16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ARALIK 2012 PAZARTESİ KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 17 Türkiye’nin her ilkokulunda bir piyano olsun, minik parmaklar o tuşlarda gezinerek hayata hazırlansınlar Piyanonun tuşları ok merak ediyorum: Her ilkokulda bir piyano olsa, her çocuk haftada en az bir gün piyano ile buluşma fırsatı yakalarsa, eğitim bundan nasıl etkilenirdi acaba? Piyanonun siyahlı beyazlı tuşlarında dolaşan minik parmaklar genç beyinlerine, ruhlarına nasıl bir deneyimi nakşederlerdi? Ben piyanonun bir sihri olduğuna inandım hep. Hâlâ televizyonda ne zaman iyi bir piyaniste rastlasam elimdeki işi bırakır, sonuna kadar seyrederim. Herhalde bu müzik enstrümanının kişisel tarihimde tuttuğu yerin de bir payı var bu durumda. Ben baleye çok küçük yaşta başladım, ayrıca sürekli müzik, özellikle de klasik müzik dinlenen bir evde büyüdüm. Babamın hatırı sayılır bir plak koleksiyonu vardı. Kulağım iyi bir terbiye aldı ama ailemin maddi durumu yüzünden evde hiç piyanomuz olmadı. O yaşlarda piyanom olsaydı mutlaka çalmayı öğrenirdim. Olmadı, içimde ukde kaldı. Ama acaba? Piyanonun siyahlı beyazlı tuşlarında dolaşan minik parmaklar genç beyinlerine, ruhlarına nasıl bir deneyimi nakşederlerdi? ruysa, zavallı Stein onca yolu aşmış, ama uzun ömrü Türkiye sınırında sona ermiş demekti. Türkiye’ye döndükten sonra yaşadığım maddi sıkıntılar nedeniyle ikinci piyanoyu da satmak zorunda kalınca, bu güzelim enstrüman hem Sema’nın hem de bizim hayatımızdan çıkmış oldu. Piyano ile ? Her ilkokulda bir piyano olsa, her çocuk haftada en az bir gün ilgili içimde kalan piyano ile buluşma fırsatı yakalarsa, eğitim bundan nasıl etkilenirdi ikinci ukdeydi bu. Bodrum’da, Torba’nın yamaçlarında, körfezi olduğu gibi gören bir evin taraçasında oturuyoruz. Ev sahibem Saadet, Yugoslavya göçmeni emekli bir işçi. Uzun süre İstanbul’un tekstil fabrikalarında çalıştıktan sonra, kocasıyla birlikte Almanya’ya gitmiş, Siemens’te de yıllarca çalışmış, sonra emekli olmuş. Kızının müzik konusundaki yeteneğini desteklemek için konservatuvara göndermiş; ama piyano lazım, piyanolar da pahalı. Almanya’da ihtiyar bir adamın bakımını üstlenmiş ve ücretini biriktirerek kızına Yamaha bir piyano almış. Hikâyeyi anlatırken gözleri parlıyor. O piyanonun ne anlama geldiğini biliyor çünkü. Ne zaman tuşlarda dolaşan hünerli parmakları seyretsem, içime müziğin o eşsiz akışıyla birlikte, bu yaşanmışlıklar da doluyor. Kimimiz piyanoya hiç ulaşamamışız, kimimiz elimizdekini koruyamamışız, kimimiz her türlü fedakârlığı yaparak almışız onu, kimimizin de piyanosunu parçalamışlar… Ben istiyorum ki Türkiye’nin her ilkokulunda bir piyano olsun, minik parmaklar o tuşlarda gezinerek hayata hazırlansınlar. ([email protected]) Tarzan Zor Durumda Zor yazı. Zor olduğu için de en kolayı, başlığı “Tarzan Zor Durumda” diye yazmaktı. Hem hangi “köşebent” yazılarında kendinden söz etmez ki? Ben de bazen çok, bazen az kendimden haber veriyorum, kendime de haber veriyorum belki de. Orhan Koçak’ın “Denemede İçtenlik” başlıklı bir yazısını okumuştum yıllar önce, epey not almışım yazıdan ama kaynağını belirtmemişim. Orada, Jean Jacques Rousseau’nun “İtiraflar” kitabının başında yazdıklarını anar: “Daha önce benzeri görülmemiş bir işe giriştim, tamamlandığında taklitçisi de olmayacak bu girişimin. Amacım hemcinslerime, her bakımdan doğaya uygun bir adamın portresini sunmak ve portresini yapacağım adam da benim.” Koçak, “bu adam”ın projesinin asıl özgünlüğünü de şöyle özetler: “Kendini sadece asil, temiz ve cömert bir kişi olarak değil, aynı zamanda kötü, hatta iğrenç bir kişi olarak da sunmaktır.” Şaşırtıcı geliyor, insanın bu “ipiçtenlik” karşısında kendini suçlayası geliyor, geliyor ama, Rousseau’dan da “ilk taşı hiç günahı olmayan atsın” cümlesini ya da “başkası cehennemdir” sözünü hatırlatırcasına devamı geliyor: “Öyleyse hemcinslerim çevremde toplansın ve itiraflarımı dinlesin. Alçaklıklarıma homurdansınlar ve kötülüklerim yüzlerini kızartsın. Ama onlar da kendi kalplerini aynı içtenlikle açığa vursunlar ve görelim bakalım ‘ben ondan daha iyi bir adamdım’ diyebilen çıkıyor mu?” Öyle bir “adam” çıkmış mı bilmiyoruz ama, Rousseau’nun kızgınlığı biraz da bu “içtenlik projesi”ni kendisinden 200 yıl önce denediği için “içtenliğin denemecisi” Montaigne’e yönelik: “Montaigne’in sahte yapmacıksızlığı beni hep eğlendirmiştir. Hatalarını itiraf ediyormuş gibi yaparken aslında sadece sevilecek özelliklerini itiraf ediyordur; oysa ben, her zaman insanların en iyisi olduğuna inanmış olan ben, ne kadar saf olursa olsun çirkin bir günah içermeyen hiçbir insan kalbi olmadığını hissetmişimdir hep.” Bu yazı Koçak, Rousseau, biraz da Montaigne arasında geçiyor, ben de hem “zor durumdaki” Tarzan hem de bir “köşebent” olarak, yazıya girmek için çabalasam da olmuyor. Üstelik Orhan Koçak’ın şu sözlerinden sonra: “Rousseau bir bakıma bir ‘model’ sunmuştur sonraki deneme yazarlarına: Kendi zaaflarını anlatması, aslında herkesin zaafları olduğunu söylemek içindir. Başkalarını suçlayabilmek için kendini suçlamaktadır. Ve kendisini hem ‘tekil bir birey’ hem de ‘genel bir insan’, yani ‘herkes’ olarak kurgular.” Böylece “itiraf edebiyatı” da Rousseau tarafından başlatılmış olur. “Herkes herkes ve dolayısıyla da hiçkimse” olur. Ama kimse de sadece kendisinden ibaret değildir. Bir “itiraf”ta bulunmak üzere Tarzan’ı başlığa yolladım, fakat defterdeki alıntılar arasında Orhan Koçak’ın yazısını görünce, o biraz daha “zor durumda” beklesin diyerek yol değiştirdim. Kim bilir belki de “itiraf”ım daha bir sahicilik kazanmıştır böylelikle. Sözüm söz, Tarzan’ı bu zor durumdan kurtaracağım ve “itiraf” edeceğim. Bir işçi ailesi Ç “Piyano” filminden bir kare. Yaşlı Stein kızlarım piyano öğrenerek büyüsünler istedim. Büyük kızım Sema çok yetenekliydi. Paris’te yaşarken konservatuvarda ders alıyordu. Eve bir piyano almak lazımdı. Pahalı olmayan, Stein marka eski bir duvar piyanosu aldık. Bütün aksamı ahşap olduğu için sık sık akort edilmesi gerekiyordu, ama evimizin bir parçası olmuş, Sema’nın parmakları o yaşlı dostun tuşlarında epey gezinmişti. Sonra eve daha modern bir piyano geldi ama Stein ile birlikteliğimiz de devam etti. 1993’te Türkiye’ye dönerken tüm eş yamızı ve bu arada Stein piyanoyu da bir nakliye şirketinin kamyonuna yükledik. Kamyon gümrükten çıktığında Stein’ın yerinde yeller esiyordu. Başına neler geldiğini yıllarca öğrenemedim. Geçen yaz, vaktiyle gümrükte çalışmış bir tanıdığımla konuşurken bana çok tuhaf bir soru sordu: “Türkiye’ye gelirken iki piyano getirmiştiniz değil mi?” “Evet” dedim hayretler içinde. “Bunlardan birini aldınız, diğerini alamadınız. Çünkü ikincisi ahşaptı, arama yapmak için sökülünce dağıldı, bir daha da toparlanamadı.” Eğer bu söylediği doğ 13. ULUSLARARASI ANTALYA PİYANO FESTİVALİ Kültür Servisi Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 13. kez düzenlenen Uluslararası Antalya Piyano Festivali, Şef Vladimir Spivakov yönetimindeki Moskova Virtüzözleri konseriyle sona erdi. Dünyanın en önemli toplulukları arasında gösterilen, festivalin daimi orkestrası “Moskova Virtüözleri”, her yıl olduğu gibi bu yıl da kapanış konseri düzenledi. İzleyicilere unutulmaz bir gece yaşatan Moskova Virtüözleri’ne solist olarak Philipp Kopachevsky (piyano), Spivakov Vakfı’nın genç yeteneklerinden Julia Genç soliste büyük alkış Schasnovich (flüt), Dmirtry Prokofiev (viyolonsel) ve Matvey Sherling (saksofon) eşlik etti. Konserin ilk eseri, W.A.Mozart’ın “13. Piyano Konçertosu K. 415, Do Majör” oldu. Konserin ikinci yarısı J.S.Bach’ın “2. Orkestra Süit, Si Minör, BMV 1067” eseri ile başladı. Konserde, 13 yaşındaki solist Matvey Sherling, J. Van Heusen’in “Polka Dots ve Moonbeams” eserindeki güçlü yorumuyla izleyiciden büyük alkış aldı. Konserin ardından, sanatçılara birer plaket verildi. BU KEZ BİRGİ SERGİSİ İZLEYİCİYLE BULUŞTU Kendini koruyan kentler Kültür Servisi ÇEKÜL Vakfı, “Kendini Koruyan Kentler” programı kapsamında yeni bir sergiyi izleyiciyle buluşturuyor. Gaziantep ve Sivas’tan sonra, “Kendini Koruyan Kentler Sergileri”, Birgi ile devam ediyor. ÇEKÜL Vakfı arşivi ve vakıf gönüllüsü mimar Y. Metin Keskin’in fotoğraflarının yanı sıra vakıf temsilcisi, arkeolog, ressam Emin Başaranbilek’in resimlerinden oluşan sergide; yerleşim dokusundan akıcı sokak perspektiflerine, başodadaki dolap oymasından renkli camlara kadar Birgi’nin farklı yönleri ele alınıyor. Serginin yanında, Emin Başaranbilek’in kaleminden “Birgi’ye Bakmak…” adlı kitap da okurla buluşuyor. “Kendini Koruyan Kentler Sergileri: Birgi”, 31 Aralık’a kadar Beyoğlu’ndaki ÇEKÜL Evi’nde ziyaret edilebilir. ? İstanbul Haber Servisi Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve TSK Mehmetçik Vakfı tarafından düzenlenen “4. Safiye Ayla Zeki Müren Ses Yarışması”nda, ödüller sahiplerini buldu. Bu yıl 258 sanatçının katıldığı yarışmada, Safiye Ayla dalında Aynur Ezgi Yolcu birinci, Berna Anter ikinci, Murat Erdoğan ise üçüncü oldu. Zeki Müren dalında ise Berk Özçam birinci, Murat Çağlar Sungur ikinci, Süleyman Özen de üçüncü oldu. İlk sırada yer alan sanatçılara 10’ar bin TL para ödülü verildi. Geleceğin sesleri belli oldu Kültür Servisi Viyolonsel piyano ikilisi Dilbağ Tokay ve Emine Serdaroğlu, ENKA Kültür Sanat Buluşmaları’nın “ENKA’da Tempo, Allegro!” programı kapsamında yarın akşam sahnede olacak. Dinletide ikili, Çaykovksi’nin “Valse Sentimentale”i, Beethoven’in “Viyolonsel ve Piyano için Sonat Op. 5”i gibi dünyaca ünlü bestecilerin eserlerini seslendirecek. “CelloPianoDuo” olarak çalışmalarına 1998’de başlayan Tokay ve Serdaroğlu, İtalya ve Almanya’da katıldıkları uluslararası müzik akademilerinde viyolonselist Frieder Serdaroğlu ve Tokay. Berthold, Niels Ullner, piyanist Carlo Levi Minzi, Ratko Delorko, Paul Trein, Carl Ponten gibi sanatçılarla çalıştılar. İkili aynı zamanda, Almanya’da düzenlenen Oda Müziği Festivali’nin açılış konserinde, orkestra eşliğinde besteci P.Trein’in “Old English Landscapes: Surrey” adlı eserinin ilk seslendirilişine imza attı. 18 Aralık’ta ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahneye koyduğu “Wolfgang ve Lorenzo” isimli müzikli oyun izlenebilir. Sahnede viyolonselpiyano ikilisi ENKA KÜLTÜR SANAT BULUŞMALARI ? Kültür Servisi Korku ve gerilim türünün en önemli yazarlarından Stephen King, Massachusetts Üniversitesi’nde verdiği konferans sırasında, “örümceklerden, yılanlardan ve üvey annesinden” korktuğunu söyledi. Önümüzdeki yıl basılacak iki kitabını bitirdiği haberini de veren King, ilk olarak suç romanı “Joyland”in basılacağını, sonrasında ise “The Shining”in devamı niteliğinde yazdığı “Doctor Sleep”in raflardaki yerini alacağını açıkladı. Yılandan korkan King
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle