23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Sobe dersem yürüt, soba dersem boya! Cumhuriyet Ankara Bürosu’ndaki genç arkadaşlar haber yapacağım diye çoğu kez pişmiş aşa su katıyor. Örnek çok.. Gençlik spor bakanımız, başkentin tarihi semti Hamamönü’nde belediye eliyle iki adet ev aldı diye. Hem sayın bakanın tadını kaçırdılar hem de işi başından aşkın TBMM’nin başına Hamamönü gensorusu sardılar. Akılları hep fesatta. Sayın genç bakanı tarihe ve mimariye merak sardığı ve birkaç eski püskü evi yıkılmaktan kurtardığı için kutlamak ve bu girişimin “entelektüel boyutu”nu haberleştirmek yerine konuya “ideolojik” yaklaştılar. Arkadaşlarımız genç. Ama ruhları eski gazetecilik anlayışına tutsak durumda! Akılları hep fesatta. Geçen gün de Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’ndeki “soba boyası” skandalını yazdılar. Muhterem müze müdürünün yaratıcılığını ve tasarrufçu ruhunu es geçtiler. Oysa asıl skandal, tarihi tablonun çerçevelerini “kombi veya kalorifer boyası” ile boyamak olurdu. Tarihi bir aygıt olan soba boyası ile tarihi tablo boyatmak gerçek bir yaratıcılıktı. Bunu göremediler. Akılları yürütmede! Şimdi de müzeden yürütülen Hoca Ali Rıza’nın eserlerine de takmış durumdalar. Aslında “yürütme” anayasal bir kavram. Zamana ve zemine de çok uygun. Bu hacı – hoca devrinde Hoca Ali Rıza’lar yürütülmeyecek de Melih Gökçek’in “kedi” heykelleri mi yürütülecekti! Ankara Türkiye’nin 2. büyük kenti. En büyük kentin başkanı başbakan olduysa ve üç yıla kalmadan da cumhurbaşkanı seçilip makamını boşaltıyorsa başbakanlık sırası 2. kentin başkanında demektir! Sevinçten takla atamıyor. Onun yerine sabah akşam twitt atıp duruyor. Tek büyük, en büyük derdi: Ana muhalefet lideri! Çünkü başbakanlarının derdi ana muhalefet! CHP liderinin dediği gibi o kadar da “düşüncesiz” değil. Şimdi Tayyip Bey’in Çankaya’ya çıkmasını iple çekiyor. Sabah akşam yağ çekmesi, kahve dövücünün hınk deyiciliğine soyunması ondan! Halefliği hak edecek! AKP Twitt’çilerle dolu. Birbirleriyle twitt yarıştırıyorlar. Tek yapmak istedikleri “gıdıklamadan güldürmek!” Ama başaramıyorlar. Bu yüzden belden aşağıya yöneliyorlar. Başbakanlık’a güreşmek kolay değil. “Çılgın Proje” gerektiriyor. Baklayı ise ağzından erken çıkartıyor. Çılgın projesini “gayrimenkul sektörü toplantısı”nda açıklıyor. “Ondan nesi eksik?” dedirtmek üzere. O da kanal açacağını ilan ediyor. AK Twitt’çilerin zoru CHP’nin Tandoğan mitinginden en fazla rahatsız olan o. Mitinge gelenlerin otobüslerini şehre sokmuyor. En büyük zara rı, laikliğe değil; Allah’ın “Kul ha kkını ben affedemem ! Kimin hakkını yediysen onla rla helalleş!” diyen İslamiyet e verdiler! HADİS GÖRÜŞ Prof. Dr. V. DOĞAN SORGUÇ Eğitim Bilimi Ne Diyor? İktidar Ne İstiyor? Eğitimbilimi (pedagoji) diyor ki, özel yetenek dışında ilköğretime en uygun 7 yaşında başlanmalıdır. Eski düzenleme bu esasa göre yapılmışken, çocukların beynini bir an önce dini inançlara bağlamak amacıyla hazırlandığı anlaşılan yeni yasanın gelecek kuşaklarımızı yaşamsal rekabetin hüküm sürdüğü bir dünyada gelişmişlerin ırgatlığına mahkum edeceğini nasıl anlayamıyoruz? Bu sonuç, geçici iktidar hırsına değer mi? Yoksa, siyasilerimizin övünçle vurguladığı imam hatip eğitimi, bu akıbeti anlamaya olanak vermiyor ve övünçle vurgulanan BOP eşbaşkanlığı kapsamında, Türkiye’yi parçalayıp bir Ortadoğu ülkeciği haline getirmek isteyen dış güçlere kendimizi kayıtsız şartsız hizmetle yükümlü mü sayıyoruz? Öte yandan yakın tarihte Almanya’da intihal suçu saptanan bir bakan, güvenilirliğini yitirdiği düşüncesiyle anında istifa etmişken, Türkiye’de aynı suçu işleyip kendi eğitim kurumundan atılmış bir kişinin anılan yasayı savunması, etik kurallara uyuyor mu? Ayrıca, yazarın 50 yılı aşkın yüksek eğitim yaşam sürecinde yıllarca çalıştığı Almanya’da basit yasaların düzenlenmesinde bile, gerekçe ve önerilerin bilim çevrelerine hazırlattırılması, ardından onların da katılımıyla tüm taraflar arasında tartışılması ve sonucun parlamentoya sunulmasının çağdaş kamu yönetimi gereği olduğu; bu amaçla her milletvekilinin kendi alanında sürekli biçimde danıştığı bilim adamları sayısının tüm parlamento için 70’li yıllarda 380 civarında bulunduğu gerçeği vardır. Atatürk, Türkiye’deki bilimsel boşluğu gidermek için yabancı bilim insanlarının danışmanlığına başvurmuş, alınan raporların ilgililerince tartışılmasını sağladıktan sonra yasal prosedürü tamamlatmıştır. Kuşkusuz, aklın emrettiği bu yöntemin günümüzde uygulanabilmesi için ülkeyi yönetenlerin çağdaş eğitimle yetişmiş olmaları ve ülkenin gerçekten tam bağımsız olması gerekmektedir. Aksi halde, yazarın bir süre görev yaptığı Filipinler Üniversitesi’nde Avustralyalı bir iktisat öğretim üyesinin kendisine söylediği gibi gelişmiş ülkelerin diğerlerine bu fırsatı vermemek için her yola başvurmaları kaçınılmazdır. Nitekim bu gün Türkiye’de henüz bulunmayan toplum mühendisliği yaklaşımıyla dünyada silahlı müdahalelerden, iç kışkırtma, finansal baskı ve cinayetlere kadar her türlü yola başvurulduğu görülmektedir. Bu kapsamda, 2001 seçimlerinden önce Newsweek dergisi, Ortadoğu’da siyasetin din ile yapılmak zorunda olduğunu yazmıştı. Yazarın 80’li yıllarda çalıştığı Filipinler’de ise dış güçler ayrılıkçıları kullanagelmişlerdir. Gelişmekte olan ülkeleri dolduran danışman, ajan ve şirketlerle akıllı tahtalı eğitim önerilerinin de aynı kapsamda düşünülmesi gerekmez mi? Zira eğitim, öğretimden farklı olarak, öğretmenin kişilik ve duruşuyla çok yakından ilgili bulunduğuna, dolayısıyla öğrencinin beynine, kalbine giden yoldan ulaşılacağı bilindiğine göre, ancak teknik açıdan sınırlı öğretime yararlı bulunan tahtanın, eğitimin asıl amacı olan insanlık ve hoşgörü kültürünü öğrenciye nasıl verebileceği hususunda hangi örneklerin, testlerin, rapor ve değerlendirmelerin bulunduğu bilinmemektedir. Bu konuda hiçbir kanıt gösterilmedikten başka, iyi yetişmiş öğretmenler yerine, belki çocuklarımızı aptallaştıracak olan bu dev yatırımın yayacağı radyasyon ve teknik yeterliliği dikkate alan bir fizibilitesi yanında, kimin yararına olacağı da inandırıcı biçimde ortaya konulmuş değildir. Aynı hususlar, liselerde eğitim ve öğretmenlerin sorunlarını çözmeden açık üniversiteye yönelmede de ortaya çıkmıyor mu? Lütfen söyleyiniz, sizi bu maceralara iten ve yüreklendiren kimdir? Haksızlık karşısında susan şeytandır! 4’e Eğitimi 3 kez bölenler, hem kızları evde or oturtmak istiy hem de eşleri ince hastaneye gid r!” o “hanım dokt r. diye tutturuyo rı la n o ki Bu çeliş k! öldürece Paylaşmak istediğim olayın bir haber niteliği var mı bilmiyorum ama insanları yakarak öldürenlerin zamanaşımı nedeniyle ceza almadan salıverildikleri bu ülkede, 1997 yılına ait 7.34.TL SGK borcunun istenmesi, insanın köpeği ısırması gibi bir haber değeri taşır sanırım. Üstelik 19/03/2012 tarihinde ilişikte gönderdiğim borçla ilgili ihbarnameden 1 gün sonra emekli Bir Okurun ileri demokrasi feryadı maaşımdan kesilerek tahsile başlanıyor ise! Görüldüğü üzere 1997 ve 1999 senelerine ait, nasıl hesaplandığı anlaşılmaz borç HİSAŞ Halı İmalat San.ve Tic. AŞ yönetim kurulu başkanı olmam nedeniyle benden toplam 212.25.TL’lik borca 3.829.77.TL faiz ilave edilerek tahsil edilmek isteniyor. İtiraz ettiğim konu, benim şirket yöneticisi olarak sehven yapmamış olduğum bu ödemeler ile ilgili neden 15 sene beklenildiği. Eğer SGK de sehven atladı ise bu cürümün cezasını niçin ben yönetici olarak çekmek zorunda kalıyorum? Yoksa bu Türkiye’de yaşamanın dayanılmaz zorluğu mu? Yani devlet olarak orantısız güçlerini kullanıp sokaktaki vatandaşın cebinden parasını alacaksınız, sonra vatandaş sizin güçlerinizi yenerek parasını geri almaya uğraşacak! M. Fahri Tavşanlı/Kadıköy İstanbul Burunlar ve ‘Pis Kokular’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr m.velidedeoglu@hotmail.com C MY B C MY B Hüseyin Çelik; “on yıl”dır, “yürütme”yi “yürüten” iktidar partisi “AKP”nin genel başkan yardımcısı’dır. Kültür ve Milli Eğitim Bakanlığı görevlerinde bulunmuştur. Önceki hafta bir üniversitede düzenlenen konferansta konuşmacıymış. Bakın neler söylemiş: . Cumhuriyet “demokrasi değildir”! . Bize “yalan bir biçimde” demokrasi olarak anlatıldı! . Bizim “burnumuzu pis kokular”a alıştırdılar! . Bize “pislik”leri benimsettiler! (Aydınlık, 22.3.2012) Görüldüğü gibi Hüseyin Çelik, derin bir başkaldırı (isyan) içinde; nasıl olmasın ki... Bir “insan”ın, “pislik”leri içselleştirmesi, dolaysiyle burnunun “pis kokular”a kodlanması yenilir yutulur bir durum, bir “oluşum” değil ki... Haklı! İster Bülent, ister Beşir, ister Fatma olsun, bir “insan”; “on yıl”dır; “Demokrasi bizim için bir ‘araç’tır!” söyleminin “pis koku”sunu koklayıp durursa; “Türkiye ‘dinsiz, laik’ bir memleket haline gelmiştir” haykırışından yayılan dayanılmaz kokuları içine çekerse; “Laiklik’le ‘İslam’ bir arada olamaz!”ın saldığı koku burnunu dolduruyorsa; “Hedefimiz ‘İslam devleti’dir!”in iyice bayatlaşan kokusunu rahat rahat soluyorsa; “bu insan”ın ister Ömer, ister Mehdi, ister Sadullah olsun burnu bu “pis koku”lara “alışır”; öyle değil mi Hüseyin Çelik Bey? Hele bir “terörist tarikatçı”nın ayakları dibine kıvrılıp oturmanın insan “onuru”nu yok eden “kul kokusu”nu “on yıl”dır kokluyorsa; deliğe süprülmeyip “tepe tepe kullanılması” istenen bir insanın onursuzluğundan yansıyan “koku”yu yıllardır rahatlıkla burnuna çekiyorsa ister Veysel, ister Ertuğrul, ister Binali olsun “bu insan”ın burnu bu “pis koku”lara alışmaz mı? Ne dersiniz Hüseyin Bey? “ŞEHİT”lere “kelle” diyen söylemin saçtığı, insanın “burun direği”ni “kıran” özür dilerim kokuşmuşluğa “burun”ların “alışması”nı ve onları “şehit” eden “teröristbaşı”nın “muhatap” kabul edilmesini, yani H. Çelik’in söylemiyle bu “pisliğin benimsetilmesi”ni sağlayan kimlerdi, söyler misiniz? Değerli dostlar; “tepe”lere tırmanan kimi “pis kokuları” da, Hüseyin Bey’e bir anımsatalım diyorum; belki böylece kokular da tazelenir!.. “Yürütme”de görevliyken; “kişisel” harcamalarını “devlet”e ödetmekten “mahkum” olmuş; ayrıca hakkındaki “belgede sahtecilik”le bağlantılı olarak açılmış “Kayıp Trilyon Davası”ndan yargılanmakta olan “biri”nin, “tepe”ye çıkmakta hiçbir “sakınca” duymamasının yaydığı “Gül kokuları (!)”na da burnu “alışıvermiş” H. Çelik’in... Dahası “Cumhuriyet döneminin sonunun geldiğini”; “anayasa”nın “laiklik” ve “Atatürk ilkeleri”ni içeren maddelerini çok “İLKEL” bulduğunu bildiren; ama “tepe”ye çıkmak için bütün bu “kötüleyip yadsıdıkları”na “bağlı” kalacağına “namus” ve “şeref”i üzerine “ant” içmenin yaydığı “koku”ya da burnu alışmış... Bu durumdaki bir Hüseyin Çelik’in, “laik Cumhuriyet”in “pis kokular”ı olduğunu ileri sürerek bunu da “hukuk devrimi”ne bağlayıp, dolaysıyla da bu “devrim”i yaratan büyük hukukçu Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt’a saldırmaya kalkışmasını pek doğal bulmak gerekir. Çünkü Mahmut Esat Bozkurt, “Cumhuriyet”in yasalarının “din” dogmalarından, kısacası “ŞERİAT” kurallarından oluşamayacağını vurgulamış; bunu da şöyle dile getirmişti: “‘Değişmemek’, dinler için bir zorunluktur. Oysa ‘yaşam’ yürür; gereksinmeler hızla ‘değişir’ (...) Bu nedenle dinlerin yalnız ‘vicdan’ işi olarak kalması çağdaş uygarlığın temellerinden”dir. İşte buna karşı çıkıyor H. Çelik; M.E. Bozkurt’un: “Militan yargı anlayışıyla, ‘ırkçı’ bir anlayışıla Türk yargısını şekillendirdiğini” çocukça, daha doğrusu, cahilce bir söylemle belirtip kızıyor, köpürüyor. Ne ki bu kadarla kalmıyor: “Yargının ‘kimyası’nın düzeltilmesi gerekir” diyor ve ardından da: “Kimyasını düzeltirken ‘GÜRÜLTÜ’ çıkabilir!” uyarısıyla “hukuk düzeni”mizin “LAİK” yapısının değiştirileceğini, bunun yerine “dinsel hukuk” (şeriat) düzeni oluşturulacağını, bunu gerçekleştirirken de ortalığın karışabileceğini açıkça meydan okuyarak söylüyor. Hem de, adı “AYDIN” olan bir üniversitede; yetişecek “aydın” gençlerin, onları yetiştirecek “aydın” öğretim görevlilerinin gözlerinin içine baka baka... Herhangi bir tepki gelmiş mi? Gelseydi duyulurdu, sanırım. Yazıklar olsun! İnsan, “İzmir Barosu” üyelerinin, Cumhuriyet’in bu ilk büyük hukukçusu bir bakımahemşerileri Mahmut Esat Bozkurt’un, Selçuk’taki mezarını ziyaret etmişlerdir ya da ederler diye düşünmekten kendini alamıyor... Işıklar içinde yatmasını diliyoruz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Hz. Muham 1 med’in Hz. Ali’ye armağan 2 ettiği katırın adı... 3 Bir nota. 2/ İnce dantel... Boliv 4 ya’nın başkenti. 5 3/ Divan edebi 6 yatının en uzun şiir türü. 4/ Biri 7 ne dokunsun di 8 ye söylenen 9 söz... Taşlık yer, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çıplak dağ tepesi. 5/ Kalay oksit katılarak 1 C E Z E R Y E E donuklaştırılmış ya da 2 A V E N Ü T A S kemik tozu katılarak 3 R M E K İ N K yarı donuk hale getiril 4 T R MÜ N A D İ miş cama verilen ad... 5 L Ö K E Ş E İ M Lantan elementinin GO Ş O simgesi. 6/ Kuzu sesi... 6 A L I K S Ö K E L Güney Anadolu’da bir 7 K Ö R 8 V A S A L MA dağ. 7/ Unvan... Eski T E R Mısır’da güneş tanrısı. 9 P E Ç İ Ç 8/ “Yiğit yiğide yâd olmaz / İyilerde ham olmaz” (Karacaoğlan)... “Tomas, dorak” gibi adlar da verilen bir tür tulum peyniri. 9/ Yeniçerilerin kayıtlı oldukları kütük defteri... Kurnaz ve cin fikirli kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çarptığı yerde tehlikeli yaralar açan bir tür tüfek kurşunu... Tavlada “üç” sayısı. 2/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... İçinde yağ yakılan toprak kandil. 3/ Bir geminin alabildiği yük miktarı... Soyundan gelinen kimse. 4/ İnleyen, sızlayan. 5/ Bölüşme işi... Selenyum elementinin simgesi. 6/ Püskürtü... Doğu Anadolu Bölgesi’ne özgü bir halk oyunu. 7/ Bir ana bitkinin çevresinde yeniden beliren sürgün ve filizler... Zorunlu gereksinme maddeleri için devletçe saptanan fiyat. 8/ Eski dilde su... Telefon sözü... Boru sesi. 9/ Yalıtım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle