23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 2012 SALI 4 HABERLER Güvenlik çemberinden elini kolunu sallayarak geçti, 3 el ateş etti. Saldırgan AKP sempatizanı çıktı Başbakanlık’ta Sallandıracaksın Üç, Beş Kişiyi Gör Bak!.. Sabahları gazetelere bakarken, şöyle rahatça “oh” çekeceğiniz, bir habere rastlasanız bile etkisi çok kısa sürüyor. Ferahlatıcı haberin huzurunu bir başkasının iç karartıcı etkisi hemen gideriveriyor. Pazar sabahı Milliyet’in manşetine bakınca sevinçle söylendim: Hah şöyle!.. Nihayet aklın yolunu tutmuşlar. Haberde, Adalet Bakanı Ergin, açlık grevleri konusunda BDP’lilerle yaptığı görüşmelerin sonuçlarını anlatırken süreci kötüleştirecek söylemlerden kaçınmaya karar verdiklerini, anadilinde savunmanın da yolda olduğunu söylüyordu. Yapılması gereken de buydu. Ama hemen ardından Başbakan’ın başka bir açıklaması vardı ki, evlere şenlik! Tayyip Erdoğan yalnız açlık grevleri konusunda gerginliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda idamın yeniden geri getirilmesini önererek şunu söylüyordu: Şu anda birçok insanımız araştırmalarda “idam yeniden gelsin” diyor. İşte size, bir zamanlar idamın iptalini desteklemiş birinden, 12 Eylül’ün “asmayalım da besleyelim mi?!” zihniyetinin yeni bir örneği. ??? Türk yurttaşlarının hayatta en çok duydukları “hoş deyiş!” örneklerinden biri şudur: Sallandıracaksın abi üç beş kişiyi, gör bak bir daha oluyor mu! Gerici politikacılar, her sıkıştıklarında idamı savunarak tabana selam çakmışlardır. Oysa idam cezaları çağdaş ülke ve rejimlerde saf dışıdır. İdamın, cezadan beklenen işlevi yerine getirmediği artık anlaşılmıştır. Çağdaş devletlerin, velev ki kişiyi cezalandırmak için de olsa, bireyin canını alma hakkına sahip olmadıkları, üzerinde anlaşmaya varılmış bir husustur. Bu yüzdendir ki, bütün çağdaş demokrasiler idam cezasını kaldırmaktadırlar. Konuyu irdelerken, pek uç bir durum olan adli hata konusuna dokunmayacağım. Ama çağdaş ceza hukukunun cezanın yerine getirmesini beklediği işlevlerden hiçbirisini idamın yerine getirmediği artık herkesin kabul ettiği bir gerçek. Cezanın suçluyu ıslah etmesini beklerseniz eğer, buna inanmayan kriminologlar da vardır; idamın, yaşamı kestiğine göre bu işlevi yerine getirmesi mümkün değildir. ??? Kalıyor geriye cezanın ibret olma dolayısıyla suçtan caydırıcı niteliği. İdam cezasının hiçbir caydırıcı niteliği olmadığını en güzel anlatan, Arthur Koestler, bir zamanlar İngiltere’de yankesiciliğin cezasının ölüm olduğunu belirtirken, bu suçtan hüküm giyenlerin cezalarının kent veya kasaba meydanlarında alenen infaz edildiğini anlatır ve şu soruyu sorar: O dönemlerde en fazla yankesicilik suçu nerede işlenirdi, bilir misiniz? Yanıt çok çarpıcıdır: “İdam hükümlerinin infaz törenlerinin yapıldığı alanlarda.” Gerçekten caydırıcılık açısından cezanın ağırlığından çok, suçun cezasız kalma ihtimalinin azlığı olumlu rol oynar. Arthur Koestler gibi, idam cezasına karşı olan Albert Camus da, şu soruyu sorar: Madem, devlet idamın ibret olduğuna inanıyor, neden eskiden olduğu gibi bunu alanlarda alenen infaz etmiyor da, herkesten gizli hapishane avlularında yapıyor? Gerçekten de idam cezasının hâlâ yürürlükte olduğu ender ülkelerde bile, kabile devletleri hariç, bu cezalar aleni infaz edilmemektedir artık. Başbakan, idamın kaldırılmasından teröristleri muaf tutan düzenlemenin iptali kendi eseri olmasına karşın ölüm cezasını Öcalan dolayısıyla gündeme getirmiş. Öcalan idam edilmiş olsaydı Kürt sorunu çözülür müydü ya da şimdi idamı sorunu çözer mi? Kürt sorununun en talihsiz yönü, çözümü akılda aramayanların egemen olmasıdır. FIRAT KOZOK ANKARA Bakanlar Kurulu toplantısının başlamasından 10 dakika sonra, Başbakanlık’a gelen Nuri Başkapan isimli kişi kurusıkı tabancayla 3 el ateş etti. Başkapan anında gözaltına alındı. Başkapan hakkında “dengesiz bir kişilik” tanımlamasını yapan Başbakanlık kaynakları “Saldırganın, şahsi sorunları ile ilgili olarak muhtelif yetkililere zaman zaman mektup yazmayı âdet edindiği, benzer eylemlere daha önce de teşebbüs ettiği belirlendi” dedi. Daha önce sabıkası bulunan Başkapan’ın Facebook’ta oğlunun Başbakan Tayyip Erdoğan ile fotoğraflarını paylaşması dikkat çekerken, etrafındaki yüz tanıma sistemli 104 kamerayı atlatması ve giriş kapısına kadar ulaşması, Başbakanlık’taki güvenlik önlemleri hakkında soru işaretlerini beraberinde getirdi. Bakanlar Kurulu toplantısının başlamasından kısa süre sonra Başbakanlık’a gelen 1978 Rize Çayeli doğumlu Başkapan, 14.10 sıralarında Erdoğan ile Müsteşar Efkan Ala’nın makam odalarına çıkılan A Kapısı’na yöneldi. XRay ci silah sesleri hazından geçmeden önce görevlilere “yetkililerle görüşmek istediğini” söyleyen Başkapan, hareketlerinden şüphelenilmesi üzerine paniğe kapılarak kurusıkı tabancasıyla 3 el ateş etti. Silah seslerinin ardından Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ve Başbakanlık Koruma Daire Başkanı Ramazan Bal olay yerine gelerek bilgi aldı. Olayın ardından Ankara Emniyeti’nden yetkililer de olay yerinde inceleme yaptı. 104 akıllı kamera ‘uyudu’ Başbakanlık ve çevresinde AKP iktidarıyla güvenlik en üst seviyeye çıkarılmıştı. Bölgede polis sayısı artırılırken, zaman zaman Vekaletler Caddesi’nden geçen yurttaşlar bile durdurularak kimlik kontrolü yapılıyordu. 2010’da yüz tanıma özellikli 104 kamera bölgeye yerleştirilmişti. Başkapan’ın Facebook’ta oğlunun Erdoğan ile çekilmiş bazı fotoğraflarını paylaşması ve hem Facebook hem de Twitter’da Erdoğan ve AKP lehine yazılar yazması dikkat çekti. Başkapan’ın Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştığı, bir süre önce de belediyeden çıkarıldığı iddiaları ise belediye tarafından yalanlandı. Zanlı Başkapan’ın oğlu ve Erdoğan ‘Katil olduğunu unutmayın’ TÜREY KÖSE İbrahim Çiftçi’ye sahip çıkan misyon sahnede Başkapan Cami kapalı ANKARA Bahçelievler katliamı ve Doğan Öz cinayetlerinden yargılanan İbrahim Çiftçi önceki gün gerçekleştirilen MHP kurultayında merkez yönetim kurulu (MYK) üyesi seçilirken yargılandığı davaların müdahil avukatlarından Erşen Sansal, “Kamuoyu İbrahim Çiftçi’nin katil olduğunu unutmamalıdır. Çiftçi’nin arkasında ona sahip çıkan, onu kollayan, himaye eden misyon bugün bir başka şekilde elini uzatıp omzunu, sırtını okşamıştır” dedi. Savcı Doğan Öz, 24 Mart Çiftçi 1978’de öldürülmüş, 8 Ekim 1978 tarihinde de Bahçelievler katliamında TİP’li yedi genç hunharca katledilmişti. Doğan Öz’ün katledilmesiyle ilgili olarak İbrahim Çiftçi için dört kez idam cezası verilmiş, itiraz üzerine Askeri Yargıtay Ceza Genel Kurulu bozma kararı verip tahliyesini sağlamıştı. 1 No’lu Ankara Askeri Sıköyenetim Mahkemesi, üst mahkemenin verdiği beraat kararına uydu. Beraat kararı gerekçesinde, “Sanık İbrahim Çiftçi’nin maktul Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan sanık İbrahim Çiftçi hakkındaki 7/8’lik oyçokluğuna dayanan bozma ilamına uyularak sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi’nin beraatına karar verilmiştir” denildi. Tahliye kararına Doğan Öz’ün ailesi kadar, İbrahim Çiftçi de inanamamıştı. Nitekim, Çiftçi’nin tahliye kararı kendisine aktarıldığında “Hayır çıkmıyorum, beni öldüreceksiniz” dediği basına yansımıştı. Bahçelievler katliamı ve Doğan Öz cinayetleri davalarının müdahil avukatlarından Erşen Sansal, “Maalesef kamuoyu unutuyor, hatırlamıyor. Kamuoyu İbrahim Çiftçi’nin bir katil olduğu meselesini unutmamalıdır” dedi. 7 TİP’li hunharca katledilmişti. ? Avukat Erşen Sansal, İbrahim Çiftçi’nin MHP MYK’sine girmesiyle ilgili olarak şu değerlendirmeleri yaptı: “Birtakım talimatlar doğrultusunda Bahçelievler katliamının işlenmiş olduğu gerçeği somut bir şekilde bu olayda kanıtlanmıştır. Yani, bu 7 genç Bahçelievler’de neden bir katliamın hedefi olarak seçildiler sorusunun cevabıdır bugünkü tablo. Aynı mesele Doğan Öz olayı için de çok geçerlidir. Askeri Yargıtay’ın kararı çok dikkat çekici. 7’ye 8 karar verildi. Dosya tekrar sıkıyönetim mahkemesine geldiğinde hukuk kuralları zorunlu kıldığı için bu karara uyuyoruz diye bir karar verildi. Bu adam hapisten çıktıktan sonra milyoner edildi. Hatta daha sonra Bahçelievler katliamından yargılanan ve beraat kararı verilen biri vardı; Abidin Şahiner. İbrahim Çiftçi bununla ortak iş yaptı, ne olduysa Şahiner öldürüldü. Çiftçi olay nedeniyle gözaltına alındı. Sonra o soruşturma da örtbas edildi. Bu kadar marifetleri varken, ileride başka marifletleri çıkmayacağı ne malum?” Alevi köyüne sanal imam Merkezi sistem ezan okuyor MEHMET MENEKŞE AMASYA Tokat’ın merkeze bağlı, Alevi yurttaşların yaşadığı Çatalkaya köyüne bir süre önce Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imam atandı, ancak imam köyde göreve başlamadı. Köy camisinin kapısı kilitli dururken radyo frekansı ile yapılan bağlantı ile köyde 5 vakit ezan okunmaya başlandı. Köylüler, toprak köy yolunun yıllardır tüm çabalarına karşın asfaltlanmadığını, köydeki okulun kapatıldığını, sağlık ocağının da bulunmadığını anlattı. Bölgede birçok Alevi köyünde, imamların cemaat gelmediği için geri döndüğü, Diyanet İşleri’nin de radyo frekansları ile ezan okuttuğu belirtildi. Alevi köyünde beş vakit ezan okunmasının bir devlet politikası olduğunu belirten Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkan Yardımcısı ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Tokat Şubesi Başkanı Muharrem Erkan, uygulamaya tepki gösterdi. Alevi köylerinin, yol, su, okul, sağlık ocağı gibi hiçbir talebinin karşılanmadığını anlatan Erkan, Tokat’taki 240 Alevi köyünün aynı durumda olduğunu anlattı. CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün de, Alevi köylerinin AKP’ye oy vermediği için ayrımcılığa uğrayarak hizmet alamadığını vurguladı. Düzgün, “Kendilerine oy vermeyenlere hiçbir şekilde hizmet yok. Alevi köylerin yolları hâlâ toprak, asfaltlanmıyor, susuz köyler var. Burada asıl faktör Alevilik. Alevi iseniz AKP hükümeti size açıkça mesafe koyuyor. Bir taraftan da Alevi köylerine yönelik asimilasyon sürüyor” dedi. Prof. olmuşsun ama... AKP, MHP’nin yedi gensorusunu tek günde görüşecek Ergin’e sunuldu Büyükşehir’de taktik savaşı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP, TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta ele alınması beklenen Büyükşehir Yasa Tasarısı’nın görüşmelerini engellemek amacıyla altı bakan hakkında yedi gensoru verdi. Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmelerin 10 gün içinde yapılması gerekiyor. AKP ise milletvekillerinin yurtdışına çıkmasını yasaklarken gensoruların tek bir günde görüşülmesini planlıyor. AKP, MHP’nin bu girişimi üzerine karşı taktik planı yapıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla vekillerin iki hafta süreyle yurtdışına çıkmaları yasaklanırken gensoru önergelerini Büyükşehir Yasa Tasarısı’nın görüşmelerinin ardından tek bir günde görüşmeyi planlıyor. AKP böylece MHP’nin Büyükşehir Yasası’nı engelleme taktiğini boşa çıkarmayı hedefliyor. MHP’nin gensoru önergelerinin 2’si Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, diğerleri de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün hakkında. Önergelerde, Dinçer’in eğitimdeki girdi ve çıktıların üzerinde tahribat yaptığı; Arınç’ın terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin psikolojisini zayıflattığı, TRT ve Anadolu Ajansı’nın tarafsızlığını sağlayamadığı, Yılmaz’ın TBMM’nin bütçe hakkının doğru bir şekilde kullanılmasını engellediği, Eker’in tarım ve hayvancılık sektörünü bitirme noktasına getirdiği belirtildi. Eleştiriye fırçalı yanıt ERDEM GÜL Nefret suçu taslağı tamam İstanbul Haber Servisi Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu tarafından hazırlanan nefret suçları yasa taslağı metni tamamlandı. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) 21 maddelik değişikliği öngören yasa tasarısı taslağı Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e ve yetkili müsteşarlıklara sunuldu. Yasa tasarısı ile ilgili değerlendirme yapan Sosyal Değişim Derneği Başkanı Cengiz Alğan, “Yasanın çıkması, devletin mağdurun yanında olduğunu göstermesi açısından önemlidir” dedi. Alğan, “Devlet, nefret suçları mağdurlarının yanında değil. Tasarıda cezaların yüzde 50 artırılmasını öngörüyoruz. Yasanın olduğu ülkelerde nefret suçlarında ciddi oranda düşüşlerin olduğu görülüyor. Tasarı yasalaşırsa, Hrant Dink davası gibi davalardan daha ağır cezalar çıkacak” dedi. Alğan, ayrıca nefret suçlarının hukuk ve iletişim fakültelerine ders olarak konulması gerektiğini de vurguladı. Yasa tasarısı taslağını açıklayan Sosyal Değişim Derneği Genel Sekreteri Levent Şensever ise Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) katılımcısı 56 ülkenin 48’inde nefret suçları konusunda yasal düzenleme olduğunu söyledi. Anadol da protesto etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ardından eski CHP milletvekili ve yöneticisi Kemal Anadol da “yetki aşımı” ve “yasamanın yargı yerine geçtiği” eleştirilerinde bulunarak Meclis Darbe Komisyonu’nun davetini yazılı olarak reddetti. Anadol yazısında, Meclis araştırmasının anayasaya göre, “Belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir” cümlesiyle tanımlandığını bildirdi. Anadol “Geniş bir mutabakat haline gelmiş görüşe göre Türkiye’de ABD ve CIA’nın haberi ve oluru olmadan darbe yapılamayacağıdır. Bu da komisyonunuzun TBMM İçtüzüğü’nün 105. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat birimleri, Genelkurmay Başkanlığı gibi bakanlık ve devlet dairelerinde çalışma yapması, ilgilileri çağırıp bilgi almasıyla mümkündür. Aksi halde yapılacak çalışmalar zaman kaybından başka bir sonuca ulaşamaz kanısındayım” dedi. Anadol, “tahkikat komisyonu” uyarısında bulunarak “Kurulunuz bir ‘tahkikat komisyonu’na dönüşmemelidir. Yargının siyasallaşması ne kadar sakıncalı ise yasamanın yargı yerine geçmesi de o kadar, belki de ondan fazla sakıncalıdır. Yetkisini kullanarak 12 Eylül darbesinin şifrelerini çözmek yerine TBMM İçtüzüğü 105. maddesinin dışına çıkan komisyonun çalışmasına katılmam mümkün değildir” diyerek daveti de reddetti. ANKARA AKP’nin Kızılcahamam kampında hiç gündeme gelmeyen iki konu Avrupa Birliği (AB) ve Aleviler oldu. AB ile ilgili tek cümleyi AB ülkelerine sitem için Başbakan Tayyip Erdoğan kurarken Alevi kelimesi tek bir satır geçmedi. Erdoğan, kampta “milliyetçi söylemi” nedeniyle kendisini eleştiren milletvekilini de fırçaladı. AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, Erdoğan’a, “Sizin milliyetçi söyleminiz bölgede bizi sıkıntıya sokuyor” dedi. Erdoğan’ın, “Hangi milliyetçi söylemim” sorusu üzerine Atalay, “Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak, tek din” söylemini gündeme getirdi. Erdoğan, Atalay’ı, “İlahiyat profesörüyüm diyorsun, ama sen daha benim ne dediğimi anlayamamışsın” diye azarladı. Erdoğan, Atalay’a yeni bir söz vermedi. Erdoğan, Kürt sorunundan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e aynı oturumda sunum yaptırdı. Atalay, Kürt sorununun çözümü konusunda Oslo görüşmelerinin yeni biçimi anlamındaki görüşmeler için ortamı hazırlamaya çalıştıklarını söylerken; Şahin ise teröre karşı operasyonel mücadelenin kararlılıkla sürdüğünü anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle