 Mayıs, 8 Mart etkinliklerine katıldığı için tutuklandığını belirterek, “6 Mayıs, Ulaş Bardakçı, Erdal Eren, Mahir Çayan’ların ölüm yıldönümlerinde ben de anmaya giderim. Bir çok etkinliğe oğlum ile beraber katıldım. Çocuğum bu sebeplerden tutuklandıysa bizi de alsınlar, tutuklasınlar. Düşünce özgürlüğü yok mu bu ülkede? Hani Başbakanımız çıkıyor, ‘Bu ülkede sessiz devrim yaptım’ diyordu. Yaptığı devrim bu muymuş? Çocuklarımızı tutuklamak sessiz devrim mi? Kendisi çıkıyor timsah gözyaşları döküyor. Daha önce 12 Eylül’de yargılananlar için üzülüyor. Madem ağlıyorsun da bizim çocuk 12 Eylül’ü protesto etti diye tutuklu? 4 Nisan’daki 12 Eylül duruşmasına 6 gün kala bizim çocuklarımız cezaevinde darp edildi. Yaşamadığım 12 Eylül’ü şimdi yaşıyorum. AKP hükümetini kim eleştiriyorsa hemen terörist yapılıyor, içeri atılıyor. Ben çocuğumu özlüyorum, istiyorum. Nasıl aldıysalar, geri getirip vermek zorundalar.” MAĞDUR OLDUK Seyyar satıcılıkla ailesini geçindiren ve bu arada liseyi dışardan bitirmeye çalışan Emrah Irmak tutuklanınca aile zor duruma düşmüş. Anne Fadime Irmak, yaşadıklarını şöyle özetledi: “Bir tane oğlum vardı, onu da aldılar. Diğer çocuklarım arada kaldı. Biri 11 diğeri 13 yaşında iki kızım var. Okulda arkadaşları ‘Abin neci, neden tutuklandı?’ diye üzerlerine gitmiş. Çocuklarım ağlıyor, ‘Abime ne yapacaklar’ diye. Ailecek mağdur kaldık. Oğlum evi geçindiriyordu, babasına yardımcı oluyordu. Şimdi babası işsiz. Şu an apartmanın aidatını dahi ödeyemiyoruz. Çocuğum ilk duruşmada çıkacak diye çok ümitleniyorum, sabahlara kadar uyumuyorum.” Özel Yetkili Ankara Savcılığı’nın 29 Kasım 2011’de yaptığı “eşzamanlı operasyonda” Odak dergisi çalışanı ve okuru olan 7 genç gözaltına alındı; 2 Aralık günü tutuklandı. Hazırlanan iddianamede, gençler, THKPC/Direniş Hareketi örgütüne üye olmak ve örgüt propagandası yapmakla suçlanıyor. Özgürlükçü Anayasa Platformu’ndan tartışmalara tepki Başkanlık hevesiyle yeni anayasa heba ediliyor Haber Merkezi Özgürlükçü Anayasa Platformu, yeni anayasa yazım çalışmalarının başladığı bir dönemde başkanlık sisteminin tartışmaya açılmasına tepki göstererek, özgürlükçü, demokratik ve katılımcı bir anayasa için mutabakat zemini oluşturulması çağrısı yaptı. Özgürlükçü Anayasa Platformu, Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşları, sendikaları ve siyasal partilerinin önemli isimlerinin ve çok sayıda aydının imzaladığı bir çağrı metni yayımladı. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun anayasa yazım çalışmalarına başladığını ilan ettiği bir dönemde başkanlık sisteminin de yeniden tartışmaya açıldığı hatırlatılan açıklamada, “Başkanlık sistemi gibi, rejimin ne olduğunu belirleyecek bir tartışma sonuçlandırılmadan yeni anayasa yazımına başlanması, anayasa hazırlık sürecinin sağlıklı yürümeyeceğini göstermektedir. Başkanlık sistemini savunanlar, temel önemde düzenlemeleri jet hızıyla yasalaştırmakta, buna karşı yapılan muhalefeti vakit kaybı olarak değerlendirmekte, özerk kurumları yürütmeye bağlı hale getirmekte ve idarenin yargısal denetimini zayıflatacak adımlar atmaktadırlar” ifadelerine yer verildi. “Hızla kuvvetler birliğine sürüklendiğimiz bir noktada, başkanlık sistemi niye arzu edilmektedir?” denilen bildiride, 12 Eylül’ün getirdiği antidemokratik siyasal partiler düzeninin parça parça değiştirilerek her gün biraz daha başkanlık sistemine yaklaştırıldığı kaydedildi. Bildiride, “Başkanlık sistemi, üstelik 12 Eylül ile hesaplaşmanın gündeme getirildiği bir dönemde, 12 Eylül’ün getirdiği iktidar yoğunlaşmasını ‘Mutabakat zemini oluşturulmalı’ Özgürlükçü Anayasa Platformu’nun bildirisinde “Öncelikle ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, genel siyasi af çıkarılmalı, gerçek ve özgür bir tartışma ortamı yaratılmalıdır. Temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, devletin bütün inançlara eşit mesafede durması, vicdan özgürlüğünü tanıması gibi demokrasiyi devamlı ve çoğulcu kılan temel ilkeler tartışma ve pazarlık konusu olmaktan çıkarılmalıdır. Yerinden yönetim, başkanlık sistemi tartışmasından bağımsız şekilde, demokrasinin bir gereği olarak kabul edilmelidir” denildi. Bildiride, başta iktidar partisi olmak üzere tüm siyasi partiler ve anayasayla ilgilenen çevrelere anayasal ufkun açılması için mutabakat zemini oluşturulması çağrısı yapıldı. ‘Oğlumu döven yaratık gibiydi’ C MY B C MY B Çocuklarının 30 Mart sabahı oda değişikliğini istemedikleri gerekçesiyle gardiyanlar tarafından dövüldüğünü anlatan Nuray, bu durumu 3 Nisan’da gittiği görüşte öğrendiğini söyledi. Anne Nuray, şöyle konuştu: “Konuşurken içeri bir gardiyan girdi. Oğlum Umut ‘Anne işte beni darp eden gardiyanlardan biri de bu’ dedi. Arkamı döndüm baktım. O an karşımda fantastik filmlerde olduğu gibi bir yaratık vardı. İnsan değildi. Hatta gardiyan bana, ‘Bak bak, bana iyi bak oğlunu ben darp ettim’ dedi. O an ne yapacağımı şaşırdım. ” Anadolu Üniversitesi öğrencisi Barış Onay’ın annesi Halide Adıyaman, cezaevi yönetiminin tutuklu olan oğlunun okumaması için elinden geleni yaptığını belirterek “Tutukluların eğitim hakkını engellemiyoruz diyorlar ama asla destek olmadılar. Bilakis köstek oldular. Ama bizim çocuklarımız yılmadı. Anne olarak ben de yıl madım, yılmayacağım. 52 yaşındayım. Gerekirse 60 yaşına kadar çalışacağım, oğlumu o okuldan mezun edeceğim” dedi. Oğlu Barış’ın cezaevinde darp edildiğini anımsatan Adıyaman, “Atılan tokatın izi geçer ama kırılan onurun tamiri asla yok. Benim çocuğum herkesin düşündüğü gibi düşündü. Kimsenin malına göz dikmedi. Kimsenin parasını gasp etmedi. Sadece okumak istedi. Düşündüklerini de paylaştı” dedi. Oğlu Hopa davasında 6 ay tutuklu kalan anne Hürü Tuna, şimdi de kızı Meltem Tuna’nın cezaevinde olmasının üzüntüsünü yaşıyor. Oğlu Uğur Tuna, 31 Mayıs 2011’de Ankara’daki Hopa eylemine katıldığı için tutuklanan 22 öğrenci arasında yer aldı. Anne Tuna, 9 Aralık 2011’deki Hopa duruşmasına hazırlanırken 29 Kasım’da kızı Meltem Tuna’nın gözaltına alınmasının şokunu yaşamış. Uğur Tuna, yaklaşık 6 ay tutuklu kaldıktan sonra 9 Aralık’ta serbest bırakıldı. Hürü Tuna, şunları anlattı: “Oğlumun mahkemesine 10 gün kala ablasını baskınla aldılar. Bir yıldır, biz 12 Eylül darbesinin daha ağırını yaşıyoruz. Oğlum çıktı, kızım tutuklandı. Oğlum çıktıktan sonra, polisler okula gitmiş oğlumu araştırmış; kapımıza, muhtarlığa gelmişler... Şimdi de kızım Torba Yasa protestosuna katıldı diye savcılıktan kâğıt geldi. Sürekli baskı altındayız. Aynı 12 Eylül darbesi gibi. Adalet istiyoruz.” daha da ileri götürecektir. Türkiye’nin tarihsel ve güncel siyasi iklimi, parlamenter sistem dışı arayışların daha da otoriterleşmiş iktidar yoğunlaşmalarına yol açacağını göstermektedir. İfade ve örgütlenme özgürlüğü alanındaki ihlallerin arttığı, şiddet içermeyen protesto eylemlerinin dahi suç sayıldığı bir ortamda, başkanlık sisteminin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacağı iddiasıyla sihirli bir değnek gibi sunulmaya çalışılması iyi niyetli bir çaba olarak görülemez” görüşleri dile getirildi. ‘Heyecan bitiyor’ Özgürlükçü bir anayasa yapmanın koşullarının her gün biraz daha ortadan kalktığı bu siyasal ortamda, Türkiye’nin yeni anayasa konusundaki heyecanının ve birikiminin bir de başkanlık sistemi hevesiyle heba edilmesi tehlikesinin belirdiği kaydedilen bildiride, “Halbuki içinde bulunduğumuz bu ortamda yapılması gereken, parlamenter sistemin düzgün biçimde işlemesini sağlayacak adımların atılması ve anayasa tartışmasının özgürce yürütü leceği koşulların yaratılmasıdır” denildi. Çağrı metnini imzalayan aydınlar arasında şu isimler de yer alıyor: Prof. Dr. Ahmet Çakmak, Prof. Dr. Ahmet İnsel, Prof. Dr. Ahmet Saltık, Akın Atalay, Prof. Dr. Ali Nesin, Aydın Cıngı, Aydın Engin, Prof. Dr. Baskın Oran, Buket Uzuner, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Celalettin Can, Deniz Türkali, Prof. Dr. Dilek Barlas, Erdoğan Aydın, Ergin Cinmen, Eşber Yağmurdereli, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, Doç. Dr. Ferhat Kentel, Fikret İlkiz, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Doç. Dr. Hale Bolak Boratav, Hüsnü Arkan, Işıl Kasapoğlu, İbrahim Betil, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. İzzettin Önder, Mahir Günşiray, Prof. Dr. Nermin AbadanUnat, Nuray Mert, Orhan Erdinç, Osman Kavala, Oya Başaran, Oya Baydar, Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, Özgür Mumcu, Ragıp Duran, Semih Poroy, Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Yrd. Doç. Dr. Ufuk Uras, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Prof. Dr. Yalçın Göğüş, Prof. Dr. Yaman Barlas, Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu. Hedef büyük bir eylemdi KAYSERİ (Cumhuriyet) Kayseri’de Pınarbaşı Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan saldırı önemli ölçüde aydınlatılırken olayla ilgili 5 kişinin sorgusu sürüyor. Saldırıyla ilgili soruşturmada önemli ayrıntılara ulaşıldı. Patlayıcı yüklü otomobille, Ankara Kumrular Sokak’ta geçen yıl 5 kişinin yaşamını yitirdiği olay gibi bir eylem yapmak üzere yola çıkan teröristler, Kahramanmaraş Göksun’da yol kontrol noktasından takibe alındı. Kayseri ya da Ankara’da belirledikleri hedefe doğru ilerleyen teröristler, yakalanacağını anlayınca istikametlerini değeştirerek Pınarbaşı’ya saptı. Panik halinde ilçeye dalan teröristler, girişte ‘Pınarbaşı Emniyet Müdürlüğü’ levhasını görünce, eylemi burada yapmaya karar verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle