19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2012 PAZARTESİ 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon PB Giresun PB Ankara B 22 22 25 22 24 25 25 22 22 23 23 24 22 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B B PB B B 22 19 19 26 29 27 22 25 22 22 17 16 14 HABERLER Oslo PB Helsinki PB Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn B Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 2 5 6 11 11 10 11 11 10 9 13 14 10 Belgrad Y 16 Sofya PB 20 Roma B 21 Atina B 24 Zürih Y 11 Moskova Y 8 Aşkabat B 20 Taşkent PB 18 Baku Y 19 Bişkek B 13 Tiflis B 19 Kahire B 30 Şam B 29 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Kasım Önceki gün AKP’nin iktidara gelişinin 10. yıldönümüydü. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için açlık grevi yapan cezaevlerindeki tutuklu ve mahkumlara seslenerek, “Bize şantaj yapmayın. Bu tür bir eyleminizle teröristbaşını evine göndermeyiz. Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir teröristbaşına idam verilmiştir, ama ülke maalesef birilerinin, bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır” diye konuştu. Erdoğan, bu sözlerini “Yapılan kamuoyu araştırmalarında birçok insanımız idamın yeniden gelmesini istiyor. Bunu biliyor musunuz?” diyerek tamamladı. Bu sözleri izleyen ya da okuyan biri, AKP liderinin ezelden beri idam yanlısı olduğu ve hatta iktidarının 10. yılında artık idamın yeniden getirilmesi için kolları sıvadığı izlenimine kapılabilir. Ancak yakın tarihin tanıkları işin gerçeğinin ne olduğunu bizlere anlatabilecek durumda hâlâ. Erdoğan ile birlikte AKP’nin kurucuları arasında yer alan ve 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından kurulan ilk AKP hükümetinde başbakan yardımcılığı görevi üstlenen Ertuğrul Yalçınbayır o günleri şöyle anlatıyor: “İdam cezasının kaldırılmasıyla ilgili iki önemli değişiklik vardır. Birincisi, biz AK Parti’nin muhalefette olduğu 3 Ekim 2001 tarihli anayasa değişikliğidir. Türkiye Öcalan’ın yakalanmasından sonra idamın uygulanmayacağına dair bir moratoryum ilan etmişti. Uluslararası konjonktür de idamın kalkmasından yanaydı. O dönem Çankaya Köşkü’nde yapılan bir liderler zirvesi vardır. Oraya Tayyip Bey ile birlikte çıkan kişi benim. Biz o dönem ‘hayır’ demedik. Parti Eski yol arkadaşından Erdoğan’a hatırlatma: Öcalan’ın İdamını Biz Kaldırmıştık yönetiminde konuyu tartıştık. Karşı çıkanlar olmasına rağmen çoğunluk ‘evet’ denmesinden yanaydı. Meclis’te gizli oylamada da biz buna ‘evet’ oyu verdik. Biz olmasak zor geçerdi.” değişikliği ile bu istisnanın kaldırılışını da Yalçınbayır şöyle anlatıyor: “Bizim iktidar olduğumuz dönemde, terör suçları nedeniyle getirilen istisna da hem anayasa hem de yasalardan çıkarıldı ve idam hükümü tamamen mevzuatımızdan kalkmış oldu. 2004’teki bu değişiklik paketine diğer partiler de katkı koydu.” Erdoğan sadece bir oyu olan genel başkandı. Getirdiği önerilerden reddedilenler bile olurdu yönetimde. Sanıyorum o dönem hepimizin görüşlerini almaktan başka bir tavır sergilememişti.” GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Geçmişe yürütemezsin Yalçınbayır, Başbakan’ın halkın idamın yeniden getirilmesini istediği şeklindeki sözlerini de “iç politika malzemesi” olarak görüyor: “Bu sözleri çok yanlış buluyorum. İç politika malzemeleriyle yürütülecek iş değil bu. Yeni düzenleme yapmak isteseniz dahi geçmiştekilerin üzerine gidemezsiniz. Öcalan bakımından kazanılmış bir hak var ortada. Yani 10 yıl öncesine dönük olarak icra edemezsiniz...” O zaman daha özgürdük Biz olmasak zor geçerdi İstisnayı biz kaldırdık İlk anayasa değişikliğinde koalisyon ortağı MHP’nin önkoşulu nedeniyle Öcalan için istisna getirilmiş, onun cezası müebbet hapse çevrilmemişti. AKP döneminde yapılan ikinci anayasa AKP içinde o dönem nasıl bir tartışma yaşanmış, Erdoğan nasıl hareket etmişti? Yalçınbayır parti içi tartışmayı şöyle aktarıyor: “Partiyi kurmamızın üzerinden birkaç ay geçmeden önümüze geldi. Sadece o değişiklik değil 15 yasaya daha destek verdik. Çünkü iktidara geleceğimizi biliyorduk. ‘Nasıl olsa yapacağımız değişikliklere destek vermeliyiz’ diye düşündük. O zaman daha özgürdü parti MYK toplantıları. Düşünceler rahatlıkla ifade edilirdi. Sözüyle icraatı farklıdır AKP’nin ilk döneminde Erdoğan ile birlikte hareket eden ve başbakan yardımcılığı görevini üstlenen, ama sonradan yolunu ayıran bir diğer isim ise Abdüllatif Şener. Erdoğan’ın “idam” ile ilgili sözlerini o da Yalçınbayır gibi siyasi malzeme olarak görüyor: “Başbakan’ın söyledikleriyle yaptıkları genelde bir olmuyor. Tüm icraatlarına bakın, söylediklerine zıt şeylerdir. Kamuoyu söylediklerine bakarken, kimse yaptıklarını fark etmez. Sandık yaklaştığı ve kamuoyu desteğini almakta güçlük çektiğini gördüğü için bu söyleme geçmiş olabilir.” Gerçekten de Şener’i doğrularcasına; Başbakan “idamları geri getirmekten” bahsederken, Adalet Bakanlığı açlık grevindeki mahkumların üç koşulundan biri olan “anadilinde savunma hakkı” konusundaki yasa değişikliğini bugün Bakanlar Kurulu’na sunmaya hazırlanıyor. AKP’NİN 10. YIL KARNESİ Erdoğan’ın AKP kuruluşunda birlikte yola çıktığı isimlerden Şener, on yıllık icraatı “Ülke iyi yönetilmiyor” genel değerlendirmesi altında şu başlıklarla değerlendirdi: Terör: Hiç olmadığı kadar arttı. Başbakan kendine parti binası bulamıyor, bayrak astıramıyor. Toplumsal barış: Türkiye’de ayrımcılık derinleşti. Ülkenin birlik, beraberliği tehlikeye düştü. Demokrasi: Standardımız geriye gitti. Basın özgürlüğü ve sivil toplum kalmadı. Eleştirel bakan herkes ayrımcılığa uğradı. Dış politika: Başbakan’ın parti yönetimine danışmadan oluşturduğu Suriye politikası ülkemizi harap olma noktasına getirdi. Ekonomi: Küresel rekabetten çok uzak noktada. BDP’lilere müdahale edildi Demirtaş, Başbakan’ın açlık grevleriyle ilgili sözlerini değerlendirdi: Anlaşmaya darbe UTKU ÇAKIRÖZER Aksaray’da basın açıklaması yapmak isteyen BDP’li gruba polis biber gazıyla müdahale etti. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) ‘10 bin kişi açlık grevine başlayacak’ İstanbul Haber Servisi Cezaevlerinde süren açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla Aksaray’da basın açıklaması yapmak isteyen BDP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü’nün de aralarında olduğu gruba polis gaz bombalarıyla müdahale etti. Polisin müdahalesiyle ara sokaklara kaçan göstericiler de polise taşla karşılık verdi. Atılan gazlardan işyeri ve evlerinde bulunan yurttaşlarla çevredeki otellerde bulunan turistler de etkilendi. Çevredeki apartmanlara sığınan göstericileri polis tek tek binalara girerek topladı. Aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınarak Emniyete götürüldü. Öte yandan BDP milletvekillerine müdahale edilmesini protesto eden bir grup Taksim’de eylem yaptı. Polis 4 kişiyi gözaltına aldı. Olayların ardından milletvekilleri Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncel, Tarlabaşı’ndaki BDP İl Örgütü’nde basın açıklaması yaptı. Tuğluk, cezaevlerinde bugünden itibaren açlık grevine girenlerin sayısının 10 bine ulaşacağını ifade ederek “Yaşanacak ölümlerin tek sorumlusu Erdoğan olacaktır. Burada Erdoğan’ı insanlığa ve vicdana davet ediyoruz” dedi. Öte yandan internet üzerinden yayın yapan ANF’de “5 Kasım’dan itibaren 10 bin tutsağın greve katılacağı bildirildi” şeklinde bir haber yayımlandı. ANKARA BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, açlık grevleri gündemiyle Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptıkları görüşmede, “Karşılıklı olarak sürecin dikkatli götürülmesi için üsluba dikkat edilmesi mutabakatına vardıklarını” belirtirken, “Biz buna uyuyoruz. Ancak Başbakan görüşmeden bir gün sonra öyle şeyler söylüyor ki içeridekileri tahrik etmek için mi yapıyor diye düşünüyoruz. Bizim Adalet Bakanı ile vardığımız mutabakat Başbakan’a rağmen sürüyor” diye konuştu. Demirtaş, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, “Evet açlık grevleriyle ilgili sürecin dikkatli götürülmesi konusunda mutabakata vardık. Özellikle karşılıklı olarak üsluba dikkat edilmesi konusunda bir görüş birliğimiz oldu. Ancak bu görüşmemizden bir gün sonra Kızılcahamam kampında Başbakan öyle şeyler söylüyor ki içeride açlık grevi yapanları tahrik etmek için mi yapıyor diye düşünüyoruz. Herhalde Sayın Başbakan kendi bakanının yaptığı görüşmeleri dikkate almıyor. Ama bizim açımızdan mutabakat devam edecek. Yani biz uyuyoruz. Ama şunu da söylemeliyiz ki Adalet Bakanı ile vardığımız mutabakat Başbakan’a rağmen sürüyor” görüşünü dile getirdi. Erdoğan’ın açlık grevindekiler için kullandığı, “şov yapıyor lar”, “ölüm orucu tutan yok” gibi söylemlerine dikkat çeken Demirtaş, bu tür söylemlerin devam etmesi durumunda, “Eylemcilerin bu sözlerin tersini kanıtlamak için eylemlerine devam etmek isteyebileceklerine” vurgu yaptı. Eylemlerin sona erdirilmesi için BDP’nin sorumluluk almadığı eleştirilerine karşı da Demirtaş, “Eğer içeridekiler bizim ricamızla bu eylemleri bırakacaklarsa, ben çağrıda bulunuyorum; bıraksınlar” dedi. Demirtaş, yarın BDP milletvekillerinin de cezaevlerinde devam eden eylemlere destek olmak için Meclis’te açlık grevi başlatabileceklerine ilişkin haberlerle ilgili olarak, “Henüz aramızda bunu kararlaştırmadık. Ama kişisel kanaatim bu yöndeki bu olasılığın çok güçlü olmadığı yönünde” ifadesini kullandı. Demirtaş, bugünkü Bakanlar Kurulu’na anadilinde savunma hakkına ilişkin düzenlemenin gelmesi durumunda, “Bunu çok önemseyeceklerini ve olumlu gördüklerine ilişkin kamuoyuna açıklama yapacaklarını” söyledi. Demirtaş, “Böyle bir adım açlık grevlerini bitirir mi?” sorusunu ise “Keşke bitirse. Ama talepleri bununla sınırlı değil. Özellikle tecrit konusundaki taleplerinin de karşılanmasını istiyorlar” diye yanıtladı. Demirtaş, Erdoğan’ın “Ailesi ve yakınlarıyla görüşebilir ama avukatlarla görüşmeyi bir kenara koyun” açıklamasını dille eleştirerek, “Bu söyledikleri, anayasaya ve Ceza Muhakemesi Yasası’na (CMY) uygun değil. Bunu söylemeye hakkı yok. Hükümlü ve tutukluların avukatlarıyla görüşmesi hiçbir izne tabi değildir. Başbakan’ın görüştürmeme gibi bir yetkisi yok” dedi. İmralı ile görüşme konusunda gündeme gelen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarıyla ilgili bir duruma da dikkat çeken Demirtaş, “Sanki sanılıyor ki bu Asrın Hukuk Bürosu’nun avukatları dışarıda. Hayır, tersine hepsi içeride. 30 avukat hapiste. Sadece iki genç avukat dışarıda. Onların da KCK davasıyla bir ilgisi yok. Onların görüştürülmesini istiyoruz” diye konuştu. Vekil desteği düşük olasılık Bayrama damgasını vuran, yasaklar ve buna karşı halkın takındığı tutumdu. Halk bayram yasağını her şeye karşın uygulatmadı, Ulus’tan Anıtkabir’e yürüdü. Anadolu’nun pek çok ilinden 29 Ekim sabahı Ankara’da olmak için otobüslerle yola çıkmaya hazırlananlar Aziz Nesin’lik gerekçelerle engellenmek istendi. 29 Ekim’de otobüsle Ankara’ya gidip 30 Ekim’de Silivri’ye duruşma salonuna gelen birkaç dostumuz yolda yaşadıklarını anlattı. Polis durdurunca otobüslerde Türk bayraklarını saklamışlar; yürüyüşe gidildiği anlaşılmasın diye. Bazıları da yan cama havlu bağlamış, düğüne gidiliyor süsü verilsin diye. İleride bu iktidar dönemine ilişkin yazılacak pek çok yasak öyküsü olacak. ??? 29 Ekim sabahı bedenimiz demir parmaklıkların arkasındaydı ama kalbimiz, ruhumuz Ulus’taydı. Bütün beklentimiz Anıtkabir’e yürüyüş aşamasıydı. On binler, yüz binler “istihbarat”, “provokasyon” engellerini, yasakları aşıp Ulus’a gelmişti; polis barikatını aşıp Anıtkabir’e yürüyebilecek miydi? Saat 13.00 sıralarında televizyon muhabirleri, “Ulus’tan Anıtkabir yönüne doğru yürüyüş başladı” deyince bir haykırış duydum; ben bağırmışım. Şu söz bir kez daha kanıtlandı: Örgütlü halktan büyük bir güç yoktur. Bazen yasak, çağrı işlevi görür. 29 Ekim’de öyle oldu. Devletin tepesinde de ciddi bir krize yol açan, “Polis barikatını kim kaldırdı” sorusunun yanıtı açıktır. Yasağı kaldıran halk, barikatı da kaldırdı. O kalkan barikat, korku ikliminin de kalkması demektir. Halkın, üzerindeki ölü toprağını da kaldırıp atması demektir. Bilinçli insanların gerçek bir demokrasi için elini kaldırması demektir. Karşıdevrime, karşı duruş demektir. Bizler Silivri’de Cumhuriyet değerlerine bağlılığımızı bir kimlik olarak taşıdığımız için tutsağız. Kaldırılan barikat toplumla bizlerin arasına çekilmek istenen sis perdesinin de tümüyle kaldırılması demektir. AKP’nin, şölenlere katılan milyonlar için “Bunlar Ergenekoncu” demesi bunun en somut göstergesidir. Ulus, Anıtkabir’le birleşirken öteki illerdeki yüz binlerle ifade edilen şölenlere katılanları da barikatı kaldıranların arasında saymak gereklidir. Öyle ki 3031 Ekim günleri gazetelerin ana sayfaları bir yana, magazin ekleri bile Cumhuriyet Bayramı’na bürünmüştü. ??? Ekim ayı boyunca yeri geldikçe, 100. yıl vurgusu yaptık. Cumhuriyetin 89. yılı kutlamaları, 100. yıla giden gerçek yoldur. Cumhuriyetin 100. yılına bu ruhun egemen olacağına inanıyorum. 29 Ekim’de toplum bir doğum yaşadı. Cumhuriyeti, kuruluş felsefesiyle birlikte çağın değerleriyle bütünleştirerek 21. yüzyıla taşıdığını gösterdi. Halk, görevini yaptı. Sıra siyasette... 89. yılı büyük bir coşku, inanç, kararlılık ve cesaretle kutlayanlarla bütünleşecek siyasi güç, 100. yılın anahtarıdır. Bu buluşma gerçekleşmiştir. Şimdi bütün iş, buluşmadan doğan enerjiyi en iyi şekilde kullanabilmek, yönlendirebilmektir. 40’ın üzerinde sivil toplum kuruluşunun Ulus’ta olma kararlılığı, toplumsal meşruiyeti getirdi. Türkiye Gençlik Birliği’nin (TGB) olağanüstü enerjisi, heyecanı getirdi. CHP’nin topyekün katılımı, siyasal meşruiyeti ve bütünleşmeyi getirdi. Halkın katılımıyla her şey tamamlandı. Şimdi sıra 10 Kasım’da... (Fotoğraf: AAMESUT VAROL) Burkay: Silahlar çözüme engel ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hak ve Özgürlükler Partisi Büyük Kongresi, uzun yıllar yurtdışında sürgünde kaldıktan sonra geçen yıl Türkiye’ye dönen Kürt siyasetçi ve edebiyatçı Kemal Burkay’ın resmen genel başkan seçilmesi için toplandı. Genel Başkanlığa seçilen Burkay, taleplerinin haklı ve meşru olmasına karşın açlık grevlerinin sona erdirilmesinden yana olduğunu söyledi. Burkay, Kürt sorununa diyalogla adil ve uygarca bir çözüm bulunabileceğini belirterek, “Silah artık çözümün önünde engeldir” diye konuştu. 30 avukattan 28’i cezaevinde Siviller hedef oldu Haber Merkezi Hakkâri’nin Şemdinli ilçe merkezinde meydana gelen patlamada 15 yaşındaki bir çocuk yaşamını yitirdi, 2’si ağır 18 kişi yaralandı. Şemdinli ilçe girişindeki Beşevler Mahallesi’nde bulunan eski polis kontrol noktası yakınında park edilen bomba yüklü araç, dün saat 16.40 sıralarında Özel Harekât Şubesi’ne bağlı bir ekibin geçişi sırasında infilak ettirildi. Zırhlı araçtaki polisler saldırıyı hafif sıyrıklarla atlatırken, olay yeri yakınlarında yapılan bir düğünden dağılanlar da saldırının hedefi oldu. Düğün davetlilerinden aralarında çocuklarında bulunduğu 19 kişi yaralandı. Şemdinli Devlet Hastanesi’nde kaldırılan 15 yaşındaki Faris Demircan yaşamını yitirdi. Tedavi altındaki 18 yaralıdan 2’sinin durumunun ağır olduğu öğrenildi. Patlamanın ardından ilçe merkezine uzun süre elektrik verilemedi. Bölgeyi kontrol altına alarak delil toplayan polis ekipleri, teröristleri yakalamak için operasyon başlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olayı “Bu alçakça saldırı bir düğün mahallinin hemen yanı başında olduğundan maalesef sivil kayıplar meydana geldi” sözleriyle değerlendirdi. Hekimler barış çağrısı yaptı ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu’nca düzenlenen “Hekimlerden Barışa Övgü” panelinde, savaşların toplum üzerinde yarattığı tahribatlar masaya yatırıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Taner Gören, “Bilimin, felsefenin bu kadar ilerlemiş olduğu bir dönemde halen barış içinde yaşanılan bir toplumu insanlık ne yazık ki kurabilmiş değil” dedi. Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi, Dr. Adem Avcıkıran ise cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkat çekerek “Ölümler sürüyor, egemenler taviz vermiyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle