22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MAYIS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Yeni Köşe Yıldızımız... ilm yıldızı Tuba Ünsal, Vatan’da köşe yazmaya başladı. İlk yazısının ilk cümlesi: “Yazmak ciddi bir iştir, öyle hepinizin yaptığı gibi eşşekçe yapılmaz!” Estağfurullah! Bu cümleyi de başrolünü oynadığı “Vizontele”den aldığını açıklıyor. Yazma işini “eşşekçe yapmak”!! Umalım ki... Bu samimi başlangıç. Bekir Coşkun için, Başbakan’ın söylediği “Kaleminden pislik akıyor” yolundaki beyanata... Paralel bir yandaşlık girizgâhı veya fikriyatı olmasın. Tuba Ünsal, ününü güzelliği ve zarafetiyle salmıştı. Köşe yazarlığını da öyle sürdürmesini diler. F adliyemiz, poşu takan öğrenciyi 11 yıl 3 ay mahkum etmekle yetinmedi. Adliye tarihimizde, ilk kez bir poşuya da devletçe el konulmasını kararlaştırdı. Bu karar tam olarak fıkradaki perde silme hadisesidir. Hani “Kadını nasıl çıldırtırsınız?” sorusuyla başlayan fıkradaki gibi. Devletimiz acaba bu poşuyu... Gözü bağlı ama başı açık olan Adalet İlahesi’nin... Başına mı yoksa terazisinin üstüne mi örtmek için kullanacak? ??? Türk milletinin kararıyla görev yapan TBMM üyeleri de bu soruyu... Meclis gündemine taşımalıdırlar... Ve Yargıtay’ın bu karara vereceği karar belli oluncaya kadar da... Poşu konusunu mutlaka gündemde tutmalıdırlar. Mesela muhalefet milletvekilleri boyunlarına poşu sararak Meclis’e gelmelidirler. Yargının bağımsızlığı başkadır... Yargının ölçüsüzlüğü başkadır. Silivri’ye bakınca böyle bir farkı bulmak/görmek kolay olmuyor. Hiç değilse başka davalarda bunu görmek gerekiyor. ??? İddianamesindeki suçların bir tanesi bile somut kanıta dayandırılmamış bir dava bu. Poşu dışında ortaya bir tek delil bile konulmamış. Önce ölçüsüz, hesapsız, kitapsız 25 ay hapiste tutulmuş bir üniversite öğrencisinin davasıdır bu. Davası başlatan süreç “gizli tanık”ın yarım ağız yaptığı bir ihbardır. Dava sürecinde iddiaların hiçbirisi er kararında... H “Türk milleti adına karar verdiğini” ilan eden Başındaki Poşu mudur Loy Loy?! kanıtlanamıştır. Tanıklık yapan polislerin bir teki bile sanığı teşhis etmemiş ve “bu odur” dememiştir. Zaten Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül, kendisine yöneltilen “kamu görevlisine direnme ve genel güvenliği kasten tehlikeye sokma” suçundan da beraat etmiştir. ??? Bu dava, aslında iddiaların havadalığı ve laçkalığı bakımından Silivri’de görülmesi gereken türden bir davadır. Ama nedense İstanbul 14. Ağır Ceza’da görülmüştür. Kırmızıgül’ü takip ederek yakaladıklarını açıklayan 7 polisin 7’sinin de yakalanma sırasında olay yerinde bulunmadıkları ortaya çıkmıştır. Ama buna rağmen tutanakta imzaları vardır!! Bu arada eylül ayındaki duruşmada Savcı Mustafa Çavuşoğlu, “gizli tanık”ın ifadelerinde çelişki olduğunun saptandığını belirterek “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesine göre sanığın beraatını istiyor. Tüm bunlara dayanarak Cihan Kırmızıgül 25 aydır tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye ediliyor. ??? Son duruşmada ise beraat beklenirken... Mahkeme 11 yıl 3 ay hapse hükmediyor. Ardından da “poşuya el konulmasına”... ??? O günün akşamı da TRT ekranlarından birinde bir türkü: Başındaki puşu mudur loy loy Bu da devlet kuşu mudur loy loy Lo lo sana kurban olsun loyy loy Lo lo sana hayran olsun loy loy! Sandığımı açamadım loy loy Çeyizimi saçamadım loy loy Yazık oldu genç ömrüme loy loy Güzel yâre düşemedim loy loy! ??? Bu türküyü TRT poşu takan her üniversite öğrencisinin kulağına küpe olsun diye çalmadı. Rastlantı elbette. Tıpkı poşu takmaya çelişkili gizli tanık ifadesiyle 11 ay 3 ay hapis kararı veren mahkeme heyetinin tesadüfen yargıç olması gibi.. Futbol... Siyaset... Kaos... Süper Lig ve finali, salt futbolla çerçeveli bir olgu değildir. Bunu lig maratonunda, final maçında gördük, yaşadık. Çıkan olayları taraftarlıkla, kulüp yönetimiyle, futbolun idaresiyle açıklamak, sığ bir değerlendirme olacaktır. Daha üstten bakmak gerekiyor. Dev bir sektöre dönüşen, sermayenin güdümünde, her türden iktidar kavgasının sürdüğü, devasa bütçelerle konuşulan, üstüne milyon dolarlık bahislerin yapıldığı futbola geniş bir açıyla bakmak gerekiyor. Siyasal, sosyal, ekonomik analizler gerekiyor. Hele de söz konusu Türkiye olunca... FenerbahçeGalatasaray maçının ardından taraftarlara, yöneticilere yönelik kısır değerlendirmeleri bir tarafa bırakalım. Her şeyden önce vali ve federasyon başkanının acizliğinde kupa, sahibine, tek yetkili, tek adam Başbakan’ın talimatlarıyla verilmedi mi? Daha da önemlisi, bu sezon futbolsever neyi konuştu, neyle ilgilendi? Takımlarının başarısını mı, yoksa şike davasını, özel yetkili mahkemelerde yargılanan Aziz Yıldırım’ı, talimatla koltuğa oturtulan federasyon başkanlarını, UEFA’dan çıkacak kararları mı? Federasyonun şike yok dediği bir düzende FB Başkanı şikeden hapiste! Hadi gelin de açıklayın bu durumu. Şike soruşturmasının AKPcemaat operasyonu olduğunu düşünen insanlar, konuyu nasıl futbolla sınırlı tutabilir? Elbette birtakım siyasal değerlendirmelere gideceklerdir... Doğrudur, yanlıştır, tartışılır; hapisteki Yıldırım’ın, “Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyorlar” değerlendirmesi anlamsız bulunabilir mi? Bu yüzden FB’li olmayan birçok futbolsever bile “mağduriyeti” göze alarak Sarı Lacivertlilerin şampiyon olmasını istemedi mi? Kaldı ki düne kadar futbolun temiz olmadığını düşünen, bazı maçların hileli oynandığını hisseden bazı futbolseverler şikeyi bir yana koydular, gözlerini operasyona çevirdiler. Futbolun gündemi, sahte deliller, polissavcılık kaynaklı medyaya servis edilen haberler, uzun tutukluluklar ve iddianameler oldu. ??? Kuşkusuz her alanda yaşandığı gibi futbolda da siyaset olacaktır ama, yuvarlak topun siyasal çıkarlara göre kullanılması ayrı bir meseledir. Ülke rejimindeki temel değişkenliklerin üstüne milyonları sürükleme ve etkileme gücüne, devasa bütçelere bakıp, iktidarın futbola el atması, kuşkusuz siyasal çıkarlar gözetilerek planlandı. Ama hesaplar tam olarak tutmadı. “Futbolda şike yasası”, iktidarcemaat ortaklığının ayrışmaya gittiği bir süreçti. Cemaat, futbolda şike yasasının değiştirilmesini, cezaların indirilmesini “sulandırma” olarak görüyordu ama Başbakan’ın isteğiyle yasa değiştirilerek yumuşatılmış oldu. Tabii bu gelişmelerin sonucu olarak, şampiyonluk maçında ortaya çıkan tablo... Taşlar, sopalar, polis araçlarının yakılması, güvenlik güçlerine yönelik “cemaat dışarı” sloganları... Ve artık her hak arama eylemi ve protestoyu aşırı güç kullanıp, tazyikli suyla, biber gazıyla boğmaya çalışan güvenlik güçlerine, valiye ağır eleştiri... ??? Bugün futbolun geldiği yer, kaostur ve ülke yönetimiyle, onun yarattığı sorunlarla bire bir ilgilidir. Olayın bir yanında şampiyonluk olsa da diğer yanında yaşadığımız haksızlıklar, hukuksuzluklar, baskılar ve tehditler yatıyor. İnsanlar daha kolay yan yana geldikleri stadyumlarda, spor alanlarında tepkilerini yansıtıyor. Bu arada futbolu ele geçirmeye çalışıyorlar ama insanlar kolay yoldan politize oluyor. Özellikle Fenerbahçe cephesinde, önemli oranda iktidar karşıtlığı oluşuyor. Gazete, kitap okumayan, ülke sorunlarıyla doğrudan ilgilenmeyen taraftar, hukuk sistemini tartışıyor, özel yetkili mahkemeleri öğreniyor, Çağlayan’da mahkeme önüne gidiyor, burada da biber gazıyla boğulup, dolayısıyla siyasallaşıyor... Bu dönemde iktidar sahiplerinin zaman zaman statlarda, spor salonlarında ıslıklanması, yuhlanması, protesto edilmesi de bu yüzden. Ne dün ne de bugün, futbol hiçbir zaman sadece “futbol” olmadı! madığınız İktidara karşı ol dar kanıtlanıncaya ka önünde yargı ve yasalar nız! masum sayılırsı ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Asrın Maçı’nın Sonrası ve Pazar Günüm… FenerbahçeGalatasaray maçı sonrasını 1907 tribününün revirinde geçirdim. Biber gazı yüklemesinde nefesi kesilen ve krup hastalığı nükseden oğlumu doktor oksijen vererek rahatlatabildi. Orada geçirdiğimiz bir saat içerisinde ağlayan veya bayılmış 78 kişi daha getirildi ve zor şartlarda tedavi olmaya çalıştılar. Ortalık savaş yeri gibiydi. Dışarıya çıktığımızda Suriye manzaraları bizi bekliyordu. Ters çevrilmiş arabalar, yakılmış çöp tenekeleri, camı patlatılmış otobüsler… Zaten biraz öncesinde maç bittikten sonra polisin gayretkeşliğiyle(!) ortalık akıl almaz şekilde karışmış, sahada görmek istediğimiz güzel sahneler tuzla buz olmuştu. Türkiye, spor olayının derin anlamını zaten zor çözen bir ülkeyken sanki hükümet eliyle geliştirilen 3 Temmuz süreci, işin pimini tamamen çekmişti. Halbuki gün ne güzel başlamıştı. Berlin’den uçağım inmiş, beni karşılayan oğlumla limitte yetişip deniz yoluyla kendimizi “olay yerinde” bulmuştuk. Twitter’da durmadan tansiyon düşürücü notlar yazıp, bunun savaş olmadığını, kazananın kral, kaybedenin onursuz filan olmayacağını elimden geldiğince aktarmaya çalışmıştım. Uçakta okuduğum gazetelerde de bu yönde birçok yazı vardı. Maç analizi yapmanın yeri değil bu sütun ama bana göre F.Bahçe’nin özellikle 2. yarıya başlarken sarı kartlı Dia ve kötü gününde olan Selçuk’u çıkarıp, Alex ve Bienvenu’yu alması lazımdı. Kim bilir Kocaman neler düşündü. Belki Alex 45 dakikada oynayamayacak kadar sakattı, bilemem. Hakem C. Çakır ününe ciddi gölge düşürdü. Vermediği tartışmalı gol bir yana, maçın başından itibaren sanki Trabzon maçı devam ediyor ve Fenerlilere girişmek serbest gibi bir izlenimin sürmesine neden oldu! Maç biter bitmez, polisin görev bilip G.Saraylıları kuşatma altına alması ve Telsim tribününü provoke etmeye başlaması zaten üzgün ve bitik olan Fenerbahçe seyircisinin delirmesinin gerekçesiydi. Onca gelen “olay çıkarma” ihbarından hangisi buraya sığar ki! Emniyet’in “faşist polis devleti” haline geldiğimizi hissettirmek için elinden geleni yapması ters tepince ortaya en ağır görüntüler çıktı. Valimizin demeci çok ilginç! “Cop mu gaz mı dedik, gaz en doğrusuydu.” Harika bir total faşist çözüm yöntemi! Copla 200 kişiyle uğraşacağına binlerce çoluk çocuğa gaz! Helal size! Fenerbahçe seyircisine karşı provokasyon ve standart terörist muamelesi yapmak şık olmuyor! Herkesin artık anlaması lazım ki “Cumhuriyetçi ve Fenerbahçeliysen, barınamazsın, hapse girersin ya da dayakgaz yersin” tavrı sonsuza dek süremeyecek! O seyircileri o hataya itmek, bir Emniyet başarısı değil! İnönü veya Avni Aker’de aynı polis niye gaz kullanmadı? Sonuç ne olursa olsun, iki finale birden kalarak, nefes yollarının kesildiği bir yılda Fenerbahçe bu performansıyla herkese parmak ısırttı. Son dakikalarda Semih’in kafası girebilirdi ya da Beşiktaş maçında Gökhan, Almeida’nınkini çıkarabilirdi ve Sarı Lacivertliler şampiyon da olabilirdi. Ama verilen mücadele örneği tarihe geçti. Unutmayalım ki Spartaküs de yenildi ama hâlâ hatırlanıyor! Fenerbahçe resmen ülkenin Spartaküs’lüğünü üstlendi… Bu 3. kez tattığımız “son dakika felaketi”nin ardından deliksiz sekiz saat uyuyup kendimize gelmeyi denedik. Sabah G.Saray’lı arkadaşlarıma tebrik telefonlarımı ettikten sonra CHP il kongresine gitmem lazımdı. Ama ilk defa vazgeçtim. Neden mi? Adaylardan tercihim tabii ki tartışmasız Ali Özcan’dı. Ama Kılıçdaroğlu’nun da geleceği ortamda sert bir konuşma yapıp ortalığı alevlendirmek istemedim. Belki aylardır süren her türlü CHPhükümetF.Bahçesanatçılar gerginliklerinden de bitap düşmüştüm! “Anlaşılan CHP, bir gün belki kendine gelmek için bu süreci ille de böyle yaşamak istiyor” dedim. Yeniden seçilen İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın kongrede dağıtılan, iki yıl önce Çorlu’da “10 Aralık Hareketi” sürecinde eski bir konuşma metni, ortalığı doğal olarak ateşlemiş: “Sosyaldemokrat hareketin önündeki en büyük engel CHP dir. Sosyal demokrasi birey hak ve özgürlüklerini savunurken, CHP Cumhuriyet kurumlarını savunmayı görev edinmiştir. CHP görevini tamamlamış bir parti olarak kapatılmalıdır… CHP sol bir parti değil, ama halkımızın onda dokuzu onu solcu biliyor.” Bilmem başka yoruma gerek var mı? Şaşırıyorum!! “Pes” diyorum… İşte bu duygularla pazarı ailemle geçirdim. Anneler Günü’nde tüm kahrımı çeken sevgili annemi öptüm, ardından özlediğimi yapıp, oğlumun basket antrenmanını seyrettim, yemeğe çıkardım. Gece resim yaptım. Uzun lafın kısası, kavgagürültü ve koşuşturmadan ıskaladığımız gerçek hayata dokunmayı tercih ettim. Size de “arada” hararetle tavsiye ederim! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir tür hamur tat1 lısı. 2/ Sahip... Ürün daha tarladayken, ye 2 tiştiği zaman teslim 3 edilmek üzere önceden pey verilerek ya 4 pılan satış. 3/ Çok 5 esnek bir kumaş tü 6 rü... Kent. 4/ İlkel benlik... “ kurşun 7 gibi ağır” (Nâzım 8 Hikmet). 5/ Aksaray ilinde, tüf kayalara 9 oyulmuş pek çok dinsel ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 pının bulunduğu ünlü vadi... 1H A R R A K A U İşaret. 6/ İlgi eki... İstan2 U C A R E Z İ L bul’da, Bizans mozaik saL A natının en güzel örneklerini 3 M I S K A L T A L E B E barındıran yapı. 7/ Bir nota... 4 B T A K A Tantal elementinin simge 5 A Ş I T si... Bilgisiz, kültürsüz kim 6 R E K A K E T R se. 8/ Venedik gondolcula 7 A L F E R T İ K rının doğaçtan söyledikleri 8 E R O S A T A şarkı. 9/ Muğla’nın bir il 9 S K A T U L A Ç çesi... Büyük makamdaki kimseleri hoş sözlerle, fıkra ve öykülerle eğlendiren kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dürüm gibi sarılmış yufka arasına ceviz ya da fıstık doldurularak yapılan bir tür hamur tatlısı... Bir gösterme sıfatı. 2/ Hatay ilinde bir ırmak... “Gel ey kaşlım dizim üstüne/Ay bir yandan sen bir yandan sar beni” (Sabahattin Ali). 3/ Geçirimsiz bir toprak cinsi... Fasıla. 4/ “Evlerinin önü çardak/Elif’in elinde / Sanki yeşil başlı ördek/Yüzer Elif Elif diye” (Karacaoğlan). 5/ Karışık renkli... Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış. 6/ Bizmut elementinin simgesi... Zimbabve’nin başkenti. 7/ Marmara Denizi’nde turistik bir ada... Ateş. 8/ Küçük kareler biçiminde kesilmiş hamur katları arasına kıyma konularak yapılan İtalyan yemeği. 9/ Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan doğaüstü durum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle