16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 2012 CUMA 14 “Hepsinin de morali dışarıdakilere moral verecek kadar iyi” diyor Balbay’ın anlattıklarından çıkan şu: Savcılar iddianamelerde, hadi yine de kötü niyet demeyelim, cehalet yarışına girmiş gibiler. AB büyükelçisi ile konuşan Balbay’ın Büyükelçi Müfit Özdeş hatırlatmıştı: “İran’da idam yok. Kurşuna dizme var. bu görüşmesi için savcı “gizli kapaklı” Yasaya göre mahkuma 3 mermi sıkılıyor. diye kaydını düşmüş! Çünkü görüşme “off the record” imiş! Devlet, cenazeyi ailesine vermek için Her şeyin üstüne tuz biber eken belge istiyor. Bu üç merminin parasının ise, Sayın Savcı’nın, “Düşük tirajlı bir maliye veznesine yatırıldığına ilişkin gazetenin temsilcisi” diye nitelediği belge!” Balbay’ın, Cumhurbaşkanı’ndan aldığı Dün Ayşenur Aslan Medya Mahallesi’nde Silivri gözlemlerini anlattı. randevunun arkasındaki “örgüt parmağı teşhisi”!!! Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve Dün duruşmayı izlemeye giden on Soner Yalçın’la görüşmüş. binlerin üzerine sıkılan biber gazı ile, bu Silivri’de de tutuklulardan elektrik düşük dava ile sergilenen “düşük adalet parasından sonra sıra, su parasını manzarasını” tamamlanmış oldu! kesmeye gelmiş. Çanta ile boy ölçüsü Gündemi iki günlüğüne “Doğru mu Samet?!!”le ve Aziz Yıldırım’la paylaşan Başbakan, “Çantamı getir Suat”la zirve yaptı... Ama yandaş basında tek satır yok... Korku dağları değil, artık medyayı bekliyor. Oysa olay yandaşlara hem “ilahi adalet”, hem de Başbakan’a temenna sunma fırsatı sunuyordu. Bari fırsatı biz değerlendirelim: Spor Bakanı Suat Kılıç, Erzurum’da genç bir hanım öğretmenin heyecanlanıp kendisine “müdürüm!” diye hitap etmesine öfkelenmiş ve “Bakanla müdürü ayıramazsan sen zor müdür olursun!” diye onu anında infaz etmişti! Tayyip Bey adamlarının ciğerini biliyor GÖRÜŞ PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV Gene Petraeus! Kuzey Irak’ta subaylarımızın başına çuval geçirten ABD Generali Petraeus vardı ya, hani CIA başkanıyken yaşamını yazmakla görevli Paula ile uçkurun pardon, ipin ucunu kaçırıp bu örgütün doruğundan istifa eden Petraeus... Bilineni yineleyecek değilim. Taze gelişme, aşk meleği Cupid’in oklarının gide gide Amerikan yönetiminde kapalı bir odanın perdelerini yırtarak herkesi şaşırtan yeni gerçekleri aydınlatmasıdır. Kısacası şu: CIA ile ABD silahlı kuvvetlerine bağlı Ortak Özel Harekât Komutanlığı (JSOC) arasında Petraeus’un CIA görevinden bu yana gelişen yakın ilişki ve CIA’nın giderek askerileşerek savaşlara katılması... Eylemlerini gizli tutan CIA gibi güçlü, yaygın ve olanakları geniş bir örgütün yepyeni biçimde silahlanması ve yeni çatışmaları tetikleyip onlara katılıyor olması sivil yönetim kurallarına, demokratik yaşama ve bilgi toplama görevinin sınırlarına düpedüz karşıdır. ABD’nin başını çektiği küresel savaşlar artıp yaygınlaştığı için CIA da kısaca JSOC diye anılan örgüt de bir süredir bu savaşların denetimini ele geçirme yarışındaydılar. Bu yarış CIA’nın da ‘askerileşmesi’ ile sonuçlandı. Petraeus bu güç itişmesinde konumunu ordu yararına kullanan oyuncuydu. Bu yenilik hem ABD hem de dünya için bir felaket habercisidir. Emekli bir CIA ajanı (Philip Giraldi) şöyle bir değerlendirme yaptı: “CIA artık bir öldürme makinesi oldu.” Petraeus 2009’da daha ABD Merkez Komutanlığı’nın başındayken verdiği emirlerle Amerikan kuvvetlerini, Irak ve Afganistan’dan başka, Yemen gibi yerlere de müdahale edecek duruma getirmişti. Obama onu CIA’nın başına atar atamaz Yemen’de (üçü ABD yurttaşı olmak üzere) birtakım insanları öldürttü. Hedefi CIA’yı gizli küresel ufak savaşlarda vurucu güç yapmak ve bu örgütü bu amaçla ordu sıkıdüzeniyle yönetmekti. Her şeyin ayağına dolaşmasından da belli ki kendi kişiliği, adı çevresindeki masala uymuyordu. Silah arkadaşları ‘Tanrı onu sanki bu iş için yaratmış gibi dolaşan’ nobran adamı sevmiyorlardı. Ondan kurtulmuş olan bir Amerikan komutanı (W. Patrick Lang) şimdi onun için (aynı bu sözcüklerle) “Sahtekâr b...kun biri” diyor. Petraeus tümünü kendi ardına takıp gizli bir CIA savaşı zinciri içine atma peşindeydi. Bunun için gerekli bağlantıları kurdu, değişiklikleri yaptı ve atamaları gerçekleştirdi. Kendi gitti, ama ardında böyle bir örgütlenme bıraktı. Her bürokraside görüldüğü gibi, hele böyle bir gizli kuruluşu yönetenler yeni güçlerini bu değişime borçlular ve ele geçirdikleri güçten ödün vermemek için ellerinden geleni yapacaklar. Herkes için tehlike burada. Petraeus’un gönül serüveni bu gerçeği de beklenmedik bir biçimde ortaya çıkardı. Tuzu Eksik Biberi Fazla Düşük Adalet ve layık oldukları muameleyi yapmakta gecikmiyor. TBMM’de kameraların önünde, “Çantamı getir Suat!” had bildirme sahnesidir! Ama tüm bunlar, taraflara meheldir! yi iyi beceriyor diye bakan yaparsanız, elbette “müdür”ü Okuryazar hakaret sayar!.. Birini iyi kafa golü atıyor diye milletvekili yaparsanız, kafayı TV’de gol yorumculuğu da kurtaramaz!” okur (K. ÖzdemirKadıköy) Şef yardımcılığı bile bol gelecek birini sesine ayar verme oturumları RTÜK Yüce Meckapsamına girer lis tutanaklami? rına geçtiğine Viagra, “Gel gös, unu mac ir Mes göre, “muhabbeti”nde de sakınca yok. tereyim” vs. “Vajina Monologları” adlı tiyatro Kaset korkusu mu, çevre baskısı oyunu Londra’da yıllarca sahnelendi. mı nedir, kimi makam sahiplerinin Muhabbeti parlamento görüşmeçenesine vuruyor. lerine konu olmadı. Müzakerelerde bir fon müziğe eksik: aya anm oyn Bizde de İstanbul’da “Evreşe yolları dar, dar... kalkılmıştı. Bana bakma benim yârim var!” İdari makamlar, önce “Başka isim Tarih kendisini tekrar edip duruyor. bulun!” dediler. Bir dönem müstehcen takıntısı Sonra başka güçlükler çıktı. biyatta da vardı. ede Oyunu sahnelemek isteyenler yetlelerine Nurullah Ataç’ın yanıtı Böy “Mo , ınca may kililerle diyalog kura mdir: teşe muh nologlar” kısa kesildi. sen sokağa da çıkma! Seni zim “Azi de eğin dest ar Şimdi Meclis’te iktid in aklına da annenle babanın nler göre devam ediyor.. müstehcen ilişkisi gelebilir!!” TBM M TV’n in “kır mız ı nok talı” Vıcık muhabbet Beğeni izni 3. dönemi bitiren sayın bakanlarımız belediye başkanlığına soyunuyorlarmış. Başmüzakerecimiz Egemen Bey de İstanbul için müzakerelere başlamış. Kendisi büyük metropoller konusunda engin bilgiye sahip. Bülent Arınç, Erkan Mumcu tanıktır, Amerikan Dışışleri Bakanlığı’nın “resmi tercümanı” iken, bizim milletvekillerine New York’u Washington’ı o gezdiriyor ve bizim medyanın deyimiyle, “büyük beğeni topluyordu.” Benzer beğeniyi, lideri izin verirse, İstanbullu seçmenden de toplayacaktır. Şüphe “Özal zehirlenmedi!” Başbakan Yarımcısı Bozdağ da anında karşı açıklamayı yaptı: “Benim şüphelerim devam ediyor!” Bundan iki anlam çıkıyor: Adli Tıp, ne yeterince adli ne de yeterince tıbbi!! İktidarın halkı meşguliyetle tedavisi sürecek! Otopsi bile, “şahsi şüphelerini” kesmediğine göre, herhalde ayakçılıktır! Kıyakçılığın sonu son çare, Sözü şa pa sım Ka Bozdağ’a “biyopsi” de! Adli Tıp raporunu açıkladı: ‘İHEB’in ‘81011’inci Maddeleri MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Geride bıraktığımız “10 Aralık” gününün, tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak anılması artık iyice yaygınlaştı, yerleşti. “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” (İHEB), “64” yıl önce (1948) o gün “Birleşmiş Milletler”in “Genel Kurulu”nda kabul edilmişti. “30” maddelik “İHEB”in hemen hemen ilk “21” maddesi insanın “kişisel hak” ve “özgürlükleri”ni gözler önüne serer. 1789 Fransız Devrimi’nin ürünü olan laikliğin algılanmasıyla ayrımına varılan bu “hak”ların, aynı zamanda “kendiliğinden” ve tüm insanlar için “eşit” oluşunun da bilincine varılır, henüz “18.” yüzyıl bitmeden. Bu “eşit”lik bilindiği üzere, hiçbir “ayrım” gözetilmeksizin, herkesin “yasa” önünde “eşit” oluşuyla sağlanır. Burada bir ayraç (parantez) açarak bu “kabul”ün, bir “ayrım”a özellikle “kadınerkek” eşitsizliğine dayanan her üç tek Tanrılı dinin “şeriat”larını (yasaları) anlamsızlaştırdığını, çağ dışı bıraktığını belirtmeliyiz. Konuya dönersek, “İHEB”in “8.” maddesine bakmaya sıra gelir ki şöyle der: Herkesin, yasayla tanınmış bu “temel hakları”nın çiğnenmesi durumunda “mahkemeler”e başvurma hakkı vardır. Ve bir sonraki “10.” madde de; herkesin kendisine herhangi bir “suç” yüklenirken “bağımsız ve yansız” bir “mahkeme” tarafından “hakça” ve “açık” bir “yargılama”ya hakkı vardır, der. “11.” maddede ise kendisine “suç” yüklenen herkesin “savunma”sı için gerekli olan tüm “güvenceler”in tanınmasından, söz edilir. Türkiye, “10 Mart 1954”te “İHEB”e uyacağını bildirmekle, bu “bildirge”nin içerdiği “30” maddeyi, dolaysiyle de sözü edilen “üç” maddeyi de aynen uygulayacağını kabul etmiş oluyordu. Ama bu “imza”yı atan “Demokrat Parti” (DP) iktidarı bu yasaları uygulaması bir yana, “yasama” organı olan “Meclis”i, “mahkeme”ye dönüştüren, “Meclis Tahkikat Komisyonu” kurarak (Nisan 1960) muhalefeti (CHP) yargılamaya kalkıştı. “27 Mayıs Devrimi”nin ürünü olan “1961 Anayasası”; “İHEB”in bu “30.” maddesinin uygulanabilmesi için gereken yasal düzenlemeleri içerdiği bilinir. Ne var ki çoğu kez “sağ” ve “dinsel” görüşlü iktidarlar “İHEB”i dikkate almama yollarını hep buldular. Yalnız şu belirtilmeli, bunlardan hiçbiri son “10” yıldır Türkiye’yi yöneten “AKP” iktidarının bu konudaki başarısına (!) erişmedi, erişemezdi. “İHEB”in temel ilkelerinden olan “cinsel eşitlik”i, kökten yadsıyan “şeriat”a, “Elhamdülillah ben ‘şeriat’çıyım!” diyerek sahip çıkan; “ABD”den “deliğe süpürmeyip kullanılması” istenen R.T. Erdoğan, “laik” TC Devleti’ne “Başbakan” yapılınca, bu “bildirge”yi hallaç pamuğu gibi savuracağı belli değil miydi? “İHEB”in “10.” maddesindeki “bağımsız ve yansız bir mahkeme” vurgusunun, “şeriat”a bağlı, ayrıca bir “imam” olan “Başbakan” için anlamı nedir? Erdoğan, bunun yanıtını daha “Ergenekon Davası” oluşturulurken verdi: “Bu davanın ‘savcı’sıyım!” diyerek. Başbakan’ın bunu, “Ergenekon”un “iddianamesi” henüz kabul edilmeden söylediğini anımsarsak işlenen “hukuk cinayeti”nin boyutu sanırım daha da iyi görülebilir. Çünkü Erdoğan bu söylemiyle bir bakıma“iddianame”yi hazırlamakta olan “savcı”ya, “Sen bensin, ben de sen!” diyordu. “Ergenekon İddianamesi”nin bu “ileti” dikkate alınarak oluşturulduğu genel bir kanıdır. Şimdi, bu iddianamenin yarattığı sonuçlar sergileniyor artık... “AKP” iktidarında, “yargı” ile “yürütme”nin bu denli “sarmaş dolaş” içinde olmasını bizim “Simgesel Eylem Grubu” gibi kimi “çoban ateşleri”nin dışında toplumun “ah!” “vah!” ile izlemesinin kırılıp ülke çapında duruşmayı izleme “eylem”ine geçilmesi “umut” verici olmalı... Ama bir “eylem”in ülkenin yüzünü güldürecek bir sonuca varması için “kesintisiz” sürdürülmesinin gerektiğine artık karar verme durumundayız. Eğer bu çok “zor” dersek; daha dün “fellah”lar diye bir bakıma küçümsediğimiz yerli Mısır halkının, özellikle “Kahire”lilerin bu “zor”u nasıl yendiğini onlardan öğrenmemiz gerekir. Öyle değil mi? Faks: 0216 355 31 78 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bilginin 1 saklanma 2 sı ve iletil mesini konu 3 alan akade 4 mik ve mes 5 leki disiplin. 6 2/ Büyük ve süslü çadır... 7 Gidilen yol 8 üzerinde ol 9 mayan. 3/ Ticaret1 2 3 4 5 6 7 8 9 te kullanılması 1 T O P O N İ M İ hemen mümkün 2 E R O S M A N A olan paraya veri 3 len ad... İnce deri 4 O D M E F H A R L UG A Z İ N ya da ince kabuk. M İ 4/ Azerbaycan’ın 5 O Ö N E L L A P A S plaka imi... İsa 6 J Ö N Peygamber’in 7 İ B E R M İ K A E N EME K L doğum yeri olan 8 köy. 5/ Bir yazı 9 O K T E L EME sayfasının altına, metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama... Eski dilde su. 6/ Amaç... Uluslararası Futbol Federasyonu’nun simgesi. 7/ Hamur durumundaki ekmeklerin fırına atılmadan önce içine konulduğu oyuk gözlü tahta. 8/ Bir tür keten patiska ya da basma... Bir nota. 9/ Ziya Gökalp’in manzum masalı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çok uzun olduğu için güçlükle çalınan bir ney türü. 2/ Özür dileme... Radyum elementinin simgesi. 3/ Cilacılıkta kullanılan bir tür zamkreçine... İsrail’in para birimi. 4/ Kanlı basur hastalığı... Uzaklık işareti. 5/ Hayvanın bir yanındaki yük... İtalya’dan çeşitli ülkelere yayılmış bir iskambil oyunu. 6/ Duman lekesi... Gemi. 7/ Dipten dallanan bir süs bitkisi... Küçük mağara. 8/ Cinsel uyarılmada ve doyumda, alışılmışın dışında davranışlara ve özel nesnelere zorunluluk duyma. 9/ Türk müziğinde kimi pasajların tek bir çalgıyla ya da çalgı grubuyla seslendirilmesi ilkesine dayalı icra biçimi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle