17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ 14 Büyük Tımarhane Korsan Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında CHP Milletvekili Rıza Türmen “Herkes İçin Adalet” başlıklı konferansını vermek üzere sahnedeydi. Türmen konuşmasını bitirmişti ki, sahneye apar topar birisi çıktı ve konuşmacının yanına oturdu. Başladı konuşmaya... Bu korsan konuşmacı, CHP milletvekili Binnaz Toprak’tan başkası değildi. Mahkemesi İkinci Dairesi tarafından verilmiş. Karar, 12 Mart cuntası döneminde subaylıktan emekli edilen ve bugün SODEV Başkanı olan Erol Kızılelma ile ilgili. Erol Kızılelma, “disiplinsizlik” gerekçesiyle gerçekleştirilen emeklilik işleminin iptalini istemiş. Mahkeme, bu istemi reddederken dikkat çekici bir de gerekçe eklemiş kararına. Okuyalım: “Davacının emekliye sevk edildiği 12 Mart 1971 muhtırasının verildiği tarihlerde Türkiyemizde mevcut anayasa dışı tutum ve davranışları benimseyen solcuların Cumhuriyetin bekasını tehlikeye düşürecek eylemleri herkesçe malumdur. 211 sayılı İçhizmet Kanunu’nun 35. maddesi, Silahlı Kuvvetler’in görevlerini, Türk limizde Ocak 1976 tarihli bir karar var. E Askeri Yüksek İdare yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak şeklinde vaz etmiştir. Anayasa dışı tutum ve davranış içinde bulundukları hususunda kuşku bulunmayan kimselerle davacının temasta bulunması hali, davacının Silahlı Kuvvetler mensubu kimse olarak 35. maddede yazılı görevleri yapamayacağı durumunun açık bir ifadesidir.” Karardan anlaşılacağı üzere 1971’de Erol Kızılelma, “darbe yapamayacağı” gerekçesiyle subaylıktan çıkarılmış. Aradan 40 yıl geçmiş. Şimdi de, onlarca subay “darbe girişiminde bulunmaktan” yargılanıyor... Cumhuriyet’e başladığımız yıllarda, Ankara bürosundaki meslek büyüklerimizden biri de Engin Karadeniz’di. Derdi ki: “Türkiye çok büyük bir tımarhanedir.” Politika notları “Politika Notları” adı altında bültenler çıkarmaya karar verdi. İlk bülten, “TÜBA AKP Kıskacında” başlığını taşıyor ve CHP’nin TÜBA’nın bilimsel özerkliğinin korunması için önerilerini de içeriyor: “Yeni üye seçimleri liyakat temelinde, asli üyeler (bilim insanları) tarafından yapılmalıdır. Kurum, aşağıdan yukarı doğru demokratik bir şekilde yönetilmelidir. Üye sayısı akademi tarafından belirlenmelidir. Kurum, siyasal iktidardan bağımsız olmalıdır.” HP Bilim Yönetim C ve Kültür Platformu Hürmüz Gelin Türküsü İran’la doğalgaz anlaşması Erbakan tarafından imzalanmıştı. İktidara geçer geçmez ilk dış gezisini İran’a yapmıştı Erbakan. Halen de ceremesini çektiğimiz 23 yıllık bu anlaşma Türkiye’nin yaptığı en pahalı gaz anlaşması olarak bilinir. Her şeyin hesabı sorulur da bu konu niye atlanır? Enerji alanında kendi başımıza at oynatamıyoruz da ondan... ??? İran, kendi doğalgazını kendi tüketiyor. Türkiye’ye verdiği gaz ise Türkmenistan’dan geliyor. İran Türkmen gazını kendi aldığının üç katına yakınına satıyor. Üstüne üstlük Türkiye, İran’dan her yıl belirli miktarda gaz alacağını taahhüt etmiş durumda. O yıl gerek duyulan miktar bunun altında kalsa da parasını ödeme yükümlülüğü var. Ankara işte bu konuda yeniden uluslararası mahkemeye, yani “tahkim”e gideceğini açıkladı. Daha önce de tahkime gidilmiş, Türkiye İran’dan 800 milyon dolar almaya hak kazanmıştı. Gelgelelim İran’ın BOTAŞ’ı sayılan NIGC’nin sözcüsü Mehr Ajansı’na yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi için yargı sürecinin Pakistan’da yapılacağını söyledi! Pakistan’da tahkim mi? Normalde bu tür anlaşmaların adresi İsviçre mahkemeleridir. İran kaynaklı haberi şu ana kadar yalanlayan çıkmasa da, teyit ettirmek de mümkün olmadı. Bir yalanlama olsa iyi olur, zira konu uluslararası enerji çevrelerinde alay konusu olmaya başladı. Ayrıca Ankara uluslararası tahkime gittiğini söylüyor, ama İran resmi makamlarının açıklamalarına bakarsanız Türkiye’den fiyat indirimi için de bir talep yok! Büyük olasılıkla İran yönetimi kendi iç kamuoyuna dönük mesaj veriyor. Zira enerji konusu ticari değil stratejik bir mesele. Ve İran stratejik düşünme yeteneği gelişmiş bir ülke. ??? Bulunduğumuz coğrafyadaki gelişmeler yüksek strateji gerektiren enerji yönetimini daha da zorlaştırıyor. Füze Kalkanı’ndan Hürmüz Boğazı’nın kapatılması olasılığına kadar her şey enerji güvenliğiyle ilintili. Hürmüz’ün kapatılması sadece Amerika’yı değil, Çin’i de ilgilendiriyor. Dünyayı yerinden oynatan, 3. Dünya Savaşı’na neden olacak bu gelişmeyi Hürmüz Gelin türküsünü dinler gibi izliyoruz. Dış politikadaki bağımlılıkla enerjide bağımlı olmak birbirini besliyor. Enerjide bağımlı isen dış politikada da elin kolun bağlanıyor. Türkiye neden tükettiği enerjinin dört katını atıl kaynak olarak tutsun? Geçmişten gelip bugünü etkileyen hangi çıkar mekanizmalarının enerji politikalarını çekip çevirdiği neden sorgulanmaz? ??? Enerjideki bir diğer son dakika gelişmesi Rusya ile yaşanan durum. Türkiye, havaların soğuması ve karla birlikte Ruslardan Batı Hattı üzerinden günde 40 milyon metreküp gaz çekmeye başlamıştı. Bu rakam 46 milyon metreküpe çıktı. Ruslar önceki gün bu miktarı 27’ye düşürdüler, sonra da 13’e. Bahanesi Ukrayna’nın araya girip gaz çektiği... Gaz miktarı düşünce santrallar nasıl çalışacak? Kamu santrallarından başlayarak devreye giren kısıntılar elektrik kesintilerinin habercisi! Kartopu gibi büyüyen bir sorun... Bağımsız Türkiye sözünün en çok gerektiği alanlardan biri enerji... Aklama Abdullah Gül, “Düşünce ve basın özgürlüğü kirlenirse, diğer alanlarda ne yaparsanız yapın görünmez” demiş. Önüne geleni çitilemeleri bu yüzden olsa gerek. Yiyin İleri demokraside özgürlük sonsuz. Zekât hırsızlığı serbest örneğin, çek dolandırıcılığı da... Tevfik Fikret’in dediği gibi: Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin. Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! KP’nin hazırladığı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın A gerekçesinde, arabuluculuk “alternatif çözüm yöntemi” olarak nitelendirilmiş. CHP milletvekilleri, bunun anayasadaki yargı yetkisinin mahkemelerce kullanılacağı hükmüne aykırılık olduğunu belirterek karşı oy yazısı yazmışlar ve girişimin bir tür kadılığa doğru gittiğini vurgulamışlardı: “Medeni hukuka eklemlenebilecek alternatif çözümlerin, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yapısında, şeri hukuka doğru meyletmesi tehlikesi ciddiye alınmak zorundadır. Tarikatların kendi arabulucuk düzeneklerini kurması önün Kadılığa gidersen de hiçbir engel bulunmamaktadır.” Benzer bir uygulama Refah Partisi tarafından da gündeme getirilmiş, RP’nin kapatılma kararına da gerekçe olmuştu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 3. Dairesi de, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi’nin (RP) yaptığı itiraz başvurusunu reddederken aynı konuya kararında şöyle vurgu yapmıştı: “İşbu davada, Avrupa mahkemesi, davacılara getirilen yaptırımların, haklı olarak demokratik toplumun korunması için ‘zorunlu bir sosyal ihtiyaca’ yanıt olarak kabul edilebileceği, zira Refah Partisi yetkililerinin, laiklik ilkesine farklı bir içerik getirdikleri bahanesiyle dini inanç ayrımına dayalı çok hukuklu bir sistem kurmak, Sözleşme’nin atfettiği değerlerden tamamen farklı özelliklere sahip İslami yasayı (şeriat) tesis etmek niyetinde oldukları ve iktidara gelmek, özellikle de iktidarda kalmak için kuvvete başvurma yönündeki tavırları konusunda bir kuşkunun doğmasına neden oldukları kanaatine varmıştır. Mahkemenin vardığı kanaate göre, siyasi partilerin kapatılması, demokrasinin ayrılmaz bir parçası olan fikirlerin ve siyasi partilerin çoğulluğu konusunda devletlerin takdir payı sınırlı olmakla birlikte ilgili devlet, Avrupa Sözleşmesi normlarıyla çelişen bir siyasi parti projesini, ülkenin demokratik rejim ve iç barışını tehlikeye atma riski taşıyan somut eylemlerle hayata geçirmesinden önce engelleme hakkına sahiptir.” Kararın anlamı çok açık: Çok hukukluluk, demokrasiyi ilerletmiyor, geriletiyor. Fransız Demokrasisinin Bize Gösterdiği İki Gerçek SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Senato ve Meclis’ten en az 60 parlamenterin imzası gerekiyordu; imzalar toplandı ve Sarkozy’nin soykırım yasası anayasa mahkemesine götürüldü. Sarkozy’nin hesapları bu defa tutmadı, oy avcılığı girişimi sonuç vermedi. Öyle bir yasa hazırlanmıştı ki, Fransız anayasasının en temel ilkesi olan ifade özgürlüğü açıkça ihlal ediliyordu. Özgürlüğün anavatanı sayılabilecek topraklarda ifade ve düşünceyi söyleme hakkına yasak getiren faşist bir kararın kıyısından son anda dönülüyor. Fransa’da senato tarafından yapılan soykırımı inkâr yasasını iptal başvurusu bizi memnun etmekten başka ve daha da önemlisi iki önemli gerçeği gösteriyor bizi yönetenlere: Birincisi; Fransa belki de ve söz konusu yasa bütünüyle iptal edilse dahi, soykırımın bir tarihi gerçek olduğuna inanmaya devam edecektir. Ancak Fransa, kendi toprakları içinde insanlara “soykırım olmamıştır” deme haklarını, yani söz söyleme, yani ifade etme, yani düşünce haklarını her zaman ve ne olursa olsun, kendisi aksi kanaatte olsa dahi, baki tutmaya çalışıyor. Sahip olduğu demokrasi anlayışı, iktidar tarafından verilmek üzere olan yanlış ve özgürlüklere tehdit oluşturabilecek kararları durdurmak ya da frenlemek için gerekli mekanizmayı çoktan rejimin içine yerleştirmiş durumda. Bir başka deyişle sözde bizim de uyguladığımız kuvvetler ayrılığı ilkesi orada tıkır tıkır işliyor. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız olarak, “Batı demokrasisi” kavramına yakışır bir biçimde görevini icra ediyor. İkincisi; Fransa’da 77 senatör, 65 milletvekilinin iptal istemi girişimini alkışlayan bizler için, alkış tutulan demokrasi erdemleri ne yazık ki ne partiler içinde ne de partiler dışında, toplumda, hatta bireyler arasında bile bir türlü düzgün bir biçimde çalışamıyor. Fransa’da soykırım yasasını anayasa mahkemesine götüren imzalara bakıyoruz; Sarkozy’nin partisi de dahil her partiden senatör ve milletvekilleri var… Düşünün bir kere; bizde iktidarın çıkarttığı yasanın iptali için aynı partiden milletvekilleri imza toplayacak… Olacak şey mi? Lider kararına, lider iradesine itiraz etmek, karşı çıkmak, ancak demokrasinin tam anlamıyla benimsendiği, içselleştirildiği ve işlediği parti ve toplum yapılarının harcıdır ve ne yazık ki Türkiye’de henüz bu yapıyı bütünüyle bünyesine almış bir siyaset anlayışı oturmamıştır. Önümüzdeki Fransa örneğinde ise antidemokratik bir karara karşı demokrasinin bekçilerinin sesi hemen yükselebilmiştir. Tecrübeli ve köklü bir demokrasi anlayışının gereği olarak, hükümetin her dediğini herkese kabul ettirmek, meclise onaylatmak yoluna gidilmemiş, insanlara, antidemokratik uygulamalara karşı koyma hak, yetki ve cesareti verilmiştir. Alkışlanması ve fakat sadece alkışlamakla kalınmaması, kanlı canlı örnek teşkil etmesi gereken mesele işte budur. Parti içi muhalefet, kurultay toplanması için adım attı. 26 Şubat’ta CHP bir kez daha, kurultaylar partisi unvanına sadık kalarak, olağanüstü kurultaya gidecek. Üstelik bu sefer bir hafta içinde iki kurultay var. 26 Şubat’ta gerçekleştirilecek kurultayın ardından, 1 Mart’ta, 362 delegenin tüzüğün 9 maddesinde değişiklik gündemiyle ikinci bir kurultay toplanacak. 9 Eylül 1995’teki CHP kurultayından itibaren Kemal Kılıçdaroğlu seçilene kadar uygulanan tüzüğe şimdi itiraz edenlere bu acele ne diye sormak lazım... Çünkü zaten antidemokratik olan bu tüzük maddelerinin değiştirilmesi için çalışmalar yürütülüyordu. Bu çalışmalara paralel olarak mahallelerden başlayarak yaşanan bir kongre süreci işlemektedir. Mahallelerden ilçelere, oradan illere ve kurultaya doğru yaşanacak süreçle çok daha farklı sesli, çok daha renkli, dinamik, canlı ve zengin bir yenilenmiş parti yapısıyla birlikte tüzükteki değişiklik planlanmıştı. 67 ay sonra yapılacak tüzük kurultayı bunu gerçekleştirecekti. Bunu bile bile sadece “baskın basanındır” zihniyetiyle hareket etmeye çalışmak CHP’nin büyümesini, güçlenmesini engellemekten, partiye itibar kaybettirmekten, parti enerjisini heba etmekten başka ne işe yarayacak, kime hizmet edecektir? Pek masumane iyi niyetli gibi görünen bu çabanın dünün muktedir sahiplerine hizmetten başka bir gaye taşımadığı aşikârdır. Aslında amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir… Dünün parti içi iktidar sahipleri, bugünün muhalifleri tüzükte daha çok demokrasi istiyor gibi görünse de planlar başka ve bu planlar kamuoyunun da yurttaşların da gözünden kaçmıyor. Aslında planlar da yeni değil. Daha önce SHPCHP içinde benzerine defalarca rastladığımız türden… Altan Öymen örneğinde de gördüğümüz üzere; o dönemde tüzük kurultayı seçimli kurultaya çevrilmiş ve hizip anlayışı partiyi tekrar ele geçirmişti. Toplum nezdinde sempati kazanmış, karşılığı olan bir ismin önderliğinde başlayan bu sürecin önünün kesilmeye çalışılması, partinin toplumda karşılığı olmayan insanlar tarafından ele geçirilme çabası, ayak oyunları ve bayat numaralar ne partiye ne de Türk siyasetine bir şey kazandırmayacak, aksine daha önce olduğu gibi zarar verecektir. 22 Mayıs 2010 tarihinde Kılıçdaroğlu’nu seçen kurultay iradesinin yine Kılıçdaroğlu’na destek vereceğine ve sağduyunun galip gelmesiyle partinin bu karabasan anlayıştan kurtulacağına inanıyoruz. [email protected] CHP’de çifte kurultay ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Yılancık, 1 arpacık, çıban gibi yaralara 2 verilen genel 3 ad. 2/ Aynı 4 ahır adına ko5 şan yarış atlarına verilen 6 ad... Bir kim 7 senin ya da şe 8 yin değeri üzerine varılan 9 yargı. 3/ Gösterişli, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 görkemli, şatafatlı... 1 K I L I Ç L I F Mardin ilinde ünlü 2 U S A R E S E L bir ören yeri. 4/ Bir 3 Y I L K A D R O yere gönderilen eş4 L A D E T A Ş yanın listesi. 5/ Ni5U Ç E L A R A kel elementinin simD O gesi... Su akan mus 6 Ç E R N E K 7 K İ E V K E P luksuz boru. 6/ Denize uzanan dar ve 8 T E M E L İ S A A P E L alçak kara parçası... 9 A K N E Yayla ya da bahçe kulübesi. 7/ Tanrı’nın insanları esenliğe erdirmek için yaptığı doğaüstü bağış... Olumsuzluk belirten bir önek. 8/ Vücuttaki çeşitli kas gruplarının ani, istenç dışı ve düzensiz hareketlerle kasılmasıyla ortaya çıkan nörolojik hastalık... Özenli, düzgün. 9/ Tantal elementinin simgesi... Sinemada dekorun kurulduğu yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yılanbalığına benzer bir balık. 2/ Birbirinden hiç ayrılmayan sıkı arkadaşlar... Kısa yazı. 3/ Bir aydınlatma aracı... Kap ağırlığı. 4/ Bir tahsildarın, aldığı parayı vezneye yatırdığını ya da bir paranın gönderildiğini belirten yazı. 5/ Peru halklarının deniz tanrısı... Saç kıvrımı. 6/ “Sevdiğim arzımı demek için sana / Bülbül söylediği gerek bana” (Karacaoğlan)... Küçük köy. 7/ İyilik, yardım... Sodyum elementinin simgesi. 8/ Eski Yunan sanatında, ayakta duran genç kız heykeli... Dürüst, iyi ahlaklı. 9/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... Yayla. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle