19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 KASIM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Cezaevinde Kemikleri Görülen Hastalar Cezaevlerinde incelemeler yapan CHP heyetlerinde yer alan Manisa Milletvekili Özgür Özel’in hapishane gözlemleri: “Konuştuğumuz her tutukluda inanılmaz hak ihlallerini görüyoruz. Bir karaciğer hastasına soruyorum, ‘Ne ilaç kullanıyorsunuz?’ Söylediği ilacın karaciğer tedavisinde altı ay kullanılması gerekiyor. Yedinci aydan sonra karaciğer kanserini tetikleyen bir ilaç. Tam altı yıldır cezaevinde bu ilaç kullanılıyor bilgisizlikten, eksiklikten. Bir cezaevinde Cüppeli Ahmet Hoca’nın sakalı olağan sakalken, Osmaniye Cezaevi’nde ikinci gün tıraş olmamış mahkum oradaki cezaevi müdürü eliyle doktora, avukat görüşmesine, revire, saz kursuna gitmekten, kütüphaneye çıkmaktan, havalandırmaya çıkmaktan men edilir duruma gelmiş. Cezaevinde kitap yasağı diye Hekimden hemşireye, hasta bakıcıdan temizlik personeline değin tüm sağlıkçılardan imzalamaları istenen Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hizmet Sözleşmesi’ne göre: Birlikler ve sağlık tesisleri için belirlenen kritik verimlilik göstergelerinden puan alamayana... Belge ile kanıtlanan sağlık mazereti nedeniyle bir yılda görevden uzak kalınan süresi 30 günü geçene... Ve de tutukluluk, gözaltına alınma, hükümlülük Osmaniye Cezaevi’nde yasak. Bunun insan haklarıyla, özgürlüklerle bağdaşır tarafı yok. R tipi cezaevleri oluşturuldu. R tipi, ‘rehabilitasyon’ demek. Yürüyemeyecek, kendi tuvalet ihtiyacını göremeyecek, yatak yaralarından dolayı derileri açılmış, kemikleri görülen hastaların, sağlığına kavuştuktan sonra cezasını çekmek üzere evlerine yollanması, tedavi edilmesi ve hükmün infazına ara verilmesi gerekirken bunlar için özel cezaevi yapılmış. Yatalak siyasi tutuklular var cezaevlerinde, R tipi cezaevlerinde. 130 bini aştı tutuklu ve hükümlü sayısı, pek çok kentten daha fazla nüfusu olan bir büyük kent haline geldi.” Türkiye’yi toplama kampına dönüştürenler, bir de gerine gerine “Demokratik cumhuriyete ulaştık” demezler mi... İkibe Rantı Yücel Çağlar, ormanlı tepeleri tepelemede gelinen son durumu özetliyor: “Siyasal iktidar, ‘ikibe arazilerinin’ rastgele satışında bile hedeflerini tutturamamış görünüyor. Siyasal iktidar ‘ikibe arazilerinin’ toplam rayiç bedelinin 27 milyar lira olacağını, olası indirimlerle birlikte bu tutarın 9.8 milyar lirada kalacağını hesaplamış; 2013 yılı bütçesine de 4.8 milyar lira ‘ikibe geliri’ koymuştu. Ancak, süresi içinde ‘hak sahibi’ sayılan 450 bin kişinin yalnızca yüzde 31’i başvuru için gerekli işlemleri yapabildi. Bakanlar Kurulu da bu durum karşısında, Maliye Bakanı’nın on gün önce uzatılmayacağını açıklamış olmasına karşın başvuru süresini üç ay uzattı.” Çağlar’a göre, amaç başka: “Siyasal iktidarın evdeki hesabı çarşıya uymadı. Ne var ki, gerçek amacı başka: Henüz herhangi biçimde kullanılmayan yaklaşık 3 milyon dönüm ‘ikibe arazisini’, deyim yerindeyse ‘kapalı kapılar ardında’ büyük inşaat firmalarına; başta orman köylüleri olmak üzere, belediye mücavir alan sınırları içinde 2, belediye mücavir alan sınırları dışında ise bin lira olan ‘başvuru bedelini’ bile ödeyemeyecek yoksul kesimin kullanmakta oldukları ‘ikibe arazilerini’, başta yine büyük inşaat şirketleri olmak üzere parası olanlara satmayı hedefliyor. Gündemdeki 13 şehrin daha büyükşehir belediyesine ve 16 bin köyün de mahalleye dönüştürülmesini öngören yasa tasarısıyla birlikte değerlendirildiğinde siyasal iktidarın ‘ikibe arazilerini’ yeni ve son derece de büyük rant alanlarına dönüştürme hedefi daha kolay anlaşılabilecektir.” Başbakan’ın Hırsı ve Şansı Dün AKP’nin iktidara gelişinin 10. yıldönümüydü. Teslim etmek gerekir ki on yıllık iktidar çok büyük ölçüde Başbakan’ın kişisel başarısıdır. Bu başarıda onun siyasal hırsı kadar şansı da büyük rol oynamıştır. İstanbul’a göçen ve o yıllarda yoksul, bakımsız, varoşlaşan bir semt olan Kasımpaşa’ya yerleşmiş Rizeli bir ailenin çocuğudur. İlkokulu Kasımpaşa’da okuduktan sonra İstanbul İmam Hatip Okulu’na gitmiş, 1981 yılında Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksekokulu’nu bitirmiştir. Kasımpaşa gibi yoksul ve hemen üstündeki Beyoğlu, Taksim, Elmadağ gibi yerlerle karşılaştırıldığında yoksun bir semtte yetişmiş olması, hırsının da şansının da kaynağıdır. Dünyaya geldiği 1954 yılı ve sonraki yıllar İstanbul’un büyük ölçekte göç almaya, buna bağlı olarak gecekondulaşmaya ve giderek varoşlaşmaya, demografik yapısının hızla değişmeye başladığı dönemin belirleyici evreleridir. Başbakan, İstanbul nüfusunun kendisi gibi olan kesimini içinden tanıyarak, dışında kaldığı kesimi ise değiştirmeyi düşleyerek yetişmiştir. 1994 yılı yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi hırsının ve şansının “fırsata çevrilmesi” olarak değerlendirilebilecek bir sonuçtur. Bunun Türkiye genelindeki yansımalarını üç yasama dönemidir görüyoruz; doğal ki imam hatip kökenini ve dini siyasette bir araç olarak kullandığı gerçeğini göz ardı etmeden. Ne var ki aradan geçen yıllar içinde Türkiye’nin gösterdiği ekonomik, toplumsal, kültürel gelişmeye bağlı olarak dayandığı zemin kaymaya, buna koşut olarak da Başbakan’ın temel söylemleri değişmeye başlamıştır. Son dönemde sürekli olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişine yüklenmesi bu değişikliklerden biridir. Bunu yaparken, potansiyel seçmen kitlesinin bilgisizlik ve meraksızlıkla “sakat” olduğu varsayımından hareket etmekte, geçmişin, yakın tarihimizin gerçeklerini tersyüz etmekte. Kurulduğu 1923 yılından çok partili düzene geçildiği 1946 yılına kadar süren tek parti rejiminde CHP’nin “devlet partisi” olduğundan, homojen bir yapı olmadığından, bünyesinde faşistlerden liberaller ve sosyalistlere kadar çeşitli siyasal/ideolojik görüşlerden kadrolar barındırdığından hiç söz etmemektedir. CHP’yi örneğin 1937/1938 Dersim kıyımının suçlusu ilan ederken, 2 Ocak 1938 tarihinde başlayan İkinci Tunceli Harekâtı’nın emrini, takipçisi olduğunu söylediği Demokrat Parti’nin 1 numaralı kurucusu, o dönemin Başbakanı Celal Bayar’ın verdiğini saklamaktadır. İktidarının ilk döneminde Avrupa Birliği’ni öne çıkartırken, bugün yüzünü Arap dünyasına çevirmiş, Mısır’da da, Suriye’de de köktendinci Müslüman Kardeşler’in savunuculuğuna soyunmuştur. Kendisine iktidar yolunu açan hırsı güçlendikçe şansı güç olmaktan çıkmakta, takke düştükçe kel ortaya çıkmaktadır. Konuyu sürdüreceğiz. bir şey olmaz. Dışarıdaki kitap yasaksa içeride de yasaktır, dışarıdaki serbest kitaplar içerde de serbesttir. Bazı cezaevlerinde kitapları okuyan, inceleyen ve yasak listesi oluşturan komisyonlar oluşturulmuş. BDP Muş Milletvekili Demir Çelik’in yazmış olduğu, bütün milletvekillerine hediye ettiği kitap gibi nedenlerle görevden uzak kalınan süresi 30 günü geçene... “Haydi sana güle güle.” Yeni hastane yöneticisinin göreve başlamasından itibaren, ilgili hastane başhekimi, müdürleri, başhekim yardımcıları ve müdür yardımcılarına... “Hayatta başarılar.” Sağlık personeli sözleşmeyi kendisi feshederse, brüt ücretinin 3 katı tazminat... Hey maşallah! Sağlıkta dönüşüm dediğin işte böyle olmalı. Güle Güle 7 Kasım Pusu, kurşun, kırım... Cop, tekme, tokat... Cezaevi, darağacı, filistin askısı... Solu eze eze, kanata kanata, öldüre öldüre... Peşlerinde kıyıcılığı sürükleye sürükleye körkayalara vardırdılar insanlığımızı... 7 Kasım’da İlhan Erdost’u anıyoruz, söylediği son söz dilimizde: “Nefes alamıyorum!” Yeni Görev Hükümet kanadından bir duyum: Recep Tayyip Erdoğan, çok sadık yakınlarından Ömer Dinçer’i, Milli Eğitim Bakanlığı’nda işlevini tamamladığı gerekçesiyle TRT’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na ya da İçişleri Bakanlığı’na kaydırmayı düşünüyormuş. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Tek Başlı Sistem’ ve Başkanlık Sistemi (1) 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının engellenme çabaları karşısında, kamuoyu büyük tepki verdi. Bu tepkiler Cumhuriyet gazetesinin 1. sayfasında başlıktan haber olarak yer aldı. (HABER 1) Ankara Valiliği’nin günler öncesinden yasakladığı “Cumhuriyet Buluşması” ile “Seferberlik Yürüyüşü” tüm engellemelere karşın dün yüz bini aşkın yurttaşın katılımı ile gerçekleştirildi. Polisin biber gazı, gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale ettiği yurttaşlar, polis barikatlarını yıkarak, panzerlerin üzerine çıktı. Yurttaşlar, caddeleri doldurarak Anıtkabir’e yürüdü. Anıtkabir’in girişinden itibaren adım atacak yer kalmadı. (Cumhuriyet, 30 Ekim 2012) (HABER 2) (…) Almanya’ya yapacağı ziyaret öncesinde Esenboğa Havaalanı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürüyüşle ilgili soruşturma açılmasına söyleyecek sözünün olmadığını vurguladı. Erdoğan, “Resepsiyonda ‘Barikatı kaldırın talimatını ben vermedim’ demiştiniz. Bu konuda Sayın Vali ile Sayın Cumhurbaşkanı’nın hafta sonunda yaptığı görüşmenin payı olduğu yönünde basına yansıyan değerlendirmeler var. Bunun payı olduğunu düşünüyor musunuz” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Benim o barikatların kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir talimatımın olmadığı doğrudur. Ben Cumhurbaşkanımızın böyle bir talimat vereceğine de inanmıyorum. Çünkü bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Bundan sonra çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz. Eğer bu ülkede bir başkanlık sistemi arzu ediliyorsa ben bundan yanayım. Bir başkanlık sistemi gelir, o zaman bu adımları çok daha rahat atarız. O zaman böyle bir sıkıntı olmaz ama bunun dışında kimin ne yapacağı bellidir. Dolayısıyla bir başbakan olarak benim görevim bellidir, Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev alanı bellidir. Kimse de böyle bir gayretin içerisine girerek durumdan vazife çıkarmasın.” Erdoğan, polise yönelik eleştirilerini de sürdürdü. (Cumhuriyet, 31 Ekim 2012) (HABER 3) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet Bayramı’nın bütün ülkede nezih bir şekilde kutlanmasıyla ilgili yetkililerin dikkatini çekmesinden daha doğal bir şey olmayacağını belirterek “Ayrıca çift başlılık gibi bir şey de olmaz. Böyle bir şey zaten söz konusu da değildir” dedi. Gül’ün 29 Ekim kutlamalarında “ev sahibi” olduğunu vurgulayan Köşk kaynakları, yalnızca Ankara valisinin değil, tüm valilerin gerilim yaşanmaması noktasında tek tek uyarıldıklarının altını çizdi. 29 Ekim nedeniyle Köşk’te düzenlenen resepsiyonda Cumhurbaşkanı, Ankara’daki yürüyüşte yaşanan gerilimin düşürülmesi konusunda kendisinin devreye girip girmediği yönündeki soru üzerine basın danışmanı Ahmet Sever’i kastederek “Ahmet’e sorun” demiş, Sever de Gül’ün pazar günü vali ile görüştüğü bilgisini vermişti. Ancak Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı’nın valiye bir talimat verip vermediği yönündeki soru üzerine “Böyle bir talimat verdiğini sanmıyorum. Çünkü bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik, bundan sonra da çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz” demişti. Son dönemde Köşk ile Başbakanlık arasındaki en net ayrışma bu oldu. Erdoğan’ın sözlerinin ardından Gül’ün valiye talimat verip vermediği konusunda Cumhuriyet’e değerlendirme yapan Köşk kaynakları, Gül’ün pazar günü Ankara Valisi ile görüştüğünü bir kez daha yineledi. Kaynaklar, “Barikatların kaldırılması konusunda bir talimat verildi mi” sorusuna da “Sayın Cumhurbaşkanı görüştüğünde barikat kurulup kurulmayacağı belli değildi. Kendisi, kutlamaların gerilime yol açmadan yapılması konusunu iletti” dedi. Kaynaklar, Gül’ün bu tavrının tüm kentler için de geçerli olduğunu, tüm valilere kutlamalarda gerilim yaşanmaması konusunda talimat verildiğini belirtti. Bu durumun “çift başlılık” anlamına gelmeyeceğini belirten kaynaklar, “Sonuçta Cumhurbaşkanı 29 Ekim’in ev sahibi. Milli Bayramlar Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle bunun altı bir kez daha çizilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın ev sahibi olduğu bir bayramın gerilimsiz kutlanması konusunda valilerle görüşmesi de doğaldır” dedi. Köşk kaynakları ayrıca 5442 sayılı İl İdaresi Yasası(*) uyarınca da valilerin Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu olduğuna işaret etti. (Cumhuriyet, 2 Kasım 2012) (*) “İI İdaresi Kanunu Madde 6 Valiler, İçişleri Bakanlığı’nın inhası, Bakanlar Kurulu’nun kararı ve Cumhurbaşkanının tasdiki ile tayin olunurlar.” (Resmi Gazete, 18 Haziran 1949 gün, sayı 7236) HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Kuzey Afrika ül 1 kelerinde 2 giyilen bir 3 tür harma 4 ni. 2/ Kişi5 nin öz benliği... Sırtta 6 taşınan yük. 7 3/ Türki 8 ye’nin en 9 büyük krater gölü... Eski dil1 2 3 4 5 6 7 8 9 de su. 4/ Ortası bir 1 H A C I H A M Z A direkle bölünmüş, 2 İ R İ S R E A L iki kanatlı balık ağı. 3 B E N K O L P O 5/ Yerine koyma, 4 E N S A G U yerine kullanma... 5 Ş A T O A N K A E M İ N A R Rütbesiz asker. 6/ 6 7 S A R A T A N A Dik yokuş... Acı, İ L E K üzüntü. 7/ Erbiyum 8 A B A T elementinin simge 9 H A S A N P A Ş A si... Hindistan kökenli evcil bir sığır türü. 8/ Eski Türklerde kutsal sayılan hekim. 9/ MuğlaAntalya il sınırında bir akarsu... Zırhlı ve paletli bir savaş aracı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belin yan tarafına asılan eğri Arap kaması. 2/ Yurdumuzun bir bölgesi... “Özbek güreşi” de denilen ve judo ile güreşin karışımı olan spor dalı. 3/ Bir geminin bordalarına açılan ve top namlularının geçmesine ya da kamaraların havalandırılmasına yarayan dört köşe delik... Bir cetvel türü. 4/ Oruç ayı. 5/ Buğday, nohut, fasulye ve çeşitli yemişlerle pişirilen bir tatlı... Notada durak işareti. 6/ Son derece kavgacı olan gözde bir akvaryum balığı... Boyutlar. 7/ Yabancı... Havyarı çok değerli olan bir mersinbalığı türü. 8/ İpucu... Öğütülmüş tahıl. 9/ Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan, içi oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştırılmış boyalı kemik... Vizon denen değerli kürkü için avlanan ya da yetiştirilen hayvan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle