23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2012 PERŞEMBE 4 HABERLER Kılıçdaroğlu 12 Eylül darbesinde en fazla zarar gören kurumlardan birinin partileri olduğunu söyledi ‘Komutan’ Askeri kültüre fazla yatkınlığım yoktur. Militarist sloganları sevmem. Askerlerin kimi zaman hoyrat, kimi zaman diplomat kadar ince davranışlarıyla verdikleri mesajları kavramakta da çok mahir değilim. Ama komutanlığın rütbenin ötesinde bir paye olduğunu, bu görevin herkesin sırtına yüklenemeyeceğini, yüklenmemesi gerektiğini bilirim. Kimi omuzlar vardır ki, komutanlığı taşıyacak kadar dik ve güçlü değillerdir. Ne zaman komutanlık vasıflarından söz edilse aklıma hep Necdet Öztorun gelir. Orgeneral Necdet Öztorun, 1987 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı idi. Yakın dostu, Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, 30 Ağustos’u beklemeden emekliye ayrılırken, Öztorun Paşa’ya Genelkurmay Başkanlığı’nın yolunu açıyordu. Bu emeklilik istemi ile birlikte, Kara Kuvvetleri Komutanı Öztorun Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasının önünde hiçbir engel kalmıyordu. ??? Daha doğrusu öyle olduğu sanılıyordu. Ve Kenan Evren ile anlaşan Turgut Özal’ın Öztorun’un önünü kesebileceği hiç düşünülmüyordu. O kadar ki, devir teslim töreninin davetiyeleri bile hazırlanmıştı. Ama 2 Temmuz günü, haber bomba gibi düştü: Özal, Öztorun’un önünü kesmişti. Necdet Öztorun bu olay üzerine istifa etti. Gerekçe olarak da, Başbakan’la aralarında laiklik konusunda görüş ayrılığı olmasını gösterdi ki, bana hiç inandırıcı gelmedi. O gün gazetedeydim. Olay ile igili bir fotoğraf geldi: Öztorun mendilini yüzüne örtmüştü. Necdet Öztorun, 12 Eylül’ün “Şahin”lerindendi. Şimdi önümdeki fotoğrafta, o şahin kişi iki eliyle ve mendiliyle yüzünü örtmüştü. Gözümün önünden koca bir dönem ve işkenceleri, hapishaneleri, işten atmaları, yargılamalarıyla acı dolu yıllar geçti. Dudaklarımdan şu sözler döküldü: Ama biz hiç ağlamamıştık. Şimdi şunun haline bak! O zamanın, gazetemizin yufka yürekli demokrat yöneticileri, adamın acısına saygıdan mı, yoksa ayıp olur diye mi bilemeyeceğim, fotoğrafı bazılarımızın ısrarlarına rağmen kullanmadılar. Ben olsam kullanırdım. Sonradan düşündüm. Gerekçesi ne olursa olsun, Turgut Özal iyi yapmıştı. Çünkü mendiliyle yüzünü kapayan adam, zaten komutanlığı taşıyamayacaktı. ??? Aradan 25 yıl geçmişti. Türkiye’de köprülerin altından çok sular akmış, emekli Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi olmak ve hükümeti ortadan kaldırmak suçlamasıyla özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılanmaktaydı. Takvimler 27 Mart 2012 gününü göstermekte, Silivri’de dava görülmekteydi. Duruşmanın başında sanıklara ayrılan yere gelen E. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, anayasanın 148. maddesi gereği Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini, dünyanın hiçbir yerinde hem ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanı hem de terör örgütü yöneticisi bir Genelkurmay Başkanı’nın görülmediğini vurguladıktan sonra şunları söylüyordu: Böyle bir iddianameyle bir kişinin suçlanmaya çalışılması sadece yetersizliğin bir komedisidir. Bu nedenle bu iddianameye hiçbir itibarım yoktur... Özel Yetkili Olağanüstü 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Özese, Başbuğ’a “Bu konuşmanızı savunmanız olarak kabul ediyoruz” deyince Başbuğ kendisine mahkemeye duyulması gereken yasal saygıya uyarak şu yanıtı veriyordu: “Bunu mahkemenize bir saygısızlık olarak kabul etmeyin; anayasanın 148. maddesine göre beni yargılamaya görevli olmadığınızı düşünüyorum. Dolayısıyla yapmış olduğum konuşmayı saygısızlık olarak düşünmeyin, neden savunma yapmayacağımı açıklayan bir konuşma olarak kabul edin.” Daha sonra da, İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz arasındaki telefon görüşmelerinin dinletilmesini ciddi bulmayan İlker Başbuğ duruşma salonunu terk ediyordu. Evet, iddialara böyle yanıt veriyor, sonra da salonu tek ediyordu KOMUTAN. CHP de müdahil oluyor Demirel: Yaraları kanatmadan kapatmak lazım 12 Eylül darbesiyle Başbakanlık koltuğunu kaybeden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise davaya müdahil olup olmama konusunda şu değerlendirmeyi yaptı: “30 yıl önceki darbede hükümet zarar gördü mü? Tabii ki gördü. Fakat aradan 30 yıl geçmiş, 12 Eylül’ün anayasası, kanunları altında bu zararları tespit edip mağdurlarına karşılığını teslim edecek bir format yok elimizde. Siyasetin muhakeme edilmesinden her zaman iyi netice çıkmaz. Burada darbe var, referandum var, anayasa var, siyasi partiler var. Dokuz sene başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış insanlar var. Bunların hepsini yok farz ederek, şimdi kanun yaparak hak ve hukuk arıyorsunuz. Yarın başka biri, onların hukukunu aramaya kalkarsa ne yapacaksınız? Bence geçmişin yaralarından ders almak ama daha fazla kanatmadan da kapatmak lazım. Ama biz hem yaraları kapatamadık, kanattık; hem de ders almadık.” ? CHP yönetimi pazartesi günü yaptıkları MYK toplantısında 12 Eylül davasına müdahil olma kararı aldı. Emine Ülker Tarhan, tazminat talepleri olmadığını, ilkesel bir demokratik duruş göstermek için müdahillik başvurusu yapacaklarını söyledi. UTKU ÇAKIRÖZER İAŞE YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİ Vejetaryen mahkumlara özel yemek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İnancı gereği veya vegan, vejetaryen türü özel bir beslenme şekline sahip hükümlü ve tutukluların talepleri, iaşe miktarı ile sınırlı kalmak üzere karşılanacak. Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, eski yönetmelikte yer alan “Hasta hükümlü ve tutukluya, kurum hekiminin belirleyeceği besinler verilir” maddesi, “Hasta hükümlü ve tutukluya, diyetisyen veya hekimlerin belirleyeceği besinler verilir. İnancı gereği veya vegan, vejetaryen türü özel bir beslenme şekline sahip hükümlü ve tutukluların talepleri, iaşe miktarı ile sınırlı kalmak üzere karşılanır” şeklinde değiştirildi. Yönetmeliğe eklenen hükümle, mahkemelere götürülen tutuklu ve hükümlüler ile infaz memurlarına kumanya verilecek. Gazetemizin gündeme getirdiği, Osmaniye Cezaevi’nde anneleriyle birlikte zorunlu olarak cezaevinde kalan çocuklara, “hükümlü olmadıkları” için yemek verilmemesiyle ilgili de düzenlemeye gidildi. Yönetmeliğe “Çocuk hükümlü ve tutuklular ile kurumda annesiyle birlikte kalan çocuklara, süt emziren anneler ve hamilelere durumlarına uygun ve Bakanlıkça belirlenen tutarda gıda verilir” hükmü eklendi. ‘TÜSİAD’ın ilanları darbenin önünü açtı’ “12 Eylül’ü Yargılama Platformu”, 12 Eylül darbesinde TÜSİAD’ın rölünü anımsatmak için derneğin Tepebaşı’ndaki binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, darbenin sorumlularının yalnızca Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya olmadığı vurgulandı. 78’liler Girişimi, İnsan Hakları Derneği, Alevi Bektaşi Federasyou, Sosyal Demokrasi Vakfı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda sivil toplum örgütünden oluşan platform üyeleri, Tepebaşı’ndaki TÜSİAD binası önünde toplanarak “Patronların paşaları sanık sandalyesinde, paşaların patronları nerede”, “Paşaların patronu TÜSİAD yargılansın”, “12 Eylül geleceğimiz için yargılanacak”, “4 Nisan’da Ankara’da mahkemeye” yazılı döviz ve pankartlar açtı. Grup adına basın açıklamasını okuyan 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, TÜSİAD’ın 12 Eylül darbesi öncesi gazetelere verilen ilanlarla hükümet düşürme operasyonu yaptığını belirtti. Can, “TÜSİAD’ın ilanları, 12 Eylül dabesinin önünü açıyordu” dedi. TÜSİAD’ın 12 Eylül Anayasası’nı ilk elde ve açıktan desteklediği belirtilen açıklamada, bunun 12 Eylül rejiminin 32 yıldır hâlâ sürmesinde temel bir rol üstlendiği öne sürüldü. Eski KESK Genel Başkanı Sami Evren de sermaye ve uluslararası emperyalist güçler müdahale etmeden Türkiye’de darbe gerçekleştirmenin mümkün olmadığını ifade ederek “Biz 70’li yıllarda TÜSİAD’ın gazetelerde çarşaf çarşaf verdiği ilanları unutmadık” dedi. Grup, açıklamanın ardından bildiri dağıttı. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) ANKARA CHP, Ankara’da 4 Nisan’da başlayacak 12 Eylül davasına müdahil olma kararı verdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin son yapılan MYK toplantısında “Darbeden en fazla zararı CHP gördü. Vaktini geçirmeden müdahil olalım” diyerek Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan’a talimat verdiği öğrenildi. Yargılamayı yapacak Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, davaya müdahillik talebinde bulunabilecekleri gerekçesiyle TBMM Genel Sekreterliği ve Başbakanlık’a iddianameyi göndermişti. Başbakanlık’ın ve TBMM’nin nasıl bir tutum takınacağı beklenirken CHP’den sürpriz bir karar geldi. CHP yönetimi pazartesi günü yaptıkları MYK toplantısında davaya müdahil olup olmama konusunu masaya yatırdı. Partinin hukukçu isimlerinden olan grup başkanvekili Tarhan’ın MYK’de konuyu gündeme getirerek “Davaya müdahil olmalıyız” önerisinde bulunduğu ve bu teklifin oybirliği ile kabul edildiği öğrenildi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da toplantıda “Darbeden en büyük zararı CHP gördü. Zamanını geçirmeden bu davaya müdahil olalım” diyerek gerekli hazırlıkların başlatılması talimatı verdiği bildirildi. Tarhan konuyla ilgili Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Ortada darbe gibi gayet önem li bir suç var; bu suçtan en fazla mağdur olan taraf, siyaset yasağı getirilen CHP. Parti yönetiminde bu konuyu görüştük. Arkadaşlarımız hemfikir. Genel Başkanımız da onay ve hazırlıklara başlanması talimatı verdi. Dilekçemizi hazırladık. 3 Nisan’da mahkemeye başvuracağız” dedi. Başvurularının iki gerekçesi olduğunu belirten Tarhan, “Birincisi ve en önemlisi bu darbeden en büyük zararı CHP gördü. O yüzden başvuruda bulunmamız gerekli. Bir başka önemli sebep de CHP’ye vurulmak istenen ‘darbeci’ damgasına karşı çıkışımız” diye konuştu. Darbe ile CHP’nin mal varlığına el konulması nedeniyle partinin maddi kayba da uğradığını belirten Tarhan, “Ancak başvurumuzun esasını bu oluşturmayacak. Önceliklerimiz arasında tazminat alma düşüncesi yok. Temel başvuru gerekçemiz ilkesel bir demokratik duruş göstermek” dedi 12 Eylül cuntasına yargı yolunu açan anayasa değişikliği için CHP’nin yürüttüğü “hayır” kampanyasının davaya müdahil olma istekleriyle çelişki yaratıp yaratmayacağı sorusuna ise Tarhan şu yanıtı verdi: “Referanduma karşı olmak, darbelere destek vermek gibi algılanmamalı. CHP’nin 12 Eylül 2010 referandumunda karşı olduğu şey AKP’nin yargıyı ele geçirmeye yönelik maddeleriydi.” BEYAZIT’TA EYLEM İÜ’de saldırılar protesto edildi İstanbul Haber Servisi Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) son dönemde artan saldırıları protesto etti. DÖB, saldırılarda polisin de rol aldığını öne sürdü. Beyazıt Meydanı’nda toplanan DÖB üyeleri, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız” pankartı açıp, “Beyazıt faşizme mezar olacak”, “Yaşasın halkların mücadele birliği” sloganları attı. Basın açıklamasını okuyan Kenan Aktaş, üniversitelerde artan saldırılara dikkat çekerek “İÜ’de DÖB’lü bir öğrenciye dönük yapılmak istenen faşist saldırı planlı, programlıdır. Arkadaşımız ‘Beyazıt faşizme mezar olacak’ şeklinde slogan atarak çevredeki öğrencileri uyarmış ve öğrenciler arkadaşımıza, devrimcilere sahip çıkmıştır. Bu sahiplenme karşısında faşistler arkadaşımıza zarar verememiştir” dedi. Aktaş, “Ardından olay yerine gelen polisler, ‘Seni farklı bir gruptan zannetmişler’ diyerek, bu saldırı girişiminde kendisinin de rol aldığını göstermiştir” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle