17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 2012 PAZARTESİ 2 gelmek için sadece altı oy gerektirecek kadar üstün bir çoğunluk sahibi olmasıdır. Yürürlükteki anayasa, genel kural olan üçte iki çoğunlukla değil de sadece beşte üç çoğunlukla Meclis’çe kabul edilmiş bir anayasa değişikliğinin, halkoylamasına sunulup kabul edilmekle geçerlik kazanmasına cevaz veriyor. Dolayısıyla, AKP sürecin kritik bir noktasında engelle karşılaştığında, örneğin “etnik özerklik” ya da “anadilde eğitim” gibi konularda BDP’den altı oyluk bir “takviye” karşılığında ödün vererek her türlü engeli kolaylıkla aşabilir. Acaba “gelin hep birlikte yeni anayasa yapalım” çağrısına hemen koşup rol sahibi olan ana muhalefet partisi içine girdiği süreçte böyle bir “sürpriz”e hazırlıklı mıdır? Yoksa, parti yapısında AKP’ye böyle bir “ödün” verip seçim çevrelerinde ömür boyu yıkılmazlık kazanmak isteyenler mi vardır? na muhalefet partisini yönetenler, anayasa yapma masasına oturmadan önce uyum ortaklarından bu tür sürprizlere kapıları sımsıkı kapatan “ıslak imzalı” güvenceler alsalardı, daha iyi olmaz mıydı? Yoksa, onlar da mı körleştiler? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Zayıf Zemin BU ölçüde tartışmalı bir zeminde anayasa yapmaya kalkışmak büyük hatadır. Tartışma şimdilik kısa kesilse ve üstü örtülse de yapılan işin sakat olduğu ve sonuçta daha önemli birtakım başka sakatlıkların ortaya çıkacağı şimdiden bilinmelidir. Tartışma, yapılan işe verilen adla başladı bile. Yapılan, “yeni” bir anayasa yapmak değil, bir “anayasa değişikliğidir”; dolayısıyla yürürlükteki anayasa kurallarına uygun olmalıdır. Değişikliğin köklü ve geniş kapsamlı olması işin hukuksal niteliğini değiştirmez. Bunun önemi şurada: Yürürlükteki metinde “değiştirilemez” ve “değiştirilmesi önerilemez” denen maddelerde olsa olsa herhangi bir anlam değişikliği getirmeyen üslup değişikliği yapılabilir ki, o da büyük titizlik isteyen “netameli” bir iştir. apılışta daha şimdiden sorun yaratabilecek olan büyük eksiklik, ilkelerde anlaşmaya varılmadan masaya oturulması ve hemen yazılışa geçilmesidir. Konunun püf noktası, girişimi başlatan iktidar partisinin tek başına anayasa değişikliği yapabilecek duruma Anayasa Yazımı, Başkanlık Sistemi ve 1961 Anayasası Şimdi sormak gerekiyor: Sayın Erdoğan, AKP üzerindeki tek seçiciliğini ve mutlak otoritesini bırakmak ister mi? Aslında hangi parti lideri, kendi partisinin denetimini elinden kaçırmak ister?.. Hangi parti lideri, milletvekili seçimlerinde elinde tuttuğu ve istediğini milletvekili yapma yetkisini ve gücünü bırakmak ister? Ama başkanlık modelinin temeli budur... Alev COŞKUN eni anayasa üzerinde çalışan TBMM partiler arası komisyonu, anayasanın yazımına başlamış bulunuyor. Türk toplumunun anayasa yapma ve anayasalı devlet modeli konusunda 150 yılı aşan bir geçmişi, deneyimi ve birikimi vardır. İlk anayasamız 1876 yılında yürürlüğe giren Kanuni Esasi’dir. 1876 yılında, Osmanlı Devleti bu anayasaya kavuşurken, onun yakın komşuları Rusya, İran, Balkanlar ve Arap dünyası anayasa kavramına epeyce uzaktılar. Kanuni Esasi, Türk toplumunun anayasal gelişme çizgisinde, mutlakiyetten ayrılışı ve meşruti yönetime geçişi sağlayan çok önemli bir gelişmedir. Ne yazık ki bu anayasaya göre seçimle oluşan Meclis sadece 5 ay toplanabildi. Anayasa daha sonra 32 yıl uygulanmamak üzere rafa kaldırıldı. 24 Temmuz 1908, II. Meşrutiyet’in ilanıdır. Yapılan seçimler sonucu 1908 Aralık ayında toplanan Meclis, o günden bugüne 104 yıldır toplantılarını sürdürmektedir. Bu, Türkiye için parlamenter demokrasi açısından çok önemli bir gelişmedir. 1921 ve 1924 anayasaları üzerinde de kısaca duralım. 1921 Anayasası güçler birliği ilkesine dayalı bir Meclis hükümeti sisya’ya çıkarken yürütme gücünü elde tutmanın dayanılmaz cazibesinden doğmaktadır. Yeni bir model Şimdi sormak gerekir. Yeni anayasa mı yapılacak, yoksa yeni bir siyasi rejim, yeni bir model üzerinde mi çalışılacak? Türkiye’nin yeni bir sisteme gereksinmesi var mı? 104 yıldır iyikötü sürdürdüğümüz parlamenter sistemden neden ayrılıyoruz? Bu yakıcı sorulardan sonra, yeni anayasa yazımında özellikle dikkatle üzerinde durulması gereken hususlar şunlar olmalıdır: Y Y A temini kurmuştu. Bu durum, İhtilal Meclisi koşullarının anayasasıydı. 1924 Anayasası ise Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk anayasadır. 19501960 çok partili dönemde yaşanan olaylar, 1924 Anayasası’nın yetersizliğini ve boşluklarını ortaya koymuştu. 1961 Anayasası ise Türk siyasal tarihimizde hukuk devleti ilkelerini ortaya koyan ilk anayasa olma özelliğini taşımaktadır. 1961 Anayasası, bireyi ve insan haklarını öne çıkarmış, insanı yüce bir değer kabul etmiştir. 1961 Anayasası, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ortaya çıkan çağdaş ve demokratik anayasalardan esinlenmiştir, onlar kadar ilerici ve demokrattır. 1961 Anayasası, “İnsan Hakları ve Özgürlükleri”, “Sosyal Adalet”, “Çağdaş Demokrasi” ve “Hukukun Üstünlüğü” ilkelerine dayanan bir anayasadır. Tüm bu aşamalar, bizim birikimlerimizdir. Meclis Anayasa Komisyonu tam anayasa yazımına geçeceği sırada, geçen hafta birdenbire “Başkanlık” ya da “Yarı Başkanlık” modelleri gündeme taşınmıştır. Bu durum, Özal ve Demirel’in cumhurbaşkanı seçilmeden önce ortaya attıkları istemlere benziyor. Şimdi de cumhurbaşkanı olmak isteyen Erdoğan bu tür istemlerde bulunuyor. Bu durum, Çanka Temel haklar Yeni anayasada hak ve özgürlükler tam olarak korunmalı, “temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı” kesin olarak belirtilmelidir. Hukuk devletinin sağlanması yönünde, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve parlamenter sistem titizlikle korunmalıdır. Başkanlık hükümeti modeli, bugünkü sistemin ortadan kaldırılmasını ve siyasal modelin parça parça yeniden düzenlenmesini gerektirir. Gerçek başkanlık sisteminde yasama organının tam bağımsız olması, özellikle yürütme organıyla hiçbir bağının olmaması gerekir. Bu da bugünkü siyasal parti sisteminin tersyüz edilmesi, siyasal partilerin ve parti liderlerinin mutlak egemenliğinden koparılmasını gerekli kılar. Şimdi sormak gerekiyor: Sayın Erdoğan, AKP üzerindeki tek seçiciliğini ve mutlak otoritesini bırakmak ister mi? Aslında hangi parti lideri, kendi partisinin denetimini elinden kaçırmak is ter?.. Hangi parti lideri, milletvekili seçimlerinde elinde tuttuğu ve istediğini milletvekili yapma yetkisini ve gücünü bırakmak ister? Ama başkanlık modelinin temeli budur... Bu sağlanamadığı takdirde, Başkanlık hükümeti sistemi Türkiye’de kişi diktatörlüğüne ve Latin Amerika’da olduğu gibi “Başkancı” sistemlere götürür. Yeni anayasa, Anayasa Mahkemesi’ni ve Yüksek Yargıçlar Kurulu’nu bağımsız ve yansız olarak yeniden kurmalıdır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin hepsi hukukçu olmalı, seçilmeleri hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir biçimde düzenlenmelidir. Yüksek Yargıçlar Kurulu’nda siyasal kişilere ve Adalet Bakanlığı müsteşarına yer verilmemelidir. Yüksek Yargıçlar Kurulu seçimi, hiçbir sorguya yer bırakılmayacak biçimde tam bağımsız olarak yeniden düzenlenmelidir. Yeni anayasada, en tartışmalı konulardan birisi ‘vatandaşlık’ tanımıdır. 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk, itlak olunur” denilmişti. Burada, coğrafi bir tanımla “Türkiye ahalisi” kavramı üzerinde durulmaktadır. Atatürk de o yıllarda “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımını yapmıştı. Yeni anayasa yazımcıları, çok zor bir görev yaptıklarının bilincindedirler. Onlar için en ciddi kaynak, hukuk devleti ilkesine titizlikle bağlı 1961 Anayasası’dır ve onun Prof. Hıfzı V. Velidedeoğlu tarafından Türkçeye kazandırılmış yalın metnidir. Demokrat Parti ve 27 Mayıs Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR C umhuriyet karşıtları, karşıdevrimciler DP iktidarını övüp 27 Mayıs’ı karalamakta öncülük ederler. Onlara göre 27 Mayıs’ın 12 Mart, 12 Eylül’den bir farkı yoktur ve DP iktidarı masumdur. Askeri darbeleri, demokrasiye inanan hiçbir sağduyu sahibi insan elbette onaylayamaz. Demokrasilerde darbe olmaz, olmamalıdır. Ancak şu gerçeği görmek lazım; o günleri yaşamış bir insan olarak şunu ileri sürebilirim, “27 Mayıs’ın tahrikçisi ve hazırlayıcısı Demokrat Parti’dir”. Büyük umutlarla bir tek parti yönetiminden halkoyu ile demokrasiye geçişimizin gururu ve sevinci çok kısa sürmüş, iktidara gelen parti demokrasi umudunu yok etmek için hemen her şeyi yapmıştır. Benim gibi o günleri yaşayanların tanık olduğu antidemokratik politika ve eylemler saymakla tükenmez. Basın özgürlüğü üzerinde ağır bir baskı kurulmuş, bir besleme basın yaratılmış tahsisatı mesture bu amaçla kullanılmıştır. Saldırıların 50 öncesi başlatıldığı Köy Enstitülerine son darbeyi vuran, halkevlerini kapatan DP iktidarıdır, iki aydınlanma odağını yok etmek açıkça halka ihanet etmek sayılması gerekir. Din istismarı onların zamanında ivme kazanmış, Kuran kursları o yıllarda çoğalmış, öğretim birliği bu yönetimce göz ardı edilmiştir. Vatan Cephesi rezaleti, radyodan her akşam duyurulan katılım listeleri hiç kuşkusuz demokrasi tarihimizin bir utanç sayfası olarak anılacaktır. Genç bir hekim, bir devlet görevlisi olarak İstanbul Belediyesi salonlarında Vatan Cephesine katılmamız için yapılan baskı, belleğimdeki en acı, en onur kırıcı anılar arasında yer alır. Demokrat Parti sanki demokrasi için hazır olmadığımızı ispatlamak ve tüm yurtta ve dünyada bu memlekette demokrasi yapılamaz inancını yaratmak misyonunu yüklenmiş gibidir. TBMM’de ‘Tahkikat Komisyonu’ kurarak ve bir mahkeme görevini üstlenerek muhalefeti yok etmek girişiminde bulunmaktan da geri durmamıştır bu iktidar. Menderes açıkça sabık başbakan olmak istemediğini ifade etmiştir... Bütün bunlara karşı yurdun aydınlık güçleri bir dayanışma içinde DP zorbalığına karşı çıkmışlar ve onurlu bir mücadele vermişlerdir. İstanbul Üniversitesi, iktidar polisi tarafından yerlerde sürüklenen rektörü Sıddık Sami Onar, Hüseyin Naili Kubalı, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Ragıp Sarıca gibi onurlu hukuk abideleri ile birlikte Türkiye’yi tek parti diktatörlüğüne götüren bu sefil politikaların karşısına çıkmıştır. Tüm üni versiteler, öğrencileri ile birlikte bu karanlık gidişi çeşitli eylemlerle protesto etmiştir. Bugün her türlü antidemokratik eylemlere karşı duracak o üniversitelerin özlemi içindeyiz. DP iktidarının gaflet içindeki davranışlarını sergileyecek, söylenecek, yazılacak daha pek çok şey var. Bütün bunları görmezden gelip DP iktidarına övgü düzen Mehmet Metiner ve Taha Akyol gibi sözde özgürlük savunucusu insanları doğrusu hayretle, şaşkınlıkla izliyorum. Onları asla tarafsız bulmuyorum. 27 Mayıs işte böyle bir atmosferde gelişmiş ve gerçekleşmiştir. Yinelemek istiyorum, başlıca sorumlusu DP iktidarıdır. 27 Mayıs’ı yapanların kuşkusuz büyük hataları olmuştur. İdamlar bir kara sayfadır 147’ler olayı utanç vericidir. Ancak büyük umutlarla girdiğimiz demokrasiyi yok eden bu iktidarın demokrasi karşıtı icraatını göz ardı edip sadece 27 Mayıs’ı karalamak da büyük bir haksızlıktır. 1961 Anayasası büyük bir umuttu. Bu anayasa ile bağımsız yargıyı sağlayacak kurumlar oluşturulmuş, grev ve toplusözleşme yasal güvence altına alınarak emeğin kutsal değeri öne çıkarılmış, üniversite ve TRT özerkliği gözetilmiştir. Yine o dönemde Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası kabul edilmiş, ülkede büyük bir sol açılım gerçekleşmiştir. İlk kez halktan, eşitlikten, sosyal adaletten söz eden kitaplara, yayınlara kavuştuk. Nâzım Hikmet’in bir vatan haini olmadığı 27 Mayıs’la öğrenilmiştir. Solu, sosyalizmi anlatan kitaplara 27 Mayıs’la kavuştuk. Ama devrim amaçlı ihtilali gerçekleştirenlerin hatalar yapmamaları olanaksızdı. Tüm iktidarlar ülkeye pahalıya mal olan hatalar yaptılar. 147’ler olayı o büyük hatalardan biridir. Yineliyorum Menderes ile birlikte iki bakanın idamı gibi bir başka kara sayfa olarak yakın tarihimize yazılmıştır. O günlerden bu yana yine gerçek demokrasiyi, gerçek bir halk irade ve iktidarını, uygarlığı, aklı, bilimi, çağdaşlığı benimseyen iktidarlara sahip olamadık. 27 Mayıs’tan ders alınamadı. Sonraki askeri darbelerin de önde gelen nedeni yine kötü yönetimler ve dış etkenlerdir. Ülkede özlediğimiz demokrasinin kurulamayışıdır. Demokrasinin önündeki engel olarak sadece orduyu ileri sürmek bir aldatmacadır, bir gaflettir. Sicili bozuk siyasal iktidarların buradaki rolünü ve sorumluluğunu kasıtlı bir şekilde gizlemektir. Kamplara bölünmüş bir ülkede yurtseverler, yakın tarihimizle birlikte bugün yaşadıklarımızı tarafsız, objektif bir şekilde irdelemek ve halka aktarmak görevini taşımaktadırlar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle