17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MAYIS 2012 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR Bir ressamın gözünden sinema Dirimart Garibaldi’de Belçikalı sanatçı Hans Op de Beeck’in ‘Sea of Tranquility’ filmi gösteriliyor MELTEM YILMAZ Sevengil’in değerli hazinesi 18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında önemli bir sergi yer alıyor Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi Fuayesi’nde… Bu sergide Türk tiyatrosu araştırmacısı Refik Ahmet Sevengil’in türünde ilk ve temel kaynak olan “Türk Tiyatro Tarihi”ni yazarken bir araya getirdiği özgün belgelerin sadece bir kısmı yer alıyor. Benim kuşağımdan olup da bu kitapları okumamış bir tiyatro insanı, bir tiyatro sevdalısı var mıdır acaba? Hiç sanmam. Ne yazık ki kitapların baskısı tükenmiş olduğu için artık ancak sahaflarda (o da şanslıysanız) bulunabiliyor. Söz konusu kitaplar tiyatromuzun 19. yüzyıldan itibaren İstanbul’daki gelişimini gözler önüne seriyor. Sevgiyle, özenle, akıcı bir dille yazılmışlar. Yakında, genç kuşaklar da Refik Ahmet Sevengil’i yakından tanıyabilecekler, çünkü Kırmızı Yayınları tarafından yeniden baskıya hazırlanıyor “Türk Tiyatro Tarihi”. Sergide Sevengil’e ait Osmanlı dönemi tiyatro afişleri, ilanlar, mektuplar ve fotoğraflardan oluşan orijinal parçaların yanı sıra kişisel eşyaları da dikkat çekiyor. Projenin sahibi, yaratıcısı Sevengil’in torunu olan Nesteren Davutoğlu. Serginin editörlüğünü üstlenen isim ise yeniden yayına hazırlanmakta olan 1000 sayfalık “Türk Tiyatro Tarihi” kitapları içinden seçtiği alıntılarla hikâyeyi kuran Cemal Ünlü. Zeynep Altıok Akatlı proje koordinasyonunu gerçekleştiriyor. Şehir Tiyatroları’ndan dramaturg Tarık Günersel ve sahne tasarımcısı Aysel Doğan projenin hayata geçmesinde katkıları olan isimler. Köklü tiyatro geleneğini temsil eden ağaç motifinden esinlenerek fuayede yer alan zarif panolar “Eski Türklerde Dram Sanatı”ndan başlayarak “Tanzimat Tiyatrosu Tekniği”ne, “Ermeni Sahnesinin Yıldızları”na, “Saray Tiyatrosu”, “Meşrutiyet Tiyatrosu”na, “Muhsin Ertuğrul’un Kurduğu Tiyatrolar”a uzanıyor. Elbette ki 98 yıllık bir kurum olan “Darülbedayi ” bu akışın en önemli bölümlerinden birini oluşturuyor. İlk sanatçılar, ilk turneler, ilk oyunlar, fotoğraflar, afişler, umutlu bakışlar… Refik Ahmet Sevengil’in ilk ve temel kaynak olan Türk Tiyatro Tarihi’ni yazarken bir araya getirdiği özgün belgeler Muhsin Ertuğrul Sahnesi Fuayesi’nde sergileniyor Hulda ve Zaman “İlhan Koman ki tıraşsız heykeltıraş Uçmaya doğru sakallı... Elinde bombalarla bebekler Heykel gibi olmayan heykeller, Taşınırdı garip maacir Güneyinden kuzeyine kutupların Battı batacak teknesiyle Varmak için Edirne’ye Selimiye’ye…” Can Yücel Hulda’nın karnındayız. Yüzyıl başlarında Avrupalı bir işçi ailesinin oturma odasına ışınlanmışız sanki. Her şeyin yalın, yok ve değerli olduğu zamanlardayız. Büyük ahşap bir masa, masanın bir köşesini çevreleyen sedir. Beyaza boyalı ahşap duvarlar bir tepe penceresi bulunan tavana kadar raflarla dolu. Her boşluğa bir şeyler sokuşturulmuş. İpler, teller, kâğıt ruloları, avadanlıklar. Üst raflarda toprak ya da tahta heykelcikler, daracık merdiven boşluğuna açılan kapının yanında ise “Akdeniz” heykelinin bir metrelik kopyası duruyor. Yorgun tekne Akdeniz’de kendisine soyluluk unvanı kazandıran sanatçının anısını yaşatmaya çalışıyor. Hayatta kalması, bakımı pahalı, zorluyor ve bu bana hüzün veriyor. Masa başında kahve içiyoruz. Masayı İlhan Koman yapmış. Parçalar ahşap zıvanalarla birbirine bağlanmış, demir çivi yok. Su ve mürekkep lekeleriyle dolu cilalı yüzeye dokunduğumda zamana dokunmuş oluyorum. Koman’ın elleri oluyor ellerim. Onu güvertede ayakta, başı yukarıda yelkenleri gözler görüyorum. ??? Son yirmi yılını deniz üstünde, hayal etmek, aramak ve yaratmakla geçirmiş İlhan Koman; 1921’de doğdu, 1945’te İstanbul DGS Akademisi’ni bitirdi. Devlet bursuyla Paris’e giderek Academie Julian’da okudu ve ilk sergisini Paris’te açtı. Yurda dönüşünde akademide öğretim üyesi oldu. Birçok eseri önemli ödüller aldı. Anıtkabir’in doğu kanadı rölyeflerini yaptı. Ellili yılların sonunda İsveç’e yerleşti ve Stockholm Uygulamalı Sanatlar Yüksekokulu’nda öğretim üyesi oldu. Yeni geometrik türevler ve yel değirmenleri gibi bilimsel buluşlar yaptı, tescillendi. “Bir nesnenin sanat olması için has, gerçek olması gerekir. Sanatta tek ölçü budur. Aslında sanat, insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir” diyen sanatçı 1986’da, altmış beş yaşında Stockholm’de öldü. ??? Hulda, 1905 yılında İsveç’te, bir yük gemisi olarak doğdu. Altmış yıl Baltık’ta kereste, taş, demir taşıdı. 1965’te İlhan Koman tarafından satın alınarak baştan aşağıya yenilendi. Yazları dolaşarak, kışları Stockholm limanına demirleyerek sanatçıya ve ailesine ev sahipliği yaptı. 2010 Avrupa Başkenti etkinlikleri sırasında İstanbul’a gelen Hulda, şu sıra Fethiye körfezinde. Koman’ın evlatları, babalarının sevgili gemisi bir kültür ve sanat taşıyıcısı olarak bir süre anayurdunda kalsın istiyorlar. O anayurt, ilk birkaç bin yılında insanlık tarihine damga vuran iki önemli heykel atölyesini barındırmıştı. Son birkaç yüzyılında ise cehalet baskın çıkmış, heykelleri put ya da müstehcen sayıp cinsel organlarını koparmıştır. Bugün büsbütün ucube denilerek nefretle yıktırılan anıtların, “parayı veren içeriğe karışır” yolundaki geri kalmış zihniyetlerin hükmünde. İlhan Koman, Hulda’nın yelkenlerini Baltık rüzgârıyla şişirdi, ama hep Akdeniz’in rüzgârını, laciverdini özledi. Heykellerin balyozlandığı, sanatın içine tükürüldüğü günleri görmedi, görmemek için yurdunda değil, özgürce yaratabileceği bir ülkede yaşamayı seçti. Bilimle sanatla çağını aşmaya çalıştı ve bir dünya sanatçısı oldu. Türkiye’de en çok bilinen heykeli ise “Akdeniz”! Çağdaş sanat ile sinemayı bir araya getiren sanatçıları Türkiyeli izleyiciyle buluşturan Dirimart Garibaldi, “StorytellersArt and Cinema Today” başlıklı programın son gösteriminde filmlerinde heykel, resim, enstalasyon, fotoğraf ve videoyu içeren bir dil inşa eden Belçikalı sanatçı Hans Op de Beeck’i konuk etti. Sanatçı, son filmi “Sea of Tranquility”de, bilgisayar üzerinde tasarladığı bir “hayali” gemide, yüksek tabakadan bir topluluğun, kendine kurmaya çalıştığı aşırı korunaklımikrokozmos alanlara bir eleştiri getirerek postmodern varoluşumuzun trajikomik ve absürd yanlarını yansıtmaya çalışıyor “Filmlerimde ‘küçük hikâyeler’ anlatmaya çalışıyorum. Hayatın üstesinden gelme biçimimizi, insan ilişkileri ve sınıf farklarını işliyorum” diyen Op de Beeck, kendini bir sinemacı olarak tanımlamıyor, köklerinin resim ve heykelde olduğunu söylüyor: “Videoyu kullandığımda bunu bir sinemacıdan daha farklı kulanırım. Zamanın farklı algısıyla barışığım. Bir sinemacı olmak da istemem.” Programın direktörü Heinz Peter Schwerfel ise şöyle devam ediyor: “Çağdaş sanat ve sinema arasındaki diyalog hiçbir zaman günümüzdeki kadar yoğun olmadı. Hollywood, yeni anlatım biçimleri ve ilham için sanat dünyasını kullanırken, sanat dünyası da Hollywood’u kullanıyor. Biz de, çağdaş sanatın sinemaya olan sevgisinin altını çizmek için, günümüzün en önemli sanatçıları tarafından çekilen filmleri, ‘StorytellersArt and Cinema Today’ başlıklı programda gösterime sunduk. Odak noktamız ise hikâyeleme ve anlatının yeni biçimleri. Programda; belgesel, deneysel ve soyut film veya film enstalasyonları yerine, yenilikçi kurgulara sahip filmleri izledik. Hepsi diyalogsuz olan bu filmler sanatçıların da katılımıyla İstanbul’da ilk defa izleyiciyle buluştu.” görmemek mümkün değil. Kitapları ardıllarına yol gösterdi, birçok kişi tarafından kaynak kitap olarak değerlendirildi. Dedemin arşivine baktıkça değerli bir hazineyi çalışma odama kapatmışım gibi gelir. Benim için elmas kadar değerli olan 100, 150 yıllık tiyatro el ilanlarını çekmecelerinden çıkarıp dönem fotoğraflarıyla birlikte tiyatroseverlerle paylaşmak istedim.” 12 Mayıs’tan başlayarak Tiyatro Festivali boyunca Refik Ahmet Sevengil’in gençlerle buluştuğunu görmek, görecek olmak ayrıca heyecan verici… Nesteren Davutoğlu “Geçmişe bakmanın ? İstanbul Tiyatro bugünü iyi değerlendirmek, geleceği umhuriyet Türkikurmak konusunda bize boyut katFestivali ye’sinin kültür adamı düşünürüm” derken ne kadar kapsamındaki sergide tığını haklı... “İstanbul’un geçmişteki topNesteren Davutoğlu, “Dedem Refik Ahmet Sevengil’i Sevengil’e ait Osmanlı lumsal hayatına ayna tutan ilanlarda hem Osmanlıca, hem Ermehep çalışırken, yazı yazarken dönemi tiyatro nice, hem Rumca hem Fransızca hatırlarım” diyor. “O Cumafişleri, ilanlar, temsil bilgilerinin olması pek hoş. İshuriyet Türkiye’sinin külmektuplar ve tanbul’un farklı kültürlerle zentür adamlarındandı. Gazefotoğraflardan oluşan ginleşmiş yaşamının canlı bir göstecilik, yazarlık, radyoculuk tergesi. Tiyatromuza emek vermiş gibi birçok uğraşı vardı ama orijinal parçaların nice sanatçı, yönetmen, yazar ve yötiyatro onun gözbebeğiydi. yanı sıra kişisel neticinin değerli anısına bugünden Derin araştırmalar ve yoeşyaları, fotoğraflar saygı dolu bir gönderme ve tiyatğun emekle yazdığı 5 ciltlik ronun geleceğine ve açacağı ufukta tiyatro tarihi kitabı, onu ülda dikkat çekiyor. tüm fikirlere saygıyla…” kemizin ilk Türk tiyatro taProjenin yaratıcısı ise gelişecek 28 Mayıs tarihinde ise İKSV Sarihi yazarı yaptı. ArşivindeSevengil’in torunu lon’da Mehmet Eryılmaz’ın yönetki mektup ve yazışmalara tiği bir belgesel gösterilecek: “Bir Aybakınca, üzerlerindeki el yaNesteren Davutoğlu. dınlık Adam, Refik Ahmet Sevenzısıyla notları olan gazete gil.” Gösterimi; Engin Uludağ, Sekupürleri ve tomarla müsveddeyi görünce hazırlanması yıllar süren bu lim İleri ve Nesteren Davutoğlu’nun yer aldıeserlerin, bilgi ve sevgiyle yoğrulduğunu ğı konuşmalar izleyecek. C Ankara Küçük Tiyatro’daki eyleme tiyatro dünyasıyla birlikte gazetecilerden izleyicilere pek çok kesim katıldı Edebiyatta Üç Nokta ve Şiir Defteri Kültür Servisi Editörlüğünü Cenk Gündoğdu’nun yaptığı Edebiyatta Üç Nokta dergisi, “dijitalleşen dünya karşısında sanat ve edebiyat”ı dijitalleşmeyi ve matbuatın bitişini konuya farklı açılardan yaklaşan yazılarla ele alıyor. Dergi ayrıca, yayınevi ve yöneticilerine dijitalleşmenin neresinde durdukları, matbuatın bitimi ve bu bitim karşısındaki hazırlıklarını da soruyor. Turgay Kantürk söyleşisiyle açılan Üç Nokta’da, genç imzaların şiirleri yoğun olarak yer alıyor. Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu’nun on yıla yakındır birlikte hazırladığı ve önerdiği yöntemle Türk edebiyatında bir ilk olan “Şiir Defteri 2012” ise derginin eki. “Şiir Defteri 2012”de yer alan şiirleri Mehmet Atay’ın seslendirdiği CD de derginin ikinci hediyesi. (0 212 427 27 68) sahneyi kuşattı SELDA GÜNEYSU Fotoğraf: MERT TAŞÇILAR K A M İ L M A S A R A C I ANKARA Devlet Tiyatroları (DT) 20112012 sezonuna veda etti; son oyunlar önceki gün sahnelendi. Ancak son oyunlar sahnelenirken, izleyici DT’nin genel müdürlüğünün de bulunduğu Küçük Tiyatro’nun sahnesini deyim yerindeyse “kuşattı”. Küçük Tiyatro’da söz bu kez oyuncuların değil, izleyicilerindi. Ankara DT, belki de tarihinin en kalabalık eylemine sahne oldu. Biz de eylemde yer alan izleyicilere, tiyatroculara ve farklı sivil toplum kuruluşlarının önderlerine “Tiyatrolar neden özelleştirilemez” diye sorduk: Sevinç Erbulak (oyuncu): Bir ülkenin başbakanının hangi meslek grubu olursa olsun, birilerini ötekileştirmesi çok acı. Burada oyuncu kimliğimle değil, “ötekileştirilen” kimliğimle bulunuyorum. Hatta en korunması gereken haklar azınlık haklarıdır. Bugün DT için buradayız. Ben İBBŞT’yi temsilen buradayım. Devletin tiyatrosuna evet, hükümet tiyatrosuna hayır demek için buradayız. Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı): Bugün Türkiye’de gazetecilere, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik çok ağır baskılar var. Bunu en son sanatçılar yaşadılar. Biz bu baskılara 12 Eylül döneminde de boyun eğmedik, şimdi de eğmeyiz. Gülşen Karakadıoğlu (eleştirmen): Bu tiyatrocuya değil, seyirciye dönük bir karardır. Seyirciyi, biat eden insanlara dönüştürmek istiyorlar, diye düşünüyorum. Buradaki sanatçıların hepsi son derece yetenekli ve nereden baksanız bütün Türkiye’de bin tane. Onlar istedikleri yerde istedikleri işi yaparlar ancak burada asıl olan tiyatrocular değil, çağdaş Cumhuriyet kurumları ve halktır. Gürsan Piri Onurlu (oyuncu): Burada tiyatroyu özelleştirmekten ziyade, daha yük olan (ya da olduğu söylenen) kurumlara da bakmak lazım. Mesela TRT. Eğer devlete 1100 kişi “batıyorsa”, konuştukları için mi, diye sormak lazım. Nur Özveren (tiyatro izleyicisi): Eğer tiyatrolar kapatılırsa sanata büyük bir darbe vurulmuş olur. Çünkü topluma ayna tutar. 2 bin küsur senedir devam eden tiyatro, nasıl olur da kapatılmak istenir, aklım almıyor! Emine Gözütok (tiyatro izleyicisi): Tiyatroların kapatılması toplumun uyanışını engellemektir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmüş bir şey değil. Tiyatrolara kelepçe takmasınlar. TÜRK KALP VAKFI Emekli Sandığı, SSK, Bağkur, Kamu Çalışanları Hastalarının Hizmetinde 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle