19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2012 CUMA 2 AYLARDIR tek tümce konusunda bir türlü anlaşamadılar. Sonuçta, “yeni anayasa” denen bir metin taslağı hazırlamaktan ibaretti görevleri. Çalışmalar önce hayli hızlı gitti ama sonra yavaşladı ve sıra “vatandaşlık” maddelerine gelince duruverdi. Şimdi o aşamadayız ve öyle anlaşılıyor ki bu eşik aşılmadan pek ilerleme olmayacak. Oysa, hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları. Kendi durumlarını tanımlamada ve kurallaştırmada güçlük çekmemeliydiler. Eskiden beri o durumun içindeler; vatandaşlık da anayasa hukukunun klasik konularından biri. asit bir anlatımla işin içinden çıkmak varken, neden böyle zıtlaştıklarını OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bizi. Sayısal ya da aritmetik açıdan da düşünülse, ulusal kimlik olarak Türk vatandaşlığından daha doğru bir başka ortak payda bulunamaz. Fransızından Almanına kadar herkes böyle yapıyor. Onlarda da başka etnik gruplar yok mu? slına bakılırsa, bu konuda bütün sorun “ulus” kavramını benimseyip benimsememe noktasında düğümleniyor. Ulus, yani millet. Yani ümmet ya da cemaat değil. Sadece, dilleri, inançları farklı da olsa aynı ülkenin insanları olarak bağımsız yaşamak isteyenlerin bilinçli birlikteliğidir ulus. Bu olabilirse, dil ve inanç türü farklılıklara saygı göstermek, hatta onları korumak kolaylaşır. Vatandaşlık anlamak zor. “Türk vatandaşlığı, dili ve inancı ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık hukukuyla bağlı olan herkesin ortak kimliğidir” diyen bir tanımlamaya gidilse, onda kabul edilemeyecek ne olabilir? “Türk” sözcüğü mü? Bunun çok kişide “etnik” bir kayırma izlenimi bırakacağı, belirli bir ırkı ya da soyu öne çıkardığı, başka etnik unsurları da barındıran bir devletin vatandaşları için böyle bir etiketin yanlış olacağı elbet söylenecektir. Buna karşılık, ülke adının bile bu etnik sözcükten kaynaklandığı falan gibi bin dereden su getirerek ülke ile Türklük arasındaki bağlantıdan söz etmenin de başkalarını ikna etmeye yetmeyeceği bilinmelidir. Ama başkaları ne derse desin, bütün bunlar Türk sözcüğünü bırakıp elverişli başka kimlik aramak gibi bir sersemleyişe sürüklememeli A Rüyamda Ağlamışım... Kimi geceler sabaha karşı uyanırım... Henüz yanarken sokak lambaları... Tam sancılarının arttığı saatler, hastaların... Elim yanaklarıma gider... Bakarım... Rüyamda ağlamışım... ? İnsanlar giriyor rüyalarıma... Babalar asık suratlı... Bir duvarın dibinde, duvar kadar sessiz... Kasketlerini dizlerine geçirmiş, çömelmişler poyraza karşı... Kızıyorlar, kızmışlar... Ama neye kızdıklarını söylemeden ve neye kızdıklarını bilmeden... ? Kimi zaman analar görüyorum rüyalarımda.. Omuzları çökmüş, saçları dağınık, çıplak ayakları... Silah sesleri gelen bir dağın eteğinde, sağa sola koşuyorlar... Avuçlarında kanamayan delikler var... “Kim bunlar?..” “Analar...” “Avuçları niye delik?..” “Kurşunları tutmak istiyorlar...” Ama tutulmuyor kurşunlar... ? Ağlayan çocuklar giriyor rüyalarıma... Mamasız... İlaçsız... Ve babasız... Ağlıyor çocuklar, sancıları var... Gençler görüyorum... Avare, şaşkın... Hayal kura kura yıllarca koştuktan sonra... Bir ihanetin farkına varmış da... Yıkılmış genç yüzlerinde ne sevginin izi var, ne umudun belirtisi ne zerresi aşkın... ? Dört bir yanda sanki savaş yanar... Duman içinde şehir... Bir koşturmaca, bir can pazarı... Kaldırımlarda düşmüş insanlar... Ve ben çaresiz... Bir sokak kahvesinde, daha dün gece yandım... ? Sabaha karşı uyanırım... Sokak lambaları daha yanarken... Silerim yanaklarımı... Bakarım... Rüyamda ağlamışım... B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle