19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 NİSAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Sevinemiyorum... “12 Eylül yargılanıyor” diyorlar. “Neden sevinemiyorsun?” Neden sevinemediğimin yanıtı bence çok hem de çok açık. Günlerdir gazetemizde birçok yazar, neden sevinemediklerini açıklıyor. Ama hâlâ anlamak istemeyenler var. Ben de kendimce anlatmaya çalışacağım. Sevinemiyorum. Çünkü 12 Eylül yargılaması benim için koca bir aldatmaca, kötü sahnelenmiş berbat bir fars, sağ gösterip sol vurma çabası… Sevinemiyorum, çünkü iki yaşlı eski generali yargılamanın 12 Eylül’ü yargılamak demek olmadığının bilincindeyim. O darbenin gerisindeki güçlerin tümüyle yok sayıldığını, onlara dokunulmadığını, değil dokunmak, sorgulanmadığını bile görmekteyim. Sevinemiyorum: Çünkü 12 Eylül zihniyeti ve 12 Eylül kararları devam ediyor hâlâ. Despotizmiyle, seçim yasasıyla, yüzde onluk barajıyla, YÖK’üyle ve tüm kurumlarıyla… Çünkü bugün Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) yok, ama onların yerini Özel Yetkili Mahkemeler aldı. Yargı yine iktidar emrinde. Çünkü sistematik işkencenin yöntemi değişti. Filistin askısı gitti yerine hücre geldi. Çünkü korku imparatorluğu tüm gücüyle bugün de geçerli. (İnanmazsanız gazetecilere sorun…) Çünkü düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü hâlâ ayaklar altında… Çünkü en ufak bir direniş gösteren ya da itirazını dillendirecek olana yine polis copu, biber gazı, tazyikli su… Yine şiddet… Çünkü yazarların, bilim insanlarının, sokaktaki gencin, belediye başkanı seçilmiş bir insanın, konuşan bir memurun, itiraz eden kadının, eleştiren gazetecinin, yayıncının, neredeyse 100 bin kişinin toptan “terörist örgüt üyesi” kimliğiyle içeri tıkılması bugün de yaşanıyor… KCK davasına bakmak yeter… Sevinemiyorum, çünkü son iki yıl içinde 7 bin üniversite öğrencisi hakkında soruşturma açılması, 4 bin 600 öğrenciye okuldan uzaklaşma cezası verilmesiyle “darbeyi yargılıyoruz” söylemi arasındaki çelişki midemi bulandırıyor. Tamam sevinemiyorum ama bundan ötesi de var. Midem nasıl bulanıyor anlatamam…Her an kusmak üzereyim! Evren’in önünde el pençe kuyruğa giren, el etek öpen, pantolon paçalarını yalayan kimilerinin bugün “Yaşasın, Evren yargılanıyor ” tantanasını gördükçe midem bulanıyor… O günlerde yazdıkları darbe şakşakçısı yazıları unutup bugün tam tersini yazan yalakaları okudukça midem bulanıyor. Ne yaparsınız, herkes unutmuyor işte! “Darbe yargılanıyor, hâlâ niye sevinmiyorsunuz bakalım!”, “İllaki sevineceksiniz” ya da “ Tarık Akan’lar neredesiniz, neden mahkeme kapısında değilsiniz?” diye çıkışanlar karşısında mide bulantıma, gülsem mi ağlasam mı duygusu karışıyor… Hele hele Başbakanın “12 Eylül referandumunda ‘Hayır’ diyenleri” (kendi referandumundan söz ediyor) yüzsüzlükle suçlaması… Oha yani! “Hayır”ı, millet Evren yargılanmasın diye değil, yargı siyasetin emrine girmesin diye verdi! Bunu başbakan bilmez mi?! Bal gibi bilir. Ama olsun yine de söyler! “Darbeyi yargılıyoruz” şovunu kendi iktidarını güçlendirmek için sahnelemek… Memleketin sürüklendiği savaş tehlikesini örtbas etmek için kullanmak… Ülke içinde geleceğe yönelik en büyük sorunu (eğitim birliğinin yok edilmesi) gözden uzak tutmak için iktidara geldikten bunca yıl sonra bu farsı sahnelemek… Benim en çok, ama en çok midemi bulandıran ne biliyor musunuz? Milleti aptal yerine koymaları; geri zekâlı muamelesi yapmaları… “Ama belki de öyleyiz...” dediğinizi duyar gibiyim… Can İkimler Selvi Boylum Al Yazmalım 12 Eylül devam ediyor hâlâ ‘Aradaki Mesafe: Türkiye Sinemasının Panoraması’ başlıklı retrospektifle sinemamız New York’ta Yeşilçam’dan Hollywood’a Üç Arkadaş Kültür Servisi Lincoln Center Film Derneği ile Türk Amerikan Derneği’nin “Ay ve Yıldızlar” projesi kapsamında New York’ta “Aradaki Mesafe: Türkiye Sinemasının Panoraması” başlıklı retrospektif bir sinema etkinliği düzenleniyor. 27 Nisan 10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek bu buluşmada ? Türk sinemasının Amerika ve Avrupa sinema geleneğinden etkilendiği filmlerin yanı sıra, Yeşilçam klasikleri, İran ve Mısır sinemasının Türkiye sineması üzerindeki etkilerini de gösteren filmlere yer verilen bu kapsamlı seçkide, son yıllarda kişsel hikâyelerin anlatıldığı popüler sinema örnekleri de bulunuyor. 1950’lerden bugüne Türkiye sinemasının 29 ödüllü filmi gösterilecek. Türkiye’nin zengin bir sinema geleneği olduğunu söyleyen Lincoln Center Film Derneği’nin sanat yönetmeni Richard Peña, Amerikalı izleyicinin zor ve tehlikeli koşullarda çekilen toplumsal içerikli filmlerden bu FAZIL SAY’DAN TWITTER AÇIKLAMASI ‘Tepkiler abartılı’ Kültür Servisi Piyanist, besteci Fazıl Say, Twitter’da paylaştığı Ömer Hayyam şiiri ve retweet ettiği twitler nedeniyle sert eleştirilere hedef olması üzerine konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Say, yaptığı açıklamada tepkilerin abartılı olduğunu belirterek “Radikal kesimin tahrikleri sonucu büyüyen bu durumdan dolayı, üzüntülerimi kamuoyuyla paylaşmak istiyorum” dedi. Say, açıklamasında şu sözlere yer verdi: “Teknik anlamda ‘Twitter’da ‘retweet’ olarak bilinen söylemin tamamen yanlış anlaşılması ve ‘retweet’ yapan şahısların söylemlerinin sanki benim tarafımdan yazılmış gibi yansıtılması tamamen cehalet ve teknik bilgisizlikten ibarettir. Konunun büyümesinin ardından şahsıma yapılan çirkin saldırılar ve yıkıcı radikal tutumu esefle kınıyorum. Ayrıca; Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Hayyam, Mevlana ve birçok diğer şairlerin şiirlerini, dünya ve Anadolu edebiyatının söylemlerini paylaşmak demokratik ortamda herkesin olduğu kadar benim de en büyük hakkımdır. Dünya üzerinde ve tarihinde bulunan, bir kesimi veya toplumu temsil eden herhangi bir kişiye ya da kuruma saldırıda bulunmak, hakaret etmek bunun yanı sıra din, dil ve ırk ayrımı yapmak biz sanatçılara zaten yakışmayan bir davranıştır. Sizlerden ricam, kışkırtma ve saldırı şeklinde şahsıma yakıştırılan suçlamalara ve hakaretlere aldırış etmemenizdir.” Fazıl Say, Twitter hesabından Ömer Hayyam’ın “Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cenneti âlâ meyhane midir? Her müminine iki huri vereceğim diyorsun, cenneti âlâ kerhane midir?” dizelerini paylaşmış, ardından da “Müezzin 22 saniyede okudu akşam ezanını yahu. Prestissimmo con fuco!!! Ne acelen var? Sevgili? Rakı masası?” mesajını atmıştı. güne uzanan geniş bir seçkiyle buluşacağını söylüyor. 27 Nisan’da Raşit Çelikezer’in Sundance Film Festvali’nden “Jüri Özel Ödülü”yle dönen “Can” filmiyle açılacak festivalin kapanışı ise Özcan Alper’in “Gelecek Uzun Sürer” filmiyle yapılacak. Türk Sinemasının Amerika ve Avrupa sinema geleneğinden etkilendiği filmlerin yanı sıra, Yeşilçam klasikleri, İran ve Mısır sinemasının Türkiye sineması üzerindeki etkilerini de gösteren filmlere yer verilen bu kapsamlı seçkide son yıllarda kişsel hikâyelerin anlatıldığı popüler sinema örnekleri de bulunuyor. Etkinlikte gösterilecek filmler arasında Yeşilçam sinemasından Atıf Yılmaz’ın “Ah Güzel İstanbul”u (1966), Metin Erksan’ın toplumsal gerçekçi sinemanın ilk örneklerinden birini aktardığı “Yılanların Öcü” (1962) ve Berlin’de Altın Ayı’ya değer görüldüğü “Susuz Yaz”ı (1964) , “Umut” 81970) ve “Yol”un (1982) da dahil olduğu Yılmaz Güney filmleri de yer alıyor. Memduh Ün’ün “Üç Arkadaş”ı (1962), Füruzan’ın yazdığı ve Gülsün Karamustafa’nın yönettiği “Benim Sinemalarım” (1990) gibi filmler ise İstanbul’u mesken tutan filmler kategorisinde festivalin konuğu. Ayrıca Ömer Kavur’un 1987 tarihli “Anayurt Oteli”, senaryosunu Orhan Pamuk’un yazdığı Ömer Kavur imzalı “Gizli Yüz”, Atıf Yılmaz imzalı Cengiz Aytmatov klasiği “Selvi Boylum Al Yazmalım” ve Nuri Bilge Ceylan’ın 2006 yılında çektiği “İklimler” de programda yer alıyor. Midem bulanıyor, çünkü... Lale ve Nerkis Hanımlar; 1800’lerin sonunda Selanik’te doğan, 1970’lerde İstanbul’da hayata veda eden iki Cumhuriyet kadını. Cumhuriyet döneminde plak dolduran ilk kadın olma sıfatına sahip bulunan, müzisyen iki kız kardeş. Rumelili bir ailenin kızları olan Lale ve Nerkis Hanımlar, Balkan Savaşı’nın ardından ailecek İstanbul’a yerleşiyor; 1920’lerin başlarında, hem batı hem de Türk musikisi dersleri alıyorlar. İki kardeş, 19281937 yılları arasında, ayrı ayrı ve birlikte yüz yirmi dolayında şarkıyı 78 devirli plaklara okuyor; hiçbir sahne ve radyo mesaisinde bulunmadan, sadece doldurdukları plaklarla ünleniyorlar. Lale ve Nerkis Hanımlar’ın 25 şarkısını içeren bir CD, ilk kez 1998 yılında Kalan Müzik etiketiyle yayımlanmıştı. Aradan geçen yıllar zarfında, ilk CD’yi derleyen Bülent Aksoy, albüme girmeyen bir dolu kaydı başka albümlerde toplamayı hayal etti. Bu hayal gerçekleşti; Lale ve Nerkis Hanımlar’ın 36 adet kaydı, iki ayrı CD halinde bu kez Güvercin etiketiyle basıldı. Yaklaşık 80 yıl önce kayda alınan bu taş plakların temizlenerek dijital ortama aktarılmasındaki en büyük emek ise Fikret Karakaya’ya ait. Biri mezzosoprano, diğeri soprano; iki Türk musikisi efsanesi… Selahattin Pınar’dan Dede Efendi’ye, Hacı Arif Bey’den İsmail Hakkı Nebiloğlu’na kadar uzanan bir repertuvarla, dedelerimizin hayale dalarak çaldığı, babalarımızın içerek söylediği, annelerimizin yaşlı gözlerle dinlediği şarkıları türküleri, yeniden hatırlatıyorlar bizlere; yeni teknolojiler aracılığı ile. [email protected] Lale ve Nerkis Hanımlar ‘Türk Musikisinin Ustaları’ (Güvercin) Paul Weller, müzik dünyasındaki saygınlığını, hep bir süzgeçten geçirerek en iyi yönlerini dinleyiciye sunduğu çalışmalarla kazandı. 53 yaşında ama her çıkardığı albümle heyecan yaratıyor; çünkü gerçek sanatçıların yaptığı gibi kendini yenilemeyi her zaman bildi, garantili bir yol tutturup orada takılı kalmadı. “Wake Up the Nation” gibi belli bir çizginin üzerindeki albümden sonra Weller’ın ne yapacağını merak ediyordum. 11. solo albümü “Sonik Kicks” çıkınca gördük ki, yine değişiklik yapıp beklenmeyen bir yola sapmış. Bu defa elektronik seslerle her zamankinden daha çok haşır neşir olmuş. Bu, Weller elektronik bir albüm yapmış demek değil; şarkıların altyapısı yine rock elbette ama elektronik unsurlar albüm soundunda oldukça belirgin. 70’lerden bu yana müzik yapan bir sanatçının kendisini geçmişe hapsetmeyip çağdaş müziğe uyum sağlayışı gerçekten etkileyici ama asıl takdir ettiğim farklı tarzları aynı albümde böylesine organik bir şekilde buluşturması. Albümde baladlar, krautrock, saykedelik rock, caz, reggae ve pop esintili şarkılar da var, deneysel işler de... “Sonik Kicks”, Weller’ın babasına adadığı “Be Happy Children”da, ilk evliliğinden olma kızı Leah ile oğlu Mac’in vokalleriyle çok dokunaklı bir pop şarkısıyla sona erse de ses ve tarz çeşitliliğiyle belli bir türe ait değil; ama kuşkusuz Weller’ın rock müziğin hâlâ en büyük şarkı yazarlarından birisi olduğunun kanıtı. Ayrıca Blur gitaristi Graham Coxon, Noel Gallagher gibi ünlü isimler de albüme anılması gereken katkılarda bulunmuş. www.zulalkalkandelen.com Paul Weller Sonik Kicks (Island) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle