23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASIM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Aptestli Kapitalizm BDP’lilerin, ayrılıkçı şiddet örgütü başı Apo’nun heykelini dikme önerisini gündeme getirdiğinin hemen ertesinde... CHP’nin CHP’li olmayan Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, uygarlığa karşı isyan eden Seyit Rıza ve arkadaşlarının EğitimSen’in “Eğitim Bilim Toplum” dergisindeki makalesinde Doç. Dr. Kemal İnal, “piyasa İslamı”ndan söz ediyor. Ona göre piyasa İslamı, bireycilik, girişimcilik, zenginleşme, reformdan geçirilmiş cihat felsefesiyle iç içe geçerek para, başarı, hırs, kazanma değerlerini yeni kıble olarak benimsiyor. Sosyal devlet hızla yerini “hayırsever devlet”e bırakıyor. Bu saptamalar bize, gerçek yaşamda bir yanda kirli sakallı, siyah takım elbiseli yeşil sermayedarlar ile şık şıkırdam giyinen türbanlı kadınların son model ciplerini, öbür yanda da yoksullara dağıtılan kömür ve makarnaları anımsatıyor. Doç. İnal, işte bu noktada “Bireylere girişimci olmanın erdemlerini öğreten bir eğitim sistemi”nin devreye sokulduğunu ifade ediyor. Eğitimden beklenenin, cihadi felsefe doğrultusunda müminler yetiştirmek değil, bireysel sınıf atlatmak ve finansal birikim sağlamak olduğunun altını çiziyor: “Neolibarelleşme sürecinde yerel değerlere saygı adına dinsel değerlerin eğitim içinde yer almasına ses çıkarılmamakta, ama bu değerler asıl köklerinden koparılarak ve radikal yönleri törpülenerek yeniden müfredat ve ders kitaplarına eklenmektedir. Haliyle, ulusal/yerel eğitim sistemlerinin neoliberalleştirilmesi açık müfredat ise dinsel değerlerin libarelleştirilerek müfredat ve ders kitaplarına sokulması da gizli müfredattır.” İktidar sözcüleri, dört dörtlük medrese sistemine yönelen eleştirenleri “ideolojik” olmakla suçlarken, kurguladıkları uygulamaya ilişkin şu ipuçlarını da veriyor Doç. İnal: “Neoliberal muhafazakâr İki öneri itibarlarının geri verilmesini öngören yasa önerisi hazırlıyor. Bu iki önerinin rastlantı olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü, her ikisi de aynı yapbozun parçaları... Bozdular, yeniden yapılandıracaklar. Terör ve Özgürlük ideolojileri gereği, eğitim, bir yandan ekonomik anlamda acımasız rekabete yenik düşmeyecek yırtıcı işgücünü üretirken, öte yandan da neoliberal kapitalizmi muhafazakâr değerler düzeyinde benimseyen bireylerin yetişmesinde sükuneti, itaati, ılımlılığı, pasifliği sağlayacak bir pedagojik içeriğe sahip olacaktır.” Makalede değinildiği gibi “aptestli kapitalizm”i yaratma ideolojisi bu. Lokantasında, ramazan ayında Sünni orucu, muharrem ayında Alevi orucu için dinsel törenler yapılan, iftarlar verilen bir Meclis düşünün. Meclis dediğin, ülkenin hukuk düzenini oluşturan Ayar kaçtı organı. Hem de anayasasına göre “laik” olduğu varsayılan bir ülkenin... Ayarı kaçtı her şeyin. İktidarı ile muhalefeti ile bindirildik bir alamete, gidiyoruz... Atatürk’ün kurduğu TED’in kolejinden mezun olmuş. Cumhuriyetin üniversitesinde felsefe, biyoloji okumuş. Bilimsel temeller üzerinde yükselmesi amaçlanan devlet üniversitesinde de profesör yapılmış. AKP gelmiş, Kırklareli Üniversitesi’nde dekan olmuş. Çıkmış televizyona, medreseüniversite ayrımı yapılmamasını savunuyor: “Vaktince büyük hata oldu. Neden üniversite adını veriyoruz, ‘medrese’ adını koyalım. Fakültelere de ‘mektep’ dersin. Bu medreselerin fakültelerinden biri de ilahiyat olur. Bir tarafta üniversite diğer tarafta medrese ayrımı çok tehlikeli. Bu ülkenin bölünmüşlüğüne Medreseci filozof son vermek lazım artık. Eğitimde birliği sağlamak lazım bunun için. Şimdiye kadar bu din eğitimini yasaklamak suretiyle sağlanıyordu şimdi de din ile dünyayı birleştirmek zorundayız. İmam hatiplerin müfredatının genelleştirilip tüm okullara uygulanması gerektiğini savunmuşumdur hep, en başta da askeri okullara. Disiplin, hayatın her alanında gereken bir şey. Askerlik dış disiplinle veriliyor. Din iç disiplini sağlıyor. İç disiplin olmadan dış disiplin bir kabuktur. Müslümanlarda iç disiplin var ama dış disiplinden yoksun. Dış disiplin olmadığı için hercümerç haldeyiz. Hatta beni tanıyanlar bu söylediğimle dalga geçerler ‘imam harp okulu’ diye. Müslüman olmayana kendi dininde ders verilir, Alevi vatandaşa da özel müfredat hazırlanır. Ama şart olan şey yetişenin din bilgisiyle donanmış olmasıdır. Bu sadece dindar yetiştirme babında değil, dinsiz olacaksa da niye dinsiz olduğunu bilsin. Şimdi tanıdığım dinsiz insanların hemen hemen hepsi havadan laflar ediyor. Niye? Dini bilmiyorlar. Mesela Avrupa, Amerika’da adam dinsizse dini çok iyi biliyor. Hıristiyanlığı, dine en çok yüklenen filozoflardan biri olan Feuerbach’ın kitabından öğrendim. Ancak bu şekilde sen dine karşı kanıtlarını ortaya koyabilirsin.” Bu sözleri söyleyen Prof. Dr. Teoman Duralı, aynı zamanda değerli bir filozoftan sayılıyor! Sorarım size: Yüzlerce yıllık birikim bir anda yıkılabilir mi, yerine ortaçağ dogmatizmi oturtulabilir mi? Bu akıl tutulması nereye kadar? Düzeltme: Cumartesi günkü yazımızda Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ grup başkanvekili olarak yazılmıştır. Düzeltiriz. GÖRÜŞ Prof. Dr. Mete TAPAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Çamlıca Cami Projesi Yarışması Üzerine... 16 Kasım 2012 tarihli emilliyet gazetesinde yayımlanan Çamlıca Cami projesinin resmine ve mimarları Bahar Mızrak ve Hayriye Gül Totu ile yapılan söyleşiden alıntılara dayanarak aşağıdaki düşüncelerimi yansıtmak üzere bu yazıyı hazırladım. Öncelikle her iki meslektaşımın çalışmalarını ve elde ettikleri başarıyı kutlarım. Ancak bu kutlamanın ortaya çıkan projenin tarafımdan da onaylandığı anlamına gelmediğini belirtmek isterim. Söyleşiyi dikkatle okuyunca, meslektaşlarımın Sultanahmet Camisi’ne benzer bir ürünü önermelerinde temel nedenin yarışmanın şartnamesinden kaynaklandığını gördüm. Cami projesinin “Türkİslam” çizgilerini taşıması, yarışmanın bir koşulu olduğu ve bu koşulu yerine getirmek için de klasik cami tarzının seçildiği, yine yapılan söyleşiden anlaşılmaktadır. Ayrıca önerilen caminin boyutlandırılmasında da meslektaşlarım semiolojik çabalar içine girerek, anlaşılması tarafımdan çok zor olan bazı ilişkileri kurmaya çalışmışlardır. Örneğin, caminin yerden 72.5 metre yüksekliğe sahip kubbesiyle İstanbul’da yaşayan 72.5 milleti, 107.1 metrelik minare uzunluğunun ise Malazgirt Zaferi’ni (1071 M.S.) simgelediğini, kubbe çapının da İstanbul’u simgelemesi adına, 34 metre olması gibi. Yukarıdaki ifadelerin aynen emilliyet gazetesinden alındığını belirtmek isterim. Ayrıca meslektaşlarım söz konusu önerinin, bir taklit olmadığını, bir tarzın yani, “Türkİslam” tarzının egemen kılındığını dile getiriyorlar. Kuşkusuz, eski yapıları taklit etmek, onlardan esinlenmek, mimarlık tarihinde çok görülen bir yaklaşım tarzıdır. Bu yaklaşımın iyi veya kötü örnekleri, ülkemizde olduğu gibi, dünyada da çok sayıda vardır. Ancak eklektik, seçmecilik diye adlandırdığımız bu akımın bir yaratma eylemi olan mimarlık mesleğine önemli ölçüde katkıda bulunduğunu söylemek o kadar da doğru değildir. Yapı teknolojisi gelişmiş bir ülkenin yapıları, o teknolojiyi ve yine o teknolojinin gerektirdiği biçimi, üslubu yansıtması gerekir. Ayrıca taklidin de doğru yapılmasında yarar vardır. Eski yapıların oranları, bütünü oluşturan elemanlarının birbirleriyle olan ilişkileri o günün estetik kurallarının bir sonucudur. Parçanın bütünle ilişkisi asla tesadüfi olmamıştır. Dolayısıyla, eskinin taklidini yaparken, eskiyi çok iyi özümsemek gerekir. Eskiyi iyi analiz etmez, üstünkörü bir yaklaşımla yeniye taşırsanız tasarladığınız ürün “kitsch” olur... Cumhuriyetimiz 1923’te ilan edildiği günlerde, ülkemizde yaklaşık on beş adet diplomalı mimar, mühendis vardı. Bugün ise binlerce mimar, mühendisimiz var ve bu meslektaşlarım dünya çapında kişiler. Her şeyin en iyisini, en çağıdaşını yapabilecek bir ülkeyiz. Sinan’ı Sinan yapan onun işvereni olan padişahlardır. Her zaman padişahlar Sinan’ın önünü açmışlar ve Sinan’da XVI. yüzyılın teknolojisiyle en modern yapıtları ortaya koymuştur. Sayın yöneticilerimizden de dileğim, bir yarışma açılıyorsa, yarışmaya katılanlara önerecekleri ürünün biçimiyle ilgili olarak bir sınırlama getirmemeleridir. Çağımızın Türkİslam tarzı, XVI. yüzyılın Türkİslam tarzından çok farklı olabilir ve olmalıdır da! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Cumartesi günü gerçekleşen 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın açılış töreninde Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış da konuştu. Konuşmasının büyük bölümünü kendisinden önce konuşan ve çok sayıda gazeteci ve yazarın tutuklu bulunmasını eleştiren Dünya Yazarlar Birliği PEN Uluslararası Başkanı John Ralston Saul, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, TÜYAP Kültür Fuarları Danışma Kurulu Başkanı Doğan Hızlan ve bana verdiği yanıtlar oluşturuyordu. Bakan Bağış, yurtiçi ve yurtdışında daha önce yaptığı konuşmalarda olduğu gibi bu sefer tutuklu gazeteci ve yazarlara “topyekun” terörist, gaspçı, tecavüzcü suçlamalarında bulunmadı. Bu tutuklulukları, yargılamaları Türkiye’nin içinde bulunduğu “hassas” durumla gerekçelendirmeye çalıştı. Bakana göre bu hassas durumun nedeni “bölücü terör”dü. Zaman ve koşullar elverse kanlı terör eylemlerinin çeşitli dönemlerde İtalya’yı, İspanya’yı, İngiltere’yi, Almanya’yı da derinden sarstığını, fakat bu devletlerin terörü fırsat bilerek iktidar muhalifi gazeteciler, yazarlar, bilim insanları, öğrenciler üzerinde baskı kurup onları cezaevlerinde çürümeye terk etmediklerini anlatırdık. Anlar mıydı, anlamak ister miydi? Bilemiyorum. Türkiye’de AKP iktidarının terörü ileri sürerek o ucube Evren anayasasında bile güvence altına alınmış anlatım, açıklama, toplantı ve yürüyüş özgürlüklerini kısıtladığı, ortadan kaldırdığı, iktidar savcılarının gazetecileri, yazarları, bilim insanlarını, öğrencileri tutuklatarak sonu gelmez, ömür tüketici davalara kattıkları artık dünyaca bilinen bir gerçektir. Avrupa Birliği’nin 2012 İlerleme Raporu’nda da “Türkiye’nin temel haklar konusundaki eksikliklerinin, terörizm ve organize suçlarla ilgili hukuki çerçevenin ifade, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü ile adil olarak yargılanma hakkını kısıtlamasından kaynaklandığı” ifade ediliyor. Raporda ayrıca, “yazar ve gazetecilere çok sayıda dava açıldığına, otosansürün yaygınlaştığına dikkat çekiliyor” ve “darbe planı iddialarıyla ilgili soruşturmaların, çap genişliğinin ve adli kovuşturmadaki eksikliklerin gölgesinde kaldığı, Güneydoğu’daki yönetimlerin çok sayıda yerel politikacının tutuklanmasından zarar gördüğü” yer alıyor. İktidarların bir türlü önünü alamadıkları, kaynağını kurutamadıkları, son bulması için çözüm üretemedikleri terörü, değiştirilemez bir gerçekmişçesine temel alıp toplumun ve bireylerin özgürlüklerini buna endekslemeleri, iktidarın demokratik yönetim yoksunluğunun açık bir göstergesidir. AKP iktidarı, Çamlıca’nın tepesine cami oturtabilir, İstanbul’u yüzlerce gökdelenle Dubaileştirebilir, Suriye’ye savaş açıp Müslüman Kardeşler’i başa geçirebilir… Bu tür şeyler yapabileceğine herkes inanıyor, fakat bir gün gelip demokratikleşebileceğine hiç ama hiç kimse inanmıyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenç@yohoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ufak ve 1 yuvarlak 2 taneler biçiminde 3 kurutulmuş 4 hamur... 5 İşaret. 2/ Nazilerin 6 politikasın7 da Germen 8 ırkından 9 kimselere yakış1 2 3 4 5 6 7 8 9 tırılan ad... Orta 1 P E R A P A L A S Anadolu’ya özgü, 2 A R U Z H E N İ güveç benzeri bir ye 3 L İ M K İ Z İ R mek. 3/ “Sırnaşmak, 4 A N A İ L E yılışmak” anlamında 5 Ç A R T İ Z M argo sözcük. 4/ Eski 6 Ş A R K A S Mısır’da güneş tan 7 A K A B E T N T rısı... Türlü bitkilerin 8 R O M A M Ü G E yaprak ve kabukla 9 F R A N K O F O N rıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki. 5/ Gökyüzü... Bir nota. 6/ Islak... Metal saplama. 7/ “Akıllar” anlamında eski sözcük... Tanrı. 8/ Çözümleme... Tellür elementinin simgesi. 9/ Bir nota... Başarısızlık, sonuçsuzluk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Marmara yöresinde, deniz yüzeyini kaplayan ve “salya” da denilen beyaz jelimsi tabakaya verilen ad... Bağışlama. 2/ Sınır nişanı... Buhar banyosu. 3/ Mersinbalığına verilen bir başka ad. 4/ Bir Asya ülkesinin başkenti... Muğla’nın bir ilçesi. 5/ Kuyruksokumu kemiği... Duvar lambası. 6/ Açık sarı renk... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 7/ Mikroskop camı... Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa yazılışı. 8/ İlk durumunda kalmış olan, gelişmesinin başında bulunan... Tanrıtanımaz. 9/ Eski dilde su... “Şimdi deyyus ile terese” (Seyrani).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle