15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ARALIK 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Ağzını korkak alıştıranlar “Etik” diyor. Dobra ve doğru olanı “Ahlak”. “Etik” aslında bir felsefe deyimi. “Ahlak dışı” olanı mazur ve masum göstermek isteyenler doğal olarak, etik sözcüğünü tercih ediyor. Doğal olmayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de felsefeye yönelmesidir. TBMM, umutla beklenen bu yasaya “siyasi ahlak yasası” demek yerine “siyasi etik”i tercih ediyor.. Bu tercihin nedeni inşallah özellikle iktidar milletvekillerinin, bakanların uğrayacakları “yol kazalarına karşı” alınan bir önlem değildir. Siyasi Etik Yasa Taslağı’nı her partiden temsilcilerin yer aldığı bir komisyon hazırlıyor. Komisyonun ilk işi, sızan haberlere göre, milletvekillerine en fazla 12 bin liralık hediye verilebileceği imiş. Çok şükür, TBMM Başkanı bu 12 bin TL’yi fazla bulmuş. Komisyon Başkanı Köksal Toptan ise “1000 TL yeter!” görüşünde. Bunların hepsi ne yazık ki boş laf. Son sözü kimin söyleyeceği malum. Ama yine de bu “Hediye Komisyonu”nun tam da bütçe görüşmelerinden ve yılbaşından önce çalışmaya aldıkları hediyeler bile kayıt altına alınıyor. Ve mutlaka ilan ediliyor. Aylardan (yoksa yıllardan mı) beri inatla, ısrarla Hürrriyet’teki köşesinde, Cumhurbaşkanı’nın Suudi Kralı’ndan hediyelerini soran Mehmet Y. Yılmaz’ın kulakları çınlasın! Ve elbette Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç’ın da... Ve Arınç’ın TBMM Başkanlığı döneminde, bir bankanın milletvekillerine hediye ettiği kucaküstü bilgisayarlar nerede? Kendisine, naçizane ABD’deki “50 dolarlık anımızı” hatırlattım. Hak verdi. Ama aşağıdan gelen “kucaküstü isteriz!” baskısına da engel olamadı. Ve muhalefet ve iktidarıyla en az 1000 TL’lik bilgisayarlar kapış kapış oldu! Ne karşılığında? Osmanlı’dan bu yana Meclis’lerin tamamlayıcı birimi kabul edilen Ziraat Bankası’na yatan maaşların bir başka bankaya aktarılması ile Meclis yöneticilerine “avanta makam otosu” karşılığında... Muhteşem Süleyman döneminin şairi Fuzuli’den kalma, “selam verdim, rüşvet deyu almadılar” dizesiyle “alan memnunveren memnun” ilkesi her tür yasa hükmünün üzerine çıkıyor. “Hediye” konusunda son sözü elbette mafyanın anavatanından bir yazara (Antonio Porchia) bırakmak en doğrusu: “Ben sana neyi, neden hediye ettiğimi çok iyi biliyorum. Ama sen bu hediyeyi neyin karşılığı ve ne olarak kabul ediyorsun, benim bunu bilmem çok zor!” Hediyeler Bütçenin Neresine Girecek? başlaması ilgi çekiyor. Halkın ağzını torba gibi büzmek mümkün olmuyor. Devletin ve milletinkinden önce, kendi bütçelerini görüşmeye başladılar!!! “Hediye” bütçe kapsamına girer mi? Paraya pula dökülünce girer. Hele de öyle aylık asgari ücretin 15 mislini falan geçerse elbette girer! Ardından Twitter âleminde peş peşe su sorular sökün ediyor: Milletvekiline hediye, ama ne diye? Hediyenin üst sınırı veya su basmanı seviyesini TOKİ mi belirleyecek? Vekile gelen hediyelerin faturası, etiketi ilişikte olmayacağına göre, muhammen bedelini kim saptayacak? Vekillerin maaşı cumhurbaşkanının maaşına endeksli olduğuna göre, alacakları hediyeler de mi öyle olacak? Kamuda hediye almak, vermek 657 sayılı yasayla zinhar yasak olduğuna göre, bu yasa milletvekilliğini “kamu faaliyeti kapsamından” çıkarmış mı olacak? Haktır Hukuktur! Savaşların getirdiği acı yıkımların ardından ortak değerler sistemi oluşturmak amacıyla ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin neresinde memleket? Haklar, özgürlükler ne durumda? Kusura bakmayın duyamadık, “ileri demokrasi” mi demiştiniz! Hukuksuzluk varsa, hak, özgürlük ne ola? Baksanıza CHP yönetimi 13 Aralık’ta adalet için Silivri’de buluşmaya çağırıyor insanları... Gazeteciler, aydınlar, muhalifler içeride. 12 Eylül ortamı solunuyor adeta... Cezaevlerinden, hukuksuz operasyon ve yargılamalar, sahte delil ve kurmaca ifadelerle tutsak edilen insanların feryatları yükseliyor. Onlar “terörist” diyor ama muhalif olmak “cefa” ve “ceza” için yetiyor. Hamasi ileri demokrasi söylemleriyle, uluslararası toplumsal mühendislik operasyonuyla dönüştürülüyoruz, tepeden tırnağa... HHH Kimsenin yaşama biçimine, anlayışına dokunmuyorlarmış sözüm ona! Oysa ayinesi iştir kişinin. Bu operasyonlar ne peki? İlkokula giden küçük kıza kısa kollu gömlek giymeyi yasaklamak, bütün okulları imam hatipleştirmek hangi anlama geliyor o zaman? Milli eğitimde kılık kıyafet özgürlüğü getiriyorlarmış! Ya eğitimde laiklik ilkesine ardı ardına vurulan darbeler? Kadınlara, kızlara artan şiddet ne peki? Bu şiddet hangi ortamda tırmandı da artık gazetelerin birinci sayfalarından inmiyor? Konya’da kurşunlanarak yaşamını yitirmeden önce can güvenliği için devlete sığınan, koruma isteyen Gülşah Öğretmen’in başına gelenler hiç mi bir şey anlatmıyor? Gülşah Öğretmen’in “en kötü ihtimalle öleceğini, ölümün hak olduğunu, kaçış olmadığını, hiç olmadı istifa edebileceğini, yanında biber gazıyla gezmesi gerektiğini söyleyen o bürokrat” hangi iklimin ürünü? Konuşmaya değil biate, sadakate yöneltilen bir kuşak ne yapsın insan haklarını? Küreselleşmenin güdümünde, tek adamlığa doğru sürüklenen bir sistemde hak hukuk, “hak getire...” HHH Geçtik insanların yaşam biçimine doğrudan müdahaleleri, TV dizilerine bile gösterilen tahammülsüzlük ne anlama geliyor o zaman? Muhteşem Yüzyıl dizisi, ecdadımızı yanlış anlatıyor gerekçesiyle hizaya getiriliyor. Aslında bu müdahalenin altından da bir toplum mühendisliği, insanların yaşama biçimini dönüştürme çabası yatıyor dolaylı yoldan. Yatıyor ki, bir güzel haşlanan medya patronu, dizi sahipleri, Hurrem’i tesettüre sokuyor acilen. Tabii tartışmanın ardından, “Ecdadımız nasıldı?” diye doğal bir merak da başlıyor aynı zamanda. Gazete haberleri, kitaplar, televizyon programları... Tartışmalar başlıyor; fetihler, iktidar çekişmeleri, güç dengeleri... Osmanlı’da Türklerin durumundan tutun da saray operasyonlarına kadar değişik tartışmalar. Harem yaşamı, hangi padişahın hangi ecnebi anası, oğul ve kardeş cinayetleri, katli vacip sadrazamlar, amcalar, yeğenler... Merak işte... özel bir anı Arınç ile Hediyenin değeri elbette fiyatıyla ölçülmez... Ama her hediyenin kaçınılmaz bir peki ne diye? Hediye, ama arka planı vardır. Bu konudaki en tarihi laf, benim bibiye (büyük hala) aittir. İcap ediyorsa, öyle pahalısını vermelisin, verdiğin kimse o gece sevincinden uyuyamasın, sen de üzüntünden! Aile içi hediyeler, bizim Siyasi Etik Yasası’nın kapsamı dışında tutulacakmış. Oysa Amerika’da Kongre üyelerinin ailelerinden (enişte, elti, görümce, bacanak dahil) Sayın Arınç’la, 1997 yılında birlikte bir heyette Washington’da resmi bir gezideydik. ABD Kongresi’nde Siyasi Etik Komitesi’nde toplantıya katıldık. Amerikalı senatör ve milletvekillerinin alabilecekleri hediyenin en üst sınırının 50 dolar olduğu söylendi. Arınç, o dönemde muhalefetteki Refah Partisi’nin grup başkanvekiliydi. Bendeniz de iktidar grubunun yönetiminde bir milletvekili! Kulağıma eğilip, “Ne güzel bir uygulama. Keşke biz de uygulayabilsek!” demişti. Takdiri ilahiden sual olunmaz. Kendisi önce TBMM başkanı idi, şimdi de başbakan yardımcısı... Dolar ise hep aynı dolar. 50 dolar yani, 180 TL nerede? Şimdi önerilen 12 bin TL nerede? HARBİ SEMİH POROY CHP ve STK’ler: Mantık Evliliği ve Kullanma Kılavuzu Mahallenin ilgi uyandıran esrarengiz güzel kızı ile zengin ama hassas geçmişli bıçkın delikanlısı beraber hayat kurma yolunda ilerliyorlarsa, her açıdan ikisinin ve ailelerinin de bu evlilikten ciddi oranda çıkar beklentileri varsa, üstelik kasabada, bu ilişkiye alternatif olabilecek başka kapı yoksa... Ortaya çıkan sorunların bir şekilde halledilmesi gerekir, değil mi? Evlilik ya doğal yollardan kaçınılmaz tutkulu aşkla gelir, ya dönüşen bir arkadaşlığın gelişmesiyle ya da tesadüflerle... Başka? Bunlardan hiçbiri olamamışsa, o zaman gündeme gelebilecek diğer seçenek “mantık evliliği” olabilir. Yani münasip zaman, şartlar, çevre baskısı ve tüm veriler analiz edildiğinde ortaya çıkan çaredir!CHP ve sivil toplum arasında yaşananlar, her açıdan en azından bir “mantık evliliği”nin devreye girmesi gerektiğini ortaya koyuyor! Neden mi? Gerekçeler gayet basit. Özetle ele alacak olursak, iki hafta önce “CHP’nin Tehlikeli İkilemleri” başlığı altında, Parti’nin, geniş kitlelerin ve STK’lerin kendisinden vebalı gibi kaçmalarına neden olan ölümcül hatalarını aktarmıştım: Kürt sorunundan laikliğe, yakın tarihin gerçekçi analizinden milletvekili adaylarının saptanmasıyla ilgili ortaya çıkan tepkilere kadar her yöne uzanan akıl karışıklıkları ve yanlış politikaların CHP seçmenini nasıl uzaklaştırdığını... Geçen hafta ise, sivil toplumun, elinde hiçbir “B Planı” olmamasına karşın, intiharına koşarcasına CHP ile arasına nasıl buzullar koyduğunu ve bunun güya kurtulmaya çalıştığı faşist rejimin içinde kendisini nasıl tutsak haline getirdiğini anlatmıştım. Hayatın gerçekleri ise, her iki kesimin de “uysa da uymasa da” birbirleriyle acilen yakınlaşmaları gereğini ortaya çıkarıyor. Çünkü acilen bu “mantık evliliği” sonuçlandırılmazsa, her ikisi de birbiri peşi sıra, geriye dönüşü olmayan bir uçurumdan aşağıya yuvarlanacaklar. Hatta araç sigorta terminolojisiyle, “pert” olacaklar! Bugünün gerçeklerine dönecek olursak: Önce yerel, ardından genel seçimlere yönelik takvim işlemeye devam ediyor. Seçimler her gün yaklaşırken, CHP ve onun hinterlandı olması gereken “sivil toplum” arasındaki sorunların sıkı ve acil bir diyalogla giderilmeye, en azından iyileştirilmeye gereksinimi olduğu kesin bir veri. Çünkü bu ilişkinin hak ettiği sıhhatine kavuşturulması için, seçimlere üç gün kala harekete geçmek, kimselere bir şey kazandırmaz! Öte yandan, bu birleşmenin hiç gerçekleşmemesi için ister sinsi sinsi, ister açıkça çalışan o kadar çok gafil var ki! Bunların bir kısmı, CHP’nin geçmiş kararları veya siyasi akış kadroları açısından bir çeşit çoğu zaman haklı!“kuyruk acısı” geliştirenler. Bir diğer kısmı CHP’den artık kurtarıcı bir parti yaratmanın imkânsızlığını gördüğünü söyleyenler! Bir diğer kısmı da hiçbir zaman uzaktan yakından gerçekleşmeyecek olan farklı siyasal beklentiler nedeniyle komik şekilde CHP’yi rakip görüp onun “imajını” batırmaya çalışanlar! Hayali senaryolarla avunup gerçeküstü beklentilere yelken açan bu kesimin de bahsettiğimiz diyaloğu sağlayacağı veya kolaylaştıracağı pek düşünülemez. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen “Başarısızlık bir alternatif değildir” sözünden yola çıkarsak, “mantık evliliği”ni sağlamanın şartları karşılıklı bir “kullanım kılavuzu” gerektirebilir! Mesela CHP’nin STK temsilcileriyle sık sık buluşması, onların ideolojik eleştirilerini dinlemesi, zeytin dalı uzatarak araya girmiş her türlü yanlış anlamayı bertaraf etmesi, başta TGB olmak üzere, Parti’nin ADD, ÇYDD ve DİSK gibi kuruluşların sokak gücü ve dinamizmini kullanması ve hatta İP’le dayanışmaya girmesi, tarafsızları, küskünleri çekmesi, kendi alyuvarlarına oksijen doldururcasına bu hatları hızlı şekilde genişletmesi gündeme gelmelidir. STK’lerin ise, CHP’den şikâyet etmek yerine gördükleri ideolojik ve diğer hataların düzeltilmesi için çalışmaları, Parti’yi silkelemeleri, ilçe ve milletvekillerini ziyaret ederek infiale yol açan gafları çekinmeden yüksek sesle ifade etmeleri ve böylece artık şu “Ben tarafsızım, herkese eşit mesafedeyim” nakaratından kurtularak rengini çekinmeden belli etmenin şeffaflığını yaşamaları gerekiyor. Burada karşılıklı sabır, tahammül ve alçakgönüllü duruş şart! Sürekli kan davası gibi hesaplaşmaların, geçmişe yönelik suçlamaların terk edilmesi lazım. Yoksa evlilik suya düşer! “Kullanım kılavuzu”nun temel maddeleri bunlar! CHP ve sivil toplum, çok acilen ister aşk, ister mantık evliliği yapmayı beceremezlerse, AKP hakkındaki şikâyetlerinin kuruş değeri yoktur. Bu not, tarihe düşülmüştür. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Çizerimizin rahatsızlığından dolayı bugünkü karikatürünü yayımlayamıyoruz. BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenç@yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ “Karabi1 na” da deni2 len bir tür fitilli tüfek. 2/ Saç 3 kıvrımı... Şarap, 4 içki. 3/ Aldatma 5 işi, hile... “Ben 6 Musa’yım sen firavun / İkrar 7 sız şeytanı / 8 Üçüncü ölmem 9 bu hain / Pir Sultan ölür di1 2 3 4 5 6 7 8 9 rilir”. 4/ Ceket altı 1 İ Y E Ş M E K S na giyilen kolsuz ve 2 Z U L A B İ A T kısa giysi... Ağlama, 3 H A R T A inleme. 5/ Bir renk... 4 M A İ N L İ M U R A T Walt Disney’in ya5 H İ T İ A S İ rattığı çizgi film faK A D A K resinin adı. 6/ Kimo 6 L A L 7 A Y A Z L İ G nonun beline bağ8 L A A B A K U A lanan ve daha çok ipekten yapılan uzun 9 R AMA Y A N A Japon kemeri... Argoda kıç. 7/ Üç zar ve iki ya da daha çok oyuncuyla oynanan şans oyunu. 8/ Şöhret... Genellikle sırma ya da gümüş çizgili bir kadın kumaşı. 9/ Böbrek iltihabı... Özbekistan’ın plaka imi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde varis hastalığına verilen ad. 2/ Su akan musluksuz boru... “ Harab”: Erol Toy’un roman üçlemesi. 3/ Bir renk... Dinden çıkmış olan. 4/ Kuş kanadının büyük tüyü... Tavlada kullanılan oyun aracı. 5/ Halk dilinde ayrana verilen ad... Argoda pornografik filmlere verilen ad. 6/ Asya’da bir ırmak... Yazı, makale, tefrika gibi şeylerin devamı, arkası. 7/ Hint Okyanusu’nda, Tanzanya’ya bağlı bir ada. 8/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri... Tek sıra elmastan ya da inciden gerdanlık. 9/ Yeşim taşının bir türü... İyi, güzel.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle