17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MAYIS 2012 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Antiemperyalist Bir Direnç... Kutulu Fetih VAN depremi başta olmak üzere büyük afetler dolayısıyla herkes yeni bir taşıma kolaylığıyla tanışmış oldu: Konteynır kolaylığı. Ama, o konuşulurken “taşıma”dan çok “barınma” sözü ediliyor. Depremlerin, sellerin, yangınların evsiz barksız bıraktığı insanların imdadına, “konteynır” diye okunan “container”lar yetişmekte. Kalın sacdan yapılmış, sonradan kapı pencere açılıp gerekli birtakım ayrıntılar eklenmiş, suya soğuğa dayanaklı duruma getirilmiş yatay kutular bunlar. Aslında hepsi çeşitli yükler kolay taşınsın ve ağır yüklerle uzak mesafeler fethedilsin diye yapılmışlar. Böyle olunca, Türkçesi de “kutuyük” olsa daha doğru olmaz mıydı? O kutulara ne konursa konsun, ister maden cevheri, ister iyi paketlenmiş değerli ve kırılgan eşya falan olsun, hiçbirine hiçbir şey olmaz, nasıl giderse gitsin, gideceği yere sapasağlam varır. utuyükler uzak yerlere büyük gemilerle yolculuk ederler. Rıhtımların daha çok yatay çalışan kancalı vinçleriyle dev gemilerin ambarlarına ve güvertelerine yerleştirilirler. Öylesine yüksek tepeler oluştururlar ki; kaptan köşkünün köprü üstüne kadar yükselir, vardiya zabitlerinin ve serdümenlerin görüş açısını bile kapatmış gibi olurlar. Bu yolculuk her zaman rıhtımda başlayıp rıhtımda bitmez; çoğu zaman gittikleri yerde bu amaçla yapılmış vagonlara ya da “TIR”lara sımsıkı tutturularak uzak yerlerin karayollarını fethe çıkarlar. eçen gün Milliyet’te yayımlanan bir söyleşiyle anlıyoruz ki, Lucien Arkas’ın sahipliğindeki güçlü bir holding, kutuyüklerin her türlü araçla taşınabilirliğinden yararlanarak, Türkiye’yi çok boyutlu bir lojistik sistemin merkezi durumuna getirmekte kararlıdır. Marmaray tamamlanıp Asya demiryolları Avrupa hatlarına bağlanınca, uzun demiryolu taşımacılığı yerine adı üstünde büyük “feribot”larla, yani raylı gemilerle yük trenlerini ülkeden ülkeye denizyoluyla taşıma dönemi açılacak. Türkiye’nin o aşamada da bu amaca uygun elektronik sıralama, yükleme ve yollama sistemleriyle donatılmış limanlar kurarak Avrupa’da Rotterdam ve Hamburg’un oynadığı role benzer rol üstlenmesi gerekecektir. Şimdiden, çağdaş liman yönetimi modelleriyle ve bütün denizcilik kuruluşlarının katılacağı eşgüdüm mekanizmalarıyla o günlere hazırlanmak gerekmez mi? 19 Mayıs 1919; evrensel sömürgecilik, ülkesel tutsaklık ve bağnazlığa karşı yaman bir başkaldırıdır. Sevr’den Lozan’a giden yoldur. Cumhuriyet ve devrim için, halkçıdevletçi bir gelecek adına, ulusalcı ve laik amaçlar uğruna “tam bağımsızlık” adımı o gün atılmıştır. O halde onurlu bir irade; siyasal, sosyoekonomik ve kültürel bilinçle 19 Mayıs’lara yılmadan sahip çıkmalıdır. Ertuğrul KAZANCI / EğitimciHukukçu anlı Anadolu ihtilali; kapitalizm şizmin işidir. Faşizm ise efsanelere ve saptıtemeli üzerine oturan emperyalist rılmış geleneklere dayalı gericiırkçı öğelersarkmaya karşı görkemli bir yen le bezeli emperyalist saldırı makinesidir. ginin, tarihsel ve misilsiz destanıdır. Faşizm tanımı, geniş kavramla ele alınarak ül“Mazlum” uluslar hesabına yazılan ke içinde; bilimsel, ilerici ve toplumcu esen“kutsal” bir isyandır. “Misakı Milli (Ulu liği hiçe sayan, dışta da yayılmacılığı öne çısal Ant)” ilkesinde birleşen; soyu, din ve karan tavırlara özdeş tutulmalıdır. Şimdilerde ceberut sömürgecilik; Irak ve mezhebi ne olursa olsun “Küçük Asya’yı” anayurt edinerek kendilerini ulus kabul Libya’da petrol, Somali’de uranyum ve deedenler, canları pahasına bağımsızlık ka mir Afganistan’da altın ve krom, Pakiszanmışlardır. Etnik ve ümmetçi saplantıla tan’da pamuk ve enerji peşindedir. Yugosrı da dışlayan üniter eksenli halkçı bir kal lavya’yı parçaladıktan sonra Ukrayna’da kışma, 19 Mayıs 1919 tarihinde artık bu ül ‘turuncu’, Gürcistan’da ‘kadife’ namlı karşıdevrimlere; kara para tüccarı Soros’un kenin karakteridir. Mustafa Kemal’e göre: “Türkiye Cum ‘Açık Toplum Enstitüsü’ eşliğinde koşhuriyeti’ni kuran halka, Türk ulusu denir”. muştur. Emperyalizm; Özbekistan’da askeKökleri bir ölçüde değişik ama Anadolu’da ri üs ve tesisler için halkı karıştırıcı, Lübnan’da birlikte yaşam kurabilenler, bu kapsamdadır. koyu bir mezhep çatıştırıcısıdır. Ortadoğu ülTarih, coğrafya, ortak kültür ve söylem iliş kelerinin haritaları; ABAB tipi projelere ve kileriyle örülmüş yurttaşlık üzerinde Cum aynı destekle, dinsel faşizm olan ‘Siyonizm’ yararına düzenlenmek istenmektedir. huriyet’in ulusal çatısı kurulmuştur. Dünya uluslarına; yokluk, çekişme ve söDevrimci düşünyapı; toplumun; ilerici kıstaslardaki dirlik ve esenliğini öngörür. Ha mürü vaat eden küreselleşmenin yandaşları nedanlığı ve zümreciliği yadsıyan, halk ege çoktur. 1950’lerden beri Türkiye’de hükümet menliğini savunur. Ülke toprakları üzerinde edenleri de bağdaşık etmiştir. Batı emperyatasa ve kıvançta beraberlik, genel ahlak an lizmi, bu ülkede halktan yana olmayan siyalayışı, tarihsel derinlikten gelen insani mut setlerin kotarıcısıdır. Gerçekten de ülkemizluluklara yönelmiş ideal birliği, yaşamsal bi de; vahşi liberalizmin etkisiyle birlikte, ululinci oluşturur. 19 Mayıs’ların kıvanç verici sal yaşam meşalesine bağlı yurttaşlık duygusu budanmaktadır. Laik düzen yerini; tekke, zaözgün gerçeği, işte bu anlayışta belirir. viye, tarikat ve cemaatlerin etkisine bırakünümüze doğru: maktadır. Cumhuriyet’in kurucu iradesindeGeçen yüzyılın büyük boğuşmaları anım ki temelin anayasal izleri silinerek, Atasanmalıdır. Birinci Dünya Savaşı; kapitaliz türk’ün uygun görmediği ‘başkanlık’ sistemin sömürge paylaşımlı iç çatışmasıdır. mine gündem sağlanmakta, devrimin “miİkincisi; ırksal üstünlüğü öngören ve yapay henk taşları” tartışmaya açılmaktadır. amaçları, abartılı coşkularla yine kapitalizmin Karşıdevrimin artan gücü, Cumhuriyet’in emrine vererek: “Devletlerinin bin yıllık ge kazanılmış değerleri konusunda kaygılı soleceğini kurmak” savıyla ortaya çıkan fa rular yaratmıştır: Ulus olma bilinci nerede Ş K G dir? Halkın malı olan kamu iktisadi teşekkülleri; hangi küresel sermayenin dişlileri arasındadır? Yurt topraklarını özel mülk edinenler, “karşılıklılık” ilkesinin neresindedir? Komşularına rahat vermeyen ‘NATO’ politikaları nerelere varacaktır? Ülke ve ulus sorunlarına yabancı; kültürsüz ve fatalist bir kısım gençlik yaratmak, ne şekildeki çabaların sonucudur? Sahte Ermeni soykırım savlarını üstlenerek kendi halkını gerçekler dışı suçladıktan sonra “Nobel” armağanıyla ödüllenen ve kutlayanlar, nasıl bir gönül rahatlığındadır? Kıbrıs’ı gözden çıkaranlar, ‘Washington’ ve ‘Brüksel’ tarafından ücretlenen bir kısım basın kimlerdir? Din bezirgânları, devrimci değer karşıtları ve sanat düşmanları niçin etkindirler? Polis devletinden, hukuk devletine neden ulaşılamamıştır? İşte 19 Mayıs 2012 artık böylesine sorunlarla yüz yüzedir. Etnik ve dinsel yapıları da karıştırarak yürütülmek istenen içlidışlı çıkarcı ve kötücül programlara karşıt tek olgu; 19 Mayıs’ı yaratan düşünselliktir. Bu düşünsellik, ezilen insanlığa önderlik ettikten sonra günümüzde de kıskaç altındaki halkları; ulusalcı, hakçıdevletçi kurumlaşmalar için etkilemektedir. Çünkü Kemalizm ya da Atatürkçülük, eylemsel bir öğretidir. Pakistan’dan Küba’ya kadar meydanlardaki Mustafa Kemal anıtlarına bakmak yeterlidir. Örneğin; Venezüella’da yapımları sürdürülen “Kemal Atatürk” levhalı “iktisadi devlet teşekkülleri”, çok önemlidir. Üretim yapan, çalışma sağlayan, spor, tiyatro, sinema, müzik üniteleri bulunan “sosyal fabrikalar” modeli, Latin Amerika’da yayılmakta, Türkiye’de ise sermaye lehine tasfiye edilmektedir. Tencere Dibin Kara... Başbakan, Kemal Kılıçdaroğlu ile beni böyle tarif etti: “Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş...” ? Bir laf daha vardır: “Tencere dibin kara...” ? Bu arada gazeteye ve eve “tencere ziyaretleri” başladı... Eş, dost, sevenler... Daha kapıdan girerken “Geçmiş olsun” diyorlar: “Tencere demesi yani olacak gibi değil...” Ben ise oturup onlara “yuvarlanan tencere ve kapağı” üzerine uzun felsefi bir konuşma yapıyorum... Bu konuda fikirlerini söylüyorlar... Fazla uzun konuşan olursa “dinleniyoruz” anlamında parmağımla tavanı gösteriyorum... Sessizlik çöküyor... ? Merak da var: “Peki, sen hangisisin?..” Bu kez onu tartışıyoruz; tencere miyim, kapağı mı?.. Herkes fikrini söylüyor: “Ya kendisi neymiş?..” “Kim?..” “........!” Tavana bakıyoruz... ? Tencere tava... Üç beş kişi kaldık dışarıda... Okurlarımızdan başka hiç kimsemiz yok... Gazeteler, televizyonlar, meslektaşlarımız... Cemiyetimiz bile geçiştirip de savunmaz oldu bizi... Ülkenin başbakanı bir yazar için “Kaleminden pislik damlıyor” diyor... Arkasından yardımcısı “Ağzından lağım akıyor” diye ekliyor... O kaleme törenle “Basın Özgürlüğü Onur Ödülü” veren TGC’den ses çıkmadı, çıkmıyor... Elin Reuters Ajansı’na düştü iş... Reuters, Türkiye’de 100 gazetecinin hapiste olduğunu hatırlatıp bir hayvan hikâyesinden dolayı “Türkiye’de Başbakan ve generaller La Fontaine’den şikâyetçi oldular” şeklinde bir haber geçti dünyaya... ? Yazının burasında savcılıktan çağırdılar... Genelkurmay Başkanlığı suç duyurusunda bulunmuş... Birazdan savcıya ifade vermeye gideceğim... Yazımı bitireyim de... La Fontaine ifadeye gelemeyecek... G Sonuç: Devrimci demokratik ulusal bir irade, ülkeye “musallat” olmuş karanlıkları aşmayı bilmelidir. Çünkü Cumhuriyetçi felsefe; sömürü, sahtecilik ve hıyanetlere karşı duyarsız ve umarsız kalmamaktır. 19 Mayıs; ayrıcalıklı bir yıldönümü ve görkemli törenlerle kutlanması gereken bayramdır. Kuzey Irak’ta Efelikten Ebeliğe Av. Hüseyin ÖZBEK edi Uyurlar’ın hikâyesini bilirsiniz. Ashabı Kehf olarak da bilinen 7 arkadaş sığındıkları mağarada yüzyıllarca uyurlar. Akşam yatmışçasına doğrulup kente indiklerinde paralarının geçmediğini, şerrinden kaçtıkları despotun tanınmadığını, çevrenin, toplumun tamamen değiştiğini görünce işi anlarlar. Türkiye’deki çarpıcı değişimi fark etmek için yüzyıllık uykuya gerek yok. Gün be gün içinde yaşadığımızdan haşlanan kurbağa misali bizler fark etmesek de 5 yıl arayla ülkemize yolu düşen bir yabancıyı bıraktığı ve karşılaştığı Türkiye farkı Yedi Uyurlar’dan daha çok şaşırtacaktır. Ülkedeki değişim ekonomik ve siyasal sistemle sınırlı değildir. Türkiye gelinen aşamada varlık nedenini, kuruluş felsefesini reddetmektedir. Geçmişle hesaplaşmak söylemiyle kendisini var eden değerler bütününe savaş ilan etmektedir. Kendisi için var olma yerine “varlığım sistemin varlığına armağan olsun” tutkusuyla ABD’nin bölgesel çıkarlarının tetikçiliğine soyunmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluşundan Y bu yana özenle sürdürülen komşuların iç işlerine karışmama ilkesi terk edilmekte, Ortadoğu’nun etnik kaosuna, mezhep cepheleşmesine gönüllü yazılmaktadır. Atlantik ötesindeki kundakçının erinde gecinde kendisine de sıçratacağı yangının körükçülüğüne soyunmaktadır. Dünyanın şaşkınlıkla, emperyalistlerin tebessümle izlediği bir tür devlet nihilizmiyle çöküşe doğru sürüklenmektedir. Türkiye’yi yönetenlerin ülke çıkarlarına uygun bir yol haritası yerine ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının belirlediği haritayı kabullendikleri anlaşılmaktadır. Emperyal sistem Türkiye’ye siyasi coğrafyasını küçültmeyi dayatırken iktidarın bunu reddeden bir tavrı görülmemektedir. Türkiye yakın zamana kadar Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayagelmiştir. Kuzey Irak’taki aşiret liderleri bunun ne anlama geldiğini bildiklerinden tam siper uygun zamanı beklemekteydiler. Yaşanılan sürecin en uygun zaman olduğu anlaşılmaktadır. Milli hafızası kaybettirilen Türkiye epeydir kırmızı çizgilerini, komşuların toprak bütünlüğüne saygıyı unutmuş gibidir. Neye mal olursa olsun kendi toprak bütünlüğünün zarar görmesine izin vermeyeceğini de ifade etmemektedir. Bölücü örgütün kamplarının bulunduğu Irak’ın kuzeyine düzenlenen askeri operasyonlar bir yönüyle de Türkiye’nin kararlılık gösterisiydi. Bölgedeki terör unsurları etkisizleştirilirken, Türkiye’nin pusudaki hasımlarına da dolaylı ama etkili mesajlar verilirdi. Barzani’lere her gece gördükleri asırlık rüyalarını gündüzleri unutturan, Türkiye’nin derin belleği ile harmanlanan, gerektiğinde de kimseden çekinmeksizin kullandığı caydırıcı askeri gücü idi. İlk adım Irak’ın siyasi bütünlüğünün Arap – Kürt etnisitesi üzerinden parçalanmasıydı. İkinci adımla Sünni Şii ekseninde Arapların ayrıştırılması gerçekleştirildi. Sünni Arapların da aşiretler üzerinden ufalanmasıyla yaşanacak etnik cehennemin kül edeceği coğrafyada ABD uydusu petrol derebeyliklerinin doğumunda Türkiye’ye ebelik yaptırılmaktadır! Habur açılımının fikir babalarından kıdemli CIA ajanı Henri Barkey’in; “Türkiye Kürt sorununu halledemezse Kürtler Arap Baharı benzeri bir isyana kalkışabilirler” sözü üzerinde düşünülmelidir. Barkey’in açıklamasının ardından Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, 21 Mart Nevruz kutlamalarının ardından; bütün Kürtlerin “Kürtlük şemsiyesi” altında bir araya gelip artık yeter deme zamanının geldiğini vurguladıktan sonra; “Biz milletiz, özgür olmalı ve özgür yaşamalıyız. Kimsenin zulüm ve baskısını kabul etmeyiz. Müjde için de şunu söyleyebiliriz; muhakkak bir gün bu müjdeyi vereceğiz. Ama o günün doğru bir gün olması gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı. Amerikan Associated Press Ajansı Barzani’nin açıklamalarına karşı; “Bağımsızlık ilan etmedi ancak Bağdat’la ilişkilerin anlamsız olduğunu söyleyerek son sözü halka bırakabileceğinin altını çizdi” yorumunu yaptı. Bindiği dalı kesme yalnızca Nasreddin Hoca kıssalarında yaşanmaz. Devletler de zaman olur dallarını, kollarını kesmekle kalmayıp, baltayı kendi köküne indiriverip intihar ederler! Can Güvenliği ?da OPSİYON DEĞİLDİR! C MY B www.ssangyong.com.tr C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle