19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 2012 CUMARTESİ 14 Ciddiyet! rkadaşımız Fırat Kozok, Danıştay’ın A 144. kuruluş YARGILAMA uzaffer İlhan M Erdost, “12 Eylül’ün Büyük seçimler yapılacaktı, üyelerin ve delegelerin özgür iradelerine karışılmayacaktı filan... Yarın CHP Ankara il kongresi yapılacak. Kimi adaylar, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na gittiler, Ankara il kongresinde herhangi bir adayı destekleyip desteklemeyeceğini sordular. Kılıçdaroğlu da “tarafsız” kalacağını söyledi onlara. Ancak... Kendisini parti toplantılarında “50 yıllık CHP uzmanı” olarak nitelendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihad Matkap, Tarafsız Kongre hafta ortasında Ankara’daki HP’deki son tüzük ilçe başkanlarını genel değişikliğinden sonra C merkezde bir araya getirdi ve biliyorsunuz demokratik kongre öncesi eğilimlerini sordu. İlçe başkanları, değişik adayların adlarını dile getirdiler. Matkap dinledi, dinledi, “Mevcut il başkanı Zeki Alçın’ın başkanlığında sakınca görmüyorum, genel merkezin değerlendirmesi de bu yönde” dedi. Toplantı bittikten sonra bir ilçe başkanı, diğer bir arkadaşının kulağına eğildi: “Önder Sav daha tutarlıydı hiç olmazsa. Bizim görüşümüzü almadan, doğrudan kimin seçilmesi gerektiğini söylerdi. Şimdikiler bizi saf yerine koyuyorlar galiba.” yıldönümü için TRT tarafından hazırlanan tanıtım filminde, “sesle uyum sağlaması” gerekçesiyle Atatürk’ün ağzına, bir spikerin dudaklarının görüntüsünün eklendiğini haberleştirdi. Bu olay, TRT’nin meslek ciddiyeti açısından nerede olduğunu gösteriyor. Danıştay yetkililerinin ciddiyetine gelirsek... İbrahim Şahin göreve başladıktan sonra yüzlerce TRT çalışanı görevden alınmış, yaptıkları işlerle uyumlu olmayan kadrolara atanmış, maaşları dondurulmuştu. Çalışanlar, doğal olarak haklarını idare mahkemelerinde ve Danıştay’da aradılar. Bildiğimiz kadarıyla şu ana kadar bir tek dava kazanılmış değil. Hemen hepsi Danıştay tarafından reddedildi. Bu süreç içinde, Danıştay Genel Sekreteri Taci Bayhan’ın elişi öğretmeni olan eşi Hayrünnisa Bayhan, TRT’ye araştırmacı olarak atandı. Hayrünnisa Bayhan, daha sonra TRT Okul kanalında müdürlüğe kadar da yükseldi. En son Danıştay, TRT’ye tanıtım filmi hazırlattı ve Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, film için TRT Genel Müdürü ile Yönetmen Murat Aksoy’a teşekkür etti. HaberSen Başkanı Ufuk Beytekin’in dediği gibi: “TRT, Danıştay’ın reklam ajansı, genel müdürü de halkla ilişkiler müdürü değildir. Bu yapılan, Danıştay’da TRT aleyhine açılan davaları etkilemeye yönelik bir girişimdir. TRT ile Danıştay arasındaki ilişkiler tarafsız olmak zorundadır.” Tarafsızlık mı dediniz? O devir kapandı. “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” dönemine geçtik. Babaları”nın sunuşunda, bu kitabın “taş olmuş, kitleleşmiş suçlar ve ‘suçlular’ için, kanları dökülmüş, canları alınmış binler, on binler adına suç duyurusu” olduğunu aktarır ve ekler: “Suçları ve suçluları özgür iradesiyle sorgulayacak, sorgulayabilecek tek adres, kanları dökülen, canları alınan halkın kendisidir.” Deniz Feneri yolsuzluğunu daha iddianame aşamasında aklayan bir sistem, 12 Eylül’ü mü yargılayacak? 28 Şubat’ın Suyu ve Köpüğü 12 Eylül kesmedi, 28 Şubat verelim! Böylelikle Suriye’yi de bypass edelim. İktidarı kamuoyu oluşturmada çok başarılı buluyorum. Anlaşıldı ki 12 Eylül çok fazla kişiye bulaşıp huzur kaçıracak. Eh ne de olsa halkın yüzde 92’sinin “evet” dediği bir anayasa var ortada. Türkiye’de ortalama ömür uzuyor. İnsanlar ortaçağdaki gibi 40’lı yaşlarda yaşama veda etmediklerine göre 12 Eylül’de göbek atanlarla bu iktidara oy verenler arasında örtüşme var. O zaman gelsin 28 Şubat. Yaka paça psikanaliz koltuğuna yatırılmış bir halk, 12 Eylül seansını bitirmeden 28 Şubat’a geldi. En azından bizim merkezde oluşan algımız böyle. ??? Hafta ortasında şansım yaver gitti ve kendimi bu ortamın dışına atmak için fırsat doğdu. Antalya AB Çalışmalarını Destekleme Merkezi Başkanı Bekir Bülend Özsoy ve İngiltere’nin Antalya Konsolosu Jane Baz bana nefes alma imkânı sundular, seçkin yaratıcı beyinleri bir araya getiren Antalya Kahvaltıları’na konuşmacı olarak davet ettiler. Sanayicisi, reklamcısı, turizmcisi, belediyecisi, sivil toplum önderlerinden oluşan 35 kişilik bir grupla “yaratıcı şehirler” kavramı üzerinde beyin fırtınası yaptık. Marka şehir kavramı gözden düşüyor, kültür endüstrilerine yatırım yapan “yaratıcı” şehirler 1 koyup 16 kazanıyor. Antalya turizmin başkenti, ama tarihin ve coğrafyanın bahşettiğine güncel eklemeler yapmak durumunda. Hem turizmde, hem tarımda, hem ticarette hem de sanayide öne çıkma iddiası güzel, ama gerçekçi değil. Antalya dünya turizm atlasında sıradanlaşmamak için turizme kültür endüstrilerini eklemek zorunda. En güzeli de Antalya toplantısında beni yarım beyinle dinlemediler! Katılımcıların yüzde 50’si dinamik ve başarılı kadınlardı. Bunun da Antalya için önemli bir artı olduğuna inanıyorum. ??? Sonra yine döndük kürkçü dükkânına... Varsa 28 Şubat, yoksa 28 Şubat... Elbette bunu da konuşacağız, ama başka sorunları gündemden düşürmek için değil. Sayın Başbakan diyor ki: “Halkın bu yönde talebi var.” Hangi halk? 12 Eylül Anayasası’na yüzde 92’si evet diyen halk mı? Kalabalıklar çoğu kez yanıltır siyasetçileri. Ne zaman alkışlayacağı, ne zaman taşlayacağı hiç belli olmaz çünkü. Sayın Başbakan halk deyince bir öykü geldi aklıma. Şevket Süreyya’nın bir kitabında vardı. III. Selim’den şeref madalyası alan, bugün tarihin en etkili üç İngilizinden biri sayılan Trafalgar kahramanı Amiral Nelson’la ilgiliydi bu öykü. İngiliz donanma komutanı Amiral Nelson, Fransızlara karşı kazandığı bir zaferden sonra ülkesinde “Nelson, Nelson” diye bağıran yüz binler tarafından karşılanır. Yaveri Nelson’a “Halk sizi görmek istiyor” deyince yanıtı, “Ben hiçbirini tanımıyorum ki” olur. Yine de çıkar balkona, el sallar kalabalığa. Aradan altı ay geçer. Aynı halk, Emma Hamilton ile yaşadığı aşk yüzünden Nelson’un evini taşlar. Nelson yine balkona çıkar, evini taşlayanlara şöyle bir bakar ve “Köpük” der. Şevket Süreyya’ya göre kalabalıklar suyun kendisi değildir, sadece “köpük”tür... Kıssadan hisse: Köpükle köpürmeyeceksin... DEVİR öreve geldiğinden G bu yana şeyhülislam tavrıyla giyinen, konuşan, dolaşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hacıbektaş Veli Külliyesi’nin müze olmaktan çıkarılarak Alevilere devredilmesini istemiş. Bunun hemen ardından, tekke ve zaviyeler ile Ayasofya’nın ibadete açılması önerisi gelecektir. Hiç kuşkunuz olmasın. mekli Baş İş Müfettişi Sabahattin Şen, Çalışma E İş güvenliği nasıl sağlanacak? Bakanı’nın gururla anlattığı iş sağlığı ve güvenliği yasa tasarısının ne anlama geldiğini özetledi bize: Tasarı, “çalışanlar” kavramını getiriyor. Bakanlık; memur, sözleşmeli personel gibi statülerine bakmaksızın istihdam edilen herkesi denetleyebilecek. Ancak, bakanlığa denetim için bütçe arttırımı vb. yeni olanaklar sağlanmıyor. Bu durumda, işçilerin sağlığını ve güvenliğini denetleyemeyen bakanlık, tüm çalışanların sağlık ve güvenliğini nasıl denetleyecek? Tasarıya göre, iş kazalarından doğan idari para cezalarından ve tazminatlardan işverenler değil, işveren vekilleri sorumlu olacak. İşveren vekilleri de zaten işçi statüsünde çalışan kişiler olduğundan, işçiler bundan sonra iş kazaları nedeniyle işverenlerden tazminat da alamayacaklar. Tasarı, 10’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinin iş güvenliği uzmanı çalıştırmak zorunda olduğunu öngörüyor. Bu zorunluluk, halen 50’den fazla işçi çalıştırılan işyerleri için söz konusu. Böylece iş güvenliği uzmanlarının iş piyasası daha da genişleyecek. İş Güvenliği Uzmanlığı Yönetmeliği’ne göre, 5 yıl çalışan teknik iş müfettişleri (A) sınıfı uzmanlık belgesi alabiliyor. Tasarı yasalaşırsa, bakanlıktaki kıdemli teknik iş müfettişleri hemen ayrılacak, kendi şirketlerini kuracak ve taşeron olarak çalışmaya başlayacaktır. Bakanlığın görevi, çalışma hayatını denetlemek mi, yoksa iş güvenliği uzmanı yetiştirmek mi? 28 Şubat’ın Akla Getirdikleri SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 28 Şubat postmodern darbe soruşturmasının başlaması şaşırtıcı değil, beklenen bir gelişmeydi. Aksine, başlamasaydı şaşırırdık… 28 Şubat’ın ilk halkası olan Batı Çalışma Grubu’yla başlayan soruşturmanın genişleyerek devam edeceğini de tahmin edebiliyoruz. Ancak bunun, Ergenekon benzeri davalarda olduğu gibi cadı avı şeklinde gerçekleşmemesini, hukuka ve insan haklarına saygılı bir biçimde, öç almadan, rövanşist duygulara kapılmadan, hiç değilse bu sefer biraz “özenle”, vicdanlar kanatılmadan, sadece suçluların cezalandırılması şeklinde gerçekleşmesini bekliyoruz, ümit ediyoruz… Sürecin özenle takip edilmesi gerektiğini söyleyen Bülent Arınç’ın açıklamalarını da bunun bir işareti olarak algılamak istiyoruz. Ancak ülkeyi 28 Şubat’a taşıyan süreç de asla es geçilmemelidir. 28 Şubat’ın aslında 12 Eylül’le uygulamaya sokulan 24 Ocak kararlarının devamı olduğunu söylemek zorlama olmayacaktır. 24 Ocak kararlarını algılamadan, dolayısıyla sadece 28 Şubat’ı bir “başlangıç” vesilesi yaparak o gün yaşananları doğru bir biçimde anlamak, yargılamak ve yüzleşmek mümkün değildir. soğukkanlılık, böylesine kriz anlarına kurban verilmemesi gereken güçlü bir silah olmalıdır. Bilhassa Türkiye için. Batı’da başlatılan kara propagandaya kapılarak adımlar atmaktan şiddetle kaçınmamız gereken bir sınavdan geçiyoruz. ABD, bir büyük yalanla girdiği Irak’tan çıktığında geride harabeyi andıran bir ülke, yüz binlerce ölü ve gözyaşı bırakmıştı. Bugün, her ne kadar yaklaşan seçimleri herhangi bir askeri müdahalede bulunmadan atlatmayı düşünen Obama, Suriye’ye girmekten kaçınsa da benzer senaryoların gelecekte Suriye’de gerçekleşmeyeceğinin garantisi yok. Bu ortamda Türkiye’yi ateşe çekmek isteyenlerin oyununa gelmek, “gerekeni yapalım”, dersini verelim, vuralım kıralım zihniyetiyle hareket etmek doğru bir adım olmayacaktır. Vasfı düşürülen Deniz Feneri Almanya’da “asrın bağış yolsuzluğu” olarak isimlendirilen Deniz Feneri soruşturması, üç savcının dosyadan el çektirilmesi ve haklarında dava açılmasından 8 ay sonra tamamlandı. İddianameden çıkan sürpriz, Almanların “esas patron” dedikleri şüpheliler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüte üye olmak suçlamalarına yer verilmemesi oldu. İddianamede adı geçen 20 sanık arasında Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın yanı sıra Almanya’daki davada hüküm giyen 3 sanık da var ancak “örgüt” ve “dolandırıcılık” suçlaması yok. Halbuki dosyadan alınan savcılar geçen sene mahkemeye gönderdikleri sevk yazısında bu isimlerin Deniz Feneri Derneği’nin yardım amacıyla topladığı paraları şahsi olarak kullanmak amacıyla örgüt kurup yönettiklerine ve bunu gizlemek için yardım belgeleri üzerinde sahtecilik yaptıklarına dair belgeler eşliğinde tespitte bulunmuştu. Savcıların değişmesiyle suçun niteliğinin de değiştiği davada iddianameye göre şüpheliler için artık sadece ehliyetini kötüye kullanmak, özel belgede sahtecilik gibi suçlamalar var. Bir başka deyişle suçun vasfı düşürülüyor… Görünüşe bakılırsa yine bir şeylerin üzeri örtülüyor başkentin karanlık sokaklarında, halının altına süpürülüyor suçlar, günahlar… Adaletin gücü yerine gücün adaleti mi bu işleyen yoksa? [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Suriye sınavı Erdoğan’ın bundan sadece 1 sene evvel “kardeşim” dediği Esad için bugün söyledikleri, hafta içinde sınırda yaşananların ardından yaptığı açıklamada kullandığı kelimeler hassasiyetin yüksek olduğu böylesine kritik bir zamanda savaş mesajları taşıması açısından oldukça tehlikelidir. Sınırda yaşanan olaylara karşılık vermek üzere askeri bir hareketin düşünüldüğü izlenimi yaratıldı ki bu Türkiye’nin sert tutumunu ve bu yöndeki imajını pekiştiren son derece riskli bir fotoğraftır. Esad, Annan’a yazılı güvence verdi ve buna göre ateşkes başladı. Ancak bugün için korunan sükunet, disiplinsiz hareket eden muhalif gruplar yönünden gelebilecek ufak bir kıvılcımla, küçük bir provokasyonla bozulabilir. Bu nedenle Annan planına alternatif olarak bir B planının düşünülmesinin önemi büyük… Batı’nın çözüm olarak, Suriye’deki muhalefete askeri yardımda bulunma fikri ise her şeyden önce hem Suriye içinde silahların daha şiddetli patlamasına, daha çok kan dökülmesine, hem de bölgenin sıcak çatışma içine sürüklenmesine sebep olacaktır. İşte bu yüzden BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Açık mora ba 1 kan koyu kırmızı renk. 2/ Büyük pa 2 nayır... Kısa ba 3 caklı bir köpek cin 4 si. 3/ Mikroskop 5 camı... Sayıları göstermek için kul 6 lanılan işaretlerden 7 her biri. 4/ İspan 8 yolların sevinç ünlemi... Bağışlama. 9 5/ Övünme. 6/ Yunan ra1 2 3 4 5 6 7 8 9 kısı... Gelenek. 7/ Kitap 1 A R A B E S K H getirmemiş peygamber... 2 R E D İ F A T A Paylama, azarlama. 8/ 3A D N E K T A R “Fena değil” örneğinde 4B İ N A OMÇ A olduğu gibi, bilinçli ha5E F E E K E M fifsemeye dayanan söz 6 S K O K O R O Z sanatı... Bizmut elementinin simgesi. 9/ Eski ve 7 K A T M E R M A T A Ç OM D bilinmeyen bir tarihi an 8 9 H A R A M Z A D E latmakta kullanılan deyim sözü... Lenf düğümlerinin iltihaplanması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Açık mor renk. 2/ İskambilde bir kâğıt... Başlangıcı olmayan, öncesiz. 3/ Evlilik korkusu. 4/ Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri... Bir nota... Verme, ödeme. 5/ Kurtuluş, kurtulma... “Suya düşeni yakmaz / Her âşık bu cevri çekmez” (Karacaoğlan). 6/ Çoban, deveci ve göçerlerin giydiği uzun ve yakasız üstlük... Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri. 7/ Yinelenen dize. 8/ Bir dileği yerine getirme... “Hayriyye” ve “Hayrâbâd” adlı mesnevileriyle ünlü 17. yüzyıl divan şairi. 9/ İlaç... Hamurdan çok ince açılarak sacda pişirilen ekmek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle