21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 stanbul’a ilk kez Haydarpaşa Garı’nda ayak bastım, ben de. İ Çocuk yüreğim paramparça. Gözlerimi deniz, kulaklarımı martı çığlıkları kamaştırdı. Perona atılan denkte mavi bir yorgan, lacivert bir battaniye, beyaz çarşaflar, kılıflar, havlular, don, fanila, gömlek, çorap, hepsi beyaz... Her parçaya mavi ibrişim ve özenle, 882 numarasını işlemişti, annem. Lacivert üniformam, Beyoğlu’ndan alınacaktı. Haydarpaşa’ya denk indiren göçmenler arasında, Ankara göçeriydim. Taşı toprağı altın İstanbul’a ne arsa, ne parsa kapmaya, “leyli” okumaya gelmiştim. Tarabya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü, 90’lı yıllara kadar TC’nin malı değildi. Tarabya sırtlarına uzanan muhteşem parkın içindeki iki ahşap binadan biri devasa bir köşk, öteki.. bir Katolik kilisesiydi! Küçük bir orman oluşturan parkı tırmanan patikanın dönemeçlerinde küçük nişler içinde mumlar yanar, Hz. İsa’nın çile yolunda taşıdığı haçı düşürdüğünü anımsatan üç önemli dönemeçteki nişte, Meryem Ana’nın minik heykelleri dururdu. Notre Dame de Sion Fransız (Kız) Lisesi’nin malıydı, Hubert Köşkü namlı, bu muazzam arazi ve binalar. Yatılı öğrenciler, iki yıllık hazırlık sınıflarını burada okuduktan sonra Harbiye’deki okul binasına taşınırlardı. Muhteşem parkında yürüyüşe çıkar, çam ağaçlarının altında biten yaban menekşeleri toplardı “daimi yatılı” küçük kızlar. NDS mezunlarının yakasına takılan geleneksel menekşe demeti de zaten bu köşkün bahçesinde biten yaban menekşelerine atıftır! Benim sınıfım, Hubert Köşkü’nün sonuncu yatılısı oldu. Sadece doğrusu kudurduklarını görmedik, hastalanıp öldü hayvancıklar. Ama kuduzdan öldükleri anlaşılmış olacak ki iki hazırlık sınıfındaki 60’tan fazla öğrenci, kafileler halinde gün aşırı Tarabya’dan Sultanahmet’e belediye otobüsleriyle kuduz aşısına taşınır olduk. Bizi mum gibi durduran sörler ansızın yumuşayıp birer şefkat abidesine dönüştü. Geceleri, iğnelerden taş kesen karnımıza sıcak suya batırılmış havluyla kompres bile yapıyorlardı! Dersleri falan sermiştik. Aşıların acısı olmasa, epeyce eğleniyor sayılırdık. Hürriyet gazetesi, her zamanki avamlığıyla manşet attı: “Dame de Sion’lu kızlar kudurdu!” Ailelerin halini bir düşünün. Cep telefonu yok. Sabit telefon her evde yok. Uçak, ulaşılmaz bir lüks. Mesafeler uzun. Mersin’den, Gaziantep’ten, Kahramanmaraş’tan çoğu kez büyük fedakârlıklarla İstanbul’a “daimi yatılı” gönderdikleri on bir yaşındaki kızlarıyla mektupla haberleşiyor, analar, babalar... Kapıldıkları korkuyu, telaşı gözünüzün önüne getirin. Hubert Köşkü’ndeki biricik duvar telefonu, susmak bilmiyordu. Sörler belli etmiyordu ama, allak bullak olmuştu NDS yönetimi. Kuduza karşı aşılatılan iki sınıf dolusu öğrenci, okul için tam bir skandaldı. Ne var ki Anadolu, kentleri ve insanlarıyla çok daha uygardı o yıllar. Kızların eğitimine değer verilirdi. Kimse “kuduracak” diye okuldan almadı, çocuğunu. Haydarpaşa Garı, yatılıları evlerine götüreceği yarıyıl tatilini bekliyordu ki... Devamı, pazara... “Bir okul kapısı açan, bir hapishane kapatır.” VICTOR HUGO Yazarımız Deniz Kavukçuoğlu rahatsızlığından dolayı yazısını yazamamıştır. aşbakan Erdoğan, “Bu B gençliğin tinerci olmasını mı, büyüklerine isyankâr bir nesil mi, milli manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti olmayan, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz” diye sorgulamış, dindar gençlik yetiştirmek şiarına karşı çıkanları. Bilmiyorum hiç tinerci bir çocukla görüştü mü? Zavallıların ağzından yemin billah düşmez ve zaten Allah’tan başka sığınacakları kalmamıştır, bir... İkincisi, ister dindar olsun, ister dinsiz, gençlik isyandır ve zaten öyle olmalıdır. Çocuklar, büyüklerine isyanla birey olmayı, kendilerini ezdirmemeyi ve haklarını aramayı öğrenirler. Büyüklerine sorgulamadan boyun eğen dindar gençliğin isyanı ise en tehlikelisidir. Adama yumurta atmakla yetinmez, tekbir getirip kör bıçakla keser, kanını da alınlarına sürerler. Benden söylemesi. İşte Afgan ve Pakistanlı Taliban, işte İranlı mollalar... Acaba hangi türü AKP büyüklerine kıyak geçer? Anılarımızı Çalan Hırsızlar (1) Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN GÖRÜŞ Çelik KURDOĞLU Görüş Mesafesi Kısaldı Avrupa üzerinde odaklanan ekonomik kriz ilkbahar havası gibi, kâh gri bulutlar çöküyor, kâh güneş kendisini gösterir gibi oluyor. Son haberler Yunanistan’a borç verenlerin tavırlarını yumuşatmaya meylettikleri yönündeydi. İtalya’da borçlanma maliyetleri bir türlü güven verici istikrara kavuşamıyor. London Times yazarı Anatole Kaletsky sorunun çözümünü, Almanya’nın Avro’yu terk etmesini, böylece AB para sisteminin Alman Merkez Bankası disiplininden kurtulmasında buluyor. The Economist dergisinin yıl sonu sayısında ABD’de din ve inanç konusunu ele alan bir inceleme yayımlandı. Thomas Jefferson’la başlayarak siyasi liderlerin laiklik konusundaki düşüncelerini inceleyen bu yazının bir bölümünde, 17891795 yılları arasında Başkan George Washington’un Hazine Bakanı olan Alexander Hamilton’un önemli başarısının ABD’de bir Merkez Bankası kurulmasını sağlamak olduğu, 18011809 yılları arasında başkanlık görevini üstlenen Thomas Jefferson’un ise eyaletlerin haklarını korumaya öncelik verdiği ifade ediliyor. AB, ABD’nin 200 yıl önceki başarısını henüz tekrarlayamadı. Ama AB ülkeleri neredeyse elli yılda ulaştıkları ekonomik birlikten vazgeçebilirler mi? AB 27 ülke için ne ifade ediyor? Bazı okurların rakamdan hoşlanmadıklarını bilmeme rağmen düşünmemize yardımcı olacağı için bazı sayısal örnekler vermekten kendimi alıkoyamıyorum AB’nin en önemli ekonomik gücü olan Almanya’nın 2010 yılındaki toplam ticareti, aynı yıl yaratılan katma değerin yüzde 85’ine eşit. Almanya ürettiği katma değerin üçte ikisini AB ülkelerine ihraç ediyor, onlardan yaptığı ithalat ise toplam ithalatının yüzde 56’sı kadar. Kıyaslamalara Kuzey AB ülkeleri ile devam edersek, Danimarka’nın 2010 yılında toplam ticareti bu ülkede yaratılan katma değerin yüzde 96.9’una eşit. Bu rakamın üçte ikisi kadar ihracat AB ülkelerine yapılıyor, aynı ülkelerden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 70.5’i kadar. İsveç’in durumu Danimarka gibi. Finlandiya’nın 2010 yılında dış ticareti, üretilen katma değerin yüzde 79.8’i kadar. Bu ülkenin AB bağımlılığı biraz daha az, ihracatın yüzde 55’i AB’ye, ithalatın yüzde 54.9’u AB’den. Rusya Federasyonu tarihi olarak Finlandiya’nın önemli ticaret ortağı. Üstelik kuzey AB ülkeleri küresel rekabet gücü endeksinde ilk sıralarda yer alıyorlar. Norveç’in 2010 yılında dış ticareti gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 72.6’sı kadar ve ihracatın yüzde 81.2’si AB ülkelerine yapılıyor, ithalatın yüzde 63’ü AB’den. Bu ülkenin özelliği önemli doğalgaz zenginliğine sahip olması. Nihayet Hollanda’da 2010 yılında dış ticaret katma değerin yüzde 138 kadar, AB’nin ihracat içindeki payı yüzde 74.6, ithalat içindeki payı ise yüzde 55.3 mertebesinde. Bu rakkamlar AB’nin tüm üyeleri arasında önemli bir karşılıklı bağımlılık bulunduğunu gösteriyor. Kuzey AB ülkeleri arasındaki bağımlılık daha fazla, bunun bir nedeni bunların görece küçük ülkeler olmaları. Bir ülkede iç pazar büyüdükçe, dış ticaretin payı azalıyor. Almanya’nın durumunu bu açıdan da değerlendirmekte yarar var, 80 milyon pazara rağmen katma değerin yüzde 85’i kadar ticaret yapıyor. Almanya’nın istese de AB’den vazgeçmesi olası değil. Türkiye bu tablonun neresinde yer alıyor? Dış ticaretimiz toplam katma değerin yarısı kadar ve bunu yarısı AB’ye gidiyor. İhracatın altıda biri kadar bir büyüklük otomotiv sanayi kaynaklı ve bu imalatın yüzde 40’ı kadar girdi ithal ediliyor. Bu bağımlılık 19952005 arasında yüzde 70 artmış ve bu süreci kontrol eden de, Avrupalı araç üreticileri. Aslında bu da doğal ve AB her zaman Türkiye’nin en önemli pazarı olacaktır, önemli olan bu pazara yapılan ihracatın katma değer içeriğini yükseltmek, bunun için gerekli üretim ve iş modellerini kurabilmektir. Ekonominin kamu bütçesi tarafında sorun gözükmüyor, katma değeri yükseltmek üzere adım atılması gereken alan Türk endüstrisidir. birinci hazırlık sınıfını orada okuduk. On bir yaşındaydım. Ama bahçesinden menekşe toplayacak ve okulun tavizsiz laik eğitimi dolayısıyla ancak yıllar sonra anlam verebildiğim “çile yolu” patikasını, Meryem Ana nişlerini hiç unutmayacak biçimde belleğime kazıyacak zamanım oldu. İlk sınıf fotoğrafımızda yer alan 32 yatılıdan, okulu bırakmadan, sınıfta kalmadan sadece 7 kader arkadaşı “Violette”, yani mezun olabildik. Ama Hubert Köşkü’nde, ertesi ders yılı Almanya’ya giden Sevgili Güher ve Süher Pekinel ile aynı yatakhaneyi paylaşıyorduk! Bir yılın sonunda aramızdan ayrılanlar arasından, İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçen ilk kız yüzücü bile çıktı: Taciser... Hubert Köşkü’nde geçen o yıl var ya, o ilk yıl... Analarından, babalarından ve Anadolu’nun bağrından kopup gelen bizlerin başına gelmedik kalmadı o ders yılı. Belki de bizim başımıza gelenler yüzünden, ertesi yıl NDS yönetimi hazırlık sınıflarını da Harbiye’ye taşıdı. Okul bahçesinde, Sör Sophie’nin beslediği biri dişi, bir erkek, bekçi olamayacak kadar küçük ve hepimizin sevip oynadığı iki köpek vardı: Vikont ve Leydi. Önce onlar kudurdu. Daha KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] 2B ve ‘TOKİ Cumhuriyeti’ Gündemdeki iki yasa iktidarın özel bakanlık kurduğu “çevre ve şehircilik” politikasını tanımlamaya yetiyor. Meclis’e sunulan “2B” yasası “orman niteliğini yitirmiş arazilerin pazarlanması”nı düzenliyor. Aslında ormanken, yasadışı (kaçak) kullanımlarla betonlaşan araziler, işgalcilerine tapu karşılığı satılacak. Böylece “çevre düşmanı kaçak yapılaşma ödüllendirilecek!” “Afet Alanlarında Dönüşüm” yasası ise tüm yurdun “imarını doğrudan TOKİ’ye bağlama”yı öngörüyor. Böylece çevre için korunan alanlar bile betonlaşabilecek. mez! Rahat bırakılırsa da yeniden orman olur.” Bu gerçeği yok sayan yasa, bilimi ranta kurban etmenin yeni bir örneği… Adına “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı” denilen diğer düzenleme ise Başbakanlık TOKİ’yi tüm ülkede “tek imar otoritesi” yapmayı hedefliyor. Mimarlar Odası tasarı hakkındaki açıklamasında diyor ki; “...‘ileri demokrasi’nin imar düzeninde, yerel yönetimler, şeffaflık ve katılımcılık dışlanarak, bütün imar yetkileri BaşbakanB’deki kandırmaca lık’ta toplanıyor. ‘Başkanlık’ Orman Kanunu’nun 2’nci sistemine, önce imar alanınmaddesi ‘b’ fıkrasında yer alan da geçiliyor.” “orman vasfını yitirme” lafından O kadar ki tasarı her yeri betonlaştırma uğruna imar ve çevre alanındaki tüm yasaları “uygulan(a)mayacak mevzuat” kılıyor. Tüm yapılaşma ve kentsel dönüşüm kararlarının sadece TOKİ tarafından alınması öngörülüyor. Böy2B’deki korunmak istenen “köylü evleri”!... lece yerel yöneötürü kısaca “2B yasası” de timler, ilgili kurumlar ve toplum nilen düzenlemenin adı, sözde katılımı engellenerek, “depgerekçesini de özetliyor: “Or reme önlem” adına “imar darman Köylülerinin Kalkınmala besi” yapılacak. rının Desteklenmesi ve Hazine Belediyeler “deprem riskli Adına Orman Sınırları Dışına yapı ve bölgeleri” belirlemezÇıkarılan Yerlerin Değerlendi lerse Çevre ve Şehircilik Barilmesi ile Hazineye Ait Tarım kanlığı bunu “resen” yapacak; Arazilerinin Satışı Hakkında ardından aynı yerler Hazine Kanun Tasarısı.” eliyle TOKİ’ye devredilecek. Oysa orman işgalcilerinin Yasayla imar yetkileri Başbüyük çoğunluğunu artık köy bakanlık’a geçecek arazilerde lüler değil, villa, apartman, si TOKİ’nin dilediği rant yapılaşte hatta fabrika, AVM.. yani bi masını gerçekleştirebilmesi lumum rant yapılarının sahip için Boğaziçi Yasası, Koruma leri oluşturuyor. Yasası, Çevre Yasası, ZeyAralarında belediye başka tincilik Yasası, Toprak Yanından meclis üyesine, mil sası gibi doğa ve kültürün huletvekilinden bakanlara dek kuk güvenceleri de geçersiz her kademeden siyasetçinin olacak. de olduğu bu işgalciler, kulTasarı TOKİ’nin “imar özlandıkları arazilerin değerinin gürlüğü”nü öylesine sağlama yüzde 70’ini 3 yıl vadeyle öde bağlıyor ki imar planlarının yerek tapu alabilecekler… Pe olası itirazlar için “ilan” edilşin ödemeye ise yüzde 20 in mesi kuralını bile kaldırıyor! Bu dirim var! kadarı da düzenleyenlerin “deİktidar, bu yasayla topla mokrasi kültürü”nü sergileyacağı paraya; işgalciler de ta meye yetiyor. puya kavuşmayı beklerken, İnsan düşünmeden edemiorman mühendisi hocalarımız yor; yetkileri tırpanlanan beyıllardır diyorlar ki; “Orman lediye başkanları ve muhaleağaçlandırılmış alan değildir; fet partileri neden böylesine bin yıllarda oluşan toprağı, suskunlar? ekilmeden yeşeren bitki varBütün bunları, Ulusal Kalığı (flora) ve neslini ancak bu nal’daki İmar Dosyası’nda bu ortamda sürdürebilen hay akşam 20.30’da eski Orman van varlığıyla (fauna) bir bü Mühendisleri Odası Genel tündür. Bu nedenle tahrip Başkanı Salih Sönmezışık’la edilebilir ama vasfını yitir değerlendireceğiz. İmarda ‘darbe’ 2 ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Suriye, Mısır, 1 Lübnan, İsrail ve Ürdün’ün oluştur 2 duğu bütüne verilen 3 ad. 2/ Değerli ma4 denlerin saflık derecesi... Bir sayı. 3/ 5 Parlak kırmızı renk 6 te bir süs taşı... Kuşatma, sarma. 4/ İb 7 ra etmek. 5/ Büyük 8 akarsu... Güney 9 Amerika’daki dağ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sırası. 6/ Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yir 1 M Ü Ş K Ü L E A mi binle yüz bin akçe ara 2 U L A S E D İ R sında olan dirlik... Çin ve 3 R Ü Y A Y A Ğ I Japonya’dan tüm dünyaya 4 A Ş A M A T İ yayılmış bir strateji oyunu. 5 K K A D I N E 7/ “Olmaz ilaç sinei sad6 K A N A R D İ N pâreme/ bulunmaz biliA K A rim yâreme” (Hacı Arif 7 A L K O V P E S E N T Y Bey)... Büyük ve süslü 8 T E A T İ çadır. 8/ Bir zaman biri 9 H U Ş mi... Yaprakları salata gibi yenen kokulu bir bitki. 9/ Boş ve yararsız, saçma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzeydoğu Anadolu’da bir dağ sırası. 2/ Avuç içi... Osmanlı devletinin Müslüman olmayan uyruklarına verilen ad. 3/ Eti yenen bir cins mürekkepbalığı. 4/ Şarkı, türkü... Sinema ve televizyon görüntülerini alan aygıt. 5/ Prensip... Rey. 6/ Katar’ın başkenti... Kadınların saçlarını tutturmaya yarayan araç. 7/ Tasdik etme... “Bigânelerin kahrını görmüş değiliz/ ettiğimiz nafiledir ağyare” (Yahya Kemal). 8/ Çok ince bir bikini türü. 9/ Asya’nın doğu ve güneydoğusuna verilen ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle