23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 NİSAN 2012 PAZAR dishab@cumhuriyet.com.tr 15 NİSAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA dishab@cumhuriyet.com.tr 10 DIŞ HABERLER DIŞ HABERLER 11 Doğan, Şahin Alpay ve ben bir başka 28 Şubat baharında, 2001 yılının “28 Şubat” ında işten atıldık... Ben kendi adıma, “Milliyet”ten kovulmamanın arkasında hep bu “Çevik Bir olayının” uzun gölgesi olduğunu düşünmüşümdür… Patron tarafından bir kez böyle “sorun kaynağı gazeteci” olarak işaretlendiğinizde çünkü; “sakıncalı” ve kolay feda edilebilir bir isme dönüşüyorunuz. Gel zaman git zaman şimdi keser döner, sap döner, hesap döner misali… Çevik Bir gözaltına alınıyor… Bir’e ilişkin haberleri gördüğümde ben ne hissediyorum? Koskoca bir “boşluk” ve bir “hiç”. Yüreğime sadece ağırlık çöküyor. Ülke olarak yitirdiğimiz yıllara acıyorum. Bir’i gözaltına alan irade; 28 Şubat’ta “istenmeyen gazetecileri” ana akım medyadan silen/attıran/attırmak için tam gaz bastıran iradeden zerre kadar farklı değil çünkü... Dün bizler gittik… Bugün Ece Temelkuran, Nuray Mert, Cüneyt Ülsever, Özdemir İnce, Rahmi Turan’lar gidiyor. Terminal hastalara ‘çay töreni’ C haNoYou, Japoncada “sıcak su ve çay” anlamına geliyor. Milano Trienali’nde Japon sanatçıların sunduğu performansın adı da “ChaNoYou”ydu. Zen felsefesinde bir çay töreninden esin alan performans, Japon kültüründe köklü bir geçmişe sahip olan bu töreni, sanatsal bir içerikle sunmayı amaçlıyordu. Çin’deki eğitimlerini tamamlayan Budist rahiplerin XIII. yüzyılda Japonya’ya getirdikleri bilinen çay törenine Sen no Rikyu’nun (152291) ritüel bir kimlik kattığını anlattı Japon sanatçılar. Geleneksel bir Japon evinde, zen felsefesine uygun düzenlenen, bahçeye açılan ahşap bir konutun sessiz bir mekânında düzenlenen töreni sanatçılar, Milano Trienali’nde bir pavyonda canlandırdı. Ortaçağ Japonyası’nda üç, beş yıl dinlendirilen yeşil çayın yapraklarıyla hazırlanan çay töreninde dört ana öğe öne çıkıyor. Törene katılan kişiler ile doğa arasındaki armoniyi yansıtan ‘uyum’ (va), doğal çevrede bizi kuşatan her şeye duyulan ‘saygı’ (kei), iç ‘arınma’ (sei) ve zihnin yalınlığı ile iç barışı tanımlayan sükunet (jaku). Japon sanatçıların yarım kullanıyor. Bir performans MİLANO saat süren geleneksel çay çerçevesinde Japon sanatçıların töreni, ev sahibinin boş sunumuyla izlediğim çay bir mekânda konuklarını töreninin Milano San Carlo karşılaması ile başlıyor. Hastanesi’nde terminal dönem Konuklar yere kanser hastalarına sunulduğunu çömeldikten sonra ev öğrendim. Milano’da Japon ASLI KAYABAL sahibi ateşin üzerinde kültürünü tanıtmak amacıyla çay demliyor. Demli ilk kurulan Ursenke Derneği’nin çay konuklara aynı önerisine yeşil ışık yakan San kâseden bisküvit türünde hafif bir Carlo’nun onkologları, çay tadı ve tatlının eşliğinde ikram ediliyor. Ev deminde yol alan bu törenin kanser sahibi daha sonra ilkine oranla daha az hastaları üzerindeki olumlu etkilerini demli bir çay sunuyor, bu kez konuklar paylaştılar. kendilerine sunulan fincanları Japonya’da bir hastanede uygulanan deneyimi Milano’ya taşıyan sanatçılar, terminal dönemdeki hastaların kaygılarının bu tören sürecinde dindiğini anlattılar. Hastane odasında düzenlenen çay töreni, geleneksel Japon evinde düzenlenen törenle aynı niteliklere sahip. Hasta, hasta yakınları ve bu zorlu mücadelede önemli bir role sahip sağlık personelinin de katıldığı ritüel, geçici de olsa hastalığın neden olduğu korkuları silerken, iç barış, huzur ve uzaktaki bir kültürden gelen sanatçılarla iletişime geçme olanağı tanıyor. Akşam yemeği sonrası sanatçıların hazırladığı yeşil çay ya da papatya çayının tadı damağında uykuya dalıyorlar. Performansı bizlerle izleyen San Carlo Hastanesi onkologları, terminal dönem hastalarının korkuları ve kaygılarını frenleyen bu türden performansların yararını klinik açıdan da gözlediklerini aktardılar. Bu konuda bir başka araştırma ise görsel sanatların kanser hastalarının acı ve kaygılarını dindirmede bir yöntem olarak seçilmesi üzerinde yürütülüyor. Ortaçağ Japonya’sında Maestro Rikyu’nun başlattığı çay töreni, yaşamın kıyısındaki hastaların zorlu mücadelesine psikolojik, sosyal ve antropolojik açıdan porselen fincana karışan demli çayın tadında destek veriyor. aslikayabal@hotmail.com BM GÖZLEMCİ GÖNDERECEK Haber Merkezi BM Güvenlik Konseyi, Suriye’ye 30 kişilik gözlemci heyeti gönderilmesi tasarısını kabul etti. BM Güvenlik Konseyi (BMGK), Suriye’deki ateşkesi denetlemek üzere ülkeye ilk etapta 30 kişilik silahsız bir BM askeri gözlemci misyonu gönderilmesini oybirliğiyle onayladı. Konuyla ilgili karar, konseye üye 15 üye ülkenin oybirliğiyle alındı. Daha önce Suriye konusunda iki defa veto yetkisini kullanan Rusya ve Çin, bu kez tasarı lehinde oy kullandı. Annan planına tam destek verilen kararda Suriye’de yönetimden ve muhalefetten şiddeti derhal bırakmaları istendi. Kararda ayrıca Şam yönetiminden Annan planı kapsamında verdiği taahhütleri yerine getirerek yerleşim yerlerine yönelik askeri faaliyetlerini durdurması bir kez daha talep ediliyor. Oybirliğiyle alınan karara göre; ülkeye gidecek ve sayısı en fazla 30 kişi olabilecek öncü BM gözlemci misyonunun “güvenliğini sağlaması, misyona Suriye topraklarında tam ve engelsiz hareket serbestliği tanıması ve misyona, istediği bireylerle, Suriye’nin herhangi bir bölgesinde görüşmesine izin vermesi” isteniyor ve bu kapsamda ana sorumluluğun Suriye yönetiminde olduğu vurgulanıyor. ‘Sınırı geçiyor, çatışıp geliyorum’ Kampta yaşayan ve Özgür Suriye Ordusu mensubu olduğunu söyleyen Mehmed Zahhur rahatça anlatıyor MUSTAFA K. ERDEMOL Çevik Bir Deyince… Çevik Bir, 28 Şubat’ta beni “Milliyet”ten attırmak istemişti... Gazetecilerin “andıçlanıp”, üzerlerine çarpı konduğu dönemin “istenmeyen basın mensuplarından” biri de bendim… Aydın Doğan’a “istenmeyen 7 gazetecinin” ismini veren Çevik Bir, “Milliyet”ten benimle beraber, Umur Talu, Yalçın Doğan, Derya Sazak, Şahin Alpay, Taha Akyol’un atılmasını talep ediyordu… Askerlerin art arda “irtica brifingleri” düzenlediği; gazetecilerle alabildiğine militarist Güneydoğu seferleri yaptıkları dönemdi... Arşivlerdeki eski fotoğraflara bakın… Bugünün en hızlı asker karşıtı, en ateşli “demokratı” geçinen çok sayıda köşe yazarının, o askeri helikopterlerin yamacında, başlarına asker kasketleri geçirilmiş gezi fotoğraflarını bulacaksınız… O zamanki anlayış çünkü bu gezileri, “önemli gazeteci olmanın nişanesi” sayardı… O toplu fotoğraf içinde yer alınmazsa, kamuoyu tarafından “kale alınmayan gazeteci liginde” görülmekten çekinilirdi… Asker tarafından akreditasyonu yapılmayan İslamcı yayın organlarındaki bazı gazeteciler bile, hatırlayacak olursanız, Genelkurmay’ın davetlerinde yer almadıkları için sürekli hayıflanıp, yakınırlardı… Hem askerden şikâyetçi olup… hem asker tarafından itibar görmemekten yakınmak sendromunu ben hiçbir zaman anlayamadım.. Her neyse… 28 Şubat döneminin militarist propaganda davetlerine bu yüzden işte ben hiç katılmazdım… (Fotoğraf: MEHMET ALİ SOLAK) ‘SİLAHLI GEMİ’ DURDURULDU Haber Merkezi İran’ın Suriye’ye gönderdiği silahlı yüklü bir geminin Suriye’nin Tartus limanına 80 kilometre kala durdurulduğu bildirildi. Alman Der Spiegel dergisinin özel haberine göre, İran tarafından kiralandığı öne sürülen Alman bandıralı kuru yük gemisi “Atlantic Cruiser” önceki gün öğle saatlerinde Tartus limanına doğru yol alırken Suriyeli muhalifler geminin silah yüklü olduğu konusunda ihbarda bulundu. Bunun üzerine takibe alınarak uyarılan gemi rotasını değiştirerek İskenderun limanına doğru yöneldi. Ancak olayın ortaya çıkmasının ardından gemi Tartus açıklarında bekletilmeye başlandı. Alman C.E.G Bulk Chartering şirketinden Tosten Lüddeke konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Geminin silah taşıdığı bilgisi bize ulaşır ulaşmaz, durdurduk. Kuru yük gemimiz, Ukrayna’nın Odessa kentinde kayıtlı ‘White Wale Shipping’ tarafından kiralandı. Bize yük olarak pompa ve benzeri maddeler bildirildi. Silah olduğunu bilseydik asla taşımazdık” dedi. Ukrayna charter şirketi “White Wale Shipping” ise söz konusu geminin Tartus’a gittiğini ancak silah yüklü olduğu iddialarını reddetti. ulgaristan Bektaşisi Naki Dayı, 6 yıl önce, “Al, bu da sizin kafadan, Moskova’da okumuş...” diyerek getirmişti Ferhat’ı; bugün, onun ardından veda yazısı yazacağımı nereden bilebilirdim... İsveç’te, “devletle” işlerim yolunda gitmeyince, “Yaşamımı limon satarak da sürdürebilirim” efelenmesiyle görevden ayrılmış, Möllevången Meydanı’nda kendime küçük bir gazete büfesi açmıştım. Tezgâhın ön kısmında gazete, sakız, çikolata satıyor; arkada bir yere yerleştirdiğim bilgisayarla da yazılarımı yazıyordum. Naki Dayı, “Ferhat bundan sonra sana teslim, ne yaparsan yap!” demişti bana teslim ederken... Malmö’de ciddi bir konut sorunu vardı. Evden sünger döşek, battaniye, yastık, elektrikli ısıtıcı getirdim, Ferhat, 1 ay boyunca büfede yatıp kalktı. Gündüzleri çıkıp dolaşıyor, akşam büfeyi kapattıktan sonra da kapıyı arkadan kilitleyerek içerde uyuyordu. Daha sonra, onu, Polonyalı inşaat işçilerinin barındığı bir eve yerleştirdik. Ferhat, yüksek inşaat mühendisiydi. Bulgaristan kökenli Türk bir ailenin tek erkek çocuğuydu. Moskova Üniversitesi’nin inşaat bölümünü bitirdikten sonra, Rusya’da ve Türk cumhuriyetlerinde iş gören İstanbul merkezli büyük bir yapım firmasının üst düzey yöneticiliğini yapmıştı. Öğrencilik yıllarında Putin’le arkadaşlık yapmış, İlham Aliyev, Nursultan Nazarbayev ve İslam B Ferhat... “Aldırma be Ferhat, ben de Kerimov’la baş başa çekilmiş resimleri Türkiye’de 17 yıl gazetecilik vardı. Görevi sırasında bütün yaptım. Tanınmış politikacıların harcamalarının Türk yapım firması çok yakınlarında bulundum. tarafından karşılandığını, tatile özel Görüyorsun, şimdi de burada sakız, uçakla gelip gittiğini söylerdi. Her şey yolunda giderken, bir sabah çikolata satıyorum. Boşver, sağlık geçirdiği bir beyin kanaması Ferhat’ın olsun, aslolan hayattır” diyordum. yaşamını tersine çevirmiş. Tedavi için İsveç’te kaçak yaşadığı için yasal bir özel uçakla Türkiye’ye işte çalışamıyordu. Tanıdıkların getirmişler, ancak, yanında boya, badana işleri MALMÖ beynindeki kanamanın yapmayı denedi, başaramadı. Bir ileri boyutta olması ara bir pizzacı dükkânında iş nedeniyle tedaviden bulduk, iki gün sonra çıkıp beklenen sonuç geldi, “Hamur öyle karılmaz, sağlanamamış. böyle karılır” diyen pizzacının Tazminatını alarak işten kafasına hamur tepsisini ayrılmış, İstanbul’a ALİ HAYDAR geçirmişti. “Ne geçimsiz yerleşmiş. Sağlığı NERGİS adamsın Ferhat, bir yerde, iki elverişli olmamasına gün idare edemiyorsun” karşın, kendi yapım şirketini kurarak dedim. Onu kırmadan her istediğimi ihaleler almaya başlamış. Tam işleri söylerdim, bana kızmazdı. Bir gün, yoluna koymak üzereyken, valizini toplayıp geldi: “Hollanda’da yaşamındaki ikinci büyük darbeyi inşaat işleriyle uğraşan bir 1999 yılındaki İstanbul depreminde arkadaşım var, biraz da onun almış. Depremden sonra dağılan yanına gideyim, belki oralarda bir işlerini bir daha toparlayamamış ve şeyler yaparım” diyerek İsveç’ten iflas etmiş. Alacaklılar kapıya ayrıldı. Gittikten sonra birkaç kez dayandığında ise çareyi yurtdışına telefon etti, benden İsveç’te kaçmakta bulmuş. Çeşitli Avrupa kullandığı ilaçlardan istedi; ülkelerinde dolaştıktan sonra kapağı eczaneden alarak postaladım. İsveç’e atmış. Hollanda’da da işleri yolunda Ferhat’la kendimde çok ortak yanlar gitmemişti. Çaresizdi... Eşi ve buluyordum. Zaman zaman, çocukları İstanbul’daydı. Borçları “çilingir” sofrasında dertleşirken, nedeniyle onların yanına gidemiyordu. Bir gün, Bulgaristan’dan telefon etti... Doğduğu topraklara geri dönmüştü. Babadan kalma evi onarmış, bağ, bahçe işleriyle uğraşıyormuş. Sesinden mutluluk okunuyordu, “Buralar çok güzel, yazın bir ara gel!” dedi... “Tez tez telefon et, beni ihmal etme!” dedi... Nasıl olsa artık rahata kavuşmuştur diyerek boş verdim; epeydir aramıyordum. Geçenlerde, Naki Dayı, bastonuna tutunarak geldi; beni görür görmez: “Ferhat’tan haberin var mı, Ferhat’tan?” diye sordu. Aklıma kötü bir şey gelmedi: “Yok!” dedim, “ben de sana soracaktım.” “Ferhat, öldü, öldü!” dedi. Buz gibi oldum! Bulgaristan’da, başka bir köyde oturan kız kardeşinin evinde ikinci kez beyin kanaması geçirmiş, kurtulamamış. Cenazesini 1 saatlik yoldan kendi köyüne at arabasıyla getirmişler... Üzüntü içinde, düşüne düşüne eve geldim. Ferhat, öldüğünde 59 yaşındaydı. O kadar arkadaşlığımız olmuştu, yan yana çekilmiş bir resmimiz bile yoktu. Birkaç kez telefona uzandı elim; geri çektim. Bir türlü inanamıyordum, telefonu çevirsem, Ferhat karşıma çıkacaktı sanki!.. alinergis@yahoo.se HATAY Antakya dinler tarihi açısından çok önemli bir kent. Hem Kuran’da hem de İncil’de adı geçiyor. En ilginci ise İsa’nın inananlara ilk kez bu kentte Hıristiyan denilmiş olması. Henüz kilise yokken, Antakyalılar, bu kelimenin kaynağı olan Eklesia kelimesini buradaki Hıristiyanları ifade etmek için kullanıyorlardı. Her dinden topluluklar burayı mekân tutmuşlar. Adı kentle özdeşleşen Habib Neccar, bu çeşitliliğin sembol adlarından biri. Bir Hıristiyan ulusu. İlk inananlardan olduğu için zamanın egemenlerince başı kesilerek öldürülmüş. Konya’da Mevlana neyse, Antakya’da Habib Neccar o. Adına bir türbe de var, cami de. Dini çalkantılardan, mezhep kavgalarından uzak kalmak gibi bir tarihsel özelliği var kentin. Antakyalılarbu hoşgörülü tutumlarını günümüze kadar taşımışlar. Ancak resmi uygulamalara gelince durum farklılaşıyor. Anadolu Aleviliğinden çok çok farklı olan, ciddi anlamda bir Sünni etkisi taşıyan Antakya Alevileri üzerlerinde ciddi bir resmi baskı olduğunu dile getiriyorlar. Kentin hoşgörü özelliğiyle pek de uyumlu olmayan tek bir konu var son günlerde. O da Suriyeli sığınmacıların bulunduğu kamplar. İlk kurulan kamp Yayladağ bölgesinde. Kendisi de Sünni olan tanınmış bir lokum imalatçısı, “Dükkânlarımızı korumak için geceleri Yayladağ 1 No’lu çadır kent yakınında Suriyeli göçmenlerle konuştuk. de kalmaya başladık” diyor. İlk geldikleri dönemlerde özellikle, soygun olaylarında büyük artış olmuş. Yayladağ’da durum sakinleşmiş sanılırken, perşembe günü belde sakinleri ile sığınmacılar arasında şiddetli bir kavga daha olduğu belirtiliyor. Kamplardaki kimi kadınların, beldenin erkeklerine uygunsuz tekliflerde bulunduğu söyleniyor. İkinci eş olmayı kabul eden, kimi erkeklere imam nikâhı öneren kadınlar da var. Kavganın nedeni bu. Yayladağ, tamamıyla Sünni bir belde. Yani, sığınmacılarla mezhep ortaklıkları var. Buna rağmen durumdan en çok yakınanlar onlar. Geçtiğimiz günlerde Antakya’nın ünlü Halep Çarşısı’nı gezen Kızılay Başkanı’nın, sığınmacılara dağıtılan battaniyeleri görünce “Bunlar bizim battaniyler, burada ne işi var?” diye şaşırarak sorduğunu anlatıyor bir esnaf. Hatay’da 6 adet sığınmacı kampı ku Fuhuş iddiası Meclis heyetine bile izin yok 12 AJAN FUHŞA KARIŞTI Haber Merkezi Kolombiya’nın tatil cenneti Cartagena’da Amerika zirvesine katılan ABD Başkanı Barack Obama’nın 12 koruması fuhşa karıştıkları gerekçesiyle görevden alındı. Amerika zirvesi öncesi güvenlik önlemleri almak için ABD Başkanı Barack Obama’nın korumalarından oluşan 12 kişilik bir ekip Kolombiya’ya gönderildi. Amaç Obama’nın ziyareti öncesi güvenlik önlemleri almaktı. Ancak gönderilen korumalardan en az birinin geceyi hayat kadınlarıyla geçirdiğinin ortaya çıkmasının ardından, 12 gizli servis ajanı görevden alındı. Görevden alınan ajanların ABD’ye gönderildiği, onların yerini yeni bir ekibin aldığı açıklandı. 12 kişilik ekibin otelde aşırı alkol kullandıkları da iddia edildi. 15 ay sonra İstanbul’da ‘olumlu’ müzakere Dış Haberler Servisi Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton İran’ın tartışmalı nükleer programıyla ilgili 15 aylık aradan sonra İstanbul’da yapılan görüşmelerin “yapıcı ve yararlı” olduğunu söyledi. İran ile BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere ile Almanya’dan oluşan 5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzakereler, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Yaklaşık 10 saat süren müzakerelerin ardından basın toplantısı düzenleyen Ashton, “İran’la nükleer konusu ile ilgili müzakereler yapıcı ve yararlı olmuştur ve bir süre önceki İran’la yaptığımız mektup teatisinin ruhuna uygun olmuştur” dedi. Ashton, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması çerçevesinde yüklenilen bütün yükümlülüklerin İran tarafından yerine getirilmesinde ve ancak bu yapılırken İran’ın da nükleer enerjinin barışçıl yollarda kullanılmasına ilişkin hakkına saygı duyma konularında mutabık kalındığını belirtti. Görüşmelerde bir dizi diyalog çerAshton ve Celili, görüşmeler öncesinde basının karşısına birlikte geçti. (REUTERS) İRAN’DAN ABD’YE DERS Haber Merkezi İran ISNA ajansının haberine göre, DubaiSeattle seferini yapan uçak İran hava sahasındayken ABD’li yolcu rahatsızlandı. Pilot, uçağı İran’ın başkenti Tahran havalimanına indirme kararı aldı. İran Sivil Havacılık Kurumu Halkla İlişkiler Müdürü Abbas Musayebi, Emirates uçağının dün İran hava sahasındayken kontrol kulesiyle irtibata geçerek, bir ABD’li yolcunun kalp krizi geçirdiğini kendisine ilettiğini söyledi. Uçağın Tahran’daki Uluslararası İmam Humeyni Havalanı’na iniş yaptığı, sağlık ekiplerinin 52 yaşındaki ABD’liyi başkentteki bir hastaneye götürdüğü belirtildi. Musayebi, “İran halkına uygulanan, onların hayatını tehlikeye atan uluslararası yaptırımlara rağmen dün biz ülkemizde bir Amerikalıya yardım ettik” dedi. çevesinde acil ve pratik adımlar atarak güven arttırıcı önlemler almayı ve İran’ın bütün uluslararası taahhütlerini nasıl yerine getireceğini tartıştıklarını ifade eden Ashton, bunu yaparken de adım adım ve mütekabiliyet çerçevesinde bir yaklaşım konusunda anlaştıklarını söyledi. Ashton, “Bağdat’ta 23 Mayıs’ta yeniden toplanacağız ancak temsilcilerimiz ondan önce bir araya gelecek” dedi. ABD’nin görüşme talebi İran haber ajansı ISNA toplantı çer çevesinde ABD heyetinin, Başmüzakereci Said Celili ile görüşme talebinde bulunduğunu, Said Celili’nin de bu talebi kabul ettiğini bildirdi. Ancak yarı resmi haber ajansı Fars, “bilgili kaynaklara” dayanarak verdiği haberde, Celili’nin ABD heyetinin talebini kabul ettiği haberini yalanladı. İstanbul’daki diğer diplomatlar da ISNA’nın haberine mesafeli yaklaştı. Müzakerelere katılmayan ev sahibi Bakan Ahmet Davutoğlu ise Ashton ve Celili ile ayrı ayrı görüştü. rulmuş. 5’i sivillere ayrılmış. Altıncı kamp ise sadece polis ve asker sığınmacılar için kurulmuş. Bu sonuncu öyle bir kamp ki, TBMM’den bir heyetin bile girmesine izin verilmemiş. Yayladağ’a Cumhuriyet Hatay temsilcisi meslektaşım Mehmet Ali Solak ile birlikte gidiyoruz. Solak’ın muhteşem Arapçası sayesinde işimiz kolaylaşıyor. Yayladağ’a girdiğimizde yaşları 15 yaşından büyük olmayan üç çocukla karşılaşıyoruz. Ahmet Zahter, bir yıl önce gelmiş bu kampa. Babası Mısır’a gitmiş, ancak dönmemiş bir daha. Kampta, daha düne kadar Suriye’ye dönme kelimesini ağzına bile almayan ama şimdi farklı düşünenlerin olduğunu görüyoruz. Cisril Şuğurlu Rıdvan’ın sözlerine kulak verelim: “Ben Suriye’den şimdi geldim. İki günde bir gidip geliyorum. Restel’de 13 kişi öldürülmüş ama halen cesetler ailelerine verilmemiş. Biz burada rahatız. Buna rağmen Suriye’de anlatıldığı gibi bir sorun yok bizim açımızdan.” Beresi, sakalıyla dikkatimizi çeken Mehmet Emin adlı bir sığınmacı “Kaynaklar belli kişilerin elinde olsa da Suriye’de Allah’a şükür her şey bol ve bereketli” diyor. Çadır kentlerin bulunduğu yerden ayrılırken, ilçe merkezinden kamplara doğru yürüyen üç genç Suriyeli ile karşılaşıyoruz. Selamlaşıyoruz haliyle, sohbet böyle başlıyor. “Henüz şimdi geldik, dinlenip, sonra yeniden Suriye’ye geçeceğiz” diyor Mehmet Zahhur. “Nasıl” diye şaşkınlıkla soruyoruz. Çok rahat bir edayla yanıtlıyor sorumuzu: “Biz Özgür Suriye Ordusu’nun askerleriyiz. Sınırı yasadışı yollardan geçiyoruz. Bu aralar Türk askeri bizi yoruyor. Onların uyuduğu ya da bulunmadıkları anda geçiyoruz sınırı. Geçenlerde bizi yakaladılar. Kilis’te on gün tutulduk. Sonra yine buraya geldik.” “Ne yapıyorsunuz sınırı geçip” diye sorduğumuzda yanıt çok net: “Çatışıp geliyoruz.” Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kofi Annan’la düzenlediği basın toplantısında sığınmacılar için “onlar sığınmacı değil, misafirlerimiz” demiş de olsa, yasal açıdan bağlayıcı hükümler var. Bir sığınmacının “yaşamsal tehlike” altında olduğu gerekçesiyle sığındığı bir ülkeden, kaçtığı bir ülkeye gidip gelmesi, sığınılan ülke açısından ciddi sorunlar yaratıyor. Kaldı ki, bu “misafir”ler için, Türkiye’nin BM’den yardım istediği de unutulmamalı. Yani, yasal sığınma hakkını kullanmış, bu statülerine göre davranılması gereken 25 binden fazla sığınmacı var Türkiye topraklarında. Çatışmaların sürdüğü bir ülkeye, birer savaşçı olarak sığındıkları ülkenin topraklarından, giriş yapmaları, Türk makamlarının “göz yummasıyla” oluyor inancını pekiştiriyor. Özgür Suriye Ordusu artık tek askeri güç değil. Bir de Hür Subaylar Hareketi var. Kampta bu iki kesim arasında zaman zaman ciddi gerginliğin olduğu anlatılıyor. Dengefren olmayınca Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Necati Doğru, Oktay Ekşi, Türker Alkan… ana akım medyada hep köşelerini yitirdi. Demem o ki… bugün liste çok daha kabarık ve kalabalık. “En çok gazeteci hapseden ülke rekorunu” kimseye kaptırmamak da cabası... Artık dünya basını uluorta “Erdoğan Türkiyesi’nin gaddarlığı!” üzerinden manşetler atıyor. Daha on beş gün önce “Financial Times”ta böyle bir yazı çıktı. Yazı; “yürütme üzerindeki tüm dengefren mekanizmaları kalktı” diyordu. “AB müzakereleri ile ordu, Türkiye’de yürütmeyi frenleyen denge unsurlarıydı” diyerek arkadan şu ilaveyi yapıyordu: “AB müzakerelerinin felç olması ve askerin devre dışına çıkarılmasıyla, hükümeti denetime tabi tutan tüm dengeler iflas etti… Bu iflasla hoşgörü azaldı ve yargı siyasallaştı. Türkiye’nin AİHM’deki davaları, Rusya’yı aştı. Hapisteki gazeteci sayısı İran (42) ve Çin’dekilerin (27) toplamını arkada bıraktı…” “Demokrasi” adına, “askeri darbeleri” yargılayan bir ülke portresi bu olabilir mi? Hadi canım sen de. Hissettiğim duygu: ‘Boşluk’ Yetmezmiş gibi bir de demokratikleşme, sivilleşme, insan hakları ve Kürt sorununun siyasi çözümü üzerinde yazılar yazan, bu konularda röportajlara bolca yer veren bir gazeteciydim. 28 Şubat’a karşıydım… Hal böyle olunca Çevik Bir, “Nedir bu karın ağrısı gazeteci böyle?” diye düşünmüş olacak ki Aydın Doğan’a ismimi vermiş. Doğan, şipşak hemen şutlamadı bizi… Listede yer alan dört gazeteci Umur Talu, Yalçın C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle