19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2012 PAZAR 8 İstanbul PB Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun B Trabzon B Giresun B B Ankara 20 24 25 17 22 22 24 24 20 23 20 21 23 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B Y PB PB PB Y B Y Y Y Y Y 23 24 22 21 27 24 22 27 21 21 12 10 13 Oslo PB Helsinki PB Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel B Paris B Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte B Madrid A Viyana Y HABERLER 7 3 5 13 10 9 11 10 8 8 10 18 7 Belgrad Y 12 Sofya Y 12 Roma Y 18 Atina B 21 Zürih Y 9 Moskova Y 6 Aşkabat B 24 Taşkent PB 28 Baku B 21 Bişkek Y 20 Tiflis Y 23 Kahire A 36 Şam A 30 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu, Batı Karadeniz, Orta ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu ile Edirne, Çanakkale, Bursa, Yalova, Kocaeli, Bilecik ve İzmir çevrelerinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Nisan GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada gitmeyen RTE, Suriye ile kanlı bıçaklı. Arap Baharı lideri kimliğini benimsedi ya; Beşşar Esad’a şunu yap bunu yap diye bir iki kez haber saldı. Esad oralı değil. Vay sen misin önerilerimi yerine getirmeyen?.. Bıraksalar Suriye’ye asker salacak... Bu noktada gezinip duruyor. Esad ise “Türkiye’nin önerileri Amerika’nın bana ilettiği öneriler” diye dert yanıyor. Kime? Şam’a giden CHP heyetine! ??? RTE, nükleer sorununda Tahran’ın ABD’ye, Batıya karşı en büyük destekçisi, koruyucu meleği! Batıİran görüşmelerinin İstanbul’da masaya yatırılmasını önerdi. İran’ın Suriye’yi desteklemekten vazgeçmesini RTE’nin bu ziyarette çözümleyebileceğinden de söz edildi. Sonra? Görüşmelerin ya Şam’da ya da Bağdat’ta yapılmasını istediği haberleri gelmeye başlayınca; RTE’nin beti benzi attı: “Bu ipe un sermektir. İran dürüst davranmadı” diye feryat ediyor. Ha bir de Suriye göçmenleri sorunu var. Üç bin daha gelince, sayı 20 bini aşınca; önceki gece Davutoğlu, BM Genel Sekreteri’ni aramış; kucak açtığımız Suriyeliler ile baş edemiyoruz. Uluslararası yardım gerektiğini söylemiş... Dün söyledikleri bugün ancak yatsıya kadar doğru! ??? RTE’den “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişine örnek olacak açıklamaların arkası kesilmiyor. Son konuşmalarından birinde “gazete haberleri hiçbir zaman belge olamaz” dedi. Dedi ve saldırmayı marifet saydığı tarihsel abide İsmet İnönü ve CHP ile ilgili, Cumhuriyet’te yayımlanan iki haberi belge diye kürsüden gösterdi. Gerçekleri saptırmada usta. ??? Dedik ya; yalancının mumu bir türlü sönmüyor. RTE, 1 Şubat 2012 tarihinde partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında, 25.11.1944’te Reisicumhur İnönü ve bakanların imzası ile yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararı ile Tam Mevlidi Şerif ve 54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası adlı kitapların toplattırılmasını, dönemin yöneticilerinin inanç özgürlüğüne karşı tavırlarının somut örneği diye gösterdi. CHP Ankara Milletvekili, İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan, RTE’nin söylediğinin ne kadar doğru olduğunu saptamak için iki kitabı yasaklayan kararnamenin gerekçesini aradı. Başbakanlık arşivinde yok! Yasaklanan kitapları buldu ve din uzmanlarına inceletince koskocaman bir yalanla karşılaştı. RTE’nin tek parti dönemini ve İnönü’yü karalamak için; kanıt diye gösterdiği iki kitabın toplatılması nedeni şuydu: Her iki kitapta İslamiyete aykırı, Müslümanlık karşıtı bölümler işlenmişti. Mevlid ve Namaz kitabı da gerçeklere aykırıydı! Gülsün Bilgehan yalanı ortaya çıkarmasa, gerçeği arayan, soran olmayacaktı. ??? RTE, son zamanlarda CHP ile ilgili özellikle din konusundaki saldırılarını belge değeri olmayan anılarla ve hatta babasından dinlediği masallarla doğrulamaya, inandırmaya çalışıyor. Amacı; CHP’yi Müslümanlığa karşı bir parti diye halka jurnallemek! “Yeni” CHP’yi kurgulayan Kılıçdaroğlu, bu saldırıları önlemek için sürekli partinin dine karşı olmadığını, Kuran’ı özenle her evde duvara astıklarını söylüyor. Laiklik tehlikede mi diye soruyorlar. RTE gibi, hayır diyor. Halka, partisinin dine önem verdiğini vurgulayarak oylarında yükseliş sağlayabileceğini umuyor ve… …tabii, din sömürüsünün gerçek sahibi RTE ile aynı kulvarda koşmayı, yarışmayı başarı sanıyor! Kürt sorununu PKK yerine, şiddete bulaşmayan sivil siyasetçilerle müzakere ederek çözülmesini öngören ‘Hükümetin Yeni Kürt Planı’ geçen hafta Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile yaptıkları görüşmelerde ele alınmış. Yani henüz kamuoyuna resmen açıklanmayan hatta kabine üyelerinin varlığı konusunda şüphe duyduğu strateji, ABD yönetiminin 2 numaralı ismi ile müzakere edilmiş bile... ABD’den yeni Kürt planına destek Clinton: Doğru Yoldasınız duyurmuştuk. ‘Çok olumlu bulduk’ Geçen hafta sonu “Suriye’nin Dostları” toplantısına katılmak için İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı’nın Erdoğan ve Davutoğlu ile görüşmeleri hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar, Clinton’un terörle mücadele konusunda bilinen destek mesajlarını yineledikten sonra, “Türk hükümetinin, sorunu Kürt siyasi hareketinin şiddete bulaşmamış sivil kanadıyla müzakere ile çözme yönünde ilan ettiği yeni stratejiyi ‘çok olumlu’ bulduklarını ve ‘doğru yönde atılmış bir adım’ olarak değerlendirdikleri” mesajı verdiğini belirtiyor. ABD yönetiminin sorunun siyaseten çözümü konusunda attığı ilk adım değil bu elbette. Clinton’un geçen yıl yaptığı Türkiye ziyaretinde BDP’ye “Terörle aralarına mesafe koymaları gerektiği ve ancak bu şekilde soruna İrlanda’dakine benzer çözüm bulunabileceği” mesajını yine Cumhuriyet’te arzani’ye ‘destekle’ mesajı Yeni planda BDP gibi sivil Kürt partileri kadar Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Başkanı Mesut Barzani’ye de umut bağlanıyor. Barzani’nin özellikle Kuzey Irak’taki PKK unsurlarının siyasi çözümü en B gellememesi ve silahsızlandırılması noktasında yardımı bekleniyor. ABD yönetiminin de süreçte “ErbilAnkara diyaloğunun” önemine işaret ettiği öğrenildi. Washington’da geçen hafta ağırladıkları Barzani’ye “Yeni stratejinin desteklenmesi için elinden geleni yapması” telkininde bulundukları öğrenildi. Amerikan tarafı Barzani’nin TürkiyeKürtler diyaloğunda yapıcı rol oynayacağına inanıyor olsa da son dönemde Suriye ile ilgili gelişmeler, bu konuda ihtiyatı elden bırakmamak gerektiğini hissettiriyor. Esad karşıtı Suriye Ulusal Konseyi tüm muhalifleri aynı çatı altında bir araya getirmek isteyince buna direnen tek grup Suriyeli Kürtler oldu. Kürtler “otonomi” dışında her türlü öneriyi reddederek masadan çekildi. Suriyeli Kürtlerin bu uzlaşmaz ve “maksimalist” tutumunun ardında kısa süre önce onları Erbil’de bir araya getiren Barzani’nin olduğu şeklinde genel kabul gören bir algı var. Yıllarca verdiği mücadele sonunda Irak’ta kendi “özerk” bölgelerinin başkanı konumuna gelen; şimdi de Suriye’deki Kürtlerin “özerklik dayatmasının” arkasında yer alan Barzani, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yardımcı olur mu? Olursa hangi koşulla? GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY GÖÇ DALGASI MÜDAHALE GETİREBİLİR Suriye lideri Esad’ın, Annan planında istendiği gibi ayaklanma yaşanan bölgelerden askerlerini çekmesi Türkiye’yi çok zor bir kararla baş başa bırakabilir. Esad kuvvetlerinin çekilmesi, o bölgelerde yaşayan halkın Türkiye’ye kaçışını hızlandırıyor. Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a göçen Suriyeli sayısında yaşanan olağanüstü artış bunun işareti. Türkiye’nin beklentisi, yaşanan göç dalgası sonrasında BM Güvenlik Konseyi’nden Suriye aleyhinde bir karar çıkması. Rusya ve Çin vetosu aşılamazsa, Ankara’nın gündeminde BM şartında da yer alan ‘Koruma Sorumluluğu’ maddesini hayata geçirerek Suriye sınırı içine bir tampon bölge ya da insani yardım koridoru kurma planının olduğu ileri sürülüyor. Geçmişte Balkanlar ve Afrika’daki bazı insani müdahalelerde gündeme gelen uygulamanın tek bir riski var: Suriye topraklarına ‘askeri müdahale’ gerektirmesi! UZUN TUTUKLULUK İÇİN ADIM İSTEDİ Türkiye’de yargılama usul ve esasları ile ifade özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntılar, liderler seviyesinde ABD tarafınca pek dillendirilmiyor. ErdoğanObama görüşmelerinin gündemine bile girmiyor bu konular. Bunun küçük bir istisnası Clinton’un görüşmelerinde yaşanmış. Geçen gelişinde hapisteki gazeteciler konusundaki rahatsızlığını sadece basına aktarmakla yetinen Clinton, bu kez ikili görüşmelerde “uzun tutukluluk sürelerinin sona erdirilmesi” ve “ifade özgürlüğünün genişletilmesi” alanında daha fazla adım görmekten duyacakları memnuniyeti çok nazik biçimde ifade etmiş. Evren ve Şahinkaya’nın sanık olduğu davada üç duruşma geride kaldı ‘Dava’var,‘12Eylül’yok ALİCAN ULUDAĞ ANKARA “Yargılanırsam intihar ederim” diyen Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın sanık olduğu davada üç duruşma geride kaldı. Manşetlere “tarihi 12 Eylül davası” olarak yansısa da; ortada “dava” vardı, ancak “12 Eylül” yoktu. 12 Eylül zulmünü çekenlerin gözü, sürekli sanık sandalyesindeydi. İki darbeciyi sanık sandalyesinde görme istediği o kadar fazlaydı ki, gerekirse Mısır’ın devrik lideri Mübarek gibi kafes içinde yatağında veya Şilili diktatör Pinoceht gibi tekerlekli sandalyeyle getirilmesi teklifi yapıldı. Sanıkların yokluğunda yapılan ilk üç duruşma, bir anlamda “12 Eylül belgeseli” niteliğinde oldu. “Oğlumun yaşadıkları nedeniyle 7 yıl bir yatakta uyuyamadım.” Bu söz, oğlunu kaybeden bir anneye aitti. Öğretmenken gözaltına alınan İsa Tekin, “Diyarbakır zindanları”nı anlatırken, “70 çeşit işkence yapılıyordu. Tecavüz edilmeyen kadın değil, erkek sayısı bile azdı” dedi. Kaybolan 15 kişiyi arama kurtarma çalışmaları sürdüğü sırada Filyos Çayı sularına kapılan bir kişi (yanda) son anda kurtarıldı. ‘O ellerin sahiplerinden hesap sorulmalı’ Nimet Tanrıkulu ise bir kadın olarak, darbenin zulmünü bedeninde, ruhunda yaşamış bir isimdi: “Gayrettepe’ye götürüldük. Bizi çırılçıplak soydular, bazı eller bizlere dokundu. O anlar asla unutulmaz. Genç kızların bedenlerine dokunan bu ellerin sahipleri bulunmalı ve hesap sorulmalı” Belki de üç günlük yargılamanın en önemli anı, 104 yaşındaki Berfo Ana’nın (Kırbayır) 1981’de gözaltına alınıp kaybedilen oğlu Cemil için duruşmaya gelişiydi. Berfo Ana içeri girerken, duruşma salonu alkışlarla inledi. Berfo Ana’nın Evren’e “Oğlumu niye aldın benden, namuzsuz herif? Ocağımı söndürdün. İnşallah senin de ocağın söner” sözleri 31 yıllık acının yansımasıydı. Salonda sağdan birçok isim de vardı müdahillik talebinde bulunmak için. Ama sadece bir kişinin varlığına bu kadar tepki gösterildi: Ökkeş Şendiller, Maraş katliamı davasının bir numaralı sanığı... Bir mağdurun, tüm talepleri özetleyen şu isteği, 12 Eylül davasının nasıl sonuçlanması gerektiğini anlatıyordu: “Eğer gerçek bir yargılama yapıp sanıkları da duruşmaya getirirseniz tarihe geçersiniz...” Umut tükeniyor Çaycuma Köprüsü’nün çökmesiyle Filyos Çayı’na gömülen minibüsteki 10 kişi için mezar kazıldı ALİ AYAROĞLU ZONGULDAK Çaycuma ilçesinde Filyos Çayı üzerindeki iki ayaklı köprünün heyelan nedeniyle yıkılmasıyla sonuçlanan faciada, dereye düşen iki otomobil ve minibüsteki yolculardan kaybolan 15 kişinin arama çalışmaları devam ediyor. Askeri helikopter facianın yaşandığı yerden Filyos Çayı boyunca Karadeniz’e bağlantının sağlandığı alanı havadan tarıyor. Deniz polisleri de sahilde arama yapıyor. Beton blokların altında kaldığı tahmin edilen minibüse ise henüz ulaşılamadı. Kaybolan 15 kişinin kimlikleri belli oldu: Minibüsün sürücüsü İsmail Örenbaş ve minibüs yolcuları Kemal Gülşen, Sezgin Gülşen, Aziz Gülşen, Mehmet Başören, Meryem Başören, Tahir Özkafa, Kadın Saraç, Serdar Saraç, Alim Başören, köprü yıkıldığı sırada köprüde olan yayalar Hayriye Güner, Nazife Kabuk, Veli Kaya, Necati Azaklıoğlu, Ali Rıza Kaya. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, köprü faciası ile ilgili olarak idari ve adli soruşturma başlatıldığını söyledi. Yıkılan köprünün üstünde saatlerdir bekleyen Sezer Saraç, hastaneden dönen annesi Kadın Saraç ve abisi Serdar ile birlikte köye gitmek için minibüse bindiğini belirtti. Yolgeçen köyü sakinlerinin cesetleri bulunmamasına rağmen minibüsteki 10 yolcu için köy mezarlığında mezar yeri kazıldı. Öte yandan yürütülen çalışmaları izlerken nehir sularına kapılan bir kişi sivil savunma ekiplerince kurtarıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Çin’e hareketi öncesi Konya Havaalanı’nda kazayla ilgili, “Filyos Çayı’nın tabii debisi çok yüksek. Görüş de maalesef yok. Tüm bu menfi koşullara rağmen arama çalışmaları sürüyor” dedi. açık mikrofonlarda dile getirme gereğini hissettiler. İktidarın yargı konusunda gerek içte gerekse dışta yoğun biçimde yaydığı propaganda şuydu: “Reformlarla sürekli yargıyı daha ileri bir konuma götürüyoruz. Dünya standartlarını yakaladık. Reformlar demokrasinin de daha ileri gitmesini sağlıyor.” Gidişin anlatıldığı gibi olmadığını hem Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç hem de Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak seslendirdi. Üstelik de Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nda. Böylesi eleştiriler ya adli yılın açılışında ya da yüksek yargı kurumlarından birinin kuruluş yıldönümünde dile getirilir. Oysa sözünü ettiğimiz konuşmalar, yargıda yapılan ve yapılacak olan reformları anlatmak için Adalet Bakanlığı ile Dünya Bankası’nın ortaklaşa düzenlediği sempozyumun açılışında yapıldı. ??? “Yapılacak reformlar geçmişten intikam alma aracı olarak kullanılmamalı. Böyle bir yanlışlığa düşülmemeli. Hukuk sistemini geliştirirken yeni mazlum ve mağdur yaratmayalım... Aktörleri değişmiş yeni siyaset odaklarının oluşmasına imkân vermeyen samimi değişimlere inanmak istiyoruz... Yargının topluma sunduğu yegâne ürün adalettir. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği, zamanında dağıtımın varlığı ile güç kazanır. Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. İşte hukukun haksızlığı olarak da tanımlayacağımız bu kaotik duruma çözüm bulmak durumundayız...” Devam edelim: “Hâkimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça, bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir...” Bu sözler kime aittir diye sorsak, akla elbette pek çok, daha doğrusu sayısı pek çok azalmış hukuk savaşçısı gelirdi. 2 Nisan sabahına dek sanırım Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ismi akla gelmezdi. Görülüyor ki yargının en üst makamı da neredeyse kendi varlığını da sorgulayacak noktaya gelen “yargı sorunlarına” eğilmek durumunda kaldı. Şunu vurgulamadan geçemeyeceğim: Kılıç’ın sözlerinin benzerini bizi yargılayan heyete karşı söylediğimizde, hemen sözümüz kesiliyor. Böyle bir değerlendirmenin yanlışlığı vurgulanıyor. Benzer konuşma devam ederse söz hakkı kısıtlanıyor. Bir başka konuşmadan paragraf aktaralım: “Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü uzun olmamıştır. Eğer yargı bu kadar dinamik olan hayat karşısında kendisini yenileyemez ve yeni uyuşmazlıklar karşısında çıkarılan yasaları özümseyip çözüm yolları üretemezse o zaman fertler başka çözüm yolları arayışına girecektir. Hukuksuzluk anarşi ve kaosu beraberinde getirir...” Bu sözler de neredeyse teknoloji çağının yargı vebası halinde gelen dijital verilerle ilgili karmaşanın kurban olmuş bir sanık ya da vekiline değil, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak’a ait. ??? Artık yargıda atılan her adımın reform olmadığını, hatta çoğunun “deform” olduğunu bu kurumun zirvesi de dile getiriyor. Akla gelen sorulardan bazılarını paylaşalım: Yargı içindeki siyasal ağırlık tek tek yargı kurumlarını yutacak hale mi geldi? Yargıda, güç kullanmanın hazzına varan kadrolar kurum içinde kurum oluşturacak kadar büyük özerklikler mi elde etti? İktidar koalisyonunun kendi içindeki güç dengelerinde en önemli unsur yargı mı? Yargıdaki siyasallaşma, siyasal güçle barışık kadroların bile tepki duyacağı noktaya mı geldi? Pek çok şey çürüdü de kokusu baştan mı çıkıyor? Brunei Kralı altın uçağıyla Türkiye’de ÖZCAN YAŞAR ‘12 Eylül sürüyor’ Her Cumartesi Galatasaray’da oturma eylemi yapan “Cumartesi Anneleri”, 367. kez bir araya geldi. Dünkü eylemde 1 Nisan 1996’da Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin eski Edirne İl Başkanı Talat Türkoğlu’nun kaybolma sürecini anlatan Cumartesi Anneleri, Türkoğlu’nun Edirne’den İstanbul’a giderken kaybedilmesinin faillerinin yargılanmasını istedi. İHD adına basın açıklaması yapan sanatçı Nur Sürer de, “Talat’ı kaybedenler de 12 Eylül zihniyetinin devamcılarıydı. Annesi Ziyneti Türkoğlu son nefesini oğlunun adıyla verdi” dedi. (SERKAN YILDIZ) Son anda kurtarıldı Brunei Darüsselam Sultanı Hasan elBulkiye Muizziddin Va’dulah, resmi temaslarda bulunmak üzere İstanbul’a geldi. Va’dulah, altın kaplamalarla dizayn edilmiş B 747400 tipi uçağını Atatürk Havalimanı’na kendisi indirdi. Va’dulah, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmi davetlisi olarak 3 günlük resmi temaslarda bulunmak üzere dün saat 06.40’ta İstanbul’a geldi. Va’dulah saat 11.30’da da Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmek üzere Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne geldi. Yaklaşık 1 saat süren ErdoğanVa’dulah görüşmesi basına kapalı olarak gerçekleşti. 20 milyar dolarlık servetiyle, 35 milyar dolarlık servete sahip Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej’den sonra dünyanın en zengin 2. kralı olan Brunei Sultanı’nın altın kaplamalarla döşenmiş bir Boeing 747 ile 6 küçük uçağı, 2 helikopteri bulunuyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle