17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS 2012 PAZARTESİ 6 DİZİ Şam’da şaşırtan sükunet Suriyelilere göre ülkelerinin üç düşmanı Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye. En kızdıkları politik figür ise Recep Tayyip Erdoğan ? Genel grev Suriye başkentini vurdu haberlerinin yayımlandığı saatlerde sabaha kadar açık dükkânlarda Şamlılar alışveriş yapıyordu. ? Batı medyasında seçimlere katılımın düşük olduğu söylenmesine rağmen, Esad’ın reformlarının da etkisiyle son seçimlere katılım rekor düzeyde oldu. ? Anayasa değişikliği ile yönetici parti Baas’ın yanı sıra on parti daha seçimlere katıldı. Seçimlerde yedi binden fazla bağımsız aday da şansını denedi. ahire’den bindiğimiz Mısır Hava Yolları uçağı alçalmaya başladığında hiçbir ayrıntısını kaçırmamak için adeta pencereye yapışarak izlediğim kente bakarken “demek ki Şam buymuş” dedim içimden. Şimdi sadece Suriye’nin başkentinin adı olarak bilinen Şam, çok uzun yıllar boyunca tüm Suriye’yi aslı Asuriye’dir tanımlamak için kullanılırdı. Şam, sadece bu güzel kentin değil tüm bölgenin adıydı önceleri. Arapİslam dünyasında, Yunanca bir kelime olan Suriye’nin kullanıldığına pek tanık olunmamıştır. Batılı sömürgeciler iki yüzyıl önce yeniden Suriye’yi akıl etmeselerdi, bizim için buralar Şam’dı hâlâ. Uçak alçaldıkça, yüksek yapı geleneğinin olmadığını fark ettiğim Şam’ı daha yakından gördüm. Binaları ne kadar eski görünüyordu. Bunun nedeninin Suriyelilerin binalarının cephelerini boyamamalarından kaynaklandığını anlayacaktım. Kente eskilik havasını veren buymuş meğer. Dış cephe boyası nedir bilmiyor Suriyeliler. Dünya kamuoyunun adını huzursuzlukla, kargaşayla andığı Suriye’ye, tam kırk dört yıl sonra yapılan “çok partili” seçimleri izlemek için gidenler arasında ben de varım. Yapılan bir değişiklikle iktidar partisi Baas’ın “ülkenin tek öncü partisi” olduğunu içeren anayasa maddesi kaldırılınca başka partilerin de katılabilme şansını bulduğu bir seçim izleyeceğim. Şam’da Rus, Japon, Tunus, Cezayir gibi ülkelerden aynı amaçla gelen başka meslektaşlarımızla da tanışacağız sonradan. Mütevazı bile denemeyecek kadar küçük havalimanına indiğimizde, bir savaş bölgesine geldiğimizden o kadar emindim ki bizi karşılayan görevlilerin sakin tavırları karşısında şaşırdım biraz, ne yalan söyleyeyim. İnsan etkileniyor okuduklarından, duyduklarından. Alındığımız VIP salonunda, bir hayli uzun zaman bekletildikten sonra havalimanından şehre doğru yola koyulduk. Bıktırıcı saatler boyunca beklediğimiz Kahire Havalimanı’nda başta El Cezire olmak üzere izlediğim birçok televizyon kanalının Şam’daki “olağanüstü durum” içerikli haberleri geldi aklıma. “Seçimler nedeniyle muhalefetin boykot çağrısına uyan” Şam esnafının dükkânlarını açmadığı, “kentte hayatın durduğu” haberleri aklımda Şam sokaklarından geçerken çay bahçelerinde akşamüzeri sefası yapan kentlileri görmek tuhaf geldi doğrusu. Belki şu “olağanüstü durum”la ya da “olağanüstü güvenlik önlemleri” ile kent merkezinde karşılaşırım herhalde dedim içimden. Yanılmışım. Tek “olağanüstü” durum, otelimizin, yani Şam Palas’ın önünde durduğumuzda hâlâ bir “olağanüstülük” görememekti. El Cezire’de gördüğüm, kenti adeta ablukaya almış Suriye ordusu neredeydi peki? Ertesi gün mutlaka görürdüm herhalde. Ertesi gün de yoktu. Kahvaltı yaptıktan sonra, seçim sandıklarının bulunduğu yerleri ziyaretimize başlamadan önce az da olsa dolaştığım merkezde önünde beş, bilemediniz yedi askerin bulunduğu bir binanın önünden geçtim iki kez. Buranın ülkenin parlamentosu olduğunu daha sonra öğrenecektim. Olası hedeflerden biri durumundaki parlamento binasının önünde de ordu yoksa, neredeydi peki? Ordu toptan firar etmiş olmasın? Kent merkezinin dışında, oy sandıklarının bulunduğu bölgeleri gezdik. Gençlerin çoğunlukta olduğu bu bölgelerdeki seçim merkezlerinde seçmenlerle konuştukça kimilerine göre “adil” olmayan seçimlerin oy kullanan vatandaşlar için ne demek olduğunu anlayabildim. Hepsi, ‘Halk Meclisi’ dedikleri parlamentoda sorunlarını çözebileceğine, seslerini duyurabileceğine inandığı adaylara oy vermek için buradalar. Suriye’de, adaylara oy veriyor seçmenler, dolayısıyla hangi partiden olduğunun bir önemi yok. Çok az Türkçe konuşabilen bir Türkmen kadın oyunu, bir işadamı olan adaya verecekmiş örneğin. Hangi mezhepten, hangi siyasi görüşten olduğunu bilmiyormuş bile. Ne Olacak Bu CHP’nin Hali? Hazır İstanbul yönetimi seçimleri yapıldı CHP’de, konuya girmek için güncel bir gün.. Yazının başlığını Taha Akyol kullandı. Hoş, bu başlık altında kim bilir neler yazıldı! Akyol, CHP’nin temel sorunu, kitlelere halkın partisi güvenini vermemesidir; fikir akımı oluşmamıştır, birbirini yiyen ve tasfiye eden partidir, görüşünü savunarak, 19502011 arası seçimlerinde CHP’nin aldığı oyları gösteren bir grafik veriyor. Şüphesiz, bu eleştirilerde gerçeklik payı var. Bunlara, CHP’de güçlü bir liderlik eksikliğini ekleyebiliriz. Güçlü ama partisinin taban tercihlerine saygılı, demokratik aynı zamanda hizipçi değil.. parti içinde yükselmelerde ve değerlendirmelerde liyakatı ana ilke edinmiş, şüphesiz ki halk içinde ilkel kültüre teslim olmayan ve bunların kuyrukçuluğunu yapmayan, öncü, laik, demokratik, çağdaş bir içerik.. Ve güncel olarak da halkın ve ülkenin ihtiyaçlarını siyasi programa dönüştürmeyi bilen... ??? Fakat tartışmak istediğim bunlar değil. CHP kendine çıkış arayışı içinde, ama aşağıya aldığım grafiği, toplumdan ve diğer partilerin hareketlerinden kopuk, tek başına CHP değerlendirmesi olarak kabul etmek ve bundan sonuç çıkarmak mümkün mü? K Genel grev Suriye başkentini vurdu haberlerinin yayımlandığı saatlerde sabaha kadar açık dükkânlarda Şamlılar alışveriş yapıyordu. Kahvehanelerde, kafelerde insanlar keyifle içeceklerini yudumluyordu. BAĞIMSIZ ADAY ŞARLO: ÇOCUKLARIN OY HAKKI OLSA BAŞBAKAN OLURDUM Seçimlerde 7 binden fazla bağımsız aday da vardı. Bunlardan biriyle tanıştım. “Ben Suriye’nin Charlie Chaplin’iyim” (Şarlo) diyor Nizar Elbedin. Bir çocuk tiyatrosunun sahibi. Çocukların sorunlarını Halk Meclisi’ne taşımakmış niyeti. Bir de çocuk dergisi çıkarıyormuş. “Şansınız var mı” diyorum, “Elbette var, ama çocuklar oy kullanabilseler başbakan bile olurum” diyor gülerek. Gençlerin gündemi işsizlik. Yanıma gelip “Ben de Türküm” diyen ekonomi öğrencisi İsmail Karamuhammed, “Suriye güzel ama ben Türkiye’de okumak istiyorum” diyor. Seneye okulunu bırakıp gelecek Türkiye’ye. Bir gazeteci olarak, Suriyeli olmasam da benim seçimde gözlemci olma hakkım var. Anayasal bir hak bu üstelik. Suriye Anayasası’nın 25. maddesi, medya mensuplarına bu tür bir hakkı tanıyor. Yönetimin kendine olan güvenine hayran kalmamak elde değil. Meziyet Narş, gittiğimiz merkezin sandık sorumlusu. “Daha şeffaf, daha demokratik bir seçim diyorlar buna, bu tabii ki doğru, inanmayacaksınız, ama öncekiler de şeffaf ve demokratikti” diyor. Şunları da ekliyor arkasından: “Gidin lütfen bir oy sandığının başında bir müddet durun. Kim nasıl oy kullanıyor görün. Başlarında polis varsa bana da haber verin, ben de göreyim. Ama kadınlara daha dikkatli bakın. Oy kullanmaya tek mi gelmiş, yoksa eşinin zoruyla mı?” ‘VATAN CEPHESİ’ Hıristiyanların yoğun yaşadığı bir başka bölgedeyim. Burada da bir canlılık hâkim. Ellerinde kimlikleriyle sıraya giren, Müslüman, Hıristiyan, onlarca seçmen doluşmuş küçücük odalara. Bu merkezde, İngilizce konuşan tek kişi olan George Duşi’yi tanıdım. Suriye Komünist Partisi’nin sandık görevlisiymiş. Parti, dış müdahaleye karşı Baas’la ortak hareket ediyor. Duşi, geçmişte de ortaklıkları olduğunu belirterek “Halk Meclisi’nde dört milletvekilimiz vardı, bu kez daha fazla olacak” diyor. Duşi ilginç bir genç. Liberal ekonominin Suriye’ye uymadığını söylüyor, örneğin. Ülkesinin ekonomi politikasını liberal bulmuş oluşuna şaşırıyorum. Sormadığım halde Başbakan Erdoğan hakkında söylediği onca lafın arasında tam üç kez tekrarladığı cümlesi şu: “Erdoğan bizim için düşman. Onun patronu Amerika.” Bu ve benzeri değerlendirmelere sık rastlayacağım Erdoğan halkında, sonraki günlerde de. Baas bu seçime Vatan Cephesi adlı oluşumla girdi. Seçimin birinci önemi burada. İkincisi ise bundan daha önemli. Yeni yasalaşan reform kararları uyarınca üç dönemden fazla milletvekilliği yapılamayacak. Dolayısıyla, Baas partisinden milletvekili olmuş çok sayıda yönetici yeniden seçilemeyecek. Suriye tarihinin “devrim”lerinden biri sayılıyor bu. Seçimlere aralarında henüz iki ay önce kurulanlar da dahil olmak üzere dokuz parti katıldı. Kısaca AKP de denen Adalet ve Kalkınma Partisi İçin Ulusal Gençlik adlı bir parti de var ki, Kürtlerin partisi olarak biliniyor. Kürtler sanılanın aksine uzun zamandır Suriye politikasında yer edinmiş durumdalar. Suriye’de dileyen parti kurabiliyor artık. Tek şart, etnik, mezhepçi ya da dinci politikalar gütmemek. Hemen hemen tüm seçim merkezlerini gezdik. Seçim sonuçlarının hemen açıklanmasının beklenmemesi gerektiğini söylediler. Çatışma bölgelerinde kimi zorluklar da yaşanmış çünkü, sayımı etkileyebilecek türden zorluklar. Başkan Esad ile eşi Esma’yı oy kullandıkları merkezde görme isteğimize, başkanın oy kullanacağı yerin “güvenlik nedeniyle” açıklanmaması yüzünden olumsuz yanıt verdiler. Ama tuhaf olan seçimin ertesi günü Esad ile Esma’nın bir sandık başında oy atarken çekilmiş tek bir fotoğrafının yer almamasıydı. Suriye’de yayımlanan tüm gazetelere baktık, ama hiçbirinde yoktu. Anlatılanların aksine, hiç de olağanüstü koşulların yaşanmadığı bir başkentte, herkese açık bir seçim gözlemledik. 200’den fazla medya kurumu ile çok sayıda aydın, politikacı ve hukukçudan oluşan 100’den fazla kişinin de aynı gözlemi yaptığını ekleyelim. Peki neden başta Şam olmak üzere tüm Suriye bir ateş çemberindeymiş gibi anlatılıyor medyada? Başta Türkiye olmak üzere ABD ile Batılı devletler ile kimi Arap ülkeleri Suriye’den ne istiyorlar? Eğer Beşşar Esad, 2003 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’in, tehdit gibi isteklerine “evet” deseydi, “demokratik” olmayan Suriye bugün “özgürleştirilmek” istenir miydi?.. SÜRECEK Sahiden de ‘olağanüstü’ Baas partisi taraftarları Beşşar Esad lehine sokaklarda gösteri yapıyordu. Önce şu olguyu vurgulayalım: Türkiye’de, Soğuk Savaş’ın büyük antikomünist propagandasının biçimlendirdiği, dinin her zaman sola karşı kullanıldığı, durmadan solun ezildiği bir toplum yapısı oluşturulmuştu. CHP, hangi koşullarda 1973 seçimlerinde bir çıkış yakaladı? Sağın ülkeyi 1971 darbesine götürdüğü ve ekonomik olarak batırdığı bir Türkiye koşullarında. CHP oylarını yüzde 5 arttırmış, sağ parçalanmış (Erbakan ve DP yüzde 12 oy almış), Demirel yüzde 17 gerilemiş! Ecevit yeni bir söylemle ve güçlü liderliğiyle bu çıkışını 1977 seçimlerinde sürdürüyor (yüzde 41), ama seçim sistemi nedeniyle iktidar olamıyor... CHP’nin tepe noktasıdır bu... Bu sonuçta temel etken, sadece Ecevit ile ortanın solu sloganı ve halkla çok yakın temas değildir. Sağ partilerin sorun çözmedeki büyük ekonomik başarısızlığı vardır. Hem Ecevit hem de bu başarısızlık, umut yaratmıştır. Ama vuruşmalar, katliamlar dönemindeyiz, ülke 1980 darbesine götürülüyor.. 1983 seçimlerinde, kapatılan CHP yerine Halkçı Parti var (yüzde 30)... Ama toplumun muhafazakâr biçimlendirilmesinin sonuçlarını yaşıyoruz. Seçmen, sağ partilerin başarısızlığını değerlendirme bilincinde değil, sağdan çıkacak başka partilerin umut olabileceğini düşünüyor. Değerleriyle, yaşam felsefesiyle, o zamanlar 34 yıllık eğitim süresiyle... Sağcılaştırılan toplum yapısını dikkate almayan bir seçim çözümlemesi yanıltıcıdır. 1987 seçimlerinde CHP yüzde 24 görülmekte (SHP, E. İnönü) Ama buraya Ecevit’in yüzde 8 oy alan DSP’sini de katmalı: Yüzde 32. Ortanın solu, oyunu koruyor! ??? Sonraki seçimlere kadar uzatmıyorum olayı, ama şunu belirtelim: a) CHP’yi DSP ile birlikte değerlendirmeliyiz, çünkü DSP’nin eridiği noktada CHP yükseliyor. b) Toplumun genel karakterini göz önüne almalıyız. Bugün ise daha önceki bir analizimde (AKP oylarının kaynağı nedir) belirttiğim gibi, bugün sağ oylar AKP’de birleşmiş durumda. AKP, bir dizi eleştiriye rağmen, (ülkeyi kamplaştırıcı, fırsat eşitliğini azaltmaı, gelir adaletsizliğini arttırması, savaşçı, tarihi karalayan, daha tutucu bir toplum yaratmak için her aracı kullanan..) göreceli bir ekonomik istikrarı korumayı başarmaktadır. İktidarının temel gücü buradan ileri geliyor. Bu nedenle de, AKP etrafında birleşen, AKP’nin aşırı uç noktadaki tutucu görüşleriyle fikir birliğinde olmayacak daha liberal muhafazakârları da (eski merkez sağ partiler) kendi etrafında tutabilmektedir. Diğer bir olgu: Bugün merkez sağın görüşleri ve eleştirileri var, ama seçmen temeli ise sıfıra yakındır! Demokrat Parti’de geçenlerde bir başkan değişimi oldu, haberi olan var mı? AKP iktidarının bugünkü göreceli istikrar durumu sürdüğü sürece, bu istikrarı bozacak önemli olaylar ortaya çıkıp iktidarın yapısını etkilemediği sürece, ciddi bir iktidar seçeneğinin oluşması zor. ??? T. Akyol’la açtık, kapatalım: Bir partiyi iktidarı devralabilecek bir seçenek haline getirecek süreç, salt partinin kendi iradesine, mükemmel programına, halkla ilişkisine bağlı değildir. İktidarın durumu, ülke koşulları, dış etkiler çok önemli ve belki de birinci derecede etken olarak olayın içindedir! CHP, yazının ilk bölümünde belirttiğimiz koşulların yanı sıra, iktidarı devralacak en yüksek hazırlık içinde olmalı, halk nezdinde ciddi bir iktidar seçeneğine dönüşmeli, geniş hoşnutsuz ve endişeli kitleleri partisi etrafında toplamayı başarmalı ve oyunu seçimlerde mutlaka daha yukarılara çıkarabilmelidir... Bunlar, mutlaka iktidar olmayı getirmese bile! Mutlaklığın bir geçerliği yoktur... Akyol’un “tarifi” bilimsel değil... İktidarın çevresinde kenetlenmiş cemaatçilik gibi çevrelerle uğraşmak, partiyi gerçeklikten uzaklaştıracak konulardır... Bu konuya da gireceğiz... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle