22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 19 Ocak 2012’de 40 bin kişiydik İstanbul Yaratıcılık Zirvesi’ne katılan ünlü Slovenİtalyan mimar Boris Podrecca: Popülist politikacı tutucudur ? Avrupa’nın 8 ülkesinde benzersiz meydanlar yaratan Podrecca, Taksim’deki dönüşüm projesini popülist bir yaklaşım olarak görüyor ve ekliyor: “Popülist politikacılar kısa vadeli düşünür, kötü ve muhafazakâr bir zevkleri vardır.” ELÇİN POYRAZLAR ? “İstanbul’u çok iyi tanıyorum, kokluyorum ve bir insan gibi onunla konuşabiliyorum. Çeşitliliği ve renkliliğini seviyorum. Kent bir taş ya da alçı değil, bir kişidir. İstanbul’u küreselleşme modelinden bağımsız görmek isterim.” Bir hermafrodit. İstanbul size göre kentlikten çıkarak metropol mü oldu? İstanbul bence bir metropol. Bir kentin nüfusu 2 milyonu geçerse orada yaşamak zorlaşır. “Benim kentim” diyemezsiniz. 7 milyarlık dünyanın yarısından fazlası megakentlerde yaşıyor artık. Tokyo, Kalküta, Mexico kenti. Korkunç bir küreselleşme yaşıyoruz. Burada olmak, her yerde olmak gibi. Peki bir kenti sıfırdan tasarlamak isteseniz bu neresi olurdu? Bir kenti sıfırdan yaparsanız hiçbir atmosferi olmaz. Çünkü bu organik bir süreçtir. Yüzlerce, hatta binlerce yıla ihtiyaç vardır. Örneğin, Madrid’in güzel ve yaşanabilir olması için 100 yıl geçmesi gerekti. Sizin en sevdiğiniz kent hangisi? Paris. Paris’in sokakları en güzeli. Paris’te her mahallenin kendine has dükkânları, gizli güzellikleri vardır. Çeşitilik ve canlılık bulunur. Paris kent içinde kentler gibidir. Çok merkezli bir yapısı, iyi restoranları ve güzel kadınları vardır. Paris’te kadınlar kaldırımlarda endamlı bir biçimde yürüyebilir. Bu bile bir kenti sevmek için bence yeterli bir neden. Ümit Kıvanç’tan ‘5. yılın filmi’ Kültür Servisi Yazar ve belgeselci Ümit Kıvanç’ın Hrant Dink’in 19 Ocak 2012’deki 5. ölüm yıldönümünde çektiği görüntüler kısa bir belgesele dönüştü. Kıvanç’ın, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülüşünün 5. yılında kamerasıyla Agos gazetesinin önünde yaptığı çekimlerden ve Bahar Gökten ve Gençer Yurttaş’ın fotoğraflarından oluşan belgesel http://vimeo.com/36491394 adresinden izlenebilir. 19 Ocak 2012’de yaklaşık 40 bin kişi “Hrant için adalet için” sloganlarıyla yürümüştü. Dünyaca ünlü Slovenİtalyan mimar Boris Podrecca kimi eleştirmenlere göre postmodernizmin öncülerinden. Stuttgart Üniversitesi’nde Boşluğun Teorisi ve Mimari Tasarım Enstitüsü’nün direktörü olan Podrecca oteller, iş merkezleri, üniversiteler, müzeler ve sanat galerileri gibi çok çeşitli alanda bina tasarladı. Ancak Podrecca’yı özel kılan açık alanlar, sokaklar ve meydanlar üzerinde de çalışmış olması. Dünyanın önde gelen üniversitelerinde dersler veren ve pek çok uluslararası ödül kazanmış olan Podrecca, kısa bir süre önce reklamcılık festivali The CUP kapsamındaki İstanbul Yaratıcılık Zirvesi’ne katıldı. Podrecca ile kentleri, boşluğu ve İstanbul’u konuştuk. Kentlerin meydanlarını, açık alanlarını tasarlama fikri nasıl gelişti? Ben Adriyatik’teki kentlerden birinde, aynı zamanda James Joyce’un yaşadığı ve kitaplarını yazdığı, Trieste’de büyüdüm. Trieste’de sokaklar benim oturma odam gibiydi. Sadece yemek yemek ve uyumak için eve gidiyordum. Bütün bu zamanlar ve anılar, beyaz bir kâğıdın önüne oturup bir şeyler yaratmanız gerektiğinde güçlü bir biçimde ortaya çıkıyor. Ben kenti dinliyor ve onunla diyalog içine giriyorum. Avrupa’nın Podrecca’nın 19871989 yılları arasında yeniden düzenlediği Slovenya’daki Tartini Meydanı. 8 ülkesinde hiçbiri diğerine benzemeyen meydanlar yarattım. Kentlerde tarih ve anıların katman katman olmasını istiyorum. O kent bana “Podrecca, görmüyor musun, benim bir çeşmeye ihtiyacım var!” diyor örneğin. Yani kent bana ne istediğini anlatıyor. Ancak Avrupa kentleri mimariye doymuş değil mi? Nasıl çalışıyorsunuz bu kentlerde? Ben kentleri saflaştırıyorum. Yeni bir deri geçiriyorum. Asfaltı taşa çeviriyor, kapitalist sistemin para kazanmak adına üzerini kapattığı bir nehri yeniden açıyorum. Onlara belirgin bir kimlik ve varlık veriyorum. Bu, 70 yaşında yaşlı bir adamın saçını sakalını keserek onu 50 yaşında göstermek gibi bir şey. İstanbul’da da son dönemde hummalı bir inşa süreci var. Sizce İstanbul’un mimari olarak gereksinimleri neler? İstanbul’a pek çok kez geldim ve ‘İşte bu İstanbul!’ kentte uzun yürüyüşler yaptım. İstanbul’u çok iyi tanıyorum, kokluyorum ve bir insan gibi onunla konuşabiliyorum. Bence kent bir taş ya da alçı değil, bir kişidir. Mezarlıklarında Cenevizliler, Venedikliler, Sırplar, Ortodokslar, Müslümanlar, Katoliklerin olduğu bir kent burası. Bu çeşitliliği, çokboyutluluğu, farklılığı ve renkliliği seviyorum. İstanbul’u küreselleşme modelinden bağımsız görmek isterim. Öyle bir şey olmalı ki, bu kente baktığınızda “İşte bu İstanbul” demelisiniz. Ama bu eski Türk evleri gibi geriye dönük bir mimari anlamına da gelmemeli. Taksim’deki dönüşüm projesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu popülist bir yaklaşım. Popülist politikacıların kısa vadeli düşünme ‘Memu Zin’ dizi oluyor ? Kültür Servisi Ahmedi Hani’nin “Memu Zin” adlı eseri, Türkiye’nin ilk Kürtçe dizisi olarak şubat ayı sonunda TRT Şeş’te başlıyor. TRT Şeş Genel Koordinatörü Fethullah Kırşan, “Bize gelen taleplerin bir kısmı orijinal Kürtçe dizi film talebiydi. Memu Zin, ilk drama dizimiz olacak” dedi. Dizinin yapımcısı Aytekin Mert, çekim için Konya, Mardin, Hatay ve Şanlıurfa’da mekân aradıklarını belirterek “Bu devrim niteliğinde tarihi bir eylem olarak hep hatırlanacak. Keza TRT Şeş de öyle” diye konuştu. Yönetmenliğini Yusuf Güven’in yaptığı dizide, Cem Kurtoğlu, Süleyman Karadağ, Bilal Yörük, Yaprak Durmaz, Özlem Maden, Cengiz Toprak, Aysun Güven, Asuman Yolcu, Hakan Kara’nın aralarında bulunduğu isimler rol alıyor. tarzları vardır, kötü ve muhafazakâr bir zevke sahiptirler. Onlar sadece yeniden seçilmek için, 4 yıl için düşünür. Biz mimarların ise uzun vadeli bir bakış açısı var. İlk olarak gelenekselcilikle başa çıkmalı, ikincisi popülist yaklaşımlardan kaçınmalı, üçüncüsü ise insanların buluşabildiği açık alanlara odaklanmalı. Türkiye ne yazık ki meydan geleneğini yitirmiş. Siz kentleri birey gibi gördüğünüzü söylediniz. İstanbul’un cinsiyeti ne peki? Korkunç bir küreselleşme ‘Can’ Nürnberg Festivali’nde yok ? Kültür Servisi 2012 Sundance Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönen, Raşit Çelikezer’in yazıp yönettiği ‘Can’ın 111 Mart tarihleri arasında yapılacak olan Nürnberg TürkAlman Filmleri Festivali’nden çekildiği açıklandı. Çelikezer’in, filmin dünya hakları satışı için imzaladığı protokol gereği nisan ayından önce Avrupa’da herhangi bir festivalde yarışamayacağı duyuruldu. Miró’dan rekor ve hüsran Kültür Servisi İspanyol ressam ve heykeltıraş Joan Mirò’nun 1925 tarihli “Şiirin Resmi” adlı tablosu, Londra’da rekor fiyata alıcı bulurken 1933 tarihli “Ressam” tablosuna ise alıcı çıkmadı. Mirò’nun Christie’s müzayede evinde satışa çıkarılan “Şiirin Resmi” tablosu, adı açıklanmayan bir kişi tarafından yaklaşık 46.5 milyon TL’ye satın alındı. Sotheby’s Müzayede Evi’ndeki açık arttırmada ise “Ressam” adlı tablosuna alıcı çıkmadı. Tabloya yaklaşık 18 ila 50 milyon TL arasında değer biçilmişti. Aynı müzayedede, Fransız empresyonist ressam Claude Monnet’nin bugüne kadar kamuoyunda hiç görülmemiş “Karlı Manzara” adlı tablosu da beklenmedik oranda yüksek bir fiyata, yaklaşık 20 milyon TL’ye satıldı. Olgaç DT’de başrol oynuyor ‘Kıbrıs harekâtında 10 kişiyi öldürdüm’ açıklamasıyla kurumdan emekli edilen oyuncu ‘dışarıdan görevlendirme’ yöntemiyle yeniden sahnede SELDA GÜNEYSU ANKARA Bir dönem “Kurtlar Vadisi” adlı dizide “Kılıç” karakteriyle ünlenen, 2009’da yaptığı “Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında elleri bağlı 10 esiri öldürdüm” açıklamasıyla Türkiye ve Yunanistan arasında diplomatik krize neden olan, bu açıklaması nedeniyle apar topar Devlet Tiyatroları’ndan (DT) emekli edilen oyuncu Attila Olgaç yeniden DT sahnelerinde. Olgaç, İstanbul DT tarafından sahnelenen Sophokles’in yazdığı, Kenan Işık’ın yönettiği “Antigone” adlı oyunda “dışarıdan görevlendirme yöntemi” ile başrol oynuyor. Olgaç, 2009’da, “Kurtlar Vadisi”ndeki rolüyle ilgili yapılan bir söyleşisinde şunları demişti: “Kılıç karakteriyle senaryo gereği adam öldürdük. Ama ne yazık ki bu vatan için ben gerçek hayatta 10 kişiyi vurdum. Askerlikte terhisime 1 gün kalmıştı. Tam o sırada Kıbrıs Barış Harekâtı oldu. Beni Mersin’den Kıbrıs’a gönderdiler. Savaşın en acımasızca ve en kanlı bölümünün sürdüğü temizleme harekâtında görev verdiler. Komutana, ‘Yapamam, adam öldüremem, ben sanatçıyım’ dedim. ‘Burada sanat bitti. Burası gerçek hayat, savaş. Emir verdim mi öldüreceksin’ dedi. İlk öldürdüğüm çocuk 19 yaşında, esir düşmüş bir askerdi. Silahı yüzüne doğrulttuğumda yüzüme tükürdü. Alnından vurdum, öldü. Daha sonraki çatışmalarda 9 kişiyi daha öldürdüm.” Bu açıklamasının ardından apar topar emekli edilen oyuncu için DT Genel Müdürü Lemi Bilgin de “DT olarak söz konusu olayla ilgili soruşturma başlatılmış ve gereği yapılmıştır” açıklamasında bulunmuştu. “Kreon” rolüyle izleyicilerin karşısına çıkan Olgaç’ın rol aldığı “Antigone”nin konusu ise DT tarafından şöyle tanımlanıyor: “İktidarı ele geçirmek adına savaşa tutuşup birbirlerini öldüren iki kardeşten birinin gömülmesine devlet otoritesinin izin vermemesi nasıl bir toplumsal travmaya yol açar? Güçlüler, iktidar sahipleri ne adına ve niçin yasa koyarlar? Bu yasalar toplumun genel çıkarları için midir yoksa sadece güç ve para sahiplerinin işine gelen yasalar mıdır? Sadece aileyi ya da bir aşireti ilgilendiren çok özel, spesifik durumlar için de yasa koymak doğru bir yaklaşım mıdır?” Araf ‘En İyi Tek Kişilik Oyun’ ? Kültür Servisi Aydın Orak’ın yönetip oynadığı “Araf / İki Ülke Arasında” adlı tek kişilik oyun Lions Tiyatro Ödülleri’nce “En İyi Tek Kişilik Prodüksiyon” ödülü aldı. Tiyatro Avesta’nın sahnelediği oyun öldürülen Kürt aydını Musa Anter’in hayat hikâyesinden kesitler sunuyor. Aydın Orak ödülü Musa Anter şahsında Hrant Dink’in yanı sıra bugüne kadar katledilen ve şu an cezaevlerinde olan tüm aydın ve gazetecilere adadığını söyledi. Uçan Süpürge’nin teması ‘baba’ ? Kültür Servisi 15. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Kısa Film Yarışması’nın bu yılki teması “Size Baba Diyebilir miyim” olarak belirlendi. Festival, kısa filmcileri erk ve erkekliğin inşası üzerinden “baba” kavramını sorgulamaya davet ediyor. MARSİLYA’DAKİ LE CORBUSIER İMZALI TOPLU KONUTLAR ZARAR GÖRDÜ Mimarlık harikasında yangın Kültür Servisi Ünlü mimar Le Corbusier’nin, Marsilya’nın en büyük tarihi miraslarından, modern mimari harikası olarak değerlendirilen “La Cité Radieuse” toplu konutları, bir yangında zarar gördü. Konutların birinci katında başlayan yangın, Fransız itfaiyesinin uzun uğraşları sonucunda 12 saatte söndürülebildi. Yangında üç apartman tümüyle yok olurken geri kalan kısmı ciddi bir biçimde zarar gördü. Söz konusu toplu konutlarda 1600 insan yaşıyordu. İsviçre asıllı Fransız mimar Le Corbusier (1887 1965), modernizme yaptığı katkılarla tanınıyor. Tasarımlarında, kalabalık şehirlerde yaşayan insanlar için daha iyi yaşama koşulları sunan Le Corbusier, geometrik ve yalın tasarım fikrinden yola çıkarak yapıların, doğanın ve endüstrinin buluştuğu ortak sanat formları yaratma üzerine çalıştı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle