14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 NİSAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Mösyöler/Madamlar Türk kalmayalım.. L“ütfen Benzetmek gibi olmasın!” Lütfen Türk Kalmayalım... Devleti zayıflattı. Sosyal kazanımları geriletti. Okulları ihmal etti. Fahiş servetlere göz yumdu. ??? Hayır, yanıldınız! Bu satırların bizimle ve onunla bir ilgisi yok. Bu satırlar, önceki gün seçimlerin ilk turunu kaybeden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi ve siyasi hallerini anlatıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin günlük yayın organı Bizim Gazete’nin dış politika yazarı gazeteci Necat Aşkın’ın köşesinden aldık. Belki Fransızlar bize Fransız. Ama çok şükür Türkler, yukarıdaki hallere Fransız değil! Danışman Vefası Merkez Bankası Tasası Dünyanın en önemli 1000 iktisatçısı arasında 107. sırada gösterilen Vefa Tarhan, CHP’deki ilgisizlikten yakındı ve istifa etti. İlgisizlik belki de CHP’de ilk 100’e girecek bir iktisatçının işbaşı yapacak olmasıdır. Vefa Hoca yine de vefasını halka gösterme gereği hissetti: “Enflasyon artacak. Yaşam standardı düşecek. Borçluların durumu ağırlaşacak. Hele, banka kredisi ile ev alanların istikbali kararacak! Kredi kartı borçluları ise çok zorlanacak! Endişeliyim!” Bu haber yayılırken, Merkez Bankası’nda da T. Erdoğan kısaltmasını andıran bizim çengelli TL simgesinin, rakamın sağına mı soluna mı konulacağı tartışması yapılıyordu!!! diyelim.. Tahtaya vurarak sıralayalım: ??? Cumhuriyet kurumlarıyla çatıştı.. Siyaset sınıfının kullandığı şifreleri kırdı! Klasik siyaset mantığını reddetti! Toplumun ortak bilinçaltına hitap etmeyi başardı. Kamuoyuyla doğrudan ve içten bağlantı kurdu. Hep şimdiki zamana odaklandı. Sürekli TV ve gazetelerde yer almaya öncelik verdi! Tarihle buluşmaktan kaçtı. Savunma ve diplomasi alanlarında Çocuk Gelinler Olmasın! Nisan, egemenliğin ve erkin tek bir insandan alınıp, millete verilmesiydi. Ulusal kurtuluş mücadelemizin işaret fişeği... Gele gele yüzde 51’lik iradeyle oluşturulan tek adam yönetimi... Bir de “ileri demokrasi” diyorlar, 12 Eylül anlayışının siyasi partiler düzenine... Sözüm ona, millet oluşturuyor Meclis’i... Oysa siyasi parti liderlerinin ya da dar çevresinin kurduğu bir yapı. Oy kullanıyoruz ama kime? Genel başkanların seçtiği isimlere... Söz ve karar milletin oluyor güya... Sonra Meclis’te liderlerin iradesiyle kalkıp, indirilen parmaklar... Ara sıra tek tük, istisnalar... Geldiğimiz noktalardan birisi de milletin ayrışması. Ortadan ikiye bölünmüş bir toplum. Başbakan muhalefet liderlerine ağır suçlamalarla yüklenirken, milletin yarısını da karşısına aldığını biliyor olmalı. İktidar, kendine oy vermeyenleri, ulusun yarısını yok sayıyor. Yok saymanın sokağa yansıması yer yer “düşmanlığa” uzanıyor. Alın bakın iktidar destekçilerinin söylemlerine. Hele tetikçi ve yandaş köşeler, gazeteciliği, yazarlığı bir tarafa bırakmış, polis, savcı, yargıç elbisesiyle “tutuklanacaklar, tutuklanması gerekenler listeleri” hazırlayanlara...Kin ve intikam rüzgârları... Yukarıdan “kininize sahip çıkın” denince, aşağıda başka türlü ne olabilir ki?.. Nereye uzanacak, milli egemenliği padişahtan alıp, millete veren Mustafa Kemal Atatürk’le, Cumhuriyetle rövanşa mı?.. Zaten kindar tayfadan bazıları, o aşamaya çoktan geldi. Cumhuriyetin kurucularına, kuruluş felsefesine, açıkça karşı çıkılıyor... ??? İktidarın kimi bakanları için Batı basınında “Yeni Osmanlıcılar” değerlendirmesinin, bir anlamı olmalı... Cumhuriyetten yeni Osmanlıcılığa... Emperyalizmin coğrafyamızdaki taşeronluğuna... Geçen ay hastanede Oktay Akbal, derin bir acı ve üzüntüyle “Keşke bugünleri görmeseydim” demişti. “Düşman bellenen” tarafta benzer yaklaşımı dile getiren milyonlar olmalı. Ne var ki, önümüzdeki tablonun bir yanında bu gerçek var. Özel yetkili mahkemelerdeki kimi yargılamalar bu gerçeği doğruluyor. Sahte delillerle, dayanaksız suçlamalarla adil yargılama ilkesinin yok sayıldığı kararlarla yaşadığımız bir süreç... Hak arayanların, gençlerin, öğrencilerin, aydınların üstüne gidildiği, kaygı ve gerilim düzeni. Küresel sömürünün projeleri... Ülkesi ve halkı için terörle mücadele ederken, terörist diye zindanlara atılanlar... Onlar hapislerde, hücrelerde, duruşmalarda Türkiye’de oynanan tezgâhı sergiliyor.Yazdıkları kitaplarla medyanın pompaladığının tersine, yaşadığımız gerçekleri gösteriyorlar. Direniyorlar... Oktay Akbal hastaneden ayağa kalkıyor yine. 89. doğum gününde inadına “yazmak yaşamaktır” diyor, “Yaşamı, yaşamayı sevmek lazım, bunun için de mücadele etmek lazım” diyor. Salt bireylerin değil, toplumların da çürüyebileceğini vurgularken, “mücadele” diye adeta haykırıyor. 12 Eylül’de destekçilere, ürkmüş, tırsmış, korkmuşlara karşı cunta anayasasına “hayır” diye yazdığını anımsatıyor. O dönem genel yayın yönetmeninin “Yazma, başımıza kötü işler gelecek” uyarısına aldırmadan bir kez daha yazdığını vurguluyor... ??? Özgürlük için, insanlık için, daha güzel, daha adil bir dünya için çaba gerekiyor. Bedel ödenmeden, kazanılmıyor. Gerçeğe, doğruya yaslanarak, haksızlıklara, zulme karşı çıkarak her biçimiyle mücadele etmek... Mustafa Balbay’ın yazdığı gibi bazen “gülümseyerek” direnmek... İnsanın yalnızca kendisi için değil, 23 Nisan’ın niçin çocuklara armağan edildiğini de bilerek... Çünkü, cumhuriyet, çocuk yaşta gelinler değil, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller istiyor... yabancı dümen suyuna girdi. Egosunu sürekli öne çıkaran bir tür halk starı profili çizdi. Ülkeyi riskli bir uluslararası bir zemine sürükledi. Köydekasabada onlara niye “eksik etek” denir ki? Şehirlerde “saçı uzun, aklı kısa” niye denirse ondan... Kadına şiddetin nedeni, erkeğin meşrebine göre değişiyor. Ama sonuç değişmiyor: En hafifi, iki tokat, bir tekme! Daha ilerisi “kanlar içinde yere sermek!” Daha da ötesi var. Ki orası devletin geleceğine uzanıyor. Kadına yönelik şiddet önlenemez... Ve kadınlara adam gibi davranılmazsa... AB üyeliği hayal! Yani, hapishane korkusundan değilse de... AB’ye girme aşkına kadına iyi davranmak gerek. “Dün gece neredeydin?”e kızıp iki tane patlatmak zevki için... Türkiye’nin geleceğini karartmanın ve başmüzakerecimizin başını ağrıtmanın âlemi yok! PARİSBERLİNANKARA Ayıplı Belediye Hattı ??? Gerçi ülkemizde bıyıklılara iyi davranıldığını söylemenin de imkânı yok. Kısa bir polisadliyeistatistik araştırması, ölen ve öldürenlerin yüzde 80’inin bıyıklı olduğunu ortaya koyuyor. Bu durumda en doğrusu etekli/bıyıklı ayrımına son vermek. İki cinse de iyi davranılmasını savunmak. Önce insan, sonra erkek. Önce insan, sonra kadın olmak... Ama iş bununla da bitmeyecek gibi görünüyor... Sırada “3. cinsiyet” var. Ki zinhar siyasetimiz bu konuya uzak duruyor. “Avrupa Başkenti Ödüllü” olmakla... Avrupa Parlamentosu’ndan 5 tane ödül gelince... “Bizde öyle şeyler olmaz” diyor. Ama; ağzı kulaklarında, “CHP’nin bir eşcinseli” Ankara’ya aday göstermesini destekliyor! Belli ki niyeti yeri gelmişken... “Öylesi CHP’ye yakışır!” mesajı vermek! Eşcinsellik artık ayıp değil. Olsaydı, başkanları öyle olan Paris ve Berlin “en ayıp kentler” olurdu. Asıl “ayıp”, “ayıplı kentler” yaratmaktır. 35 yıl sonrasını bile düşünmeden... Kentin en işlek yollarında, kaldırım kenarlarına... 4050 katlı bina dikilmesine ruhsat vermektir. Ankara’nın en işlek yolunda tam da kaldırımın kenarına çelikten kaçak yapılar oturtmaktır! almakla övünen Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek TV’de, konu oralara Fransız düşün Paul Valery’y ür e “siyaset, insa göre nların dikkatlerini kendilerini en çok ilgilendiren konulardan uzaklaştırmay ı bilme sanatıdır!” Bu durumda, gelmiş geçmiş başbakanlar arasında Tayyip Erdoğan’dan d “sanatkâr ruhl aha u” olanı yok! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Balyoz Davası Yürek Burkuyor... Değerli okurlarım, haftada bir yazarak Türkiye’nin çılgın gündemini yakalamam çok zor. Öncelikle her birinizin ve sevgili çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım. Size iki hafta 12 Eylül’ü yazdım; o aradaki günlerde Sanatçılar Girişimi’nden dostlarımla beraber Silivri’ye gittik. O gün daha çok 2. Ergenekon davasını izledik. Ümit Zileli ile Balyoz davasını da izleme fırsatı bulduk. O gün belleğimize kazınan görüntüler inanılmazdı. Yüzlerce her rütbeden subay, içlerinde sessiz tepki, suratlarında gururlarını elden bırakmayan kararlı ifadeleri, kimi arkalarına döndükleri anlarda da sevgili ailelerine, eşlerine, çocuklarına, sevgililerine attıkları aşk dolu bakışları… Elimizde maalesef o mantık dışı anların görüntüleri olmayacak. Nedeni meçhul! Bunlar iddia edildiği gibi demokrasi düşmanları hakkında davalar ise, o zaman “ibretlik” diye takip edilmeleri gerekmez mi? Bugün beynimi altüst eden ve belki otuz sene sonra bir yönetmenin tekrar kurgulayıp insanlık onurunun arşivine teslim edeceği bu görüntülere, şayet Silivri’ye gitmezseniz hiçbir zaman ulaşamayacaksınız! Bugün yazım için üç subayımızın basına ulaştırdıkları savunma metinlerinden birkaç bölüm seçtim; mecburi kısaltmalarım için özür dilerim. “Ben bir yılı aşkın bir süredir Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu Tuğamiral Turgay Erdağ. Bir yıldır eşimi ve 12 yaşındaki oğlumu ayda bir kez görebiliyorum. Bir kez ve sadece bir saat. Seksenli yaşlarını yaşayan anne ve babamı bu bir yılda sadece bir kez görebildim. Biz neden tutuklandık, biliyor musunuz? Delillerin iki yıldır toplanamamış olması nedeniyle tutuklandık. Henüz toplanamamış delilleri karartma ihtimaliyle tutuklandık. Bulunduğumuz mesleki konum nedeniyle tutuklandık. Hepimiz kendi irademizle koşa koşa yargı karşısına geldiğimiz halde kaçma şüphemiz olduğu için tutuklandık. Suçlandığımız konu, yasadaki katalog suç tanımı içinde yer alıyor diye tutuklandık. Bizi suçlayan sözde delillerin sahte olduğunu 1500’den fazla maddi olgu ile kanıtlamamıza, yurtiçi ve yurtdışı üniversite ve bilimsel kuruluşlardan bu dijital verilerin sahte olduğuna ilişkin raporlar almamıza rağmen, hakkımızda kuvvetli suç şüphesi olduğu için tutuklandık.(…) Gelin; hani biz camileri bombalayacaktık ya, o bombalamayı yapacağı iddia edilen insanların, bu iddiayı nasıl rezil ettiğini görmeye gelin.” Kurmay Albay Murat Özenalp’in ifadesi: “(…) Diğer bir husus ise dava sürecinde her gün televizyon ve gazetelerde sözde demokrasiden, insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden bahseden önyargılı bir kesimin bizleri toplumun önünde yargısız ve hevesle infaz eden ilk kişiler olmasıdır. (…) Toplumun bir kesiminin kafasında var olan ‘Askerdir, vardır bir şey’ gibi gerçeği perdeleyen önyargılardan faydalanılarak ‘Cami bombalayacaklardı, kendi uçağımızı düşüreceklerdi’ gibi tamamen uydurma dijital verilerle kamuoyunda öyle yoğun bir algı yaratıldı ki ‘acaba’ bile denmesine fırsat bırakılmadan halkımız suçlu olduğumuza inandırılmaya çalışıldı. (…) Tüm bu gelişen olaylar karşısında insanın ‘karar verilmiş, mahkeme bir formalite’ diye düşünmemesi mümkün mü?” “Ben BALYOZ davası sanıklarından Tuğamiral Ali Sadi Ünsal. 7 aydır tutukluyum. (…) Keşke CMK 183 kısıtlaması olmasa da altında 50 bin kişinin imzası bulunan ve davaların TV veya radyodan canlı yayımlanması talebini içeren öneri gerçekleşebilse. Bu davalar bir gün dahi canlı yayımlansa Türkiye’de algılar değişecek ve kamuoyu tüm gerçeği görecektir. (…) Donanma Komutanlığı İstihbarat ve İKK Şube Müdürlüğü’nde 6 Aralık 2010 tarihinde yapılan aramaya ilişkin her şeyi kamuoyu bilmiyor. Özellikle bir kısım televizyon yayınlarında tekrar tekrar verilen arama görüntüleri ve bu görüntülere yapıştırılan ‘şehvetli’ yorumlar taraflı gazeteler ve sosyal medyanın da desteği ile ‘kamuoyunda yanlış ve tek yönlü algının’ oluşturulmasını sağlamış, böylece bu olayın gerçekliğinin sorgulanması önlenmiştir. (…) Şimdiye kadar başka davalar kapsamında birçok askeri personelin evleri/lojmanları yatak odalarına varıncaya kadar didik didik aranırken, bu operasyonda soruşturma ‘casusluk’ olmasına rağmen askeri veya sivil savcılar tarafından anılan şubede görevli 8 personel ile kontrolsüz denetimsiz kalmış ‘meşhur odaya’ girebilecek konumda olan MEBS ve Harekât Başkanlığı personelinden hiçbirinin şahsi bilgisayarları incelenmemiş, evleri, arabaları aranmamış ve DNA SWAP ve parmak izleri alınmamıştır.” HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Her şeyi oluruna 1 bırakan. 2/ İçinde bulaşık yıkanan 2 musluk teknesi... 3 “Git, defol” anla 4 mında argo sözcük. 3/ Toplumun duy 5 gularını inciten olay 6 ya da durum. 4/ Bir 7 toplulukta çalışan insanların her biri. 8 5/ Köpek... Eklen 9 miş, ulanmış par1 2 3 4 5 6 7 8 9 ça... Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen gö 1 A N Z A V U R B rev. 6/ Başıboş hayvan... 2 L A İ K D AMA Bir nota. 7/ Eskrimde kul 3 E F L A N İ U R lanılan üç silahtan biri 4 M E D A N İ Ş (Diğerleri flöre ve kılıç)... 5 D K E S E R M Akıl... Yanarken güzel 6A G AM İ İ MA koktuğu için tütsü olarak A L kullanılan bir ağaç. 8/ 7 R A Y İ H A 8 M A K A R E N A “Büvelek” de denilen, kan 9 Ş A N T A R A Z emici bir sinek... Güzel kadın. 9/ Boyu yüz metreyi aşabilen bir ağaç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Yahudibaklası, acıbakla” gibi adlar da verilen ve nohuta benzer meyveleri kaynatıldıktan sonra yenen bir bitki. 2/ Havva’nın Batı dillerindeki adı... Nohut, patates, tahin ve soğanla yapılan bir tür meze. 3/ Kırklareli’nin bir ilçesi... Türk müziğinde bir makam. 4/ Bir tür bağımsızlığı olan büyük il... Yabancı. 5/ Şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan ve ırmaklarda kullanılan bir çeşit sal... İsrail yapımı bir tür tabanca. 6/ İlaç... Nazi partisinin askeri polis örgütü. 7/ Tek parçalı bir kadın giysisi... Bir gıda maddesi. 8/ Bir nota... Japon lirik dramı... Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş yaratık. 9/ Bir gösterme sıfatı... “Uzayacağa benzer/ Tutuştuğumuz ” (B. Necatigil). C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle