27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 2012 SALI 8 İstanbul Y Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale B İzmir B Manisa PB Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon B Giresun B Ankara PB 23 23 26 23 25 25 24 24 23 24 24 23 22 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB B B A A B A A A A B B B 22 22 20 25 28 26 22 26 22 21 16 15 15 HABERLER TARİHTE BUGÜN Oslo PB Helsinki K Stockholm PB Londra PB AmsterdamY Brüksel Y Paris PB Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid PB Viyana B 1 3 3 10 11 8 9 9 7 10 13 14 11 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y Y PB PB Y Y B B PB B B PB B 14 16 19 26 8 11 21 18 20 15 20 30 28 MÜMTAZ ARIKAN 6 KASIM GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada cumhurbaşkanı olsa devlet yönetiminde elinde hiçbir yetkisi olmayan, gelen giden kâğıtları onaylayan, yaşanan olaylar karşısında yürütmeyi etkilemeyen kişisel görüşleri açıklayan bir konumda olacak. Alışmış bir kere ülkeyi tek elden idare etmeye... Ama şu sıralar darda... Hedefine ulaşabilmesi için anayasa değişikliği gerek. Oysa parlamentodaki partiler başkanlık sistemine sıcak bakmıyor. Hatta AKP grubunun ne ölçüde başkanlık sistemine yatkın olduğu da belli değil... Örneğin, Çankaya’daki “kardeşi”, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ola ki sesleri çıkmayan kimileri, başkanlık sisteminin ülkeye yararlı olmayacağı görüşünü savunuyor. Başkanlık sisteminin (RTE’ye) tek adamlık yolunu açacağı kaygısı giderek güçleniyor... ??? Bu tablo karşısında akla gelmesi beklenen soru nedense tartışmaya kapalı. Bugün gerçekleşme şansı hayli düşük başkanlık sistemine geçilemezse RTE’nin geleceği sorgulanmıyor. RTE, yıllar önce başkanlık, hiç olmazsa yarı başkanlık sistemini gerçekleştireceğini hesaplayarak yola çıktı. Son kez geldiği genel başkanlığa, tüzük gereği gelecek genel seçimde milletvekilliğine ve doğal olarak Başbakanlığa veda ediyor. İki arada bir derede RTE: Başkanlık sistemi defterini kapadığı gün; ya parlamentonun seçtiği yetkisiz cumhurbaşkanlığını ya da torunlarıyla gün geçiren, anılarını yazmaya koyulan emekli bir siyaset adamı olmayı yeğleyecek! Tek umudu yeni anayasada parlamentonun seçtiği cumhurbaşkanlarının yetkilerini artırmak! Tabii yeni bir anayasa gerçekleşirse… ??? “Muhteşem 10 yılını” övdüğü Kızılcahamam konuşmasında ne yeni anayasaya ne de başkanlık sistemine değinmemesi dikkat çekici değil mi?.. Kongrelerde halkın desteğinin devam ettiğini, hatta güçlendiğini gösteren anket sonuçlarını bu kez açıklamadı RTE. Ya da açıklayamadı. Medyamız yazamıyor ama dış basında RTE’nin düşüşe geçtiğinin altını çizen yorumlar yayımlanıyor. Zira görünen köy kılavuz istemez... Ülkeyi açık hava hapishanesine dönüştüren icraatını bırakınız bir yana... 10 yıl sonunda 11 milyon 670 bin kişinin aylık 339 TL’den daha az kazandığı, zenginle yoksul arasında gelir uçurumunun 8 kat, Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığına göre her 10 kişiden 63’ünün yoksul olduğu bu ülkede, bir başbakanın hâlâ iktidarda olması bile Batılı ülkelerde eşine rastlanmayan bir sonuçtur. On yılda ülkeyi ve insanlarını bu hale getiren bu başbakanın düşüşe geçmesi ise demokrasi gereğidir ama… …. ülkemizde son 10 yıldaki seçimlerde bu demokratik gerçeğin tam tersi gerçekleşiyor.. ??? Böyle gelmiş böyle gider mi? Biz, siz diyoruz ki, gitmez!.. O ve onlar diyor ki gider! Yine bekle gör politikasına yattık. Halep orada ise arşın önümüzdeki yıllardaki yerel ve genel seçimlerde!.. Başbakan’ın çevresi ikide bir ABD’yi işaret ederek; “Bakın demokrasinin kalbindeki sistem ne güzel, gül gibi!” diye çağrı yapıyor ya… Yakup Kepenek bu kopyacılığın Türkiye’de neden bambaşka sonuçlar vereceğini “Başkanlık mı Sultanlık mı?” başlıklı yazısında dün ayrıntılı biçimde irdeledi. Ben de ek olarak sistemin, “demokrasinin beşiği ABD’de bile” yarattığı açmazdan söz etmek istiyorum... Kepenek’in bahsettiği gibi ABD’de Türkiye’den farklı olarak güçler ayrılığı her şeyden önce çalışıyor. İfade özgürlükleri, kutsallık ölçüsünde önemseniyor. Aday belirleme sürecindeki çoğulculuk, gücün tek merkezde yoğunlaşmasını engelleyen federal yapı başkanın diktatör kesilmesini engelliyor… Buna rağmen sistemin ABD’de dahi kriz ürettiğini söyleyen çok sayıda siyasi gözlemci var. Bugün yapılmakta olan seçimleri ele alalım. Bu seçimlere ilişkin kullanılan başlıklar şunlar: “İkinci Florida sendromu”, “Kaos senaryosu”, “Beraberlik kâbusu” vs… Niçin? Çünkü Amerikan toplumu son yıllarda hiç olmadığı denli kutuplaşmış; Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında karpuz gibi ikiye bölünmüş durumda. Cumhuriyetçiler, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” kertesinde vahşi kapitalizmi sahipleniyor. Geleneksel, dinci aile değerlerini öne çıkarıyorlar. Farklılıklara ırkçılık derecesinde tahammülsüzlük gösteriyorlar. Demokratlar ise görece olarak ABD’nin laik, ilerici kesimlerini kucaklıyor, Obama örneğinde olduğu gibi gereğinde ekonomiye müdahale edilebileceğini savunuyorlar. Ayrışma son yıllarda neredeyse “iki farklı toplum projesi” noktasına itilmiş vaziyette. Hal böyle olunca yarış, son oya dek kovalanan düelloya dönüşüyor. Kutuplaşma radikalleşiyor. Başkanlık Sistemi ve ABD Örneği Sisteminin Başarısızlığı” (The Failure of Presidential Democracy: Comparative Perspectives, Johns Hopkins University Press) adlı kitabında Juan Linz “Başkanlık sistemi” diyor: “Bir ‘zero sum game’ (sıfır toplam) oyunudur. Kazanan parsayı toplar. Zıt güçleri temsil eden adaylardan biri kıl payı farkla çıksa, kutuplaşma bilenir. ‘Meşruiyet’ gölgelenir. Başkanın 45 yıl için seçildiğini düşünün. Tarafların tabanları arasındaki sertleşme ve gerilimi, bu dönem zarfında düşürecek ya da giderecek mekanizma yoktur. Parlamenter sistemdeki çareler (parlamentoyu çözmek, yeni bir seçimle siyasal güç dengelerini yinelemek) bu sistemde bulunmaz. Yenilen taraf; 45 yıl bekleyecektir. Gerilim tırmanır!” ABD’de şimdi yaşanan bu. Obama ve Cumhuriyetçi Romney arasında bir “sıfır toplam” oyunu oynanıyor. Oyun, 12 yıl önceki seçimlerin kaderini belirleyen Florida oylarının tekrar sayılmasına yol açan ve mahkemede sonuçlanan 2000 seçimleri gibi bir kez daha “berabere” biterse; kutuplaşma (kongre ve senato da dahil olmak üzere!) iyice tavan yapacak. Çünkü, ufak marjla da olsa üstün çıkan yanın kendisini karşı tarafa olanca gücüyle abanarak dayatması, toplumsal uzlaşı arayışını gereksiz kılıyor. Kutuplaşma sarmalındaki kesimler her seçimde daha da düşmanlaşıyor. Sıfır toplam oyunu Başkanlık sistemi hakkında okuduğum en aydınlatıcı kitaplardan biri olan “Başkanlık ‘Yüzyıl geri gideriz!’ Başkanlık sisteminin derinleştirdiği bu si yasi polarizasyon, ABD’de gerçekte sırf 2000’den bu yana gelen bir olgu da değil. Hastalığın kökeni, Reaganizme dek uzanıyor. Örneğin, Amerikan anayasacılığı ve siyaset bilimi üzerine yazılar yazan Rogers M. Smith, ABD’de “gerici” olan “yeni sağın” Reagan döneminde öne çıktığını ve “ilericilikle özdeşleştirilen” demokratlara karşı sistemli olarak örgütlendiğini söylüyor. “Asimetrik” diye adlandırdığı bu derin kutuplaşmada, demokrat kanadın hep tıknefes kaldığını ilave ediyor. Geri dönüp baktığımızda hem ekonomik hem kültürel bağlamda köktenci olan “yeni Amerikan sağıyla” gerçekten, ilk Reagan yıllarında tanıştığımızı hatırlıyoruz. Aynı sağın Monica Lewinski skandalı bahanesiyle Bill Clinton’ı alaşağı etmeye teşebbüs ettiğini anımsıyoruz. 2000’in Florida dönemecinin aydınlanmamış olmasının bir kez daha ayırdına varıyoruz. Bu yüzden aralarında Robert Redford gibi ünlülerin de bulunduğu ABD liberalleri şimdi “Romney sağcılarının kazanması halinde yüzyıl geri döneceğiz” diye uyarıda bulunuyorlar. R.M. Smith, bu saptamada mübalağa olmadığını 20121912 karşılaştırmalı seçim analiziyle ortaya koyuyor. “1912 seçimlerinde demokrat Wilson karşısındaki muhafazakârlar arasında, bugünün köktenci Çay Partisi güdümündeki Romney gibi tek bir muhafazakâr yoktu” diyen yazar, sonrasında şunları ekliyor: “1912’nin adayları, hangi görüşten olursa olsun, 19. yüzyılın bilimsel pozitivizmine inanıyordu. 1912 seçimlerinde sırtını Darwinciliği günah sayan köktenci Hıristiyanlığa dayayan tek aday yoktu!” Özetle, başkanlık sisteminin tuzaklarıyla ABD yüzyıl geri gitmiş/gidebiliyor… Varın aynı sistemin Türkiye’de vereceği sonuçları siz hesap edin. YÖK’ün yeni yükseköğretim yasası çalışması sonuçlandı YÖK de Atatürk’ü siliyor SİNAN TARTANOĞLU ‘89. Yılında 29 Ekim 1923’ sempozyumu Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başladı ‘İngilizce bilmeyen 70 büyükelçi adayı aldılar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, son dönemde Dışişleri Bakanlığı’na alınan ve ileride büyükelçi sıfatı da taşıyabilecek 100 yeni meslek memurunun 70 tanesinin İngilizce dahi bilmediğini belirterek “Bu memurlara ODTÜ’de dışarıdan kurs verdirilerek İngilizce eğitimine tabi tutulduklarına ilişkin bilgi aldık. Dışişleri Bakanlığı’nın geldiği nokta budur” diye konuştu. Gazetemizin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Gelişme ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (GETA) ile düzenlediği “89. Yılında 29 Ekim 1923/Osmanlı’dan Cumhuriyete Cumhuriyetten Osmanlı’ya mı?” sempozyumu başladı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan gazetemiz yazarı Işık Kansu, “Cumhuriyetin meyve veren ağaçlarından büyüdüğünü” ancak bu ağaçların bugün “taşlandığını” dile getirdi. Bugünün Türkiyesi’nde, gazetecisinden öğrencisine, subaylarından akademisyenlerine değin 130 bin tutuklu bulunduğuna dikkat çeken Kansu, ülkeyi Anayasa Mahkemesi’nin “laikliğe karşı eylemlerin odağı” saydığı bir hükümetin yönettiğine vurgu yaptı. Dekan Prof. Dr. Yalçın Karatepe, ise “Son 10 yılda kurumların yıpratıldığı bir dönemdeyiz” diye konuştu. GETA Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Alpay Dikmen de 29 Ekim 2012 tarihinin bir milat olduğunu vurguladı. Sempozyumun “Osmanlı’dan Cumhuriyete Dış Politika” başlıklı oturumunda konuşan CHP Milletvekili Korutürk, AKP döneminde Türk dış politikasının “temelden saptırıldığını” söyleyerek, komşularla ilişkilerin günden güne kötüye gittiğine vurgu yaptı. Son dönemde Dışişleri Bakanlığı’na alınan 100 yeni meslek memurunun 70 tanesinin İngilizce dahi bilmediğini belirten Korutürk, “Bu memurlara ODTÜ’de kurs verdirilerek İngilizce eğitimine tabi tutulduklarına ilişkin bilgi aldık. Dışişleri Bakanlığı’nın geldiği nokta budur” dedi. Eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan da “Cumhuriyetin yavaş yavaş Osmanlı’ya doğru evrildiğini” kaydetti. Sempozyumun ikinci oturumunda “Osmanlı’dan Cumhuriyete: Hukuk, Anayasa, Yargı” konusu masaya yatırıldı. Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çeşitli dönemlerde “laiklik karşıtı” sözlerine atıfta bulunarak “Artık yasalar, teklif yöntemiyle, torba yasa şeklinde çıkartılıyor” diye konuştu. Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, 29 Ekim 2012’de bir kırılma yaşandığına, milletin Cumhuriyetin temsil ettiği değerlere sahip çıktığına değindi. Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin kurucusu Ömer Faruk Eminağaoğlu ise AKP hükümeti döneminde özellikle hukuka ciddi anlamda “saldırılar” olduğunu, bir gecede yasaların değiştirilebildiğini belirterek “Ancak karanlığın sonu aydınlıktır” diye konuştu. ANKARA YÖK’ün “Türkiye’nin yeni vizyonu yeni bir yükseköğretim sistemini zorunlu kılıyor” mantığı ile başlattığı yeni yükseköğretim yasası çalışmaları tamamlandı. Taslak yürürlüğe girerse yükseköğretimin “öğrencileri Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı yetiştirmek” amacından vazgeçilecek. Bu kapsamda, “YÖK dersi” olarak tüm üniversitelerde okutulan zorunlu “Atatürk İlkeri ve İnkılap Tarihi” dersi de artık verilmeyecek. YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya tarafından kamuoyuna duyurulan yasa taslağına göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda öğrenci yetiştirmek temel amacını milli eğitim mevzuatından çıkarma çalışmaları yükseköğretimi de etkiledi. Buna göre mevcut Yükseköğretim Yasası’nda yer alan “Öğrencilere, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır” ana ilkesi ve “Öğrencileri Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı yetiştirmek” amacı yeni yasa taslağında yer almadı. Bu değişiklik kapsamında, üniversitelerin birinci sınıflarında tüm öğrencilere zorunlu olarak okutulan YÖK dersleri de yükseköğretim müfredatından kaldırılacak. Mevcut yasada “Yükseköğretim kurumlarında, ‘Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi’, Türk dili, yabancı dil zorunlu derslerdendir. Ayrıca, zorunlu olmamak koşuluyla beden eğitimi veya güzel sanat dallarındaki derslerden birisi okutulur. Bütün bu dersler en az iki yarıyıl olarak programlanır ve uygulanır” hükmüyle yerini bulan madde taslağa konulmadı. YÖK Başkanı Çetinsaya, 21. yüzyılın yükseköğretim alanının 1980’ler koşullarında oluşturulan bir yasayla yönetilemeyeceğini belirtti ve Türkiye’nin yeni vizyonunun yeni bir yükseköğretim sistemini zorunlu kıldığını vurguladı. Taslağın nihai bir metin olmadığını anımsatan Çetinsaya, YÖK’ün kamuoyundan gelecek eleştiri, değerlendirme ve önerilerin ardından son değerlendirmelerini yaparak yasa önerisini yeniden şekillendireceğine dikkati çekti. 15 Kasım’da Ankara’da Üniversitelerarası Kurul’un özel gündemle toplanacağını söyleyen Çetinsaya, en önemli paydaşlarla yasa sürecinin tekrar paylaşılacağını açıkladı. Türk dili dersi de yok Özal: Babamın beyni bozulmamış ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal babasının ölümüyle ilgili özel bir kanalda açıklamalarda bulundu. Özal, mezarın açılmasının ardından başlatılan incelemede bazı organların bozulmadığını, özellikle beynin bozulmadan bu zamana kadar durabilmesinin çok şaşırtıcı olduğunu kaydetti. Özal, “Uzmanlara sordum, beynin duruyor olması, iç organların; karaciğer, böbreklerin duruyor olması çok şaşırtıcı. Beyni hiç açıklayamıyorlar. Beyin 6 saat sonra yok olur gidermiş. 20 sene durmaz yerinde. Beyin Adli Tıp’ın işini çok kolaylaştırdı. 19 sene önce o madde belki bulunamayabilirdi” dedi. Ahmet Özal ayrıca Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuyla ilgili Semra Özal’ı telefonla aradığını söyledi. Berin Nadi’yi andık Cumhuriyet Vakfı Kurucu Başkanı Berin Nadi ölümünün 11. yıldönümünde, Edirnekapı’daki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Törene Cumhuriyet Vakfı adına imtiyaz sahibi TGC Genel Başkanı Orhan Erinç, Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Alev Coşkun, gazetemiz yazarı Şükran Soner, Berin Nadi’nin gelini Betül Erozan ve Cumhuriyet çalışanları katıldı. Törende konuşan Orhan Erinç, Berin Nadi için Cumhuriyet’in ikinci kurucusu demenin yerinde olacağını belirterek “Berin Nadi’nin Cumhuriyet gazetesinde çok önemli yeri ve katkısı vardır. Eşinden sonra gazetenin yayın hayatının devamını sağladı. Cumhuriyet çalışanları kendisine çok şey borçludur. Berin Nadi, kurduğu vakıf açısından da önemli bir yerde duruyor” dedi. Fotoğraf: UĞUR DEMİR ‘Velilerin yüzde 89’u 4+4+4’ü desteklemiyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eğitimİş Genel Başkanı Veli Demir, aylık geliri 1000 TL’den az olduğu için çoğunluğunun AKP seçmeni olduğunu söylediği 884 veli ile yaptıkları anket sonuçlarına göre “Velilerin yüzde 89’unun 4+4+4 eğitim modeline destek vermediğini, yüzde 78’inin Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB), yüzde 89’unun ise Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e güvenmediğini” açıkladı. Eğitimİş Genel Başkanı Demir’in açıkladığı anket sonuçlarına göre velilerin “yaklaşık yüzde 95’i MEB’in 4+4+4 ile ilgili görüşlerini almadığını, yüzde 70’i modelin içeriğini yeterince bilmediğini, yüzde 80’inden fazlası model için okulların düzenlenmediğini, yüzde 89.7’si 60 ayın okula başlamak için uygun bir yaş olmadığını” belirtti. Velilerin yüzde 45’i 4+4+4’ün ideolojik bir uygulama olduğunu düşünürken, “yüzde 78.7’si MEB’e güvenmediğini, yüzde 75’inden fazlası Milli Eğitim Bakanı Dinçer’e güvenmediğini, yüzde 65’ten fazlası 4+4+4’ün laik eğitime olumsuz etki yaptığını, yüzde 84’ü 4+4+4’ün amacının imam hatip okullarını açmak olduğunu, yüzde 89’u da 4+4+4’e destek vermediğini” aktardı. Valiye torpil davası ABİDİN YAĞMUR Okul müdüründen zorla ‘din dersi’ ADANA (Cumhuriyet) Adana Kiremithane İlköğretim Okulu Müdürü İrfan Ayanoğlu’nun “Kiremithane cumhuriyetinde herkes Müslümandır” diyerek din derslerinin seçilmesi konusunda yönlendirmede bulunduğu iddia edildi. EğitimSen Adana Şubesi Başkanı Kamuran Karaca, Kiremithane İlköğretim Okulu’nda 20122013 eğitim öğretim yılının başında, din dışındaki derslerin seçilmesinin müdür tarafından engellendiğini dile getirdi. Okuldaki emrivaki tutumun sürdüğünü söyleyen Karaca, öğrenci velilerinden birinin seçmeli din dersi yönlendirmesine tepki göstermesi üzerine Ayanoğlu’nun “Kiremithane cumhuriyetinde herkes Müslümandır” dediğini belirtti. Okul müdürünün geçen yıl evden kaçan bir kız öğrenci hakkında bazı öğretmenlerin de bulunduğu ortamda “şeriat yasalarına göre” diye başlayan yorumlar yaptığını belirten Karaca, okul müdürü hakkında Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikâyette bulunacaklarını dile getirdi. MERSİN Mersin İl Genel Meclisi’nin CHP’li ve MHP’li üyeleri, 35 kişinin torpille işe alındığını belirterek, il özel idaresi ve Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu hakkında dava açtı. İşe alınanların AKP’den listeyle gönderildiği iddia edildi. İl genel meclisi üyeleri Celal Alçamlı ve Ahmet Şenayar, il genel meclisinin prosedüre aykırı olarak işe alımlarla ilgili bilgi vermediğini belirtti. Mersin İdare Mahkemesi’ne dava açan üyelerin başvuru dilekçesinde, “İşe alınmak üzere önceden isimleri tespit edilen torpillilerin öğleden önce uygulamalı sınava alınmış olmaları, listede isimleri geçmeyen torpilsizlerin ise öğleden sonra sınava alınmaları söz konusu sınavın göstermelik olduğunu göstermektedir” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle