23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Kitapları tüm dünyada 300 milyondan fazla satan Paulo Coelho’nun çağrısı tartışılıyor ‘Bütün korsanlar, birleşin’ ? Brezilyalı yazar, ‘dünyanın bütün korsanlarını birleşmeye ve bugüne kadar yazdığı kitapları izinsiz olarak indirmeye’ çağırdı. Konuyla ilgili kişiler, Coelho’nun çağrısına farklı yorumlar getirdi. Kültür Servisi Paulo Coelho, “PirateBay” (Korsan Körfezi) adlı dosya paylaşım sitesinde yer alan açıklamasında, “dünyanın bütün korsanlarını birleşmeye ve bugüne kadar yazdığı kitapları izinsiz olarak indirmeye” çağırdı. Coelho, 1999’da “Simyacı”nın Rusça basımının yasadışı olarak indirilmesine izin vermiş; ancak bu durum kitabın Rusya’daki satışını düşüreceği yerde 2002 yılında 1 milyona yükselmesini sağlamıştı. “Simyacı” Rusya’da bugüne kadar 12 milyondan fazla satmış bulunuyor. Brezilyalı yazar, şimdi de, “PirateBay”deki yeni bir programa katılarak, okurları tüm yapıtlarını internet ortamında izinsiz olarak indirmeye özendiriyor. Coelho, blogundan okurlarına seslenerek “Buyurun, kitaplarımı internet ortamında izinsiz indirin, hoşunuza giderse de kitabımı satın alın; böylece, kitap endüstrisine, açgözlülüğün hiçbir yere varmadığını göstermiş oluruz” diyor. “Simyacı”dan yeni romanı “Elif”e kadar Coelho’nun tüm yapıtları bugüne kadar bütün dünyada 300 milyon satmış bulunuyor. Coelho, bu rakamın bir yüzde 20 kadarının da korsan olarak sattığını belirtiyor. Böylece, ünlü yazarın kitaplarının korsan da dahil olmak üzere toplam 360 milyon sattığı ortaya çıkıyor. Coelho, geçen ay da, ABD’deki SOPA’ya (Çevrimiçi Korsanlığı Durdurun Yasası) karşı olduğunu açıklayarak, bu yasanın yalnızca Amerikalılar için değil, tüm dünya için “gerçek bir tehlike” olduğunu söylemişti. Coelho, bir yazar olarak fikri mülkiyet haklarını savunması gerektiğini kabul etmekle birlikte şunları vurguluyor: “Her fikrin bir sahibinin olduğu eski, güzel günler artık bir daha geri gelmemek üzere geçmişte kaldı. Çünkü birincisi, artık herkesin tüm yaptığı şu dört temayı durmadan yeniden işlemek: İki kişi arasındaki bir aşk öyküsü, bir aşk üçgeni, iktidar ya da güç için mücadele ve bir yolculuk öyküsü. İkincisi, tüm yazarlar yazdıklarının okunmasını istiyorlar; ister bir gazetede, ister bir blogda, ister bir duvarda. Radyoda bir şarkıyı ne kadar sık duyarsak, onun CD’sini o kadar çok almak isteriz. Aynı şey edebiyat için de geçerli. Bir kitabı ne kadar çok insan ‘izinsiz olarak indirirse’ o kadar iyidir. Kitabın başlangıcını beğenirlerse ertesi gün kitabın kendisini satın alırlar, çünkü sayfalarca sürüp giden bir metni bir bilgisayar ekranından okumak kadar yorucu bir şey yoktur.” PAULO COELHO’NUN AÇIKLAMASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER Dünyasını Ayrıntılarla Kuran Bir Yazar Hep yakınıyoruz: “Kimse okumuyor. Kitap okunmuyor, dergi okunmuyor, gazete okunmuyor.” Bana sorarsanız, okuyoruz. Gazeteyi bir yana ayırayım. Gazete satışları, ülke nüfusuna oranla, gerçekten içler acısı. Ama bu konuda okuru suçlamak yerine gazeteleri suçlamak belki daha akla yakın. Ayrıntılarını bir başka yazıda irdelerim. Şimdilik edebiyattan söz edeyim. Şiir kitaplarını düşünün. Bizde bir şairin ilk kitabı genellikle 1000 basılıyor. İngiltere gibi bir ülkede W.H. Auden gibi ünlü bir şairin kitabının baskı sayısı 2000. Üstelik İngiltere dışında, Türkiye’de bile satılıyor bu kitaplar. Yaşar Kemal’in, Orhan Pamuk’un okur yelpazesi, Batılı yayıncının bile dudaklarını uçuklatır. Bizdeki sanat dergilerinin, edebiyat dergilerinin satışları, başka birçok ülkedeki örneklerinden daha yüksek. Ya yayımlanan kitap sayısı? Her ay yüzlerce kitap yayımlanıyor. Bunların her biri, ama az ama çok, belirli sayıda okura ulaşıyor. Üstelik nasıl bir ortamda? Televizyonlarda kültür programlarına hasret kaldığımız bir ortamda. Düzeyi sürekli düşüren amansız bir yarışma ortamında. Bu yazının başındaki yanıtları yaratan bir eğitim düzeni (ya da düzensizliği) ortamında. Köşeyi dönmek uğruna her şeyin “mubah” sayıldığı bir ortamda. Aydın olmanın küçümsendiği, hor görüldüğü bir ortamda. Böyle bir ortamda, aslında “Neden okumuyoruz?” diye değil, “Neden okuyoruz?” diye, “Nasıl oluyor da hâlâ okumayı becerebiliyoruz?” diye sormak gerekir. ??? Kimi yazarlar kolay okunuyor, kimi yazarlar da okurdan çaba istiyor. O çabayı gösterip de okuduğunuzun tadına varmaya başlarsanız, yazarının tiryakisi olursunuz. Adnan Özyalçıner o yazarlardan biri. Sanırım 1950’lerin sonlarıydı. Adnan, Kemal (Özer), ben Atlas Sineması’nda Fellini’nin Sonsuz Sokaklar’ını (La Strada) seyretmiş, çarpılmıştık. Aksaray’daki kahveye gidinceye kadar filmi konuştuk. Hiç unutmuyorum, neredeyse kelimesi kelimesine aklımda, Adnan, “Yahu,” dedi, “müthiş! Herif ölmeden önce saatine bakıyor.” Anthony Quinn’in Richard Basehart’ı öldürdüğü sahne. Filmi daha sonra görüşümde fark ettim, Basehart ölmeden önce gerçekten de saatine bakıyordu belli belirsiz. Ayrıntıları kaçırmayan bir gözü vardı Adnan’ın. İyi bir yazar, dünyasını ayrıntılarla kurar bence. Adnan’da bu temel özellik hep vardı. Bu özelliği, onun toplumcu öykülerini başka birçok yazarın toplumcu öykülerinden farklı kılıyor. Ayrıcalıklar (Orhan Kemal gibi, Yaşar Kemal gibi sanatçılar) bir yana, “toplumcu yazar” denilince, incelikleri hiç önemsemeden her şeyi en kalın çizgileriyle “takır tukur” anlatanlar geliyor aklımıza. Bunu toplumcu edebiyatın gereği gibi görüyoruz sanki. Çelişkiler mitinglerde nutuk atılır gibi ortaya konmalı, sorunlar kahve sohbetleri diliyle sergilenmeli... Dünya edebiyatının toplumcu dev yazarlarını da görmezden geliyor gibiyiz. Adnan hiçbir zaman bu eğilimde olmadı. Çelişkileri araştırdı, sorunları kurcaladı, insanı anlattı. Ama bunu yaparken kendi özgün dilini yarattı. Sanatçı olduğunu hiç unutmadı. ??? Eğlenceli bir dizgi yanlışı olayıyla bitireyim: Adnan’ın çiçeği burnunda bir öykücü olduğu günler... Yazdığı bir öyküyü küçük bir dergiye vermiş. Öykünün adını unuttum. Belki Adnan bile unutmuştur. Upuzun bir ad. “Ahmakıslatan, Duraktaki Genç Kız, Kuyruk Sallayan Köpek ve Şemsiyeli Delikanlı” gibi bir şey. Adnan dergiyi eline alınca şaşkınlıktan kalakalmıştı. Yer darlığı yüzünden, dizgici öykünün başlığını kısaltıvermişti: “Ahmakıslatan ve Şürekası”. ‘Herkes zararlı çıkar’ Metin Celâl (Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı) Benzer bir çağrıyı 45 yıl önce Frankfurt Kitap Fuarı açılışında da yapmıştı. Rusya’da kitaplarının korsan çoğaltılmasına karşı eserlerini internet üzerinden ücretsiz dağıtarak mücadele yürütmüş ve başarılı olmuş, kâğıda basılı kitapları Rusya’da çok satmaya başlamıştı. Coelho, bu fikri internet üzerinden uzun süreli kitap okunamayacağı tezine dayandırıyor. Geçen zaman içinde ereader’lar, tablet PC’ler gibi okumayı kolaylaştırıcı aletler çıktı. Şimdi eserlerini internetten ücretsiz dağıttığında yeni kuşak okurlar sadece teşekkür eder ama gidip kitapçıdan kitaplarını almaz. Öte yandan bu tavrı yeni yeni gelişmekte olan ekitap pazarını da olumsuz etkiler, okurlar ekitapları satın alacaklarına bedava indirmeyi tercih eder. Benzeri bir durum müzik endüstrisinde de yaşandı ve sonuç olarak dinleyiciler CD’leri almaz oldu, endüstri çöktü. Coelho’nun tavrı genelleşirse bundan yayıncılık sektörü ile birlikte yazarlar, çevirmenler de zararlı çıkar. ‘İnsan haklarına destek’ Can Öz (Coelho’nun Türkiye’deki yayıncısı, Can Yayınları Genel Müdürü) Türkiye’de korsan kitap işi genellikle uyuşturucu, kadın ticareti gibi işlerle de uğraşan, toplumu tehdit altına alan güç odaklarınca yürütülüyor. Dolayısıyla korsan topluma, Türkiye’ye büyük bir tehdittir. Ancak Coelho’nun bu açıklaması aslında korsan ile ilgili değil. Amerika’da uzun süredir SOPA ismi verilen bir internet sansür yasası tartışılıyor. SOPA, korsan siteleri kapatırken, YouTube, Facebook gibi bireysel paylaşım sitelerinin de kapanmasına yol açabilecek kapsamda bir yasadır ve korsanı halledelim derken kuru, yaş, nemli, ne varsa yakacak bir çalışmadır. Coelho da, bu yasa çıkınca kapatılacak ilk adreslerden olan PirateBay’e verdiği destekle, Amerikan hükümetine “Gerçek korsan sizsiniz” mesajını veriyor. Dolayısıyla bu açıklama, Coelho’nun düşünce özgürlüğü ve insan haklarına desteğidir. Bu açıklamasıyla, Coelho’nun, aynı kitaplarında anlattığı gibi, her şeyden önce birey ve özgürlükten yana olduğunu tekrar görüyoruz. ‘Pazarlama temalı mesaj’ Bora Ekmekçi (idefix.com direktörü) Coelho’nun bu açıklamasını pazarlama temalı bir mesaj olarak algılıyorum. Çünkü Rusya’da kitapları çok satmayan Coelho, “Simyacı”nın ekitap versiyonunu kendi sitesinden ücretsiz ve DRM koruması olmaksızın dağıtmıştı. Bu hamle sonrasında Coelho’nun Rusya’daki basılı kitap satışlarında da ciddi bir artış yaşanmıştı. Diğer yandan korsan sadece basılı kitapta değil ekitapta da sektör için büyük bir sorun teşkil ediyor. Yayıncılık sektörünün tüm oyuncuları olarak (dijital veya basılı) korsanın karşısındayız ve Bakanlık ile bu suçun cezai yaptırımlarının arttırılması için görüşmeler yapıyoruz. Bu kapsamda Coelho’nun bu açıklamasını doğru bulmamakla birlikte bazı sorunlara yol açabileceğini de düşünüyorum. Çünkü bu açıklaması ile birlikte; Coelho’nun ekitap haklarını yayıncısına devretmediği ülkelerde bu çağrıya uyan bazı kişiler, Coelho’nun bu açıklamasını delil göstererek ekitaplarını yayımlayabilirler. Bu da Coelho ve o ülkedeki yayıncısı açısından gelir kaybı yaratabilir. ‘Yükünü tuttuğu için’ İnci Aral (yazar) Coelho’nun kitapları bütün dünyada milyonlarca kopya sattı. Ortalama umutsuz okura seslenen yazar, ticari bir isim ve yayıncıların gözbebeğiydi. Şimdi ne olduysa araları açılmış. Coelho kızmış, yayıncıları açgözlülükle suçluyor. Kendisi yükünü tuttuğu için de korsanlara yol gösteriyor. Ülkemizde korsanlık zaten had safhada. Benim emeğim de yıllardır çalınıyor, bütün romanlarım yasadışı kopyalanıyor ve internetten indirilebiliyor. Yazmanın ne demek olduğunu bilen bir yazarın, emek hırsızlığına geçit vermesi çok üzücü. Coelho’yu kınıyorum. Filmin gösterimine yönetmeni ve oyuncuları da katılıyor ‘Hazal’ için özel gösterim Kültür Servisi Kadıköy Belediyesi, bugün Türk sinema tarihinin unutulmaz filmi “Hazal”ın özel gösterime ev sahipliği yapıyor. 1979 yılında, senaryosunu Ali Özgentürk ve Onat Kutlar’ın birlikte yazdığı ve Özgentürk’ün yönettiği filmin başrollerini Türkan Şoray ile Talat Bulut paylaşıyor. Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki özel gösterimine yönetmen Özgentürk, oyuncular Türkan Şoray, Talat Bulut ve Meral Çetinkaya, filmin yapımcısı Abdurrahman Keskiner ve filmin müziklerini yapan Arif Sağ da katılarak 23 yıl önceki izlenimlerini, anılarını film gösterimi sonrası sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’ın moderatörlüğünde yapılacak söyleşide sinemaseverlerle paylaşacaklar. Ücretsiz film gösterimi saat 14.00’te başlıyor. TEB BAŞKANI’NDAN AKM’NİN ONARILACAĞI HABERİ ÜZERİNE AÇIKLAMA Üstün Akmen: Hesaplaşacağım... Kültür Servisi Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. Geçen aylarda AKM’yi işgal etme çağrısında bulunan Akmen, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın AKM’nin ekimde restorasyonuna başlanacağını, 29 Ekim 2013’te de onarımının biteceğini açıklaması üzerine konuyla ilgili bir görüş yayımladı. Akmen, AKM’yi işgal etme duyurusunun basında yer bulmadığına ancak Bakanlığın açıklamasının ise dün basında yer bulmasına tepki gösterdi. Akmen, “Tiyatro, opera, bale rejisörlerini, balerinleri, baletleri, sahne teknisyenlerini, müzisyenleri, operacıları, ışıkçıları, koreografları, kostümcüleri, tiyatrocuları, dramaturgları ve tüm aydınları Nâzım Hikmet’in deyimini kullanarak ‘kurşun eritmeye’ çağırdım. En az yüz kişiyle camınıkapısını kırarak AKM’ye girmeyi ve amacımıza ulaşıncaya kadar AKM’yi işgali amaçladım. Böylece, bizleri yalanla besleyenlere halkın kimin yanında olduğunu gösterecek, halkımın gözünü açacaktım. Sanatçılara sesimi duyuracaktım. 29 Ekim 2013’te hesaplaşacağım...” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle