19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 NİSAN 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Balbay’a ‘telekoruma’ Meclis gündeminde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Valiliği’nin 3 yılı aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde bulunan gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a “koruma tahsis etmesi”ni CHP Meclis gündemine taşıdı. CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Balbay’ın Silivri’de olduğunu “sağır sultanın duyduğunu” belirterek “Ancak anlaşılan vali duymamış. Bu AKP iktidarı döneminde devlet yönetimindeki ciddiyetsizliği ortaya koyuyor. Ankara Valisi, hangi ülkede yaşıyor? Kendisini ciddiyete davet ediyoruz” dedi. Köktürk, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde Cumhuriyet’in bu konuyla ilgili haberini anımsattı. Köktürk, Bakan Şahin’e, “Ankara Valiliği’nin, 6 Mart 2009 tarihinden beri Silivri’de tutuklu bulunduğunu bütün dünyanın bildiği İzmir Milletvekilimiz Sayın Balbay’ın durumundan gerçekten haberi yok mudur? Şayet yoksa sayın vali hangi ülkede yaşamaktadır?” sorusunu yöneltti. Köktürk, önergesinde şu sorulara yer verdi: “Şayet haberi varsa, alınan karar valilik makamının gerektirdiği ciddi görev anlayışıyla uyuşmakta mıdır? Bu olay, AKP iktidarında devletin kurumları arasında oluşan koordinasyonsuzluğun ve görev anlayışındaki ciddiyetsizliğin açık bir yansıması mıdır? Sayın vali başta olmak üzere ülke yöneticilerinin, ülkedeki gelişmelerden ve yaşanan sorunlardan bihaber olduklarını mı göstermektedir?” Devri Sabık Yaratmak Benim de gazeteci olarak son üç yılına yetiştiğim Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminin siyaset dilimize kazandırdığı iki tanım vardı. Birincisi “Devri sabık yaratmak”, ikincisi de “Bahar havası”. Devri sabık yaratmak, önceki iktidardan hesap sormak anlamına kullanılıyordu. Siyaset dünyamıza verilen söz de “Devri sabık yaratmayacağız” oluyordu. “Bahar havası” ise Demokrat Parti iktidarı ile Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti arasındaki sert tartışmaların ve gerginliğin mayna edildiği dönemi tanımlıyordu. Doğrusu pek sık yaşanmazdı. Doruk noktası ise Londra’daki uçak kazasından kurtulan Başbakan Adnan Menderes’in tedavi sonrasında Türkiye’ye dönüşünde, İsmet İnönü’nün havaalanında kendisini karşılamasıydı. ??? Türkiye’de devri sabık iki kez yaşandı. İkisini de askerler yarattılar. 27 Mayıs 1960 sonrasında Demokrat Parti’den, 12 Eylül 1980 sonrasında da “tencereyi pisledikleri” gerekçesiyle tüm partilerden hesap soruldu. Evren ve Şahinkaya için açılan dava, sivil iktidar döneminde yaratılan ilk devri sabık oluyor. Açılan davaya hukuken aklım yatmasa da, sivil yönetim dönemindeki bu uygulamayı devri sabık yaratmama geleneğinin kırılması olarak görüyor ve hayırlara vesile olması olasılığının başlangıcı sayıyorum. ??? Devri sabık yaratılmasından korkan ilk siyasetçinin Adnan Menderes olduğunu, anılarını “Politika Galerisi” adlı kitapta yayımlayan Cihad Baban’dan öğreniyoruz. Baban, alınganlaştığı, sinirlileştiği dönemde Menderes’e “kendi hayatını yaşaması için istifa etmesi” önerisine, Menderes’in verdiği cevabı şöyle aktarıyor: “İstifa edemem. Çünkü ben bu memleketi hızlı kalkındırmak için yüreğimdeki bu ateşle her işe birden saldırdım. Her işi de 2490 sayılı kanuna (eski Devlet İhale Kanunu) uygun yapmadım. Kötü niyetliler, fena düşünenler beni birçok işlerden sorumlu tutabilirler. Bugün istifa etsem o sağır, o İsmet Paşa yok mu, beni kulağımdan tuttuğu gibi Divanı Âli (Yüce Divan) karşısına çıkarır.” ??? Evren ve Şahinkaya hakkında açılan dava konusunda haber ve yorumlar okuyor ya da dinliyoruz. Anlama kolaylığı sağlar diye düşünerek bazı bilgiler aktarmak istedim. 12 Eylül sonrasında “Milli Güvenlik Konseyi” adıyla karşımıza çıkan askeri yönetimdekilerin nasıl ve ne zaman bir araya geldiğini bilmekte yarar olabilir diye atanma tarihlerine göz attım. Şunları saptadım: Genelkurmay Başkanı Kenan Evren: 7 Mart 1978 Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin: 9 Mart 1978 Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya: 21 Ağustos 1978 Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer: 10 Ağustos 1980 Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun: 25 Ağustos 1978 Ve bir ek bilgi: Darbeyi hazırlamayı kolaylaştırdığı ya da yolunu açmak için yapıldığı iddianamede belirtilen olaylar, 1 Mayıs 1977’deki olaylarla başlıyor. ??? 12 Eylül öncesi ve sonrasında ülkede önce bazı illeri, sonra da tüm illeri kapsayan sıkıyönetim vardı. Milli Güvenlik Konseyi’nin değiştirdiği Sıkıyönetim Yasası şimdi uygulanmıyor ama yürürlükte. Kimi maddeleri de şöyle: Madde 5 (14.11.1980) Çeşitli bölgelerde veya bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmesi halinde, sıkıyönetim komutanlıkları arasında işbirliği ve koordinasyon Genelkurmay Başkanlığı’nca sağlanır. Madde 6 (14.11.1980) Sıkıyönetim Komutanı bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkilerden dolayı Genelkurmay Başkanı’na karşı sorumludur. (...) Ek Madde 3 (14.11.1980) Bu kanunla Sıkıyönetim komutanlarına tanınan yetkilerin kullanılmasına ilişkin idari işlemler nedeniyle iptal davası açılamaz. Şahsi kusurları nedeniyle hukuki sorumlulukları ileri sürülemez. Ek Geçici Madde 3 (08.06.1981) Milli Güvenlik Konseyi’nin bildiri ve kararlarına uymayanlar hakkında, fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca bu kanunun 16’ncı maddesine göre yasal işlem yapılır. Bu maddeyi daha önce de “6 Eylül 2010” tarihinde anımsatmaya çalışmıştım ama nedense kimse ciddiye almamıştı... İstanbul Barosu Balyoz’u sanatçılar Ergenekon’u izledi Fotoğraflar: VEDAT ARIK Silivri’ye çıkarma HATİCE TUNCER Balyoz davasında avukatların duruşmalara girmeme eylemi sürerken, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve yönetim kurulu üyeleri dünkü duruşmaya girdi. Kocasakal “avukatlık mesleğini” korumanın baroların görevi olduğunu belirterek mahkemeye bir dilekçe sundu. Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dünkü duruşmaya girerek konuşma yapan İstanbul Barosu Başkan Ümit Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında bu davranışlarının “adil yargılamayı etkilemeye yönelik olduğu gerekçesiyle” Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Mahkeme ayrıca disiplin işlemi açısından Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na yazı yazılmasına karar verdi. Mahkeme, kararında tanık dinletme, bilirkişi tayin edilmesi talepleri kabul edilmediği için duruşmalara girmeyen sanık avukatlarının “mahkemenin yargılama yapmasını engellediği” ifadeleri yer aldı. Mahkeme, mazeretsiz duruşmalara girmeyen avukatlar hakkında disiplin yönünden gereğinin takdiri için İstanbul Barosu Başkanlığı’na yazı yazılmasını kararlaştırdı. Ayrıca İstanbul Barosu’ndan sanıklara yeterli sayıda avukat tayin edilmesinin istenmesine karar verdi. Dava 19 Nisan tarihine ertelendi. Balyoz davasında tutuklu bulunan 250 sanık “adil yargılama haklarının ağır şekilde ihlal edildiği” gerekçesiyle HSYK’ye başvurdu. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın 90. duruşmasında da avukatlar “tanık dinletme ve bilirkişi tayin edilmesi” talepleri kabul edilene dek duruşmalara girmeme protestolarını sürdürdüler. Duruşmada emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz tarafından duruşmada hazır edilen Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Coşkun Sönmez, darbe planlarını içerdiği iddia edilen CD’ler konusunda bilirkişi olarak dinlendi. ‘BİZ TARAFIZ’ İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal ve yönetim kurulu üyeleri duruşmadan çıktıktan sonra Silivri Cezaevi önünde basın açıklaması yaptı. Kocasakal, “Özel görevli mahkemelerin savunmayı ve onun temsilcisi avukatı hiçe sayan savunma hakkını ortadan kaldıran, kısıtlayan uygulamaları tahammül sınırını aşan, hukuk devletini zedeleyen kaygı verici bir boyuta ulaşmıştır” diye konuştu. Balyoz davası duruşmalarını izlemeye devam edeceklerini belirten Kocasakal, özel görevli mahkemeler hakkında da yasal yollara başvuracaklarını açıkladı. Kocasakal, Savcı Savaş Kırbaş’ın, “Baro bir taraf olduğunu açıkça ortaya koymuştur” açıklamasına ilişkin “Bir açıdan iddia makamı haklıdır. Biz tarafız. Çünkü biz hak ve özgürlüklerden yanayız” dedi. Vicdansızlığı göstermek ve destek için burdayız ALİ AÇAR Bakan Ergin: Balbay isterse olur İstanbul Haber Servisi Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yenilenen Metris R Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda incelemelerde bulundu. Çıkışta gazetecilerin sorusunu yanıtlayan Ergin, “Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan uzun süredir tek başına kalıyor yanlarına birilerini istedikleri belirtiliyor” anımsatması üzerine Ergin, “Sayın Balbay kendi arzusu ile tek kalmıştı. Daha sonra yanına arzu ettiği birisini aldık o da tahliye oldu. Şimdi kendisi talep gelirse beraber kalabilecek kişilerden talep ederse kendisinin yanına verilebilir veya kendisi o koğuşa gönderilebilir” diye konuştu. Baro yönetimi salonda Duruşma başladıktan kısa bir süre sonra İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi, cüppeleriye salona girerek sanık avukatlarına ayrılan bölüme oturdu. Başkan Ömer Diken’in, hangi sıfatla salonda bulunduklarını açıklamalarını istemesi üzerine Kocasakal ayağa kalkarak Avukatlık Kanunu’na göre baroların avukatlık onurunun ve meslek düzeninin korunması görevi olduğunu anlattı. Kocasakal duruşmaya girme nedenlerini şu sözlerle açıkladı: “Mahkemenizde yapılan yargılamada adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkelerine aykırı olark müdafinin savunma hakkını kısıtlayan, ortadan kaldıran, mesleğin onur ve saygınlığını zedeleyen uygulamalardan vazgeçilmesi, buna ilişkin ara kararlardan rücu edilmesi, usul kurallarına tam olarak uyulması yönündeki taleplerimizin kanuni görev ve yetkimiz kapsamında sunulmasıdır.” Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz’ün duruşma salonundan çıkarıldığını anımsatan Kocasakal, “Mahkemenin ‘gerekirse zor kullanırız’ gibi ifadeleri, avukatlık onuruna ve meslek saygınlığına uygun değildir. Ayrıca iddia makamının ‘hoplama, zıplama’ gibi ifadelerinin de mahkeme tarafından engellenmesi gerekir” dedi. Başkan Diken, sanıklarla müdafilik ilişkisi bulunmaması nedeniyle baro yöneticisi olan avukatların cüppelerini çıkararak avukatlara ayrılan bölümden çıkmalarını isteyerek kendilerine bir yer gösterileceğini söyledi. Başkan Ömer Diken “Müdafilerinizin duruşmayı takip etmemesinde rızanız var mı” seklindeki soru üzerine sanık askerler hep bir ağızdan “evet” dedi. İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan yaptığı ortak açıklama ile “Silivri’de masumiyet karinesinin yerini mahkumiyet karinesi almıştır. Silivri’de adil yargılama yok, keyfi uygulama var. Suçun kişiselliği değil, kitlesel suçlama var” dedi. Duruşmayı izleyen çok sayıda sanatçı, yazar ve karikatüristen oluşan “Sanatçılar Girişimi” de Silivri’deki mahkemenin darbe dönemlerindeki gibi olduğunu belirterek, “Silivri’de Atatürk Cumhuriyeti’ne karşı sivil ve sinsi bir dikta uygulanıyor” dediler. Duruşmada başka davadan tutuklu bulunan, tutuksuz sanık Yüksel Dilsiz’in savunma yaptığı kapalı oturumların kayıtları sanıklara izletildi. Silivri Cezaevi’nde görülen 2. Ergenekon duruşmasını dün aralarında Bedri Baykam, Ataol Behramoğlu, Orhan Aydın, Bilgesu Erenus, Sadık Gürbüz, Rutkay Aziz, Orhan Kurtuldu, Erol Toy, Levent Kırca, Umur Bugay, Arif Keskinoğlu, Hüseyin Haydar, Yavuz Top ve Işıl Özgentürk’ün de aralarında olduğu çok sayıda sanatçı, ka rikatürist ve yazarlardan oluşan Sanatçılar Girişimi üyelerinin yanı sıra CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, avukat Turgut Kazan, TGC İzmir Şube Başkanı ve Gazetecilere Özgürlük Platformu dönem sözcüsü Atilla Sertel, Çağdaş Sanatçılar Platformu üyeleri İsmail Aydoğmuş, Selahattin Akarsu ve Ataner Yıldırım ile İzmir ve Ankara’dan çok sayıda yurttaş izledi. Balbay ve Özkan, bu ilgiye karşılık “Sizinle buluşmak özgürlük gibi bir şey” diye yazılı açıklama yaptı. Tutukluluklarının 4. yılında olduklarını anımsatan Balbay ve Özkan mektupta şu ifadelere yer verdi: “Silivri’de masumiyet karinesinin yerini mahkumiyet karinesi almıştır. Suçun kişiselliği değil, kitlesel suçlama var. Üyesi olduğumuz iddia edilen terör örgütü hâlâ bulunamadı. Dün 6. iddianame de eklendi. ‘İnternet Andıcı’ davası da iki iddianamenin birleştirilmesiyle oluşturulmuştu. Yargı hukuktan bağımsızlığını ilan etmiş, yönü belirsiz bir rüzgâr haline gelmiştir. Öyle ki yüksek yargının iktidarla barışık başkanları bir rahatsızlığını dile getirmek zorunda kalmıştır...” dedi. ‘Ayrıcalık istemem’ 2. Ergenekon davasının tutuklu sanığı, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, gazetecilerin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamalarını hatırlatması üzerine “Cezaevinde benimle aynı durumda, 23 kişi kalan arkadaşlar var. Ben de onlar gibi kalmak istiyorum. Benimle benzer suçlarla yargılanan kişilerin yanında kalabilirim. Cezaevine dilekçe yazdım. Fiilen işlemiş olduğum suç grubundan dolayı talebim reddedildi” dedi. Ayrıcalık istemediğini ifade eden Balbay, şunları söyledi: “Ben sanki tek başıma kalmak istiyorum havası yaratılıyor. İki katlı normal koğuşlarda kalmak istiyorum. Bense hücre tipi koğuşlarda kalıyorum. Tecrit koğuşu yani. Bu koğuşlarda psikolojik sorunları olan, kendini hayattan soyutlayan insanlar kalıyor. Coşkun Musluk’u benim yanıma verdiler, bana ‘Ağabey burada nasıl kalıyorsun?’ dedi” diye konuştu. uruymaya verilen aranın ardından sanatçılar Silivri Cezaevi önünde basın açıklaması yaptı. Ataol Behramoğlu: Adına duruşma denilen tiyatroya da hakaret olmaması için burada rezil bir müsamere izledik. Ancak bizi mutlu eden esir olan arkadaşlarımızla aynı havayı tenefüs ettik. Yazar ve sanatçılar olarak adaletsizlik ve vicdansızlığın karşısındayız. Sadık Gürbüz: Sessiz sivil darbe yapılıyor. Bu sessizce, sinsice ahlaksızca girişim, Atatürk Türkiyesi ve cumhuriyetine yönelik bir darbedir. Bilgesu Erenus: Biz olduğumuzun bilincine varıp haykırmalıyız, yoksa daha çok göz göre göre kurtulamayacağız. Ümit Zileli: Balyoz davasında 3. bilirkişi de CD’lerin tümünün 20062009 yılları arasında kaydedilmiş olduğunu, sahte olduğunu D söyledi. Ama dava çökmeden devam ediyor. Bu benim adalet anlayışıma sığmıyor. Bedri Baykam: Sizler basın mensupları, bu savaşı siz de verin ve buradaki sesleri duyurun. Bunlar burada demokrasi adına nöbeti tutup vatan görevi yapıyorlar. Erol Toy: Herkes zaman içinde kazdığı kuyuya düşer. Bugünkülere sormak lazım kim Kenan Evren’in yerinde olmak ister? Rutkay Aziz: Mustafa ve Tuncay’a baktığımda o kadar umutlandım, dimdikler. Burada insanlık suçu işleniyor. Bu zulmün, adaletsizliğin sonu gelecektir ve arkadaşlarımla özgürlüklerinde kucaklaşacağım. Yavuz Top: Hz. Ali çocuklarına siz ne kadar mazlum olursanız olun zalimin karşısında boyun eğiyorsanız siz de zalimle işbirliği yapmış olursunuz derdi. Onun içindir ki mazluma boyun eğmeyin. Erinç: Uyarılarımız dikkate alınsaydı böyle olmazdı İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), öldürülen 64 gazeteciyi ve 6 Nisan 1909 tarihinde öldürülen ilk gazeteci olan Hasan Fehmi Bey’i Çemberlitaş’ta 2. Sultan Mahmut Türbesi’nde bulunan mezarı başında törenle andı. Geçen yıl listesine tehcir sırasında yaşamını kaybeden iki gazeteciyi de dahil eden TGC, 1915 yılında önce tutuklanan sonra da tehcir edilirken katledilen Krikor Zohrab ve Diran Kelegyan’ı andı. Anma törenine, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve TGC Başkanı Orhan Erinç, TGC Başkanvekili Turgay Olcayto, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcıları Zafer Altay ve Ahmet Özdemir ile üyeler katıldı. Törende konuşan Orhan Erinç yazdıklarından, düşüncelerinden rahatsızlık duyulan gazetecilerin öldürülmesinin tarihe utanılacak olaylar olarak geçmesine karşın bekleneni sağlayamadığını, gazetecilerin tüm tehditleri ciddiye almayarak görevlerini yapmaya devam ettiklerini söyledi. Erinç, “2004 yılında yani Türk Ceza Yasası ile Terörle Mücadele Yasası değişiklikleri sırasında yönetim kurulumuzun uyarıları dikkate alınmadığı için gazetecilere terörist suçlaması yapılabilmesi kolaylaşmıştır” ifadelerini kullandı. TGC Başkanı ve üyeler törenden sonra Basın Müzesi’nde Öldürülen Gazeteciler Galerisi ziyaret etti. HSP: Adaletin saraya ihtiyacı yok ? İstanbul Haber Servisi Halkın Sesi Partisi (HSP) davacının dava öncesi, dava giderlerini peşin ödemesine yönelik düzenlemeyi Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde protesto etti. Adliye Sarayı önünde toplanan yaklaşık 100 HAS’li “Paralı adalete hayır” yazılı pankart açarak “Adalet herkes için saraylar kimin için”, “Adaletin saraya ihtiyacı yok”, “Neden yol, köprü, eğitim, adalet paralı” yazılı dövizler taşıdı. Basın açıklamasında dava harçlarının peşin alınması eleştirilerek her şeyi para, kâr ve rant olarak görmeye başlayan AKP hükümeti adalet aramayı bile ticarileştirmiştir” denildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle