18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MAYIS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Tiyatro Dalgası Yıldızlar Kaymasın iğdem Ayözger Ergüvenç, “Aslında Zordur Analık”, “Otizm! Şart mıydı”, “Nerede Kalmıştık?” kitaplarıyla otizmin çevrelediği çocukları, anneleri, babaları anlatmıştı. Son kitabı “Yıldızlar Kaymasın” için de diyor ki: “Yazdıklarım kendi çeşitli gözlemlerimden ve ara sıra temas ettiğim ailelerle yaşamış olduğum çaresizlikler ve açmazlardan yola çıkarak oluşmuştur. Bu kitap birçok okuyanı zaman zaman üzecektir. Suçluluk duygusuna bir an için bile olsa kapılanlar bulunabilir. Amacım kimsenin ecep Tayyip Erdoğan’ın siyasi gezilerinde yanından eksik etmediği kızı Sümeyye Erdoğan, geçen yıl Devlet Tiyatroları’nda oynanan Genç Osman oyununu terk edişinin gerekçesini şöyle açıklamıştı: “İki arkadaş tiyatroya gittik. Ankara Büyük Tiyatro’da Genç Osman’a. İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz. Yolda gelirken de ağzıma bir sakız atmıştım ve bu benim için çok normal bir şey olduğu için tiyatro sırasında hâlâ ağzımda olduğunun farkında bile değildim. Her şey gayet normal giderken oyunun orta yerinde (Yeniçerilerin göbek atarak âlem yaptığı sahnede) en öndeki iki oyuncudan biri bir yandan bir ileri bir geri oynarken bir yandan da en öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı. İlkinde ne olduğunu anlamadık. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Fakat öyle yapmasa da durum belliydi, çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı. Hem de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, hem de en ön sırada(!). Bir de şarkının ‘halkın çoğu aç, azı toksa’ kısmında ‘azı tok’ derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi. Demek ki ‘başörtülü yobaz’ ve ‘yüce tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız’ olmakla yetinmeyip bir de ‘çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık Bıktım Yazar Talip Apaydın, reklamlardan usanmış: “Yüzde elli indirim. On ay taksit. Şimdi al, gelecek yıl ödemeye başla. Kefilsiz! Neredeyse bedava, al götür diyecek.” Apaydın’a göre kapitalist düzenin halka attığı kazık bu: “Ne zaman televizyonu açsam zengin bir yurttaşın malı reklam ediliyor. Çat, kanal değiştiriyorum, başka bir seçkin varsılın malı reklamda. Gazeteleri açıyorum, tam sayfa, yarım sayfa reklamlar. Başımı ne tarafa çevirsem reklamlar. İzinsiz, selamsız ta evimizin içine girip bağıra çağıra reklamlar. Açıkça özgürlüğümüzü çiğniyorlar.” R Ç vicdanını rahatsız etmek olamaz. Ne var ki kötü örnekler caydırıcı olabilmeleri açısından bazen iyi örnekler kadar yararlı olurlar. Ortak sorunu paylaşan annebabaların, ailelerin, onların yakınlarının ya da o ailelerle şu veya bu şekilde temas etme durumunda olan çevrelerin davranışlarında, yaklaşımlarında zerre kadar bile olsa bir uyarıcılık görevi yapabilirsem bu emeğimi boşa gitmemiş addederim.” Geliri İlgi Otizm Derneği’ne bırakılmış kitap yine aynı dernekten edinilebilir. TFF, Kupa ve Bizim Nihat Lig bitti, Galatasaray 40 maçlık uzun bir maratondan sonra şampiyon oldu. Fakat ben 65 yıldır yandaşı olduğum Galatasaray’ı kutlamadan önce futbol dünyamızın olmazsa olmazı Fenerbahçe için bir çift söz söylemek istiyorum. FB, bir yandan saha dışındaki olaylara karşı savaşım verdi, bir yandan da şampiyonluğu son dakikaya kadar kovaladı. Böyle bir takım alkışı şampiyon kadar hak eder. Fenerbahçe’yi yürekten alkışlıyorum. ??? 20112012 futbol sezonunda en usta bir senaryo yazarının bile kırk yıl düşünse aklına gelmeyeceği trajikomik olaylara tanık olduk. Önce “Futbolda şike var” dendi, onlarca insan gözaltına alındı, tutuklandı, 93 sanık hakkında davalar açıldı. Sonra bu insanların bir bölümü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Aradan aylar geçti, bu arada Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) yönetimi değişti. Etik Kurulu’nun hazırladığı raporun ışığında TFF’nin çiçeği burnunda başkanı Yıldırım Demirören bir açıklama yaparak futbolumuzda şike olmadığı sonucuna varıldığını açıkladı. Kafalar büsbütün karıştı; madem futbolumuzda şike yoktu, öyleyse hangi akla hizmeten Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne geçen yılın şampiyonu Fenerbahçe değil de Trabzonspor’u gönderdi Mehmet Aydınlar TFF’si? Madem şike yoktu da niçin FB Başkanı Aziz Yıldırım tutuklanıp demir parmaklıklar ardına gönderildi? Şikeden başka bir “şey” için mi hâlâ içeride tutuluyor? Böyle bir durum söz konusu ise o başka “şey” nedir? Birilerinin dediği gibi o başka “şey”, örneğin, ihalelerde AKP yandaşı kuruluşların çıkar tekerlerine çomak mı sokmaktır? Hangi takımın yandaşı olduklarından bağımsız olarak insanlar bu sorulara yanıt arıyorlar. Kim, hangi makam verecektir bu soruların yanıtlarını? ??? Aydınlar Federasyonu’ndan basiretsizlik, beceriksizlik adına ne varsa olduğu gibi devralan Demirören yönetimi Şükrü Saracoğlu Stadyumu’ndaki kupa törenini de bir rezalete dönüştürdü. Kendi denetimindeki stadyumun söndürülmüş ışıklarını bile açtırmayı beceremedi. Galatasaray, kazandığı şampiyonluk kupasını ancak üç saat sonra boşalıp ıssızlaşmış, karanlık bir stadyumda kamera ışıklarının yardımıyla alabildi. Bu kupa “töreni(!)” dünya futbol tarihine ne yazık ki yeni bir “rezillik” olarak geçti. Dilimize nedense bir küçümseme sözcüğü olarak girmiş Patagonya da dahil dünyanın her yerinde şampiyonlar kupalarını seyirciler önünde düzenlenen özel törenlerle alırlar. Bizde de geçmiş yıllarda bu böyleydi; artık değil! Eğer Galatasaraylı yöneticiler “Olur!” deselerdi, TFF Başkanı kupayı soyunma odasında verecekti şampiyon takımın oyuncularına. Bu kadarına da “pes!” değil mi? ??? Bu yazıyı Gökçeada’da yazıyorum. Dün (pazar) adanın merkezinde kahvaltımı yaparken, yan masada aralarında emekli öğretmen ve yazar Erol Saygı’nın da bulunduğu bir grup kupa töreni rezaletini tartışıyordu. İçlerinden birinin, “Bundan böyle bari kupalar kargoyla gönderilsin!” önerisinde bulunduğunu duyunca hemen eve koştum, bizim Nihat’a telefon ettim. O bizim mahallenin motosikletli kuryesi, aklı başında, çalışkan, güvenilir bir delikanlı. “Abi, TFF bana versin, kupaları istedikleri adrese teslim ederim” dedi. Para da istemiyormuş, “insanlık adına” yapacakmış. Daha ne olsun? TFF yetkilileri beni arasınlar, bizim Nihat’ın telefonunu vereyim. Ha, unutmadan söyleyeyim, bir de Patagonya’da “Club Atlético Patagonia Ushuaia”nın başkanını arasınlar, kupa töreni nasıl düzenlenir, kupa nasıl verilir, sorup öğrensinler. Tabii kargo/kurye işine akılları yatmadıysa… tok (protokolde oturmamızdan belli!)’ olmuştuk! Bu ne cüret! Ne işimiz vardı bizim tiyatroda!” Doğru ya bu ne cüret! Recep Tayyip Erdoğan’ın kızına saygısızlık, öyle mi? Al sana tiyatro operasyonu. Hem de dalga dalga. Birinci dalga İstanbul Şehir Tiyatroları, ikinci dalga Devlet Tiyatrosu. Operasyonun adı da “Sümeyye’nin intikamı” olmalı. BC, geçen yıl şubat ayında “Newsnight” programında “Arap B Baharı” denen şeyle ilgili bir haber Arap Baharı Girişimi Burada baskıcı rejimlere karşı şiddet içermeyen protesto yollarını tartışmak üzere çeşitli ülkelerden gelmiş olan bilgisunar eylemcilerine katıldı. Bu seminere mali kaynak Amerikan hükümeti tarafından sağlanmıştı. Girişimin adı; ‘Kamu diplomasisi: 2.0’ idi. Haberde, konuya ilişkin eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jim Glassman’ın görüşlerine de yer verilmişti. Glassman, Mısır’daki Arap baharı’nı ateşleyenleri ABD’de eğittiklerini itiraf ediyordu: “İletişim kurmak için değişik bir yol geliştirdik. Ben buna kamu diplomasisi 2.0 diyorum. Görüşlerimizin ifade edileceği diyalogları kolaylaştıracak bir rol üstlenmemizdi özü. Şansımızın yayımlamıştı. Haber, Mısır’da Mübarek rejiminin devrilmesini sağlayan gösterilere neden olan ve cep telefonu ile bilgisunarı harekete destek sağlamak için kullanan 6 Nisan grubunun ardındaki gücü açıklıyordu. BBC’nin haberine göre 6 Nisan hareketinin liderlerinden biri, New York’ta bir seminere davet edilmişti. da yardımıyla teknoloji de bizim yanımızdaydı. Mısır muhalefetinden, 6 Nisan hareketinden üç ya da dört kişi davet edilmişti. Biri havaalanına giderken yolda durdurulmuş, diğerinin pasaportuna el konulmuştu. Sadece bu gruptan Ahmet Sava’ydı yanılmıyorsam, Mısır dışına çıkıp toplantımıza gelebilen.” Arap Baharı’nı, bir devrim süreci olarak görme eğiliminde olan CHP dahil kimi çevrelere, BBC’nin bu haberini bulup izlemelerini salık veririz. Milli Genelkurmay Başkanı ABD’ye gitti. Milli oldu yani. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ( * ) Hukukun Evrensel Bir Bilgesi: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu “Çorum Belediye Meclisi, hukukun duayeni Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ismini parktan kaldırdı. AKP’liler ‘Velidedeoğlu ‘darbelerin anası’ olarak değerlendirilen 1960 Anayasası’nın hazırlayıcısıdır. İsminin yaşatılmasını istemiyoruz’ dedi.” (Cumhuriyet 8 Mayıs 2012) ( * ) Çorum Belediyesi’nin Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı’nın adını değiştirmesini, 25 Ocak 2010’da Cumhuriyet’te yayımlanan yazımla yanıtlıyorum: “Tarih Baba”nın kitabında hem aydınlık hem de karanlık sayfalar vardır. Aydınlık sayfalar, insanlığa, topluma aydınlık işler yapmış ve yararlı yapıtlar vermiş olanlara, karanlık sayfalar ise topluma ve insanlığa yarar yerine zarar vermiş olanlara ayrılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin 1923 ile 1950 yılları arasındaki döneminde, Türk yurttaşları, ülkeyi daha ileri götürmek ve tarih kitabının aydınlık sayfalarında yer almak için yarışırdı. 1950’den sonra, bu yarış durduruldu ve “karşıdevrim süreci” başlatıldı. 1956’dan bugüne kadar, “içinde” yer aldığım Cumhuriyet gazetesi 1924 yılından bu yana, uygarlık ve aydınlık yarışının en önlerinde, hiçbir kuruma, hiçbir kişiye ödün vermeden, Atatürk devrim ve ilkelerinin yanında yer almıştır. Bugüne kadar da Türk basınının “yüz akı” olarak kalmıştır. Günümüzdeki hukuk uygulamalarına bakınca aklıma ilk gelen isim, “hukukun evrensel bir bilgesi”, hukuk bilgini Ordinaryüs Profesör Doktor Hıfzı Veldet Velidedeoğlu olur. Velidedeoğlu çok uzun yıllar bir yazarı olarak, yazılarıyla Cumhuriyet’in de başarısına katkı sağlamıştır. 1992’de yitirdiğimiz Velidedeoğlu, bir hukuk bilgini olmasının ötesinde bir “bilge”dir... Velidedeoğlu, hukukun evrensel boyutlarını yakalamış ve yaşamı boyunca bu evrensel hukuk boyutunda kalmıştır. Uzun yıllar boyu, “Türk Yurttaşlar Yasası”nın (Türk Medeni Kanunu) gerek içeriği gerekse dili yönünden çağımıza uygun olması için büyük çaba harcamıştır. 4 Ekim 1926 günü yürürlüğe giren, 743 sayılı “Türk Kanunu Medenisi”, 22 Kasım 2001 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile yürürlükten kaldırılmış ve yerini, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren 4771 sayılı bu yasaya bırakmıştır. 4771 sayılı yasanın anlatımında Türkçe sözcüklere büyük ölçüde yer verilmiştir. Bugünün Türk Medeni Kanunu’nda öz Türkçe sözcüklerin yer almasını, bir bilge ve hukuk bilgini olan Ordinaryüs Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na borçluyuz. Bu konudaki son sözü, bir başka bilgin ve bilge kişiye, “bir dil bilgini” olan Ömer Asım Aksoy’a bırakıyoruz: (*) “Yüzyıllar boyunca yabancı dillerin egemenliği altında ezilip kısırlaştırılmış ve yazı dilindeki varlığı yüzde 1520’ye kadar düşmüş olan Türkçemizi bu dillerin boyunduruğundan kurtarmak gerektiğini, Atatürk 1930’daki ünlü uyarısıyla ulusa duyurmuş ve 1932’de Türk Dil Kurumu’nu kurmuştu. Kurum o tarihten beri dilimizin özleşmesini ve gelişmesini sağlamaya çalışmakta, bu çalışmalarını devrimci bir anlayışın ve bilim yöntemlerinin ışığı altında yürütmektedir. (...) Sayın Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu’nu anlam ve hükümlerini değiştirmeksizin Türkçeleştirmekle bize birçok Türkçe hukuk terimi kazandırmış; herkesin anlayacağı yasa diline güzel bir örnek vermiş; öğretimde, yasamada, mahkemelerde, resmi kuruluşlarda yararlanılacak pek önemli bir kaynak koymuştur. Bu tarihi değeri büyük bir hizmettir.” Ordinaryüs Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu tanımanın onurunu 56 yıldan bu yana taşıyor ve kendisini saygıyla anıyorum. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlıların 1 düşman gemilerini ve kıyılarını ateşe 2 vermede kullandığı 3 savaş gemisi. 2/ 4 Kuyruksokumu ke5 miği... Alçak, aşağılık. 3/ Her biri 6 başka perdede bir 7 sıra kamış boğu 8 mundan yapılmış düdük... Bir nota. 4/ 9 Öğrenci. 5/ Dağ geçidi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Tavana yakın küçük pen 1 B E D E V İ L E R cere. 6/ Kekemelik, pe 2 A D İ L D E V E pemelik. 7/ Bir renk... 3V E R E V Y İ V “Kaçma, sıvışma” anla4 İ M A J T İ mında argo sözcük. 8/ 5 F A L A Ş A L A R Yunan mitolojisinde aşk N A K İ tanrısı... Soyundan gelinen 6 A D 7 R A K K U Z E N kimse. 9/ Üç kişi arasında 8 I L I M Z OMA 32 kâğıtla oynanan, briçe 9 Ç E R O K İ L E R benzer bir iskambil oyunu... Belirteç olarak kullanılan eylem soylu sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı ordusunda kullanılmış bir çeşit top mermisi. 2/ “Kuru gazel gibi göğe savrulma/ poyraz gibi esip yorulma” (Karacaoğlan)... Sırtta taşınan yük. 3/ Kaşları boyamakta kullanılan siyah boya... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Dışarıdan gelen bir ışığın etkisiyle geceleyin ışıklı görünen yansıtaç. 5/ Birbirine yakın adalar topluluğu... Bir tür jimnastik ayakkabısı. 6/ İki kulplu ve küfe biçiminde büyük sepet. 7/ Ender, seyrek... Kullanılmayan, iptal edilmiş şey. 8/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek... Verme, ödeme. 9/ Muğla’nın bir ilçesi... Dağ sırtlarında davarların yatırıldığı düz ve kuytu yer. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle