22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2012 SALI 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli S Çanakkale PB İzmir A Manisa PB Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun B Trabzon B Giresun B Ankara PB 15 23 20 15 21 22 21 16 16 18 17 16 16 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB B B A A A B B B B S S S 15 15 8 23 20 18 14 19 13 13 4 0 3 Oslo PB Helsinki PB Stockholm K Londra PB AmsterdamPB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin B BudapeştePB Madrid PB Viyana PB HABERLER 11 0 7 10 12 10 10 11 15 12 17 16 14 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB PB PB B PB Y B B B B B B B 20 20 15 18 12 7 13 10 11 5 13 22 20 Ülke genelinde yağış beklenmiyor. Kuzeydoğu kesimler parçalı diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Gece ve sabah saatlerinde iç ve doğu kesimlerde yer yer sis ile birlikte doğu blgelerde buzlanma ve don olayının görüleceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada iki kentimizde dağdaki teröristlerin kentlerdeki eşkıyaları işyerlerini yakıp yıktılar. Soysuz bir PKK bağımlısı, biber gazı bulutları arasında kucağında çocuğu, polise taş fırlatıyor. Olayların yaşandığı caddeden geçen bir araba taşlanıyor. Camları kırılıyor. Kadın sürücü şok geçiriyor. Şairin dediği gibi, sokak eşkıyalarının, “başlarında kazdan bir komutan(lar)”; PKK’ye siyasal hizmet vermekle görevli Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri… Anlattıklarımız, TV’lerde izlediğiniz olayların küçük bir özeti. Yazılı medya sokakları ateşe verenlerden PKK yandaşı, eylemciler diye söz ediyor. Hoş, parti liderleri de aynı havada ya. PKK hâlâ onların gözünde de terör örgütü değil. Oysa yaşananlar, başka adlarla istenildiği kadar üzeri örtülsün, 28 kez yaşanan Kürt isyanının 29’uncusu PKK! ??? Medya ve siyasetçilerin davranışını bir ölçüde anlamak olanaklı. Olayların devlete isyan diye nitelenmesini istemiyorlar. Peki ama medya; elini kolunu bağlayan herhangi bir RTE buyruğu var mı ki; devletin güvenlik güçlerine, kurumlarına, bölünmez diye nitelenen varlığına karşı dağdakilerin silahlı, kenttekilerin şimdilik taşlı, molotofkokteylli saldırılarını eylem diye nitelemekte neden ısrar ediyor? Yaşananların gerçek adını devlete karşı isyan diye tanımlayamamakta neden zorlanıyor? Medyanın duyarlı olmasını onaylayanlar olabilir. Yaşanan kimi olayları aynı duyarlıkla, gerçekleri ve söylenenleri saptırmadan yazıp yayımlasalar; medyanın devlete başkaldıranların hareketlerini terör değil isyan diye nitelemekten kaçınması anlam kazanabilir. Medyada çoğu gün; üstelik siyasetçi de değil; toplumda adı bilinen, ünlü, saygın bir kişinin veya kişilerin söylediklerini; kendisiyle konuşan gazetecinin yanlış anlamlar yüklenecek biçimde saptırarak yazdığından yakınan demeç ve açıklamalar izleniyor. Çoğu örnek gösteriyor ki, kimi gazeteciler, konuştuğu kişinin söylediklerini değil, söylenenlerden çıkardığı anlamı haberleştiriyor. ??? Oktay Akbal, yalnız Cumhuriyet’in değil, cumhuriyete gerçek anlamıyla bağlı olanların da yazarı, ünlü bir romancı, düşünce ve yazın adamı. Hastaneye yattı, telaşlandık. Eve çıktı sevindik. Pazar günü ustayı aradım. Sağlığını sormaya fırsat vermedi. Ziyaretine gelen kimi gazetecilerin, söylediklerinin anlamını saptıran haberler yazmalarından öfkeyle söz etti. “Dinin evde öğrenilebileceğini söylemiş, din konusunda bildiklerimi evde öğrendim” demiş; gazeteci “Oktay Akbal okullarda din eğitimi verilmesini savunuyor” diye yazmış. Söylediklerinin başka biçimlerde yazılmasını; “En büyük iftiradır, yalandır, ahlaksızlıktır” diye değerlendirdi. ??? Oysa pazar günü Cumhuriyet’te çıkan söyleşisinde Oktay Akbal; “Gençleri şimdiye kadar dinlerinden kimse ayırmadı. Bizi de ayırmadı. Dindar değilim ama dine saygılı bir adamım. Ayrıca bilime ve ilime saygılı olmak lazım. Din zaten bilime dayanır” diyor. Ömrü, Atatürk çağdaşlığını, başta laiklik, değeri tartışılmaz devrimlerini anlatmak ve savunmakla geçen… …Atatürk Cumhuriyetinin bir yazarı, bir gazeteci olmakla övünen Oktay Akbal gibi bir yazarın sözlerini saptırmak… …söylediklerine başka anlamlar vererek yazmak, Akbal’ı anlamayan, kültür ve bilgi fukarası kişilerin özelliğidir. Bir yazısında (9 Ocak 2009); “Cumhuriyet Mustafa Kemal Atatürk’ün gazetesidir. Adını verdiği ‘Benim devrimlerimi, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetini sen savunacaksın, sen yaşatacaksın’ dediği, bugünün, yarının aydınlık gençlerine emanet ettiği bir gazetedir” diye yazan; köşe yazıları, romanları, öyküleriyle, denemeleriyle efsane olan Oktay Akbal’ı… ...anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!.. Nedim Şener, Ahmet Şık, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un, tahliyelerinin gerekçesinin ne olduğunun sorulması şaşırtıcı değil. Bu tahliyelere hukuki bir gerekçe bulmanın imkânı yok. Adamların tutuklanmalarının hukuki bir gerekçeleri yoktu ki bırakılmalarının olsun! Bu durumda çoğu kişi aynı soruyu merakla soruyor: Neden bırakıldılar? Kimilerinin yanıtı hazır: AB sayesinde çıktılar. Neden bırakıldıkları doğru bir soru, AB sayesinde çıktıkları da yanlış bir yanıttır. Nitekim yanıtın yanlışlığını bu tür savların ileri sürüldüğü günlerde, Tayyip Erdoğan’ın bir AB üyesi olan Almanya’da Steiger hoşgörü ödülünü alması gösteriyor... Tayyip Erdoğan’a, “hoşgörüsü ve insani değerleri ön planda tutması” veya “Avrupa’nın inşası konusundaki olumlu çabaları” dolayısıyla ödül veren Avrupa’nın, Türkiye zindanlarında çürüyen gazetecilerin salıverilmesine katkıda bulunduğunu söylemek nasıl mümkün olabiliyor? Ama bizde kimileri hâlâ ısrarla Avrupa’nın Türkiye’de demokrasiyi kurma ve pekiştirme işlevi olduğuna herkesi inandırmaya çalışıyorlar. ??? Aynı yanlışa Tanzimat aydınları da düşmüştü. Onlar da, Avrupa’nın Osmanlı’ya hürriyet ve demokrasi getireceğini sanıyorlar. Avrupa’nın iki yüzünü ve bu iki yüzün çelişkisinin sonucu olan ikiyüzlülüğünü görmemekte direniyorlardı. Tanzimat Aydını da Düştü Aynı Yanlışa Avrupa ne Osmanlı’ya hürriyet ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne demokrasi getirme yükümlülüğü altında hisseder kendini. O kendi çıkarlarının peşindedir. Kendi kulübü içinde olanların uyması gereken kurallar olduğunu düşünür, ama kendi bünyesine almayı düşünmediği Türkiye için “Bon Pour l’Orient” (Yalnız Doğu’da geçer) bir demokrasi yeter de artır bile. Yoksa hürriyet, demokrasi, anayasal düzen falan onlar için hiç fark etmez. Fransa 1881 yılında, kendi İzmir konsolosluğundan siyasi sığınma talep eden Hürriyet kahramanı, Kanuni Esasi’nin kabulünün baş mimarı, Fransa’dan aldığı ilhamla Şurayı Devlet’in (Danştay) kurucusu Mithat Paşa’yı Abdülhamid’in kasaplarına gözünü kırpmadan teslim edivermişti. Bugün Türkiye’de artık “Bon Pour l’Orient” demokrasinin simgesi olan Tayyip Erdoğan’a hoşgörü ödülünü veren Avrupa’nın çıkarının ötesinde bir misyonu yoktur. Doğrusu da budur. Hiçbir ülke bir başka ülkeye demokrasi götüremez. Götürebileceğini düşünecek olanlara ABD’nin Irak’a götürdüğü demokrasiyi anımsatmak isterim. Ayrıca hiçbir ülke de ithal demokrasiyle kurtulamaz, özgürlüğe kavuşamaz. ??? Avrupa’nın Türkiye’ye demokrasi getireceği konusunda 200 yıldır süren yanılgı arabayı atın önüne koşan düşüncenin ürünüdür. Türkiye AB’ye girdiği için demokrasi olmayacak, ancak demokrasiye ulaştığı zaman Avrupa’ya üye olabilecektir. Kaldı ki, şu anda, Avrupa, Türkiye’yi kendi birliği içinde görmek istemiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa Milletler camiası içinde kabul edildiğini hükme bağlayan ve onun toprak bütünlüğünü garanti eden 1856 Paris Antlaşması ertesinde, İstanbul “yaşasın Avrupalı olduk!” diye bayram ederken, Avrupalılar bunları nasıl biraz hayret, biraz küçümsemeyle ve geniş geniş gülümsemeyle izliyor idiyse, Aralık 2004’te Tayyip Erdoğan’ın üyelik müzakereleri konusunda tarih alması üzerine aynı çığlıklarla Ankara’da gündüz havai fişek atan Türklere de Avrupa yine aynı hayret ve küçümseme ve geniş gülümsemeyle bakıyordu. Osmanlı tarihini Osmanlı aydınının Avrupa konusundaki aymazlığını, Türkiye AB ilişkilerini yakından gördükten sonra, hâlâ Avrupa’nın Türkiye’yi özgürleştirip demokratikleştirme misyonuna sahip olduğunu sanmak en hafif deyimiyle aymazlıktır. Bu kadarı da biraz ayıp olmuyor mu? GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Hemensonuçalın’ Suriye’ye Türk gazetecilerin serbest bırakılması için çağrı yapan CHP lideri, hükümeti de bu konuda daha gerçekçi adımlar atması için uyardı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye yönetimine, “İki gazeteci vatandaşımızı ön koşulsuz serbest bırak” çağrısı yaparken, iktidara da “İlgileniyoruz demekten daha ciddi, sorumlu ve sonuç alıcı girişimde bulun, Özköse ile Coşkun ailelerini de sağlıklı bilgilendir” diye seslendi. Suriye’de kayıp iki gazetecinin durumuyla ilgili yazılı bir açıklama yapan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Günümüzün çatışmalı bölgelerinden Suriye’de görevlerini yapan gazetecilerden Adem Özköse ile Hamit Coşkun’dan 10 günden beri sağlıklı haber alınamamakta ve toplum mühendislerince çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Can güvenlikleri olmayan vatandaşımız iki gazetecinin nerede tutulduğu ve görevlerini yapmaktan neden alıkonulduğu da bilinmemektedir” dedi. Hükümetin “ilgileniyoruz” açıklamasının ne gazetecilerin ailelerini ne de meslektaşlarını tatmin etmediğini vurguluyan Kılıçdaroğlu, “Bu nedenle, can güvenlikleri olmayan ve akibetlerinden sağlıklı bilgi edinilemeyen Suriye’deki gazeteci vatandaşlarımız konusunda hükümeti ‘ilgileniyoruz’ demekten daha ciddi, sorumlu ve sonuç alıcı girişimlerde bulunmaya, ayrıca Özköse ile Coşkun ailelerini sağlıklı bilgilendirmeye; Suriye yönetimini de devlet olma sorumluluğuyla hareket etmeye ve gazetecileri ön koşulsuz serbest bırakmaya çağırıyorum” diye konuştu. Çelik: Resmi başvuru yapıldı AKP MYK toplantısının ardından açıklamalarda bulunan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, kayıp iki Türk gazeteci için resmi başvuru yapıldığını açıkladı. Çelik, “Türkiye resmen Suriye’ye çağrıda bulunmuştur” dedi. Çelik, Suriye sınırında tampon bölge oluşturulması için alınmış bir karar olmadığını açıkladı. CHP’li Toprak AKP’nin ücretsiz sağlık uygulamasının gerçeği yansıtmadığını söyledi ‘AKP milyonları kandırıyor’ İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, AKP iktidarı tarafından getirilen genel sağlık sigortasıyla “ücretsiz sağlık” uygulamasının “Paran kadar tedavi” şekline dönüştürüldüğünü belirtti. Toprak, konuyla ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada, “Getirilen son değişiklikle özel hastanelerde hastaların ödediği fark yüzde 70’ten 90’a yükseltildi. Muayene ve reçetelerde giderek arttırılan katkı paylarıyla sağlık fiilen parasız olmaktan çıkartılırken, özel hastaneler de kapısından girilmez hale getirilmiştir” dedi. Toprak, AKP iktidarının “herkese ücretsiz sağlık” diyerek özel hastaneleri de bu işin içine katarak çıktığı yolda, milyonlarca yurttaşı “kandırdığını” belirterek “Son yapılan düzenlemeyle birlikte ‘sağlık’ hakkı tamamen bir rant kapısına dönüştürüldü. Önce ‘yeşil kartları’ iptal eden, gelirine göre tedavi getiren AKP iktidarı, ‘katkı payları’ ile de yurttaşlara darbe indirdi. Fark ücretleri reform başladığı günden bu yana üç kat yükseldi” dedi. programı sunmuşlar: Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, toplumu eğit. Benim bu söze kendimce yaptığım eki daha önce paylaşmıştım. Bin yıl sonrasını düşünüyorsan, sanatçı yetiştir. Bugünkü konumuz eğitim, yüz yıllık sınırda kalalım. Eğitim gerçekten ülkelerin asırlık geleceğini etkileyecek kadar önemli bir olgu. Eğitim toplumun ruhunu oluşturur. Bir anlamda toplumsal genleri biçimlendirir. Sürekli genleriyle oynanan bir canlıya ne olursa, eğitim sistemi yazboz tahtasına dönen bir topluma da o olur. ??? Tartışması devam etmekte olan, 4+4+4 diye özetlenen parçalı eğitim sisteminin gündeme getiriliş biçiminden içeriğine kadar neredeyse her yanı sorunlu. Her şeyi bir kenara koyalım; yıllardır eğitimin çözülemeyen başlıca yarası öğretmen açığı ve ataması yapılmayan öğretmenler. O öğretmenler seslerini duyurabilmek için kendilerini adeta yeniden eğittiler, akla hayale gelmeyecek yöntemler denediler. Seslerini duyurabildiklerinde de ya olumsuz yanıt aldılar ya da çok azı atanma şansına sahip oldu. Mevcut sistemde bile öğretmen dağılımındaki dengesizlik giderilememişken yapı tümüyle değişince ne olacak? Hükümetin böyle bir sorunu yok. Hükümet pek çok konuda olduğu gibi eğitimde de ilerleme deyince yeni binalar ve araç gereçler anlıyor. Nasıl dev adliye binaları dikerek adalet yücelmiyorsa, salt binalarla da eğitim sorunu çözülmüyor. Örneğin bu öğretim yılı başında pilot uygulamayla akıllı tabletler dağıtıldı. Eğitimde dijital çağa geçişin adımları atıldı. Öğrencilere dağıtılan bu tabletlerin içeriğinden, işlevinden öğretmenler ne ölçüde haberdar? Böyle bir adımın başarılı olabilmesi için öğrenciden önce onu eğitecek olan öğretmenin hazırlanması gerekmez mi? Düşünün, uçak filosu kurmuşsunuz; “Pilot işi kolay, buluruz, yeteri kadar eleman var, bu işi çözeriz” diyorsunuz. Onlar işi öğrenirken “Yakında ulaşım sisteminde köklü değişikliklere gideceğiz. Bazı pilotlar gemi de kullanacak. Usul usul hazırlansınlar” diyorsunuz. Eğitimde ikide bir sistem değiştirip, öğretmenlere gereken önemi vermemek, yukarıda karikatürize ettiğimiz örnekten daha aykırı bir durum. ??? Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri atılırken eğitime ayrı bir önem verilmiş, eğitimin içinde öğretmenin yeri de ilk sıraya konmuştu. 9 Eylül 1922’de Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla noktalanmasından sonra çevresindekiler Atatürk’e, “Bu iş de bitti paşam” deyince, onlara şu karşılığı vermişti: “Asıl mücadele şimdi başlıyor.” Atatürk’ün 9 Eylül 1922’den sonra katıldığı ilk büyük toplantı, eylülün son haftasında Bursa’da düzenlenen “Öğretmenler Kurultayı” idi. Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan bu temeller, sonraki yıllarda Dünya Bankası’nın öteki ülkelere örnek göstereceği bir modele dönüşmüştü. Bugün ise eğitim sistemimiz siyasal hesapların bir parçası haline gelmiş durumda. İktidar, tüm muhalefet partilerine ve topluma rağmen, öğrencileriöğretmenleri hiçe sayarak yeni bir parçalı ve ucu açık sistem getirmeyi planlıyor. Bu anlayışın “herkesin anayasasını” nasıl yapacağını tahmin etmek zor değil! CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ ‘Uludere’ klibine engel KADIKÖY’DE MİTİNG Şehitler bugün uğurlanıyor ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Afganistan’ın başkenti Kabil’de meydana gelen helikopter kazasında hayatlarını kaybeden 12 şehit, bugün son yolculuklarına uğurlanacak. Şehitler için saat 10.00’da, Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığında tören düzenlenecek. Şehitlerden beşi, Cebeci Askeri Şehitliği’nde toprağa verilecek. CHP bu hafta yargıya gidiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, başvuru dilekçesindeki son rötuşları yaparak, büyük bir ihtimalle bu hafta içinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını bildirdi. CHP, Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası’nın yürütmesinin durdurulması ve iptali için bu hafta Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. Anayasanın üstünlüğüne halel getiren bir süreç yaşanabileceği kaygılarının bulunduğunu ifade eden Tarhan, “Herhangi bir çoğunluk partisinin, böyle bir yasayla, istediği zaman çoğunluk gücüne dayanarak, Cumhurbaşkanlığı seçim süresini değiştirebilme tehlikesiyle karşı karşıyayız” diye konuştu. Tarhan, başvuru dilekçesinde, bu tehlikenin anımsatıldığını ve yasanın yürürlüğünün durdurulması ve iptali talebinde bulunacaklarını kaydetti. TBMM Genel Kurulu’nda 19 Ocak’ta kabul edilen, 25 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan yasa, Gül’ün görev süresinin 7 yıl olmasını öngörüyor. Yasa, cumhurbaşkanını halkın seçmesini ve seçimlerin 5 yılda bir yapılmasını da düzenliyor. Kazan ‘28 Şubat’a müdahil olacak ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Adalet Bakanı, Saadet Partisi Genel Başkan Danışmanı Şevket Kazan, ziyaret ettiği Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş’e 28 Şubat soruşturmasına müdahillik dilekçesi verdi. Kazan, savcıya “Refah Gerçeği” adlı kitabını da sundu. ? MELBOURNE (AA) Avustralya Melbourne’ın Coburg semtinde bulunan Alevi Toplum Merkezi, kimliği belirsiz kişilerin molotofkokteylli saldırısına uğradı. Saldırganlar, binanın bahçe duvarının tel örgülerine bir de bildiri bıraktı. Saldırıda şans eseri can ve mal kaybı olmadı. C MY B C MY B Avustralya’da Alevilere saldırıldı Türk halk müziği sanatçısı Pınar (Sağ) Aydınlar, 34 yurttaşın yaşamını yitirdiği Uludere katliamına dikkat çekmek için son albümü olan “Mavi Bir Düş”teki “Iraksamalar” isimli ezgiye klip çekti. Aydınlar ile klibin yönetmenleri Kazım Öz ve Ferhat Yavuz İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde basın açıklaması düzenledi. Aydınlar, bu çalışmayla katliamı anmak ve bölge halkının sorunlarına ortak olmak istediklerini söyledi. Aydınlar, klipte oynayan Uludereli köylülerin jandarma tarafından haklarında soruşturma açılmasıyla tehdidiyle karşı karşıya kaldığını öne sürdü. (Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE) İstanbul Haber Servisi Alevi Bektaşi Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda kurum ve yöre derneği, Sivas katliamı davasının zamanaşımına uğratılmasını 31 Mart’ta Kadıköy’de saat 12.00’de düzenleyecekleri mitingle protesto edecek. Kurumlar adına yapılan ortak açıklamada, zamanaşımı kararı “adalet duygusuna vurulmuş bir darbe” olarak değerlendirildi. Açıklamada, katliamın bütün sanıklarının ve dönemin yöneticilerinin yargılanması istendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle