18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ŞUBAT 2012 SALI [email protected] 16 KÜLTÜR Aşka odaklı yüzyıl öyküsü Ve Diğer Şeyler Topluluğu, Yeşim Özsoy Gülan’ın yazıp sahneye koyduğu ‘Yüzyılın Aşkı’nda incelikli bir sahne işçiliğine imza atıyor PEN DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ Pazarlama Dehası Dickens Bu yıl, dünyada 200. doğum günü çeşitli etkinliklerle kutlanan Charles Dickens, çok sevilen, çok okunmuş ve hâlâ okunmakta olan bir yazar. Yazmaya başladıktan sonra bolluk ve huzur içinde yaşamış, elli sekiz yaşında da ölmüş. Genelde yazdığı romanların hayatından daha etkileyici olduğu kabul ediliyor. Asıl ilginç özelliği ise yazarlıktan 40 milyon İngiliz Pound’u kazanmış olması. Hiç kimse, örneğin Shakespeare, Hemingway ya da Faulkner gibi çok okunan yazarlar bile hem bu kadar kazanıp hem de klasik edebiyatçılar arasında sayılarak edebiyat derslerinde konu edilmiş değil. Dickens, para kazanmayı, babası borçları yüzünden tutukevine düştüğünde kafasına koyuyor. Borcu ödeyip ailesini kurtarmak için on iki yaşında hayata atılıyor. Birçok işe girip çıkıyor. Yoksul işçiler arasında hissettiği aşağılanma onu öylesine hırslandırıyor ki yirmi beşine varmadan yazı emeğiyle büyük paralar kazanmayı başarıyor. Yöntem şu: Ünlü bir illüstrasyon ustasının resimlediği “Pickwick Kâğıtları” adlı ilk eserinden başlayarak romanlarından hiçbirini önceden bütünüyle yayımlamıyor. İlk baskılar her ay üç fasikül halinde çıkıyor. Günümüzün TV dizisi mantığıyla her ay son fasikülün son sayfasında inanılmaz bir olay oluyor, “ertelenmiş gerilim” okuru bir sonraki bölüme bağlıyor. Roman bittiğinde bu kez kitap olarak basılıyor, yeniden satılıyor. Ayrıca okunmuş fasiküller halktan çok ucuza geri alınıp toplanıyor, ciltlenip altın yaldızlı bir kapak içinde “koleksiyon baskısı” olarak bir daha pazarlanıyor. Böylece Dickens, aynı kitabı okura üç kez satabilen tek yazar olma unvanı kazanıyor. Bununla birlikte ününü, yazdıklarını pazarlama dehasıyla kazanmış değil elbette. Onu ölümsüz kılan romanlarında yarattığı karakterlerin benzersizliği. ??? Dickens’ın anlattığı kişiler, gerçekçi bir ortamda yaşasalar da son derece ayrıksı ama aynı zamanda inandırıcıdırlar. Çünkü yazar onları temel insanlık halleri ve duygularını taşıyıp yansıtan, okurun özdeşlik kurulabileceği tipler olarak kurgular. Hayatın zorlukları ve trajik yanları yüzünden her insanın ruhsal olarak biraz sakatlanmış olduğunu görmüştür. Korkuları, olumlu olumsuz davranış ve takıntılarıyla insanın kötü duyguların insafına kalmış olduğunu düşünür. Yazarın uçlarda karakterler yaratması kimi zaman eleştirilmiştir. Ancak bu karakterler hiç yaşamamış ve belirli bir zamana ait olmasalar da, insanlığın hiç değişmeyen evrensel duygu ve duyarlıklarını temsil ettiklerinden Dickens’la birlikte sonsuza kadar yaşayacaklardır. Bugün eserleri sürekli sinemaya, TV dizilerine, tiyatroya uyarlanan ve güncelliğini hep koruyan yazarın adının hâlâ yaşıyor oluşu da buna bağlıdır ve Shakespeare gibi o da çağının ötesine geçmiştir. ??? Bu yazıda, Amerikalı edebiyat araştırmacısı ve akademisyen Elliot Engel’in “Oskar Nasıl Wilde Oldu?” adlı kitabından yararlandım. Engel yalnızca çok sevdiğim Dickens’ı değil, İngiliz ve Amerikan edebiyatının on dokuz ünlü yazarını, Edgar Allan Poe’dan Scott Fitzgerald’a “okulda öğrenemediğiniz yaşamları” ve hiç bilinmeyen yönleri ile anlatıyor ve bu yazarların eserleriyle yaşamları arasındaki ilişki ya da koşutlukları olduğu kadar dehalarını da masalsı bir dille ortaya koyuyor. ??? Elliot Engel / Oskar Nasıl Wilde Oldu? Sel Yayıncılık / Çev: Zeynep Avcı Tutuklu aydınlar için ‘Boş İskemle’ Kültür Servisi PEN Dünya Öykü Günü etkinliği, bu yıl “Boş İskemle” başlığıyla, bugün 19.0020.30 saatleri arasında Fransız Kültür Merkezi’nde (FKM) gerçekleştiriliyor. PEN Türkiye Öykü Komitesi Başkanı Zeynep Aliye’nin öncülüğünde düzenlenen etkinlik, bu yılın PEN Öykü Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Tahsin Yücel’e şükran plaketi sunulmasıyla başlayacak. Tahsin Yücel ile Faruk Duman’ın birer konuşma yapacağı PEN Dünya Öykü Günü etkinliğinde Özge Ökten ile Tarık Günersel, dünya öykücülüğünden kısa örnekler okuyacak. Etkinlik kapsamında sahnede, PEN’in sembolik bir protestosu olarak, Türkiye’de ve dünyanın başka yerlerinde tutuklu ve hükümlü yazar, çevirmen, gazeteci ve yayıncılar için bir “boş iskemle” olacak. eşim Özsoy Gülan’ın Ve Diğer Şeyler Topluluğu için yazıp sahnelediği “Yüzyılın Aşkı” seyirciyle bir yıl önce şubat ayında buluşmuştu. Galata Perform’un tiyatro uzamı için tasarlanmış olan oyunu Karaca Tiyatro’da izledim. “Uzam farklılığı” seyircinin algısını etkiler. Oyunu izlediğim uzamda, algılama eksenini belirleyen, öncelikle ışık (Kemal Yiğitcan) ve müzik (ses tasarım Korhan Erel) ile Anlatıcı’nın (mikrofondan gelen) sesi (Yeşim Özsoy Gülan), sonra da bu üç etken aracılığıyla, iki oyuncunun (Sanem ? Gülan, oyunu “aşk” Öge, Deniz Celiloğlu), biana başlığı çimden biçime giren masa ve fesyonel tiyatroculuğun, kuliki iskemleyi kullanarak bir sahlanageldiği “klişeler”i sorgudoğrultusunda kurarken, neden ötekine geçişleri, her bir lamasına yol açsın. Cumhuriyet sahnedeki kılık değiştirmeyi de Oyunun içeriğine gelince… Türkiyesi’nde 20. yüzyıl içeren devinimleri (sahne ve “Yüzyılın Aşkı”, “aşk” denen boyunca yaşanmış kimi kostüm tasarım Başak Özdoolgunun “imkânsızlık” ile besğan), sahnedeki hareketin vazlenişini vurgularken (ve aşk toplumsal, politik, geçilmezi olarak tasarlanmış vikonusunu işleyen yüzlerce gerekonomik kırılmalardan deo görüntüleri (Melisa Önel) ve çek yaşamöyküsü/sinema filyola çıkıyor. Amacı da oyuncuların Karaca Tiyatro uzami/roman/müzik parçası gibi mında gerektiğinden de geri düzmalzemenin belleğimizdeki ta“resmi tarih”in leme atılmış sesleriydi. nıklığından yararlanırken), yer sunduğunun dışında bir Bu öğelere bir tanesi oyunun yer “metinler arasılık” deniduyarlık düzeneği afişi olarak da kullanılmış olanzine dalıyor. Genco Gülan’ın “sualtı foto” çaRefik Halit Karay’ın “İki oluşturmak. lışması ve yapımın özgün uzaBin Yılın Sevgilisi” romanına mında duvarlara yazılı tümceleise “isim çağrıştırması” yorin de yer alışı eklenince, yapım için biçimsel luyla özel bir selam yollamakla kalmıyor, rodüzeyde nasıl yoğun bir işçilik yapıldığı ortaya manın, iki sevgilinin çağlar içinde kimlik deçıkıyor. “Tiyatro uzamı”na, daha genel anla ğiştirerek yaşadığı “aşk”ı “geçmişe dönüş” yomıyla, “çevre”ye “yerleştirme” (enstalasyon) luyla anlatan kurgusal özelliğinden de esinleişlemi, görüldüğü gibi, farklı üretimlerin iç içe niyor. Ayrıca, romanın ilk paragraflarında yer örülüp birlikte devindirilmesiyle oluşuyor. Di alan kimi betimlemeler, oyunda Anlatıcı’nın yelerim, “Yüzyılın Aşkı” yapımında gözlemlenen ni bir sahneyi sunarken söylediği cümlelerle çağbiçimsel yaratıcılık, çoğunlukla “bilineni yi rışımsal bir ilişki içinde: “İskenderun Garı /Çanelemek”ten öteye gitmeyen kurumlaşmış pro talca’da bir tren istasyonu”, “Temmuz sıca Y Gazetecilerle ‘Press’ dayanışması Kültür Servisi Cezaevindeki gazetecilerle dayanışma için Sedat Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı “Press” filminin yarın saat 19.00’da Tophane Tütün Deposu’nda özel bir gösterimi yapılacak. Bayram Balcı’nın anılarından beyazperdeye aktarılan filmin gösteriminin ardından Balcı ile de bir söyleşi düzenlenecek. 1990’lı yıllarda olağanüstü hal (OHAL) bölgesindeki gazetecilerin yaşadığı baskıları anlatan film, 1992’de yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosuna odaklanıyor. Çatışmaların yoğun yaşandığı günlerde, bir avuç gazetecinin insan hakkı ihlallerini dünyaya duyurmaya çalışmasını anlatan filmin başrollerinde Aram Dildar, Asiye Dinçsoy, Bilal Bulut, Kadim Yaşar yer alıyor. ğı etkisi yapan mayıs öğleden sonrası / sıkıntılı yaz ikindisi”, (her ikisi de koku salma özelliği taşıyan) “okaliptüs ağaçları/ leylak ağaçları”... Yazar Gülan, sahne olayını “aşk” ana başlığı doğrultusunda kurarken, Cumhuriyet Türkiyesi’nde 20. yüzyıl boyunca yaşanmış kimi toplumsal/politik/ekonomik kırılma aşamalarından yola çıkmış. Amacı da “resmi tarih”in sunduğunun dışında bir duyarlık düzeneği oluşturmak. Kadın ve erkek arasındaki özel ilişkinin oluşum/gelişim/bozulma çizgisi, değinilmesi amaçlanan tarihsel aşamanın az öncesine ya da sonrasına getirilerek “resmi tarih”in ilgi alanının dışına çıkılmış. Yazar böylece, hilafet/saltanat yanlılarının 1924’te sürgüne giderken yaşadıkları hüzün, 1940’lı yıllarda gayrimüslim “ticaret erbabı”nın Varlık Vergisi ile mağdur edilişi, 1950’ler başında politika ile iş dünyasının buluşması, 1959’dan 27 Mayıs’a ulaşan dönemin bunalımı, 1972’de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, 12 Eylül “korku” dönemi, yüzyılın bitiminin arifesindeki tüketim çılgınlığı gibi onlarca başka seçenek arasından çekip çıkardığıkimi olguları, zaman açısından karışık bir düzen içinde sunarak, belleğimize usulca seslenmeyi amaçlamış. 1990’da yitirdiğimiz Cemal Süreya’ya da ağıt yakmadan edememiş. Oyun boyunca gözümüzden ve kulağımızdan içeri süzülüp bilincimize ulaşanlar, tıpkı Genco Gülan’ın sualtı fotoğraflarında olduğu gibi, canlı bedenler su altında devinirken oluşan “ağır çekim” etkisinin görsel düzeyde yarattığı yarıdüşselliğe taşıyor bizi. Sonuç olarak da, “Yüzyılın Aşkı” yapımıyla ulaşılan nokta, “politik/ ideolojik değinme”ler düzeyinde kalan kimi “tarihsel aşamalar” ve bu aşamalara pamuk ipliğiyle tutturulmuş kurgusal “aşk izlekleri” birbirini izlerken söz, ses, müzik, ışık ve görüntü yoluyla yaratılan şiirsel yoğunluklu çağrışım zenginliği oluyor. “Yüzyılın Aşkı” yapımının içerdiği özenli işçilik, “performans metni”nin video çekimlerine göstergebilimsel yaklaşım uygulanmasıyla değerlendirilmeli diye düşünüyorum. “Sevgililer Günü”nüz mutlu olsun! SON KATILIM 20 ŞUBAT Saner Şen aber ve belgesel fotoğrafçılığı geleneğinin Türkiye’deki önde gelen ajanslarından NarPhotos Fotoğraf Ajansı’nın,2003’ten bu yana her yıl düzenli olarak sürdürdüğü atölye çalışmaları İznik Zeytince Dağevi’nde gerçekleştirilecek hafta sonu atölyesiyle devam ediyor. 34 Mart tarihlerinde düzenlenecek atölye çalışması fotografik ifade olanakları, bir portfolyo hazırlamak, dergilerle çalışmak, günümüz fotoğrafında yeni eğilimler ve multimedia uygulamaları ile bir fotoröportaj hazırlamanın evreleri konusunda katılımcıların deneyimlerini arttırmayı hadefliyor. 12 kişinin katılımıyla düzenlenecek bu sınırlı atölye çalışması için son kayıt tarihi ise 20 Şubat. (0 212 245 82 95 0 533 432 72 20, www.narphotos.net) İznik’te NarPhotos atölyesi H Mehmet İkiz’in ilk albümü çıktı ? Kültür Servisi İsveç’te yaşayan caz müzisyeni Mehmet İkiz, ilk solo albümü olan “Checking In”i, Stockholm’deki faşing kulübünde verdiği konserle tanıttı. Albümdeki parçalarda China Moses, Shai Maestro, Lins Landgren, Magnus Lindgren, Joe Holmes gibi ünlü sanatçılar İkiz’e eşlik ediyor. “Checking In” konserleri, yarın Berlin’de, perşembe günü Paris’te, mart ayının sonunda da İstanbul’da devam edecek. K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K 62. Berlin Film Festivali’nde, Taviani Kardeşler’in cezaevinde çektikleri film büyük etki uyandırdı ? Roma’daki Rebibbia Cezaevi’nde çekilen ‘Sezar Ölmeli’, gerçek mahkumların oynadıkları serbest bir Shakespeare uyarlaması. Kevin Macdonald’ın Bob Marley belgeseli ‘Marley’ de Berlinale’de en çok ilgi çeken yapıtlar arasında. Shakespeare hapiste rındaydılar, ama aynı zamanda Shakespeare’in cinayetten, ihanetten, güç ve iktidardan söz eden dizelerini okuyorlardı” diyor. “Oyuna onların gerçekliklerini de ekleyebileceğimizi düşündük. Onlar da kendi kişisel dramlarını yaşıyorlardı ve onların dramlarıyla Brutus ve Antonius’un dramatik yaşamları arasında bir bağ kurabilirdik. Sonunda kendilerini Shakespeare’in karakterlerinin yerine koymayı başarabildiler.” Cezaevinde bir oyunun sahnelenişi biçiminde gerçekleştirilen filmin büyük bölümü siyah beyaz çekilmiş. Altı ay süren provaların ardından oyun hapishanenin tiyatrosunda sahnelendikten sonra parmaklıkların ardındaki gerçek yaşama geri dönülüyor. 50 yıldır birlikte film yapan ve 1977’de “Babam ve Ustam” adlı yapıtlarıyla Cannes Kültür Servisi 62. Berlin Film Festivali’nde birkaç gündür, Vittorio ve Paolo Taviani kardeşlerin yeni filmi “Sezar Ölmeli” tartışılıyor. Reuters haber ajansının verdiği habere göre, özgün adı “Cesare Deve Morire” olan belgesel drama niteliğindeki filmin, William Shakespeare’in “Ju‘Sezar Ölmeli’ lius Caesar” adlı oyununun Roma’daki Rebibbia Cezaevi’nde çekilmiş özgür bir uyarlaması olması, eleştirmenler ve izleyicilerin mahkumlar rol alıyor. Shakespeare’in oyuilgisini bu yapıta yöneltti. nundaki iktidar, ahlaksızlık, yiyicilik, cinayet, Dünya prömiyeri geçen cumartesi gecesi intikam gibi temalar, günümüzün gerçek mahBerlinale’de yapılan “Sezar Ölmeli”de, Re kumlarının ağzından cezaevinin duvarları ve bibbia Cezaevi’nde yatan ve 14 yılla müebbet hücrelerinde yankılanıyor. arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmış Vittorio Taviani, “Onlar kendi dünyala Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye değer görülen Taviani Kardeşler, “Sezar Ölmeli” için, hapishanede oyun izleyen bir dostlarından esinlendiklerini vurguluyorlar. Dostlarının, cezaevinde Dante’nin “Inferno”sunun sahnelenişini izlerken gözyaşlarına boğulduğunu söylediğini belirtiyorlar. Vittorio Taviani, “Mahkumların yaşadıkları travmayı yansıtmanın önemli olduğunu düşündük” diyor. “Hepsi de acı çekiyordu ve bunun öyküsü anlatılabilirdi...” Berlinale’de en çok ilgi çeken filmlerden biri de, Oscar’lı İskoç yönetmen Kevin Macdonald’ın çektiği Bob Marley belgeseli oldu. Kingston gettolarından yetişen reggae efsanesinin yaşamını konu edinen belgeselin yönetmeni Macdonald, “Bob, benim gözümde, 20. yüzyılın en büyük kültürel kişiliklerinden biri” dedi. “Popüler müzikte hiç kimse onun kadar kalıcı bir etki yaratamadı.” Bob Marley’in 50 kadar şarkısının da yer aldığı “Marley” adlı belgeselde, bir konser sırasında Marley’nin de vurulduğu Jamaika’daki politik şiddet olaylarına da yer veriliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle