22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ARALIK 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 19 Grand Palais’deki ‘Bohemler’ sergisi, Romanlar ve bohemleri sanatta buluşturuyor Toplumun özgür ruhları ? Grand Palais’nin iki katına yayılan ‘Bohemler’ sergisi, 4 yüzyıllık toplumsal ve sanatsal bir öyküyü 15 tema altında 200’den fazla yapıtla işliyor. ZEYNEP AVCI PARİS Grand Palais’nin, yani Büyük Saray’ın ilk katına Romanları, ikinci katına birbirinden derbeder ressamları, ozanları, toplumun hem önünde hem dışında yaşamış sanatçıları büyük bir ustalıkla yerleştiren “Bohèmes” (Bohemler) sergisi Paris’te açılan tematik sergiler içinde kendine özel, seçkin bir yer ediniverdi. Batı dünyasının her köşesinde 15. yüzyılda boy gösteren Romanlar kulağa hiç tanıdık gelmeyen dilleri, kimsenin beceri geliştirmeyi aklından geçirmediği alanlardaki hünerleri, gizemli falcılıkları, her şeyden önce de birçok kişinin gıptayla baktığı özgürlükleriyle Avrupa’yı avuçlarının içine alıvermişler. “Bohemler” sergisinin alt başlığı özellikle son özelliklerinin altını çizmek istercesine “Özgürlüğün Romanı” olarak seçilmiş. Sergi, Roman topluluklarının Avrupa’ya gelmesinden sonra ressamların, heykeltıraşların onları ele aldığı yapıtlarla başlıyor. Bu yapıtların başında Leonardo da Vinci’nin 1502 tarihli “Beş Tuhaf Kafa” (ya da “Romanların Çevrelediği Adam”) çalışması yer alıyor. Büyük Saray’ın birinci katı birbiri ardına Romanları konu alan tablolarla dolu. Boccaccio, Van de Venne, Georges de Dönemin sanatçılarını betimlediği grup portreleriyle de tanınan Henri FantinLatour’un ‘Masanın Başında’ adlı tablosunda Rimbaud ve Verlaine de var. la Tour, Corot, dell’Abate, Nicholas Regnier birinci katta yapıtı bulunan sanatçılardan birkaçı. Avrupa’da dolaşan Romanlar Rönesans döneminde Mısırlı olarak kabul edilmiş. Sonraları ise Bohemya’dan geldikleri varsayılmış. Oysa Hint kökenli oldukları epeyce geç bir tarihte ortaya çıkmış. 19. yüzyıla gelindiğinde de gizemlerini korumayı başaran Romanlar, sanatçıların konumunun radikal bir değişikliğe girdiği bu dönemde sanat çevrelerine esin kayna ğı olmuşlar. Özgürlük ve “bohemlik” artık bir prens ya da derebeyinin himayesini aramayan sanatçıların yaşam ilkelerinin başına geçmiş. Baudelaire, Rimbaud, Verlaine gibi ozanlarla Courbet, Van Gogh, Satie, Picasso gibi ressamlar ve müzisyenler toplum kurallarıyla uyuşmazlıkları, yaşam biçimleri yüzünden Bohemliğin modern çehreleri olarak tanınmış. İşte Grand Palais’nin ikinci katını işgal edenler de onlar. Ortasında perişan bir so bayla “bohem” ressamın atölyesi canlandırılmış, Verlaine ile Rimbaud’ya özel bir oda tahsis edilmiş, dönemin bir Paris kafesi orta yere yerleştirilmiş. Bu atmosferde ustaca sıralanan Manet, Renoir, Courbet, Lautrec, Picasso, Eugène Atget, Degas, Van Gogh, Turner gibi ressamların yapıtları ikinci katı gerçek bir resim şölenine çevirmiş. Daha önce yine Grand Palais’deki “Marie Antoinette” sergisini düzenleyen, Cannes Festivali’nin 60. yıl düzenlemelerinin de yaratıcısı, Kanadalı opera yönetmeni Robert Carsen’ın tasarımını yaptığı “Bohemler” sergisinin müziği de temayı destekliyor. Roman türküleriyle başlıyor, Bizet’nin “Carmen”inden parçalar giriyor araya, bir bakıyorsunuz Django Reinhardt ile Grappelli swing çalıyorlar, derken Eric Satie’nin “Gnossienne”i duyuluyor, ardından Puccini’nin “La Boheme”inden bir parçayı seslendiren Maria Callas bu neşeli konsere son noktayı koyuyor. 4 yüzyıllık toplumsal ve sanatsal bir öyküyü 15 tema altında 200’den fazla yapıtla işleyen “Bohemler” sergisi tıpkı Puccini’nin operası gibi, fantezi ile dramı ustalıkla bir araya getirirken melankoliyi de, sefaleti de, coşkuyu da aynı ustalıkla izleyicilere yansıtıyor. Dünyanın dört bir yanından, 13 ülkedeki müzeden ve özel koleksiyonlardan toplanan sergi parçaları arasında heykeller, el yazmaları, fotoğraflar, afişler de var. Bu ilginç sergi 14 Şubat 2013’te sona erecek. Bugün Hepimiz ODTÜ’lüyüz! Orası ODTÜ! Orası gençlik! Orası öğrenci! Orası bilim yuvası! Orası geleceğimiz! Orası Ortadoğu Teknik Üniversitesi! Onlar koyun sürüsü değil! Padişahın kulları hiç değil! Kendini padişah sananın her dediğine katılıveren, iki dudağının arasından çıkan her sözü alkışlayan, her buyruğuna baş eğen, dalkavuk ya da şakşakçı değil onlar! Korku ya da çıkar nöbetinde, hizaya girmiş yandaş gazeteci ya da yandaş işadamı da değil onlar! Onlar ODTÜ’lü! Öğrencisinden profesörüne; sekreterinden rektörüne, onlar ODTÜ’lü! Oranın genlerinde eleştirmek, tartışmak, sorgulamak ve karşı çıkmak var! Onlar 68 gençliğinden feyz aldılar. Onlar, 12 Eylül faşist darbe cehenneminden geçip bugünlere geldiler! Padişah, bu kez çok öfkelendi! Siz nasıl bir üniversiteniz diye kükrüyor! Orası, olması gerektiği gibi bir üniversite! Üstelik artık yalnız değiller! Sadece kendi içlerinde kenetlenmekle kalmadılar, öteki üniversitelerden ve her kurumdan da destek yağıyor! Padişahın bunca öfkelenmesinin nedeni, protestonun doğrudan kendisine yönelik olması! İşte buna tahammülü yok! Öteki bakanlara yumurta atılabilir; herhangi bir partinin herhangi bir milletvekiline hakaret edilebilir, ayırımcılık yapılabilir, hatta linç girişiminde bile bulunulabilir… Ama ona, kendisine? Yo hayır, olamaz! Bu ne cüret? (Başbakan’ın Hopa mitingini protesto ederken polis tarafından öldürülen Metin Lokumcu’yu anımsayın!) Gençlerin protestosuna karşılık 3 bin 600 polis. Çünkü protesto padişaha karşı… Biber gazı. Orantısız güç, şiddet. Beyin kanaması geçiren Barış Barışık. Yetkililerin polis şiddetini haklı göstermeye çalışan açıklamaları, utanç verici açıklamaları. Çünkü öğrencilerin protestosu Padişaha karşı… Panzerler. Bu kadarı yetmez, daha çok şiddet. Öğrenci avı. Öğrenci evlerine baskın. “Terör” kapsamında operasyonlar. Önce gözaltına al, nasılsa iliştireceğin bir örgüt bulunur elbet. Çünkü bunların protestosu Padişaha karşı… İşte bu nedenle bu gençlerin dünyası karartılıyor. Padişah kindar, Padişah kendine yönelik en ufak bir karşı çıkışa, en küçük sorgulamaya, en hafif imaya dayanamıyor… Bugün vicdan sahibi herkes ODTÜ’lü!.. Sevgili okurlar, bütün bunlar yaşanmasaydı sizlerle Bursa’nın Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği “Kadın Hayata Yakın” başlıklı etkinlikte iki gün boyunca yaşadığım güzellikleri paylaşacaktım. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde yüzlerce okuyucuyla bir araya gelmek; “Kitap Kızları”yla tanışmak; Nilüfer’de sanatla yaşamın bir arada harmanlandığını görmek; sanatın her alanında çocuklara, gençlere yönelik atölye çalışmalarını izlemek; düzenlenen tiyatro, sinema festivalleri, konferans ve konserlerle, sergiler ve okuma günleriyle yaşamlarını nasıl yoğunlaştırdıklarına tanıklık etmek muhteşemdi. O iki gün içinde geleceğe ilişkin umutlarım çoğaldı. Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e ve Kültür Müdürü Şafak Pala’ya sonsuz teşekkürler. Bu ne cüret? Osmanlı Döneminde İtalyan Operası konseri ? Kültür Servisi İstanbul Devlet Opera Balesi sanatçıları Ayten Telek, Ahmet Baykara, Besnik Ademoğlu, Utku Bayburt, keman sanatçısı Ceren Gürkan ve piyanist Simten Şenpolat eşliğinde “Osmanlı Döneminde İtalyan Operası” başlıklı bir konser verecek. Müzikolog, piyanist, şef Emre Aracı’nın düzenleyip anlatıcılığını üstlendiği konser, yarın saat 20.00’de Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek. Bursa’nın Nilüfer’i C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle