19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Çift baş, Allah muhafaza... Hilkat garibesi, ucube demek. Başka? “Bir ipte iki cambaz oynamaz!” demek! Kapılardan ırak olsun, cambazlık matah bir iş değil. İkisinin aynı ipte oynaması ise hiç değil. İki başlı bir ucubeyi kim ister? Ucube zaten yeterince “şer” bir şey! “Şer” devlete kulak asmayıp Cumhuriyeti milletin kafasına göre kutlamaya kalkması demek. Cumhuriyetin ilan edildiği Meclis’in önünde toplanmak... Üstelik binlerce, on binlerce yurttaşın el ele verip Cumhuriyetin Kurucusu’nun kabrine yürümesi… Başbakan’ın bu işi, günler öncesinden “şer” diye ilan etmesi boşuna değildi. Ama kimse kulak asmadı. Bu kargaşada ne yazık ki bir Sayın Vali, “kara kedi” olup Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasına girmiş duruma düştü. Ama bu olumsuzluk hayra dönüştü. “Her şerde bir hayır vardır!” inancı bir kez daha doğrulanmış oldu: Nasıl mı? 2014’te patlak verecek rekabet öne çekildi. Çankaya’nın iki adayı arasındaki gizli çekişme su yüzüne çıktı. Erdoğan, “Kimmiş o ‘benim valim’e talimat verecek?” diye esti gürledi... Gül ise, bilinen yumuşak ve özenli üslubuyla şimdilik, geri adım atar gibi yaptı. Olan başdanışmanı, meslektaşımız Ahmet Sever’e oldu. Ahmet kardeşim de siyasetin Samet’i oldu? Öyle değil mi Samet, şey Ahmet? ??? a aykırı Coşku mantığ tığın değildir. Man tutuşmasıdır! all Peter Marsh GÖRÜŞ İ. GÜRŞEN KAFKAS Çift Başlı, Melezlik Notlar!.. Cumhuriyet coşkusu.. Suda balıklar.. Havada kuşlar Darısı... Karada AKP’lilere. Sayın Çiçek’in dediği “melez” o gün peyda olmuştu. Yani, anayasanın sistematiği buna göre yeniden düzenlenmezse, Başbakan’ın “çift başlı” melezi ucube anıt gibi ortaya çıkmış durumda! İnanmayan, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini sıralayan anayasadaki “Gerektiğinde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek ve Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağırmak!” hükmüne bakabilir. (Md: 104/b) Bakanlar Kurulu’na başkanlık edebilen, toplantıya çağırma yetkisi bulunan Cumhurbaşkanı, 29 Ekim’in huzur ve esenlik içinde kutlanması için vali ile konuşamaz! “Çünkü o benim valim!” İdare Hukuku’nun ilk derslerinde Cumhurbaşkanı’nı illerde valilerin, yabancı ülkelerde de büyükelçilerin temsil ettiği öğretilir. Kuşa çevrilmiş olsa da anayasamıza göre “Cumhurbaşkanı ‘Yürütme’nin içinde sayılıyor!” Ama Başbakanımız saymıyor… Hiddet ve celal içinde “Herkes yerini bilsin!” diyor. Cumhurbaşkanı da yerini ve görevini bildiği için… Cumhuriyet Bayramı’nı cumhurun esenlik ve huzur içinde kutlaması için valiye telkin ve tavsiyelerde bulunuyor. Bu hem anayasal görevi hem de doğa yasalarından doğan hakkı! Çünkü 29 Ekim onun doğum günü! Köşk’teki resepsiyona da zaten o yüzden istediğini çağırıp istemediğini çağırmıyor! Bilimselliğe Dönüşümde Harf Devrimi Cumhuriyetin kuruluşunun 5. yılında, 1 Kasım 1928’de harf devrimi yapıldı. Harf devrimi karanlıktan aydınlığa dönüşümün en önemli adımıydı. Genç Türk Cumhuriyeti her alanda gerçekleştireceği devrimle halkının bilimsel, eğitimsel, sanatsal ve kültürel yaratıcılığını ortaya koymalıydı. Osmanlıcadaki dil karmaşası, Arapça ve Farsçanın ağırlıklı kullanımı, yapılması düşünülen yenileşmeyi engelliyordu. Osmanlıca, Türkçe konuşma ve yazı diline uygun değildi. Öğrenilmesi güçtü. Türkçenin doğasındaki sesleri yansıtamıyordu. Ünlü sesleri göstermiyor, bazı ünsüzler için uzatmakısaltma işaretleri gerekiyordu. Türkçe özünden uzaklaşmış, Arapça ile bütünleşmişti. Genç Cumhuriyet, Arap “abc”siyle her alanda yapılacak düşünsel üretimi hızlandıramayacaktı. Sosyal, kültürel, sanatsal ve eğitimsel yapılardaki kavramsal yenileşmelerde beklenen sonuç alınamayacaktı. Yeni Cumhuriyet, yeni diliyle yüzleşmeliydi. Kimliğini yitirmiş Arapça terim, deyim ve terkiplerin sıkça kullanıldığı dil Türkçe olamazdı. Türkçenin önde tutulduğu bir çözüm gerekliydi. Genç Cumhuriyet, yönünü çağdaş uygarlığa çevirerek yenileşmeci devrimlerini ancak dil devrimiyle gerçekleştirebilecekti. Mustafa Kemal’in Başbakan İsmet İnönü’ye yeni harflerle yazdığı mektubu, Falih Rıfkı Atay Sarayburnu’nda halka okudu. “Arkadaşlar, güzel dilimizi anlatabilmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardır kafamızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılamayan işaretlerden kendimizi kurtarmalıyız. Yakın bir gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum” diye yazıyordu. Atatürk, harf devrimini tanıtmak amacıyla yurt gezisine çıktı. Halka yeni harfleri, yazıyı ve rakamları tanıttı. 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı yasayla 29 harfli yeni Türk abc’si kabul edildi. Atatürk, yurt gezilerinde yeni harflerin önemini, değişikliğin nedenlerini, yenileşmek, değişmek ve gelişmek gerektiğini anlatıyordu. Halkın yenileşmesi, bilinçlenmesi gerektiğini ve yeni harflerin dinsel içerikli olmadığını anlattı.1 Kasım 1928’de Latin alfabesine dayalı yeni Türk alfabesi kabul edildi. 24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri açıldı. Yurdun her yerinde, açık alanlarda bile halka yeni yazı ile okumayazma öğretiliyordu. Atatürk, okuma seferberliğini karatahta başında bizzat başlattı. Bu nedenle ona “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanı verildi. Atatürk, öğretmenlik yönüyle övünüyordu. “Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir” diyordu. Dünyada, Başöğretmen unvanı alan tek lider Mustafa Kemal’dir. Türkçe dünyamızdır. Ulusumuzun düşünce evi Türkçenin yeni harflerle bütünleşmesinin 84. yılıdır. Harf devrimi her alanda yenileşmenin yapılmasının başlangıcıydı. Mustafa Kemal, “Dil demek ulus demektir” diyordu. Halk, gerçek diline, kimliğine ulaşmıştı. Çünkü Türkçe, Türkiye’nin ulusal kimliğidir. Türkçenin bağımsızlığı, ülkemizin bağımsızlığıyla doğru orantılıdır. Türkçemizi çıkarları için kirletenler bunun zihinsel ve ruhsal hazımsızlık olduğunu bilmelidirler. Harf devrimi ile ulusal yenileşmeler, değişim ve gelişmeler devrimlerle sürdürüldü. Sosyal, eğitimsel, kültürel ve sanatsal dönüşümler harf devrimi sonrası uygulandı. Ülkemiz, bu gelişmelerle çağdaş ve yeni bir yapıya ulaşıyordu. Büyük emeklerle, uğraşlarla gerçekleşen harf devrimi ve Atatürk devrimleri ulusal aydınlanma içindi. Karanlıkların aydınlığa dönüştüğü bu süreç, umarız ki tersine dönmez. Neden? nümüzde 1.5 yıl daha var… Köprülerin altından... Meydanların üstünden… Ö Akacak daha çok su... Fışkıracak daha nice biber gazı var! Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise yaklaşan asıl tehlikeyi 29 Ekim günü, Köşk’te açıkladı. “Yeni anayasada ‘başkanlık’ sistemi çözülmezse ‘melez bir anayasa’ kaçınılmaz!” dedi. Haklı. İki yıl önce, anayasada parlamenter sisteme işporta usulü bir ek yapılmıştı.. “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir.” Merhaba Biber Gazı! MERİÇ VELİDEDEOĞLU “28 Ekim” gece yarısı, “Simgesel Eylem Grubu” olarak yine Cumhuriyet’in bahçesindeydik; bu kez Ankara’da yapılacak “29 Ekim Seferberlik Yürüyüşü”ne katılmak için. Yola koyulduğumuzda, durdurulan, geri çevrilen arabaların haberleri geliyordu; yüzlercesinin Ankara’ya gitmesi engellenmişti. İstanbul çıkışında biz de durdurulduk; polis arabayı, tutukladıklarının yanına çekmemizi istedi; ne ki bir adım ötesindeki jandarmanın, arabanın ön koltuğunda oturan, topluluğumuzun, eylemlerimizin olmazsa olmazlarından Sevgili Özen Uzel’in yarısı aklanmış saçlarını, insan sevgisiyle dolu bakışlarını bir an görmesi, bize yol vermesine yetti... Ankara’ya yaklaşıyoruz, ama yollar bomboş; dizi dizi arabalar yok; neredeler? İçimizi kaplıyor “tek yürek” olmuş bir kuşku; “acaba” diyoruz... Sonunda Ankara’dayız sabahın saat yedisinde; bir yokuştan Ulus’a doğru yürüyoruz, üniversitede ilk “Atatürkçü Düşünce Kulübü” kurucusu Ankaralı Alptekin Gündüz’ün yol göstericiliğinde; bir süre sonra Meclis’in ikinci binası göründüğünde gençler toplanılacak yere “İlk Meclis”e geldiğimizi sandılar; haklıydılar, çünkü o günkü bir gazetede de bu “İkinci” Meclis binasının resmi vardı “İlk Meclis” olarak. Bu koca yanlışa dayanamadık, gazeteyi arayıp uyardık, böylece toplantı yerine varmadan “eylem”e geçmiştik... Sanırım “150” metre sonra “İlk Meclis” binasının önündeydik; içimizden biri “yepyeni!” dedi; “Evet öyle!” diyemedim; içim burkulmuştu; çünkü binanın son yenilenmesini (restorasyon) yaptıran ünlü Amerikan sigara firması “Philip Morris”ti. Üstelik bu firmanın adı yazılı bir plaka asılmıştı binanın girişine; “Marlboro” tüttürenler belki anımsarlar... Hepimiz kucaklayıcı bakışlarla “İlk Meclis”e bakarken, binanın caddeye inen merdivenlerinde, grubumuzdaki gençlerden de genç henüz “16”sına basmamış Hıfzı Veldet belirdi; başında ilk maaşıyla aldığı “Kuvayı Milliye” kalpağıyla. Meclis’in bir memuru olan Hıfzı Veldet’in kalpağının “iki ucu”, karşıcılların (muhalefet) giydiği gibi önde arkada değil, iki yandadır; tıpkı Atatürk’ün ve onunla birlikte olup destekleyenlerinki gibi... Peki, Kuvayı Milliye kalpaklı bu “genç” nelere tanık olmuştu şu an karşısında bulunduğumuz bu “İlk Meclis”in binasında ve önündeki şu alanda?.. Birkaçını art arda sıralayalım diyorum; “Sevr”in imzalanmasının “ihaneti vataniyye” olarak “lanetlenmesi”ne; “Kurtuluş Savaşı”nın yürütülmesine; “Saltanatın Kaldırılması”na; “Lozan”ın onaylanmasına; Ankara’nın “Başkent” yapılmasına; “Cumhuriyet’in ilanı”na; “Atatürk”ün ilk “Cumhurbaşkanı” seçilmesine ve “89” yıl önce şimdi bulunduğumuz bu alanı, “İlk Meclis”in önünü hıncahınç olduran “HALK” tarafından coşku içinde kutlanmasına, seymenlerin zeybeklerine; Ankara dışından “kağnı”larla akın akın gelenlerin sevincine, “Taş Han”ın önündeki alana dizilen bayraklarla süslü kağnılara vö’lere... Bunları düşünürken “Ulus”a varmıştık; her yön “barikat”larla “kafes”lenmişti; “heykel”in olduğu yere geçmemize izin verdiler; alan yavaş yavaş dolmağa başladı; saat “10”dan başlayarak iğne atılsa yere düşmeyecek yoğunluğa ulaştı; artık ne “İlk Meclis”i ne de anıtı bütün olarak göremiyorduk; oysa anıt “50” metre, Meclis binası da “100” metre uzağımızdaydı. Saat “11.30” sularında, üzerimize doğru sıkılan “biber gazı”ndan doğal olarak uzaklaşmak isteyen en öndekilerin bir iki adım geriye çekilmesi bize ulaşınca, hepimiz “pide” gibi yassılaşmaya başladık; üstüne üstlük bir de biber gazının etkisi belirince, heykelin bulunduğu bu kısıtlı alandaki “binlerce” insan hem ezilmeye hem de soluğunun kesilmesine “mahkum” edilmiş oluyordu. Görevli polisin “biber gazı” sıkılınca, “biber gazı bombası” atılınca böyle bir durumun yaşanacağını bilmemesine olanak yok; demek “polis” bir bakıma “emir demiri keser” yaptırımında bir “buyruk” almış ki, yasalarımıza göre “suç” olacak herhangi bir tutum sergilememiş olan bu yoğunluktaki topluluğa, sıkıverdi “biber gazını.” Bu “buyruğu” verende, “insanı insan yapan” duygudan küçücük bir “kırıntı” bile kalmamış olduğu besbelli; ama bu görevliyi “kınama”ya pek de hakkımız yok gibi; “neden” derseniz, ülkenin “Başbakan”ı, ülkesini, “halk”ını korumakla görevli ve bundan “sorumlu” olan “kişi”: “Barikatların kaldırılması talimatını ben vermedim” demedi mi? Bunun “anlam”ı nedir? Bu barikatlar konusunda “polis” bütün olanaklarıyla direnseydi, ne boyutta bir “katliam”la karşılaşacağımızı bu ülkenin “Başbakan”ı olan “biri”nin bilmemesine olanak yok; “yüz binler” kararlıydı... “Başbakan”ın bu “itiraf”ı bu denli “rahatlık”la ve “sakinlik”le söylemesi, yalnızca “sorumlu” oluşuyla değil “kimliği” yönünden de çok “düşündürücü”, demekten insan yine kendini alamıyor... Faks: 0216 355 31 78 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balıkesir yöresine özgü bir halk oyunu... Kuzu sesi. 2/ Gözleri görmeyen... Yel, şimşek ve gök gürültüsüyle ortaya çıkan sağanak yağışlı hava olayı. 3/ Kayseri ilinde ünlü bir höyük. 4/ “Ayrılık ateşten bir /Nazlı yârdan hiç haber yok” (Türkü)... Bezekçilikte kullanılan yeşil ve pembe dalgalı bir sedef. 5/ Duman lekesi... Metal bir plaktan oluşan vurmalı çalgı. 6/ Çingene... Deriden sızan tuzlu sıvı. 7/ Temel, esas... “Borazankuşu” da denilen ve Güney Amerika’da yaşayan bir kuş. 8/ Bir nota... Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim. 9/ Yemek dışında yenilen yaş ya da kuruyemiş gibi şeyler... Bir soru sözü. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Motorlu taşıtlarda hız öl 1 çüm aygıtı. 2/ 2 Boğaz, gırtlak... 3 Burdur ilinde bir baraj. 3/ 4 Sözsüz oyna 5 nan köy seyirlik 6 oyunlarına ve 7 rilen genel ad... Üstü kapalı ola 8 rak anlatma. 4/ 9 Üzüntülü düşünce du1 2 3 4 5 6 7 8 9 rumu... Utanma, hayâ. 5/ Afyonkarahisar ilin 1 D Ö N G E L S E A M A Z O N de bir göl... Mektup. 6/ 2 Ö D A L İ A M A Eski Türklerde ozanla 3 N OM rın çaldığı telli saz... 4 G A L E R İ D İ N Sır. 7/ Tek bir sanatçının 5 E M İ R İ D O L O tek bir çalgıyla verdiği 6 L A Z A İ L M E K konser. 8/ Fas’ın plaka 7 E B E imi... Bir toplulukta ça 8 S O M O N lışan insanların her biri. 9 E N A M O K E Y 9/ Kedi ya da köpek yavrusu... Bir ilimiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle