19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2012 PAZAR [email protected] 10 PAZAR KONUĞU Ünlü şehir plancısı Pochoy kenti kırsala taşımanın en önemli örneklerinden birinin Köy Enstitüleri olduğunu söylüyor Atatürk gerçek bir vizyonerdi SÖYLEŞİ P O R T R JACQUES POCHOY E Hindistan, Calcutta 1953 doğumlu. Çocuk yaşında kendini Çinhindi Savaşı’nın ortasında buldu. Calcutta’da hiçbir Fransız okulu olmaması nedeniyle açıköğretim üzerinden dersler aldı. 12 yaşında Fransa’ya gitti. Ortaöğrenimini Fransa’da tamamladıktan sonra önce tıp okumayı denedi. Ancak güzel sanatlara daha fazla ilgi duyduğunu saptayınca ileride ParisVal de Seine adını alan yüksek mimarlık okulu UP1’den mezun oldu. 1981’de mimarlık çalışmalarına başladı. 1991’den beri Paris’teki Ecole Speciale d’Architecture (Özel Yüksek Mimarlık Okulu), 1995’ten beri de Blois’daki Ecole Superieure de la Nature et du Paysage’da (Doğa ve Peyzaj Bilimleri Yüksekokulu) dersler veriyor. Ayrıca Paris’teki Institut des Haute Etude d’Amerique Latine’de (Latin Amerika Araştırmaları Yüksekokulu) doktora öğrencileri için bir şehir planlaması programı var. LEYLA TAVŞANOĞLU Jacques Pochoy dünyaca ünlü şehir plancısı Fransız bir mimar. Türkiye’yle Yunanistan arasındaki 1924 mübadelesinin yürek burkan acılarının yaşandığı Fethiye Kayaköy’den çok etkilenmiş. Şu anda tam anlamıyla bir hayalet köy olan Kayaköy’e yeniden hayat vermek için kafasında bir proje var. Hem de ne proje. Fransa’nın güneyindeki Sophia AntiPolice projesiyle Köy Enstitüleri’nin günümüze ve geleceğe uyarlanmış biçiminin karışımı... Pochoy konuşmamızda yaptığı planla ilgili fazla ayrıntı vermiyor. Ama söyleşinin sonunda öyle bir laf söylüyor ki tam anlamıyla sürpriz: “Atatürk’ün, köyün önemini anlayan ciddi bir vizyona sahip olduğunu biliyorum. O nedenle Köy Enstitüleri’ni kurmuş. Türkiye’de bu işi başarmak için önemli bir siyasi tarih var.” Türkiye ve Yunanistan arasındaki 1924 nüfus mübadelesinden sonra bir hayalet köy halini alan Fethiye Kayaköy’le ilgileniyorsunuz. Eylül 2011’de buradaydınız. Kayaköy’ü yeniden canlandırmayı hedefleyen bir dizi panel ve çalışmaya katıldınız. Altı ay sonra bu sefer 30 öğrencinizle buraya geri döndünüz. Kayaköy için ne gibi bir proje tasarlıyorsunuz? J.P. Altı ay önce sizin de dediğiniz gibi Kayaköy’le ilgili o konferansa konuşmacı olarak katılmıştım. Konferansı düzenleyenler Fransız bir öğretim üyesi olmam nedeniyle bir başka bakış açısı dinlemek istiyorlardı. Burada kaldığım süre içinde bu köy beni düşünmeye sevk etti. Fransa’ya döndükten sonra neler yapmam gerektiği konusunda epeyce kafa yordum. Ve şu sonuca vardım: Yaşamım boyunca hep kentler üzerinde çalışmıştım. Kendi kendime şu soruyu sormaya başladım: İnsanlar neden köylerini, kırsal alanlarını terk edip hercümerç yaşanan büyük kentlere göç etmek ister? Tabii ki para kazanmak için. Köylerde ve kırsal alanlarda insanlar iş bulamamaya başladıkları için büyük şehirlerde para kazanmayı hedefliyorlar. Tarım ürünleri istenen parayı sağlamıyor. Dolayısıyla da insanlar şanslarını büyük şehirlerde denemek istiyorlar. T ürkiye’de kenti köye taşımayı başarmak için önemli bir siyasi tarih var. Buradan yola çıkarak Kayaköy’ün deneysel, prototip bir süper enstitü haline geleceğine inanıyorum. M oderniteye ihtiyacımız var. Bugün moderniteyi geliştiren yerler şehirler. Ama yarın kırsal moderniteyi geliştirirse bu benim için iyi haber olur. Kırsalda yeni bir yaşam biçimi oluşturulmalı Köyler de herhangi bir şehir haline dönüşebilir. Ama bunu başarabilmenin yolu köyü terk etmekten değil, köyde kalmaktan geçiyor, insanlar ve ülke adına köyün bir anlamı olmalı Buradan aklıma şöyle bir soru geliyor: Toplumlarımızda modernite nerede kalıyor? J.P Benim okuduğum okulda felsefe dersleri veren Paul Veriliot’nun şu sözü çok önemlidir. Çok fazla hız yapmak kazalara neden olabilir. Onun için dikkatli olun. Bir de önemle vurguladığı, “Modernite insanları birbirine bağlar” sözünü, daha Twitter ya da Facebook ortada yokken kırk yıldır tekrarlar. Kayaköy’ü gördükten sonra kendi kendime, “Bizim köylük yerle bağ kurmamızı ne engelliyor” sorusunu sordum. Bakın, Kayaköy’de yaşayan yurttaş değil ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı. Kayaköylü, sadece kendi köyünün belleğine sahip; ülkeyle ilgili kolektif belleği yok. Peki, şu anda hayalet köy görünümü sizde nasıl duygular, düşünceler uyandırıyor? J.P. Burada, zamanında Hıristiyanlar ve Müslümanlar barış içinde yaşamış ama Hıristiyan nüfus göç etmek zorunda kalmış. Demek ki günün birinde farklı kökenden insanlar da buranın kamusal alanlarında bir arada barış içinde yaşayabilirler. O zaman Kayaköy uzlaşma ve barış için ideal bir mekân. Zaten burası UNESCO’ya “uzlaşma ve barış köyü” olarak kayıtlı. Eylülde Paris’te UNESCO’nun temsilcileriyle görüşecek ve onlardan da Kayaköy’le ilgili sorumluluklarını üstlenmelerini isteyeceğim. Ben bir şehir plancısı olarak herkesin ve özellikle de buranın köylüsünün katılacağı bir çalışmayla kırsal alanda yeni bir yaşam biçimi inşa edebileceğime inanıyorum. Bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz? J.P. İşe önce sudan başlamak lazım. Kayaköy’ün suyu dağlardan geliyor. Dağlardaki ağaçların hepsi çam. Çam ağaçları ovaya suyun sindire sindire ulaşmasını sağlayacak ideal ağaçlar değil. O nedenle de su dağlardan çağlayarak akıyor. Bu da hiç ekonomik değil. Bu çamlar daha sonra dikilmiş. Eski zamanlarda buradaki ağaç örtüsü Akdeniz meşesi, zeytin, köknardan oluşuyordu. Bu ağaçların kökleri suyu sünger gibi emer ve suyun yavaş akışını sağlarlar. İkinci olarak tarıma eğilmek lazım. Burada bugün tarım en az ölçüde yapılıyor. Çünkü tarım alanlarını yok eden köylü turistler için pansiyonlar yaptı. Demek ki bizim köye yeni bir şehircilik anlayışı getirmemiz lazım. Bu da sadece turizme odaklı olmamalı. Siz bir şehircilik uzmanı olarak hep şehir planlarına kafa yordunuz. Şimdi neden bu kadar köyle ilgileniyorsunuz? J.P. Dünyada pek çok yeri dolaştım. Sonunda en geniş, ferah alanların kırsalda olduğunu fark ettim. Bu kırsal alanlara yeni bir kimlik kazandırmak zorundayız. Bu üçüncü bin yıl kırsal alanları olmalı. Bugün deneysel bir alan yaratabileceğimize inanıyorum. Şu anda hiçbirimiz gerçeği bilmiyoruz. Denemeden de gerçeğe ulaşılmaz. Bir yerlerde gerçek olduğunu anlıyoruz da nerede? Vardığım sonuç şu: Kırsal alan, köy de herhangi bir şehir haline dönüşebilir. Ama bunu başarabilmenin yolu da köyde kalmaktan geçiyor. İnsanlar ve ülke adına köyün bir anlamı olmalı. Kayaköy’e bakıyorum. Oldukça derli toplu. Ayrıca aşağıda denizi de var. Bu denizi korumalıyız. Ayrıca buranın denizi Akdeniz’in bir parçası. Benim için Akdeniz çok önemli. Çünkü Akdeniz insanların buluştukları bir anlamda meydan. Bu meydan insanları birbirine bağlıyor. Ayrıca gelecekte huzursuzluklar başgösterdiğinde taraf olmamız gerektiğine inanıyorum. Gün gelecek kimle birlikte olmak, kime karşı tavır almak istediğimizi iyi bilmeliyiz. Ben Akdeniz’e inanıyorum. Akdeniz ülkelerini birleştirebildiğiniz zaman dünyanın birinci gücü haline gelebilirler. ‘Amerikan rüyası’ görmek İyi de sizce köyden göç eden bu insanlar büyük şehirde aradıklarını buluyorlar mı? J.P. Onlarla konuştuğunuz zaman şöyle yanıtlar alıyorsunuz: Büyük şehirde bir şeyler yapma şansını yakalayabilirim. Birisi olabilirim. Birisi olamasam da ileride oğlumun birisi olma olasılığı yüksek. Ben buna bir çeşit “Amerikan rüyası” diyorum. Derken aklıma şöyle bir soru geldi: Köyde ya da kırsal alanda insan neden adam, birisi olamasın? Şöyle de bir durum var: Neredeyse bin yıldır şehirler gelişiyor ama köyler yerinde sayıyor hatta geri gidiyor. Bir de tabii köylerde ne okul ne hastane ne de yaşamı kolaylaştırıcı modern aygıtlar var. Bunlar yok ama bizde her köyde bir cami var... J.P. Evet, bu benim de dikkatimi çekti. Fransa’da da kilisesiz köy yok. Hatta birden fazla kilisesi olan köyler biliyorum. Bu da şunu gösteriyor: Devlet ve yurttaşlık kimliği köylük alanda yok. Hedef Akdeniz Birliği olmalı Anlaşılan siz Akdeniz Birliği’ne iyice baş koymuşsunuz... J.P. Evet. Esas hedefim de bu. Çünkü her şeye sahibiz. En önemlisi de belleğimiz. Belleğimiz çok canlı. Sürdürülebilir bir yaşam biçimi bulmalıyız. Sürdürülebilirlik, eşitlik temeline dayalı bir arada yaşamayı oluşturmaktır. Bu da demokrasidir. Bunu başlatabilmeliyiz. Moderniteye ihtiyacımız var. Bugün moderniteyi geliştiren yerler şehirler. Ama yarın kırsal moderniteyi geliştirirse bu benim için en iyi haber olur. Bu daha çok yeni bir fikir benim için. Ama bunu denememiz lazım. Bunun için de bir prototip oluşturmak gerekiyor. Fransa’nın güneyinde bu yapıldı. Provence bölgesinde büyük şehirlerin dibinde Sophia AntiPolice oluşturuldu. Sophia AntiPolice “aktiviteler bölgesi” haline geldi. Şu anda Avrupa’nın en büyüğü. Burada yaşamak büyük kentte yaşamaktan daha kolay ve ucuz. Çok yakınında da Nice, Marsilya’nın üniversiteleri var. Sophia AntiPolice o kadar etkili oldu ki Nice Üniversitesi’nin adı Nice Sophia AntiPolice Üniversitesi oldu. Köyde kurulu şehir sistemi Nasıl bir bilim ve teknoloji parkı oluşturuldu da bu başarılabildi? J.P. Bu iş 1969’da başladı. Adeta bir Silikon Vadisi inşa edildi. Massachussetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), dünyanın bütün büyük üniversitelerinin burada merkezleri var. Bir de Provence bölgesinin en yeşil yeri. Çünkü insanlara orada yapacakları inşaatın metrekare başına da ağaç dikmeleri zorunlu hale getirildi. Bir çeşit inşaat vergisi. Kayaköy’de de bunu başarmak amacındayız. Bana, böyle bir gelişmişlikle Kayaköy’ün belleği yok edilmez mi, diye sorabilirsiniz. Hayır. Bellek, burada yaşayan insanların zihinlerindedir. Dolayısıyla belleği korumak için buranın insanını da Kayaköy’de kalmaya özendirmeliyiz. Burada günün birinde bir araştırma merkezi kurmayı başarırsak dünyanın dört bir tarafından bilim insanlarını çekebiliriz; Kayaköy’de çeşitli istihdam alanlarının açılmasını sağlayabiliriz. Bu kırsalda kurulu şehir sistemidir. Kayaköy üçüncü bin yıl kırsalı Yani buraya ciddi modernite getirmeyi planlıyorsunuz... J.P. Kesinlikle. Ama bu moderniteden anladığımız sadece iPad edinmeyi hedeflemek değil. O iPad bir aygıttır. Genç bunu yaptığı işte yardımcı olan bir aygıt olarak görmelidir. Bakın, artık dünyada bu yapılıyor. Dolayısıyla da bu örneği buraya taşıyabilmeliyiz. Her şeyi olan küçük bir köy yaratabilmeliyiz. Keşke bu projemiz yürüse. Yürürse yeni fikirlere sahip yeni bir genç kuşak yetiştirilmiş olur. Bunun için neden Kayaköy’ü seçtiniz? J.P. Çünkü burası böyle bir oluşum için ideal yer. Atatürk’ün, köyün önemini anlayan ciddi bir vizyona sahip olduğunu biliyorum. O nedenle de Köy Enstitülerini kurmuş. Görüyorsunuz. Türkiye’de bu işi başarmak için önemli bir siyasi tarih var. Buradan yola çıkarak Kayaköy’ün deneysel, prototip bir süper enstitü haline geleceğine inanıyorum. O nedenle buraya üçüncü bin yıl kırsalı adını taktım. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle