18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2012 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni Bir Rejime Doğru Türkiye’yi iyi bilen bir Fransız yazarı Martine Gozlan, “Türk Sahtekârlığı” (L’imposture Turque) adlı kitabında 2002’den bu yana oluşan Türkiye modelinin “üç hayale” dayandığını yazıyor. “Erdoğan’ın Türkiye’si”, sanıldığı gibi, a) demokratik bir model b) laik bir model c) bölgesinde jeopolitik bir model değildir. Rıza TÜRMEN CHP İzmir Milletvekili eçen pazar günü Meclis’in Eğitim Komisyonu’nda meydana gelen olaylar Türk demokrasisi açısından önem taşımakta. Bir kere belirtmek gerekir ki, pazar günkü olay, bir bölüm medyanın küçülterek verdiği gibi, Meclis’te sıkça görülen, neredeyse olağanlaşan iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasındaki kavgalardan biri değil. Olayın gerçek yüzü şu: AKP grup başkanvekilleri imzası ile Meclis’in Eğitim Komisyonu’na bir yasa tasarısı sunulmuştur. Gelecek kuşakların, Türkiye’nin geleceğini biçimlendirecek olan ve toplumun hiçbir kesimine danışılmadan hazırlanan bu önemli yasa tasarısını muhalefet engellemeye çalışmıştır. Bunun üzerine pazar günü, AKP milletvekilleri güç kullanarak muhalefetin Eğitim Komisyonu’nda bulunmasına izin vermemişlerdir. Komisyona girmek isteyen milletvekilleri dövülmüştür. Komisyon üyesi muhalefet milletvekilleri bile toplantı odasına girememişler ve muhalefetin bulunmadığı bir komisyonda sadece iktidar milletvekillerinin oylarıyla tasarı kabul edilmiştir. Oysa, iktidar Eğitim Komisyonu’nda çoğunluğa sahip. Muhalefet milletvekilleri komisyona gelip ko G nuşsalar, sonra oylama yapılsa sonuç iktidarın istediği gibi olacak. İktidar ve iktidara yakın basın tarafından sorun, muhalefetin engelleme çabalarına karşı iktidarın önlem alması biçiminde gösterilmeye çalışılmakta. Oysa muhalefetin yasa tasarısını engelleme çabaları ile muhalefet milletvekillerinin güç kullanılarak komisyona sokulmaması ve tek tarafın oyları ile yasanın kabul edilmesi aynı sepete konulamaz. Muhalefetin bir tasarının yasalaşmasını önlemek için “engelleme yapması” (filibuster) parlamenter demokrasilerde sıkça görülen eski bir yöntem. Örneğin İngiltere parlamentosunda, 1983’te İşçi Partisi milletvekili John Golding telekomünikasyon ile ilgili yasa tasarısının kabulünü önlemek için 11 saat konuşmuş. Kanada parlamentosunda 2011 yılında Yeni Demokrat Partisi milletvekilleri posta çalışanları ile ilgili bir yasa tasarısı konusunda 58 saatlik bir engelleme yapmış. ABD Senatosu’nda 1957 yılında Strom Thurmond adlı bir senatör 24 saat 18 dakika konuşmuş ve yasanın geçmesini önlemiş. Böyle pek çok örnek var ama bu örneklerin hiçbirinde iktidar partisi güç kullanarak müdahale etmiyor. “Bunlar artık fazla oldu. Talimatımız yasanın bugün geçmesini gerektiriyor. Onun için onları komisyona sokmayalım, girmek isteyenleri dövelim” demiyor. Demokrasiler şöyle bir dengeye dayanır: Azınlık çoğunluğun karar alma yetkisini, çoğunluk da azınlığın bu kararları eleştirme ve muhalefet etme hakkını kabul eder. Pazar günü bu denge temelinden bozuldu. Milletvekillerinin Meclis çalışmalarına katılmalarının güç kullanarak önlenmesi, demokrasi ile ilgisi olmayan rejimlere özgü bir özellik. Örneğin, faşist İtalya’da, Mussolini’nin Kara Gömleklileri Roma’ya yürüyüp “Duce”nin de kral tarafından başbakan olarak atanmasından sonra, parlamento üzerinde ağır bir baskı uygulanmaya başlandı. Faşist yönetimi eleştiren milletvekilleri vatan haini sayılıyor, sokakta dövülüyordu. Sonunda parlamento tüm yetkilerini Mussolini’ye devretti. Nazi Almanya’sında ise Reichstag yangınından sonra 25 Mart 1933’te yetki yasasını görüşmek amacıyla parlamento toplandı. Ancak toplantıya tutuklanan sosyalist ve komünist milletvekilleri katılamadı. Toplantı, Meclis içinde ve dışındaki SA birliklerinin (SturmabteilungHitler’in iktidara gelmesinde önemli bir rol oynayan, Nazi Partisi’nin paramiliter birlikleri) baskısı altında yapıldı. Tasarı lehine oy vermeyen milletvekilleri SA birliklerinin tehditlerine maruz kaldı. Böyle bir ortamda kabul edilen yetki tasarısı ile hükümete yasama yetkisi verildi. Bu yasa ile Hitler’in diktatörlüğü yasallaştı. Yetki yasası görüşmeleri sırasında Hitler “Hükümet derin bir dinsel yaşam için gereken koşulları yaratmaktadır” dedi. Pazar günü yapılan Eğitim Komisyonu toplantısının da bunlardan farklı olduğu söylenemez. AKP milletvekillerinin baskısı altında toplanan Eğitim Komisyonu’na muhalefet milletvekilleri sokulmadı. Konuşma ve oy kullanma hakları gasp edildi. AKP Türkiyesi’nde meydana gelen olayların amacı iktidarın ideolojisine uygun yeni bir toplum yaratmak. Bu amaç demokrasi kılıfı içinde yürütülüyor. Gerçek amaç halktan saklanıyor. Pazar olayları TBMM’de bir ilk. Türk demokrasi tarihine “Kara Pazar” olarak geçecek. Pazar olaylarının ortaya çıkardığı gerçek şu: AKP iktidarı demokratik meşruiyetini yitirmekte, Türkiye’de giderek büyüyen bir rejim sorunu doğmakta. Pazar olayları bunun açık bir göstergesi. Bir yandan bu gidişe karşı koymak, bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermek, öte yandan bu gerçeklerin halk tarafından anlaşılmasını sağlamak başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin görevi. Türkiye’yi iyi bilen bir Fransız yazarı Martine Gozlan, “Türk Sahtekârlığı” (L’imposture Turque) adlı kitabında 2002’den bu yana oluşan Türkiye modelinin “üç hayale” dayandığını yazıyor. “Erdoğan’ın Türkiye’si”, sanıldığı gibi, a) demokratik bir model b) laik bir model c) bölgesinde jeopolitik bir model değildir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede yaşamak isteyen herkesin, pazar günkü olayların ortaya çıkardığı gerçeği görmesi ve bunu kabul etmemesi gerekir. Kim O Bakan?.. Yaşlı adama “Senin evin kentsel dönüşüm kapsamına girdi” dediler... Sevindi... Sandı ki iyi bir şeye girdi... ? Evini yıktılar... ? “Kentsel dönüşüm kapsamına” giren alanlarda önce bir kâğıt geliyor mahalleliye... “Yapınızın yıkılması gerekmektedir... Kentsel dönüşüm kapsamında...” diyor kâğıt... Mahalleli koşuyor... Sonra kimi adamlar gelip sudan paralar veriyorlar eski evlere... Satanlar yok pahasına satıyorlar... Satmayıp da direnseler tehdit, taciz, baskı... İstanbul’da Tarlabaşı... Ankara’da Hamamönü misal... ? Buralar kentlerin en eski hali... Tarih... Şehrin hatıra defterleri... İçinde oturan dar gelirli insanları, gelenekleri, sokak kültürleri, pencerelerin önündeki çiçekleri, balkondan balkona asılı çamaşırları ile güzel... Ama şehrin göbeğinde kalmış rant alanları... Sonunda bu alanlar güçsüz eski sahiplerinin elinden alınıyor, gücü olanların eline geçiyor bir gün “Kentsel Dönüşüm” kapsamında... ? “Tarlabaşı gözyaşı”, “Hamamönü’nde durdum” yazılarından sonra bekledim aslında... Ve... Çok güzel bir Ankara Şehir Ekimiz var... Onun genç muhabirleri İklim Öngel, Sertaç Eş düştüler peşine... “Kentsel Dönüşüm” değilse bile, “Kentsel Bölüşüm” çıktı size... ? AKP’nin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç gidip Ankara’nın en eski mahallesi Hamamönü’nde oturmaya karar verdi demek ki... “Burası mezbelelik, yıkılması lazım kentsel dönüşüm kapsamında” diye yıkım kâğıdı giden, taciz edilen, oradan gönderilen insanların mahallesinden iki güzel arsa almış... Kaça?.. Birisi 23 bin 500 lira... Öbürü 2 bin lira... 2 bin liraya arsa var demek ki... ? O arsaların üzerinde yüzyıllık eski ahşap evler vardı... Yıktılar... Villa yaptılar Bakan’a... ? Eski evleri, Bakan’ın adına satın alan, satış senetlerinde vekâleten imzası bulunan şu Alpaslan Bey kim?.. Belediyenin “Kentsel Dönüşüm” Proje Müdürü... Güzel bir işbirliği hafız... ? Peki, o bölgede “Aynı bağın gülüyüz biz” diye diye AKP’ye yüzde kaç oy vermişler, ben size söyleyeyim: Yüzde 62... stanbul Üniversitesi’nin öğrencileri “Müslüman Gençlik”i ne açık ne anlaşılır bir şekilde ifade etmiş. “Ya Müslüman Türkiye ya hiç, düzenin muhbirleri kimseden hesap soramaz. Sivas’ta yaktık, yine yakarız.” Sivas’ın hesabı sorulacak diye afişler asan bir gençlik grubuna böyle karşı çıkıyor Müslüman Gençlik. Onlar tıpkı Sivas’ta 37 aydın insanı yakanlar gibi inançlarının gereğini yerine getiriyorlar. 70’li 80’li yıllarda öğretim üyelerine “Türk milleti Atatürk’ün öncülüğünde Allah’ın yolundan sap İ İnançların Gereği Coşkun ÖZDEMİR mıştır... Yeniden Allah’ın nizamı ku ilahiyat profesörleri gibi. “90’lı yıllarda Cumhuriyet dönemi artık sona ruluncaya kadar burası bir darülermiştir, artık İslami esaslar egemen harp bölgesidir” diye mektuplar gönolacaktır, İslam’a aykırı yasalar dederen inanç sahipleri gibi. “Biz laikleğiştirilecektir” diyen bugünkü devlet re ancak tahammül ederiz, onlarla büyüklerimiz gibi. Beyin lokalizasyonbirlikte yaşayamayız. Örtünmeyen ları dersine “Hocam bu anlattıklarıkadınlar fuhşa davet ederler” diyen nız dinimize aykırıdır, duygu ve heyecanların yeri beyin değil, kalptir” diye karşı çıkan tıp öğrencileri gibi. “Sömürge olsaydık dinimizi daha iyi yaşardık” diyen genç kızlarımız gibi. 7.4 yetmedi mi diye pankart açan kızımız gibi. Ama “Kuran, kapitalizme ve emperyalizme karşı durmayı emreder” diyen ilahiyatçılarımız da var. Akıl, bilim ve Aydınlanma’dan yoksun bırakılmış inançlar demokrasinin, insan haklarının, kadın haklarının, gelişmenin, ilerlemenin önündeki en büyük engeldir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle