26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASIM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 TZOB’ye göre artan fiyatlar ve azalan üretimden dolayı dünyada buğday stokları düşecek Buğday tükeniyor! Şemsi Bayraktar, buğdayda dünya genelindeki üretim düşüşünün fiyatları yükselttiğini vurgulayarak “Dünya buğday fiyatı, ekim ayında, geçen yıla göre yüzde 24.6, Türkiye’de ise yüzde 16.3 arttı” dedi. Ekonomi Servisi Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’de olumsuz hava koşullarından dolayı buğday üretiminin Türkiye İstatistik Kurumu’nun tahminlerinde, geçen yıla göre yüzde 7.8 azalış göstererek 20.1 milyon tona gerilemesinin beklendiğini kaydetti. Bayraktar, bu beklentinin dünya fiyatlarının da yükselmesiyle birlikte Türkiye buğday fiyatlarına yukarı doğru baskı yaptığını ve buğday fiyatlarının 20122013 sezonunda artmasına neden olduğunu söyledi. Bayraktar, buğday piyasasını düzenlemekle görevli Toprak Mahsulleri Ofisi’nin fiyatların daha fazla yükselmesini önlemek için ekim ayının ilk haftasından itibaren piyasaya, tonu 670 TL’den buğday satmasının fiyatların daha fazla yükselmesini önleyeceğini umduklarını aktardı. Bayraktar, üretimin azalması ve fiyatının artması nedeniyle buğday ekim alanlarının artırılmasına yönelik tedbirlerin alınmasını, üreticinin teşvikinin ve desteklenmesinin de şart olduğunu ifade etti. Bayraktar, buğday fiyatının geçen yıla göre dünya genelinde 24.6, Türkiye’de ise yüzde 16.3 arttığına işaret ederek “Sezon içinde görülen fiyatlardaki bu artış ABD vadeli buğday piyasası sözleşmelerinde de kendini gösteriyor. Aralık 2012 ve Mayıs 2013 arasındaki sözleşmelerdeki fiyat artışı yaklaşık yüzde 5’tir. Dünya buğday fiyatlarındaki bu artış, dünya ticaretini negatif yönde etkileyecek. Artan dünya fiyatları ve azalan üretimden dolayı dünya buğday tüketiminin azalacağı öngörüsü yıl sonunda dünya buğday stoklarının düşecek. Stokların düşmesi beklentisi yıl içinde fiyatlara olan baskıyı yukarı yönde hissettirecek” dedi. Sıtmaya Razı!.. AKP iktidarı, toplumu hızla ölümü gösterip sıtmaya razı olma noktasına taşıyor. Siyaset dünyasında geçen hafta içinde yaşananların bir kısmı bunun somut göstergesidir. ??? Geçen hafta sonu Başbakan Rize’de kendi adı verilen devlet üniversitesinde onur doktoru giysisini kuşanıyor. Gereği yapılırsa (bizde nedense fahri diye adlandırılan) onur doktoru olmanın ayrı bir anlamı ve önemi var. Onur doktoru olanlar, gelenektir; önemli konulara değinirler. Başbakan ise yaptığı konuşmada, ne Rize ilinin yanlış kentleşme ya da HES ve çevre gibi büyük sorunlarına yer veriyor, ne orman köylerinin durumunu irdeliyor, ne ülkemizde üniversitelerin ve bilim kurumlarının kendi iktidarında içine sürüklendiği niteliksizlik ve yetersizliğe değiniyor ne de dünyadaki bilimsel gelişmelere ve Türkiye’de olan bitenlere! Diğer yönden Başbakan’ın ölüm oruçlarına verdiği korkunç karşılığa bakar mısınız? Kürt sorununa çözüm üretecek yerde Başbakan, ölümlerden ölüm beğenin dercesine, idam cezasını gündeme getiriyor. İdama övgü AKP’nin niteliğinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak Başbakan’ın bu görüşünün, yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre toplumda idam cezasının yeniden uygulanmasını isteyenlerin oranının yüzde 70’lerde olmasından kaynaklandığı vurgulanıyor. Nedeni ne olursa olsun idama dönüş özlemi, AKP ilkelliğinin yepyeni bir göstergesidir. Daha da kötüsü, halk böyle istiyor anlayışı, halk dalkavukluğuna dönüşerek örneğin halifeliğin, dört kadınla evlenmenin, köleliğin ya da başka bir ortaçağ anlayışının oylanmasının yolunu kolayca açabilir. Bu nedenle Başbakan’ın isteğinin, başka hiçbir nedenle değil, çağımızın insan haklarının evrensel ilkeleriyle durdurulması kesin bir zorunluluk sayılmalıdır. ??? Geçen hafta, kaşla göz arasında denilebilecek bir acelecilikle, şehit, ölüm orucu, Suriye ve idam haberleri tartışılırken 13 ilde Büyükşehir Belediyeleri Yasası çıkarıldı. Yasa ile yerel demokrasi sizlere ömür. Aslında, siyasi partilerin yapılanmaları sonucu siyasetin tepesinde olmayan katılımcı demokrasinin yerelde uygulama olanağı bulacağını ummak tam anlamıyla saflık olur. AKP demokrasi dışılığını yerelde de tamamlıyor; ülkede 29 derebeylik kuruluyor. Ana muhalefet partisi, yeni Büyükşehir Belediyeleri Yasası ile ilgili şikâyetlerini görüşmek üzere, onca yasa onayı, tartışmalı üst düzey, özellikle rektör atamaları konusunda şimdiye dek olanları görmezlikten gelerek çok yanlış bir tutumla Cumhurbaşkanı’na başvuruyor. Aynı günlerde Cumhurbaşkanı bir yabancı gazeteye, Türkiye AB yolunda kalmalı ve mezhep çatışmasından endişe ediyorum gibi açıklamalar yapıyor. Bu arada ana muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçiminde, şimdiki başbakanı değil, aday olursa şimdiki cumhurbaşkanını destekleyebileceği görüşü kamuoyunda seslendiriliyor. Tam bu sırada AKP rejimi ülkemizde toplumcu belediyeciliğin en önde gelen simgesi Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’i hapse atmaya uğraşıyor. ??? Geçen haftanın siyaseti sorunlar ve sorularla doluydu. Bu durumda asıl soruları sormak gerekiyor. Toplum bunu hak ediyor mu? Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçmen bu ikiliden birini seçme zorunda mı kalacak? Siyasetin bu duruma düşmesi nasıl açıklanır? Böyle bir durumda toplumun karşı karşıya kalacağı seçme ikilemi sizce neye benziyor? Yanıt, yazının başlığında! Hızlı trene en düşük teklif Çin’den Ekonomi Servisi AnkaraKonya Yüksek Hızlı Demiryolu Hattının Genişletilmesi Projesi’nin ihalesi yapıldı. Yedi yıllık bakım onarım ve temizleme hizmetleri ile çok yüksek hızlı 6 tren seti ve bir simülatör setinin teminine ilişkin ihalede en düşük teklif, 263 milyon 510 bin 757.86 dolar ile Çin firması CNR Changchun’dan geldi. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’ndan (TCDD) yapılan açıklamada, daha önce 2 kez ertelenen ve 4 şirketin yarıştığı ihalede, diğer firmalardan Alman Siemens’in 318 milyon 380 bin 133.50 dolar, Kanadalı Bombardier ve İtalyan Ansaldo JV ortaklığının 412 milyon 159 bin 410 dolar, Fransız Alstom’un da 505 milyon 516 bin 741.60 dolar teklif verdiği ifade edildi. İhale komisyonu; koltuk sayısı, enerji maliyeti gibi birçok kriEkonomi Servisi Protestolu senet sayısı teri de değeryılın ilk 10 ayında geçen yılın aynı lendirerek en dönemine göre yüzde 15 oranında artışla uygun teklifi 862 bin 107 adete yükselirken, protestolu belirleyesenet tutarı yüzde 39.6 oranında artışla 5 cek. milyar 499 milyon TL oldu. Protesto edilen TCDD senet tutarı ekimde yüzde 52.1 oranında arttı. Yönetim Hem tutar hem de adet bakımından en fazla Kurusenet İstanbul’da protesto edildi. İstanbul’da lu’nun protesto edilen senet tutarı yılın ilk 10 ayında yüzde 30.8 oranında artışla 1 milyar 525 milyon onayının TL’ye ulaşırken, protestolu senet toplamı içindeki ardından payı ise yüzde 27.7 oldu. Türkiye genelinde ihale soprotesto edilen senet tutarının yüzde 93.8’ini 2 bin nuçlanaTL ve üstü senetler oluşturdu. cak. Protestolu senetler 5.5 milyar TL’ye çıktı ANKA, 2013’te seri üretilecek KIRIKKALE (AA) Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Savunma Sanayisi Müsteşarı Murad Bayar, insansız hava aracı ANKA’nın seri üretimine 2013’te başlanacağını duyurdu. Bayar, 4 insansız hava aracıyla ilgili uçuş testlerinin sürdüğü bilgisini vererek, “Bunun akabinde de seri üretim onayını vereceğiz ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ’de (TAI) seri üretim başlayacak. Ancak bunların hizmete girmesi 2013 sonunu bulacak. Biz gelecek yıl içinde üretimi tamamlayıp Salihlı Kuvvetler’e teslim edeceğiz” dedi. ATAK adlı helikopterin üretimine başlandığını ve TAI’de ilk ürünlerin test denemelerine devam edildiğini belirten Bayar, “Önümüzdeki yıl ATAK helikopterlerimiz de Kara Kuvvetleri’nin kullanımına girecek. Bunun dışında Göktürk uydumuzun son montaj ve testlerini gelecek yıl yapacağız. O da 2014’te uzaya fırlatılacak. Göktürk2 ArGe uydumuz ise bu yıl 19 Aralık’ta uzaya fırlatılacak” diye konuştu. “Uzun durgunluk” sanılandan daha da uzun süreceğe, giderek tehlikeli siyasi sonuçlar üreteceğe benziyor. Bu yazıyı yazmaya hazırlanırken, İngiltere’ye odaklanmış olmakla birlikte benzer ruhta bir yorumun, çarşamba günü yayımlanmış olduğunu görünce (Martin Kettle, “Austerity is here to stay...” The Guardian 14/11/2012) canım sıkıldı. Ama konu önemli. O yüzden o yazıyı kullanacağım, haftanın ikinci yarısında yaşanan olaylara ufkunu genişletmeye çalışacağım. Kriz dönemlerinde, toplumsal altüst oluşların arkasında ekonominin ve siyasetin zamanları arasındaki uyumunun kaybolmasının yattığını söyleyebiliriz. Örneğin, 1930’larda Keynes’in bir makalesinde vurguladığı gibi mali piyasalar kendilerini temizleme sürecine girmiş olabilirler, ama siyasette biriken sorunların derinleştirdiği çelişkilerden dolayı, “siyasetin zamanı” hızlanarak bu temizlenmenin tamamlanmasına izin vermeyen patlamalara yol açabilir. Kimi zaman da ekonomiyle siyasetin arasında, olumsuz yönde bir senkronizasyon ortaya çıkabiliyor. İlginç, belki de korkutucu olan şu ki bugünlerde adeta bu iki durumun birden yaşanmakta olduğunu söylemek olanaklı. Mali sermaye açısından bakınca, devletin, bankaların ve tüketicinin sırtındaki büyük borç yükünü, düşük bir büyüme ortamında, zamana yayarak, büyümenin yeniden başlamasına olanak verecek düzeye çekecek kadar tasfiye etmek olanaklı. Kemer sıkma politikaları ve merkez bankalarının parasal genişleme hamleleri (QE, 123 gibi) de bunu amaçlıyor. Ancak borç balonunu kemer sıkarak söndürme stratejisi, halkın tepkisi arttıkça, hem devletlerin siyasi istikrarını bozuyor hem de devletler arası ilişkilerin, kaynak erişimi ve fiyatların, fazla kapasitenin ve üretimin ihraç edilmesi üzerinden sertleşmeye başlamasına yol açıyor. Geçen hafta Avrupa çapında yükselen sendikal muhalefet, Ortadoğu’da Ürdün’den Gazze’ye yeni bir altüst oluşa işaret eden belirtilerin ortaya çıkışı siyasetin zamanının hızlanmaya başladığını düşündürüyor. Batı’da devlet düzeyinde zayıf liderlikler, The Independent’tan Andreas Whittam Smith’in işaret ettiği gibi “Petraeus, CIA, Barclays, BBC...” gibi önemli “kurumlarda bir çürüme” mi var sorusunu gündeme getiriyor. Batı tarihsel nüfuz alanlarını (Ortadoğu başta olmak üzere) şekillendirmekte, düzenlemekte yetersiz kalıyor. Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler yeni güç merkezi olarak yükseliyor. Ürdün’de, patlak veren olaylar, Müslüman Kardeşler’in, bu ülkede de iktidarı alma sürecini tamamlamak üzere olduklarını, Mısır Başbakan Yardımcısı’nın, İsrail’in saldırıları sürerken Gazze’ye gitmesi, kritik diploması hamlelerini tam zamanında yapabildiklerini bir kez daha kanıtlıyor. Böylece AKP Türkiyesi, Kürt sorununu yüzüne gözüne bulaştırır, dış politikada başarısızlıkları üst üste yığarken Ortadoğu’da, dünya ekonomisine entegre olmakla birlikte Batı karşısında göreli bağımsızlığını hızla artıran, küresel jeopolitikteki değişimlere duyarlı bir bölgesel liderlik şekilleniyor. Ekonominin ve siyasetin zamanı 50 Yıllık ‘Durgunluk’ Bu sırada, Kettle’in vurguladığı gibi Batı’daki belirsizlikler artarken “Çin’de daha dayatmacı, iddialı, kendine güvenli bir liderliğin, 10 yıllık planla işbaşına geldiği görülüyor”. Financial Times’dan Gideon Rachman’a göre, bunların da arkasında “kurt sütüyle büyütülmüş hiper milliyetçi genç bir liderler kuşağı sırada bekliyor”. Rachman, ABD ile Çin’in yollarının giderek daha sık kesişmeye başladığını, taraflardan birinin kendinin ya da rakibinin gücünü yanlış değerlendirmesinin tehlikelerine işaret ediyor. Bu resme Batı’nın tarihsel üstünlüğünün en son büyük projesi AB sürecinin yaşadığı krizi eklersek, ekonominin zamanıyla siyasetin zamanı arasındaki uyumsuzluğu temsil eden tabloyu bir ölçüde tamamlamış oluruz. Geçen yıl Avrupa’da “meydan işgalleri” olayları vardı, “yeni orta sınıf proletarya”, kemer sıkma politikalarına, kriz yönetme modeline, siyasetin işleyiş tarzına karşı tepkisini neredeyse eşzamanlı olarak tüm Avrupa çapında ortaya koyuyordu. Bu dalga geri çekildi. Geçen hafta bu kez işçi hareketi; 23 ülkeden 40 sendika, milyonlarca çalışan, bir dayanışma eylemi düzenleyerek kemer sıkma politikalarına tepkilerini aynı gün senkronize bir biçimde ortaya koyuyorlardı. Bu eylemler Avrupa’nın yapısal bölünmüşlüğünü de yansıtıyordu. Güney ülkelerinde eylemler çok büyük kalabalıkları çekerken Almanya’da sembolik düzeyde kalıyordu. Belçika işçi sınıfının bu bölünmüşlüğe uymayan bir İki senkronizasyon güçle sokağa çıktığını da vurgulamak gerekir. En son ekonomik verilerle, OECD’nin yayımladığı önemli bir rapor, bu muhalefet ortamının, daha uzun süre, zengin ülkeleri de kapsayarak devam edeceğini düşündürüyor. Geçen hafta gelen ekonomik veriler Avro bölgesinin yeniden resesyona girdiğini gösteriyordu. Bu resmin içinde “Fransa beklenmedik biçimde büyüdü” haberinin yansıttığı (Eylülde biten üç aylık dönemde, büyümenin yüzde 0.1’den yüzde 0.2’ye çekilmiş olmasından duyulan) sevinç, aslında beklentilerin ne kadar gerilediğini, durumun ne kadar kötü olduğunu kanıtlıyordu. Almanya’daysa ikinci üç aylık dönemde yüzde 0.3 olan büyüme hızı üçüncü üç aylık dönemde yüzde 0.2 olmuş. Aynı dönemde Hollanda ekonomisi yüzde 1.1 gerilemiş. Avro bölgesi sanayi üretimi büyüme hızı da eylül ayında ağustosa göre yüzde 2.5 gerilemiş (Financial Times, 15/11). Özetle Avro bölgesinde ekonomiler arasındaki senkronize gerileme devam ederken çalışanların ekonomik politikalara karşı eylemleri de senkronize olmaya başlıyor. Bu durgunluğun ne kadar süreceğine ilişkin tartışmalarda, Angela Merkel ve İngiltere MerÜyelerimizin Gelir İdaresi Başkanlığı’na vermiş oldukları kez Bankası 57 yıl arası bir süMükellef Bilgileri Bildirim Formu ve ilgili Oda/Borsa reden, kimi analistler 2031 tarikayıtları esas alınarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği hinden söz ediyorlardı. Geçen hafta yayımlanan OECD raporu tarafından belirlenen faaliyet kodları; yazılı olarak oda ve (http://www.oecd.org/newsroborsa üyelerinin bilinen en son adresine gönderilmiş, om), tüm öngörülerin ötesinde 50 adresinde bulunamayan üyelerin kayıtlı adreslerine yıllık bir ufka işaret ediyor. İlk bakışta rapor dünya ekonomisinde ikinci kez yazılı tebligat gönderilmiştir. gelecek 50 yılda ortalama yüzde 3 büyüme beklentisiyle (bu oran Bilinen en son adreslerinde bulunamayan, dolayısıyla resesyon sınırı sayılan yüzde tebligat yapılamayan üyelere ilişkin faaliyet kodları, 2.5’e çok yakın olsa bile) iyimser Birliğimizin https://nace.tobb.org.tr web adresinde bir tablo sunuyor. Daha yakından 19.11.2012 tarihinden itibaren ilanen yayımlanacaktır. bakınca, OECD’nin büyümenin esas olarak Asya’da yoğunlaşaİlanen yapılan bu tebligat, muhataba cağını vurguladığı, Batı ülkeleri yapılmış sayılacaktır. açısından resesyon sınırında bir sürünmeye işaret ettiği anlaşılıOda ve Borsa üyelerimiz, internet sitesinde yapılan ilan yor. Diğer bir deyişle OECD ratarihinden itibaren 06.12.2012 tarihine kadar Birliğimize poruna göre, Batı giderek yoksullaşacak; göreli, hatta bazen itiraz edebilecektir. Süresinde yapılmayan mutlak oranlarda küçülmeye deitirazlar kabul edilemeyecektir. vam edecek. Bu görüntü tarihin önüne, “ırkİtirazlara ilişkin hususlar ve istenilen belgeler Birliğimizin çılığa varan bir üstünlük duyhttps://nace.tobb.org.tr adresinde yer almaktadır. gusuna, plütokratik servet yoğunlaşmasına, tüm uyarlığı yok edebilecek askeri kapasiteye sahip ‘Batı’nın 500 yıllık egemenliğini hem de yoksullaşarak kaybetme sürecine acaba nasıl tepki verecek” soTürkiye Odalar ve Borsalar Birliği rusunu getiriyor. FAALİYET KODLARININ TEBLİĞİNE İLİŞKİN ÜYELERİMİZE DUYURU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle