20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Yunanistan kendi yaralarını kendi sarıyor. Yoksullara yardım için yardımlaşma kampanyasına binlerce kişi katıldı Halk dayanışması MURAT İLEM ‘…Dediği Olur’ Demokrasisi! MİT yöneticilerinin yargılanmasına düğümlenen yoğun tartışmalar, bilinmezliklerin çatışması olarak yapılıyor. MİT yasası ile ilgili tartışmaların ağırlığı ve boyutları ne olursa olsun, geçmişte birçok örneğinde görüldüğü gibi, sonuçta Başbakan’ın dediği oluyor! Türkiye, “….dediği olur” demokrasisine dönüşmüştür! ??? MİT yöneticilerinin yargılanması konusunda, papatya falı açılırcasına uzun yorumlar yapıldı. Sonuçta, iktidar çatlağının ya da tepedeki çatışmanın iki tarafı varmış gibi yapıldı: Bir tarafta MİT ve hükümet, öbür tarafta da polis ve yargı. Matematikte bir kural var. Çok bilinmeyenli eşzamanlı denklemlerde çözüme ulaşılması için bilinmeyen sayısı ile eşitlik sayısı birbirine eşit olmalıdır. Burada eşitlik sayısı az, bilinmeyen sayısı çok. AKP hükümetinin dini siyasete alet etmesinin derecesi, Anayasa Mahkemesi’nin 2008’deki ünlü “odak” gerekçeli kararından sonra çok artmış olmakla birlikte, yine de tam olarak bilinmiyor; MİT ise tanımı gereği bilinmezliklerin kurumudur. Bunların karşısında yer aldığı öne sürülen yargıpolis ikilisinin de cemaati yansıttığı söyleniyor. Oysa, cemaat de gazeteleri, TV’leri ile her an her yanımızda olmasına ve özellikle de üzerine onca kitap yazılmasına ve yazarların bir çoğunun tutuklu yargılanmasına karşın, örgüt yapısı, siyasal bağları, parasal kaynakları, üyeleri ve bunların niteliği yönleriyle tam olarak bilinmiyor. Bu çoklu bilinmezlere bir de Ortadoğu’dan ABD’ye uzanan dış etkenler eklenince, konu iyice karmaşıklaşıyor. Böyle olunca da ülkede yaşanan son gelişmeler üzerine yapılan çözümlemeler, yorumlar ve bunlarla çıkarılan sonuçlar bilinmezlik denizinin derinliklerinde kayboluyor; anlamsızlaşıyor! ??? MİT yöneticilerinin yargılanmasıyla ilgili yasal düzenlemenin kişiye özel mi, yoksa diğer üst düzey bürokratları da kapsayacak biçimde genel mi olması gerektiği tartışması sırasında çok ilginç bir gelişme yaşandı. Adalet Bakanı, AKP’ye çok yakın bir gazeteciye verdiği demeçte, özel değil, genel düzenlemenin daha doğru olacağını açıkladı. Ancak, aynı bakan, Başbakan’a geçmiş olsun ziyaretinden düşüncesi değişmiş olarak döndü; genel düzenlemeden vazgeçildi; MİT düzenlemesi Meclis’e getirildi; hızla yasalaştı; Şike Yasası değişikliği sırasında yaptığı yanlışı(!) bu kez tekrarlamayan Cumhurbaşkanı tarafından jet hızıyla onaylandı. Neden böyle oluyor? MİT bağlamında yaşananlar, bir evin çatısındaki kiremit kırıklarını andırıyor. İşler bu noktaya gelinceye dek, toplumsal yapının olmazsa olmaz bir biçimde üzerinde durduğu direkler çürümüş ya da temel taşları un ufak olmuştur. Nedir bunlar? Hukukun evrensel ilkelerinin geçerliliği; yasama, yürütme ve yargı erklerinin esas olarak bağımsız ve birbirleriyle denetim ve denge ilişkisi içinde olmaları; temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olması. Bunlar olmadan, demokratiklik bir yana, sağlıklı, yaşanabilir bir toplum yapısından söz edilemez. Ülkemizde, bu temeller, yıllar boyu ve birikimli bir biçimde çoktan çökertilmiştir; sonrası boş laftır. Durum bu kadar yalın; yine de bilinmeyenlerden yorum üretiliyor; aslı astarı olmayan bir AKPcemaat çatışmasından dem vuruluyor; iktidar savaşı başladı tefrikaları yazılıyor. Başbakan da kayaların üzerinde kaval çalan çoban tavrıyla; liberal yandaşlarının şaşkın alkışları arasında, iç ve dış hava durumunu bakarak, istediği türküyü çalıyor! Dediği oluyor! Sorun derin; siyaset yapılarında mutlak anlamda egemen olan genel başkanların dediği olur süreçlerini sorgulamak ve tersine çevirmek gerekiyor. ATİNA Yunanistan’da devletten ümidini kesen halk kendi başınının çaresine bakıyor. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük ekonomik krizi yaşayan Yunanistan’da halk yerel belediyeler ve kiliseler yoksullara yardım kampanyası başlattı. Ülke geonay için toplanıyor nelinde dün başlatılan çalışmalara on Öte yandan “Avro bölgesi” ekobinlerce Yunanlının katıldığı gözlenomi ve maliye bakanları Yunanisnirken yardımların merkezinde kilitan’a 130 milyar selerin olması Avro’luk ikinci kurdikkat çekti. Söz 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana tarma paketini konusu çalışmaonaylamak için buen büyük ekonomik krizi lar çerçevesinde gün Brüksel’de topdün Atina’nın P. yaşayan Yunanistan’da, lanacak. Faliro semtindedevletten ümidi kesen halk, Atina’nın istenen ki yardımlaşma şartları yerine geyerel belediyeler ve kiliselerle kampanyasına tirmediği gerekçeon binlerce kişi beraber yoksullara yardıma siyle daha önce 2 katıldı. Beledibaşladı. AB ise Yunanistan’a kez ertelenen onaye başkanlığı 130 milyar Avro’luk ikinci yın bugün çıkma ihyetkililerinin katimali Almanya’dan tılımıyla yapılan kurtarma paketini onaylamak gelen iyimser açık5 saatlik kamiçin bugün toplanacak. lamalar nedeniyle panyanın orgaartsa da şimdilik nizasyonuna onlarca papaz da destek verdi. Yar borç silme operasyonuyla yetinilmesi dımlarda soğuk kış günleri dikkate de beklentiler arasında. Bu durumalınarak giyecek üzerine yoğunlaşan da bugünkü toplantıda, YunanisYunanlılar, kiliselerin depolarını tan’ın özel bankalara 100 milyar Avdoldurdular. Gönüllülerden oluşan ro’luk tahvil borcu silme operasyoçalışanların katkıları ile toplanan nuna yeşil ışık yakılarak ikinci kuryardımlar bugünden itibaren yoksul tarma paketinin onayı 12 Mart’tahalka ulaştırılmaya başlanacak. Ki ki AB zirvesine bırakılacak. lisenin depolarında toplanan yardımlar dağlar oluşturdu. P. Faliro semtinde bulunan Panayiça Kilisesi ile yakın kiliselerdeki papazların da katıldığı çalışmaların, önümüzdeki dönemde de devam etmesi bekleniyor. Ülkede bir yandan yardım kampanyaları düzenlenirken bir yandan da protestolar yapılıyor. Barselona ve Marsilya’da da Yunanistan’a destek gösterileri düzenlendi. AB Acı reçete uygulanacak Anlaşmanın bu gün imzalanması halinde Lukas Papadimos hükümeti halkın daha da yoksullaşmasına neden olacak acı ekonomik önlemler paketini hafta içinden itibaren uygulamaya koyması bekleniyor. Başta KİT’ler ve özel sektör çalışanlarına yönelik çıkarılacak kanunlarda, binlerce Yunanlı işten çıkarılırken emekliliği gelenler acil kaydıyla emekli edilecek. Yunanistan’a kredi verecek olan Troyka bu yıl sonuna kadar 15 bin devlet memurunun işten çıkarılmasını şart koşuyor. Bu rakam 2015 yılına kadar 150 bin kişi olarak tespit edildi. Siyasilerin yanlış yönetmesi sonucu ekonomik krize giren Yunistan’ın yıl sonuna kadar “Avro bölgesi”nden çıkarılabileceği AB kulislerinde artık sesli olarak dile getiriliyor. Atina’daki ekonomik çevrelerse erken seçimden sonra büyük olasılıkla koalisyon hükümetinin işbaşına geleceğini dikkate alarak yeni hükümetin en geç yıl sonunda drahmiye dönebileceğini belirtiyorlar. İTO çek için mali risk sigortası istedi Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş çeke itibar kazandırmak için ‘mali risk sigortası’ hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Yalçıntaş, “Bu sistemde tüccar nasıl işyerini, arabasını sigortalıyorsa, elindeki çekin de sigortalı olmasını isteyecek. Çek alırken de elbette sigortalı çeki kabul edecek. Karşılıksız çıktığı vakit de çek bedelini sigortadan tahsil edebilecek” dedi. Yalçıntaş, Merkez Bankası verilerinin çekin Türkiye ekonomisi için ne kadar önemli bir ekonomik enstrüman olduğunu gösterdiğini vurgulayarak, “2011’de takas odalarına ibraz edilen aylık çek tutarı 22.8 milyar TL. Bu kadar önemli bir ticaret aracı olan çeki, ekonomiyi aksatmayacak ve yargıyı yormayacak düzenlemelerle beslemek şart” diye konuştu. 2011’de kurulan şirket sayısını bir önceki yıla göre en çok arttıran ülke de yüzde 41’le İran oldu İran’dan Türkiye’ye akın Ekonomi Servisi Türkiye’de geçen yıl ku mayeli şirketin, başta toptan ve perakende tirulan İran sermayeli şirket sayısında rekor ar caret sektörü olmak üzere gayrimenkul kitış yaşandı. 2011’de kurulan şirket sayısını bir ralama ve iş faaliyetleri ile ulaştırma, haberönceki yıla göre en çok arttıran ülke de yüz leşme ve depolama sektörlerinde faaliyette bude 41’le İran oldu. Geçen yıl İran sermaye lundukları görüldü. Uluslararası sermayeli şirketlerin 1547’si AB li 590 şirketin kurulduğu ülkeleri, 1245’i YakınTürkiye’de faaliyette bulunan İran ortaklı girişim rtadoğu sermayesi Türkiye’ye doğu ve Ortadoğu ülke412’si ise diğer Avsayısı ise toplamda 2 bin akın ediyor. Türkiye’de faaliyette leri, rupa ülkeleri kaynaklı 140’a ulaştı. bulunan İran sermayeli şirket sermayeyle kuruldu. Geçen yıl sonu itibarıyTürkiye’de faaliyette bula 3 bin 278 adet uluslarsayısı ise 2 bin 140’a ulaştı. lunan yabancı sermayeli arası sermayeli şirket ve şube kurulurken 556 yerli sermayeli şirkete şirketlerin kaynak ülkelerine bakıldığında ise de uluslararası sermaye iştiraki sağlandı. Almanya ve İngiltere’nin ardından üçüncü sıBöylece geçen yıl kurulan uluslararası ser rayı 2 bin 140 şirketle İran alıyor. Türkiye’de mayeli şirket sayısı, bir önceki yıla göre yüz ABD sermayeli 1210, Azerbaycan sermayeli 1049, İtalya sermayeli 906 şirket faaliyet de 15.9 arttı. 2011’de kurulan 3 bin 834 uluslararası ser gösteriyor. O Başbakan Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad çeşitli zamanlarda bir araya gelerek iki ülke arasındaki yatırımların arttırlmasını istediler. Mehmet Ali Birand geçen hafta “Sizin durumunuzu bilemiyorum, ancak ben dağıldım” sözleriyle girdiği bir yorumuna, MİTyargıhükümet / “Cemaat”“AKP” çatışmalarına göndermeyle “Etrafımız kaynıyor, biz nelerle uğraşıyoruz” başlığını koymuştu. Ben bu başlığı okuduğumda, “Sakın etrafımız kaynadığı için biz bunlarla uğraşıyor olmayalım” diye düşündüm. ‘Hubris’ ve ‘Nemesis’(1) Başbakan Erdoğan’ın danışmanları bir zamanlar, AKP’nin yükselişini açıklarken adeta “Hubris” denebilecek bir güvenle “tarihte ilk kez iç dinamiklerle dış dinamikler çakıştı” diyorlardı. Etrafımız karışmaya başlayınca, dış dinamiklerle iç dinamikler arasındaki “çakışma” tutarlılığını yitirmeye başladı. Sakın bu iç çatışmalar, o zamanki “Hubris”e karşılık şimdi AKP’yi ziyarete gelen “Nemesis” olmasın? Benim bu sorulara verilecek kesin bir cevabım yok, ama etrafımıza bakınca AKP hükümetinin dış politika alanından, bu “çakışma”nın tutarlılığını zorlaması kaçınılmaz, en az üç durumla karşılaştığımı düşünüyorum. Birincisi, ABDSuudi Arabistan (Körfez ülkeleri) ve İsrail “ekseninin” esas hedefi İran olmakla birlikte, bölge jeopolitiğinin zorlamasıyla, bütün dikkatler Suriye üzerinde yoğunlaştı. Bir taraftan, İsrailABD ikilisinin, İran’ı bir tepki vermeye zorlamayı da amaçlayan provokasyonları (Ivan Eland, Eurasia Review, 17/02), füze, nükleer enerji tesislerini ve personelini hedef alarak devam ediyor. Diğer taraftan, İran’ı en önemli stratejik ortağından yoksun bırakmak için Suriye rejimini yıkmaya yönelik çabalar yoğunlaşıyor. Suriye ve İran rejimlerinin yıkılması, Kuzey Afrika’dan Türki cumhuriyetlere kadar uzanan bir petrol ve gaz kaynakları coğrafyasında ABD hâkimiyetini pekiştirecek. Bu nedenle, Rusya, Çin, ABDAvrupa basıncına direniyor, uluslararası jeopolitikte soğuk savaştan bu yana en, kritik fay hattının, Türkiye’nin sınırında, SuriyeIran üzerinde oluşmaya başladığı görülüyor. Bu fay hattında birikmeye başlayan “enerji”, Türkiye’nin Çin gibi “yükselen güçlerle”, Rusya gibi enerji tedariki, dış ekonomik ilişkiler alanlarında önemli ortaklarıyla geliştirmek durumunda olduğu ilişkileri tehdit ediyor. Dikkatler Suriye üzerinde yoğunlaşırken savaştan yana olan çevrelerde Türkiye önderliğinde bir Arap BirliğiNATO müdahalesi, Esad rejimini devirmek için tek akla yakın seçenek olarak öne çıkıyor. Ancak böyle bir müdahale, Türkiye’nin ekonomik kaynakları üzerine ağır bir yük getirecek olmasının yanı sıra uluslararası basında kimi yorumcuların da dikkatini çekmeye başladığı gibi, Alevi nüfus üzerinden Türkiye toplumunun dinikültürel dokusu üzerinde çözücü etkiler yapabilecek riskleri tetikleme potansiyeli taşıyor. Üçüncü durum da, geçen hafta Mısır’da yaşanan kimi gelişmelerle ilgili. Bu gelişmeler bölgede, “ılımlı İslam”ın tipik örneği olarak görülen “Müslüman Kardeşler” hareketiyle işbirliği (bunu Batı’nın siyasi, ekonomik, kültürel etkilerine açık tutulması olarak da okuyabiliriz) yapmaya hazırlanan ABD açısından “evdeki hesabın çarşıya ‘İç Dinamik Dış Dinamik’ uymayabileceğini” düşündürüyor. Bu gelişmeler, ABD dış politikasında “Neocon”ların yeniden etkin olmaya başladığı bir ortamda, Müslüman Kardeşler geleneğiyle akraba “ılımlı İslam” türlerine güveni sarsıyor. Bölgede, Müslüman Kardeşler geleneğinde derin siyasi kültürel kökleri olan yerli siyasal İslam, esas olarak onu temsil eden AKP açısından, bu gelişmeler zorlu hesaplaşmaları da gündeme getirme potansiyelleri taşıyor. ‘Mübarek döneminden bile kötü’ Washington’daki “Freedom House”un başkan yardımcısı Daniel Calingaert’e göre “Mısır’da sivil toplum örgütlerinin üzerinde Mübarek döneminde bile görülmemiş ağır bir baskı var”... O zaman da baskı varmış “ama hiçbir zaman ne kapatılmışlar ne de yöneticilerinin ülke dışına çıkması yasaklanmış” (Wall Street Journal, 17/02). Calingaert kızmakta haklı. Mısır’da etkinliklerini Mübarek devrildikten sonra yoğunlaştıran kimi sivil toplum örgütleri geçen aylarda kapatılmış, 400 sivil toplum örgütü hakkında soruşturma açılmış, 19 ABD ve Avrupa vatandaşını da içeren 43 kişilik bir grup hakkında Calingaert’ın deyişiyle “Mısır’da demokrasiye geçiş sürecini destekledikleri için dava açılmış”. Calingaert “Mısır’da demokrasiye geçiş sürecini desteklemekten” söz ediyor, ama Mısır’ı yöneten askeri konseyin Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı olarak atadığı Fayza Aboulnaga’ya göre “bu örgütler yıkıcı faaliyetlerde bulunuyorlar”. “Mısır’a, nerede kullanıldığı belirsiz, 200 milyon dolara ulaşan fonlar girdi, bunların sabotaj girişimlerinde kullanılmasından korkuluyor.” Müslüman Kardeşler örgütünden üst düzey bir görevli de “AmerikanSiyonist komplo”dan söz eden, “Amerikan kaynaklı demokratikleştirme fonlarının şüpheli etkinliklere yöneldiğini” savunan bir açık mektup yayımlamış (Los Angeles Times, 15/02). Calingaert, Los Angeles Times yazarı ve New York Times’da David Kirkpatrick bu gelişmelere çok öfkelenmişler. Her üç yazar da “Hem bizden yılda 1.3 milyar dolar yardım alıyorlar hem de bunu yapıyorlar” diyorlar. Calingaert, “Mısır’ın IMF’den almayı planladığı 3.2 milyar dolar yardım için ABD’nin ve Avrupa’nın desteğine gereksinimi olduğunu” anımsatarak açıkça tehdit ediyor. Buna karşılık ajanslar, Müslüman Kardeşler’in, sivil toplum örgütleri konusunda Askeri Konsey’in yanında yer aldığını, sözcülerinin “Ordunun ulusalcı tutumunu destekliyoruz” dediklerini aktarıyor (The Associated Press, 15/02). Dahası Müslüman Kardeşler, New York Times’ın aktardığına göre, “ABD’nin bu 1.3 milyarı yıllardır Mübarek rejimini desteklemiş olmanın karşılığı olarak vermeye devam etmesi gerektiğini” savunuyor, aksi takdirde İsrail ile yapılmış anlaşmaları gözden geçirmekle tehdit ediyorlar. Ordu ve Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkiyi doğru yorumlamayabilmek için önce iki saptama yapmamız gerekiyor. Mısır’da ordu, yaygın ticari dağıtım ağları ve esas olarak iç piyasaya yönelik olarak tüketim ve ara malı üreten, 35’ten fazla fabrikaya sahip büyük bir ekonomik güç. Kısacası, ekonomik varlığı açısından iç piyasaya dayalı bir “devlet kapitalizminden”, bunun üzerinde yaşayan bir askeri bürokratik tabakadan söz edilebilir. İkincisi, Müslüman Kardeşler, yaygın bir tüccar, esnaf, toprak sahibi seçkinler tabakasını, bunlara bağlı orta ve alt sınıfları temsil ediyorlar. Bu iki kesimin, dayandıkları ekonomik ilişkilerin coğrafyası olan “tarihselulusal” mülkiyeti (patrimoine) koruma konusunda kolaylıkla anlaşabildiklerini, “devrim günlerinde” de gördük. Şimdi de ABD, “ılımlı İslam” üzerine kurduğu fantezilerle bölgenin gerçekleri arasındaki uyumsuzluğu Mısır özelinde görüyor. Bu, yerel kökleri derin Müslüman hareketlere olan güveni fena halde sarsacak, buna karşılık ABD ile daha doğrudan bağlara sahip hareketlerin önemini arttıracak bir gelişme... Dipnot: Hubris, tanrıların karşısında kendilerine olmadık güçler verilenlerin durumu. Nemesis, bu duruma düşenleri cezalandırmaya gelen tanrıçanın adı. ‘Bankalar kâr merkezi değil’ Ekonomi Servisi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’de ekonomik alanda ciddi bir reforma girildiğini belirten Şimşek, “Bankaların çoğu bu ülkede maliyet merkezi olarak kuruldu, kâr merkezi olarak kurulmadı. Sanayi grubumuz var, bankamız da olsa, oradan kaynak çeksek bir kısmını hazineye borç versek, bir kısmını da şirketlerimizi büyütmek için kullansak diye kuruldu. Bunun sonunda felaket oldu. Bankaları denetlemek ve düzenlemekle işe başladık, bu uygulamada çok önemli başarı elde ettik” dedi. Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) 4. Olağanüstü Genel Kurulu’nda konuşan Şimşek, dünyanın en katı işgücü piyasasının Türkiye’de olduğunu savunarak “Partime çalışmayı engelleyen, esnek çalışmada imkânsızlıklar yaratan bir yapı var” dedi. TÜGİK Genel Başkanı Erkan Güral da Türkiye’deki işsizliğin temel nedeninin mesleksizlik olduğunu belirtti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle