27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2012 PAZAR [email protected] 16 PAZAR KONUĞU Hollanda Danıştayı danışmanı Prof. Dr. Woltjer Türkiye’nin AB üyeliğinin gittikçe zorlaştığına dikkat çekiyor İslamofobi tırmanışta SÖYLEŞİ P O R T R Prof. Dr. E Aleidus Woltjer Hollanda Leiden Üniversitesi’nde 1996’da Göç Hukuku Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı. 2000 yılında ödül kazanan enstitü AB ülkelerinde iş kurma ve sığınmacı hakları konusunda önemli çalışmalar yaptı. Şimdi Utrecht Üniversitesi’nde Avrupa Göç Hukuku dersleri veriyor. Uluslararası Hukuk, İltica ve Ceza Hukuku Uzmanlar Komitesi’nde görev yaparak Avrupa Komisyonu’na yönerge önerilerinde bulunuyor. Hollanda Danıştayı’na da danışmanlık yapıyor. LEYLA TAVŞANOĞLU Göç hukuku uzmanı Hollandalı Aleidus Woltjer, Ankara Antlaşması 1963’te imzalandığında hedefin Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği olduğuna dikkat çekiyor. “Ancak 60 yıl sonra geldiğimiz nokta kazanımların da kaybedilmemesine çalışmak oldu” diyor. Prof. Woltjer Avrupa’da son yıllarda artan İslamofobi yüzünden Türkiye’nin AB üyeliğinin gittikçe zorlaştığına da dikkat çekiyor. Son gelişmelerle birlikte Türk vatandaşlarının AB ülkelerindeki hukuksal durumları nedir? A.W. İsterseniz Türk vatandaşlarının, kendisi de bir AB üyesi olan ülkem Hollanda’daki hukuksal durumlarını anlatmakla söze başlayayım. Bugün Avrupa Adalet Divanı Türk vatandaşlarının hukuksal durumlarıyla ilgili kararlar veriyor. Çok da değil. Yakın geçmişte Hollanda Danıştay’ı Avrupa Müktesebatı bölgesiyle ilgili sorular sorulmasına bile soğuk bakardı. Bugün ise Hollanda Danıştay’ı uygulamaların sorgulanmasının önde gelen destekçileri arasında yer alıyor. Şimdilik Türk vatandaşlarının sorunlarıyla ilgili iki konu Avrupa Adalet Divanı’nın gündeminde. Bunlardan birisi, Türk işçilerini ilgilendiren TürkiyeAB Ortaklık Anlaşması’nın 13. maddesi. İkincisi de ikametgâh izinleri için alınacak ücretler. Uzun süren hukuksal mücadeleler sonucu AB ülkelerinde, özellikle de Hollanda’da ikamet edecek Türk vatandaşlarından alınan ücretler 830 Avro’dan 30 Avro’ya düşürüldü. Hayret. Bu nasıl oldu? A.W. Çünkü AB vatandaşlarından 30 Avro alınıp hizmet üreten işçi statüsündeki Türk vatandaşlarından 830 Avro ödemelerinin istenmesi ayrımcılığa girecekti. Buna tabii ki bir hayli olumlu bir gelişme olarak bakabiliriz. Bir başka konu AB’yle Türkiye arasındaki antlaşmalardaki kazanımların olduğu gibi korunmaları. Bu çok önemli. Bir de vize uygulamalarında çok titizlik gösteriliyor. Anladığım kadarıyla artık kimi Türk vatandaşlarının haklarını aramak için Avrupa Adalet Divanı’na yaptıkları başvurular olumlu sonuçlar vermeye başladı. O zaman da şu soru aklıma geliyor. Madem Türk vatandaşlarının 1963’te AB ya da AET’yle imzalanan Ankara Anlaşması’ndan kaynaklanan hukuksal hakları vardı, onlarca yıl bu haklar neden göz ardı edildi? A.W. Bence insanlar bu kâğıt üzerinde yazılı hakların önemini kavrayamadılar. Örneğin vize uygulamaları. 60 yıldır bu tartışmalar sürüp gidiyor. O arada AB, önce altı üyeli AET’yken, zaman içinde 12, bugün ise 27 üyeli bir birliğe doğru genişledi ve evrildi. Gelecek yıl Hırvatistan AB’ye tam üye oluyor. Ondan sonra sırada Arnavutluk, Makedonya var. Hırvatistan, Arnavutluk, Makedonya’dan söz ediyorsunuz. Bunlar daha dünkü ülkeler. Oysa Türkiye’yle AB arasında tam üyelik görüşmeleri yıllardır sürüyor... A.W. Evet, öyle. Şu anda Türkiye’yle müzakereler geçici olarak bloke durumda. Öte yandan 1963 Ankara Anlaşması’na göre hedef Türkiye’nin nihai olarak AB’ye tam üye olmasıydı. Ama yıllar geçtikçe tam üyelikten ortaklık anlaşmasına, bugün ise elde edilen kazanımların da kaybedilmemesi noktasına geldik. T ürkiye’de kimi çevrelerin bir İslam devleti kurulması hevesinde olduklarını not ediyoruz. AB’nin kimi üyeleri Avrupa’da İslam etkisinin artmasından çok korkuyorlar. izim mallar ve hizmetlerin Türkiye’de serbestçe dolaşımını istiyoruz. Ama Türkiye’nin AB içindeki serbest dolaşımına gelince iş değişiyor. B Türkler yasal haklarını kavrayamadılar 1963 Ankara Antlaşması’na göre hedef Türkiye’nin nihai olarak AB’ye tam üye olmasıydı. Ama yıllar geçtikçe tam üyelikten ortaklık antlaşmasına, bugün ise elde edilen kazanımların da kaybedilmemesi noktasına geldik. AB Türkiye ilişkilerinin bu noktaya gelmesinin nedeni biraz da Kıbrıs Rum Kesimi’nin dönem başkanlığını üstlenmesi mi? A.W. Şimdilik bu böyle. Ama geçmişten gelen nedenler de var. Örneğin Türkiye’nin jeopolitik konumu. Bu noktada AB içinde, doğu sınırlarımız nereye kadar uzanabilecek, sorusu ortaya atıldı. Çünkü Türkiye tam üye olduğu zaman AB’nin doğu sınır komşuları Irak, Suriye, İran gibi ülkeler olacak. Ayrıca bizim için Türkiye’nin güvenilir bir NATO üyesi olması çok önemli. Türkiye AB’ye tam üye olursa Irak, İran, Suriye, Lübnan gibi ülkelerle ilişkileri artık AB’yle bu ülkeler arasındaki ilişkiler olacak. Şu anda Türkiye daha tam üye olmadığı için oralarda yaşananlar bizim doğrudan kapımızın önünde cereyan etmiyor. Ama düşünün ki günün birinde Türkiye AB’ye tam üye oldu. Oralarda yaşananlar Avrupa’yı doğrudan etkileyecek. Ayrıca Türkiye büyük bir ülke. AB’ye tam üye olduğunda fazladan bir komisyoner, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) pek çok milletvekili sahibi olacak. Hatta Türkiye bugünkü nüfus hacmiyle AP’de milletvekili çoğunluğuna sahip ülke konumuna gelmeyecek mi? Özellikle Almanya ve Fransa bundan çok rahatsızlık duymayacaklar mı? A.W. Tabii ki gelecek. Bu da başka bir sorun olarak önümüze çıkacak. Almanya ve Fransa dışında başkaları da buna itiraz edecek. Türkiye tabii ki AB için önemli. Ortadoğu’ya açılan önemli bir kapı. Ama işin başka bir yönü de var. Türkiye’de kimi çevrelerin bir İslam devleti kurulması hevesinde olduklarını not ediyoruz. AB’nin kimi üyeleri Avrupa’da İslam etkisinin artmasından çok korkuyorlar. Zaten Avrupa’daki bu İslamofobi birkaç zamandır giderek artmıyor mu? A.W. Evet, buna İslamofobi diyebilirsiniz. Bu açık açık dile getirilmiyor. Çünkü konuya çifte yaklaşımımız var. Aslında biz Müslümanlığa karşı değiliz. Özellikle Hollanda’da din ve inanç özgürlüğüne saygı duyuyoruz. AB’nin öbür ülkelerinde de bu böyle. Ancak anladığım kadarıyla Müslümanlığın AB’ye egemen olmasına şiddetle karşı çıkıyorsunuz... Ama ya Türkiye günün birinde tam üye olursa?.. A.W. Aynen böyle. Türkiye günün birinde AB’ye tam üye olursa karşımıza tam olarak ne çıkacağını bilmiyoruz. Ama bugün için gördüklerimiz bizi AB’de Müslüman egemenliğinden korkmaya sevk ediyor. Aslında şöyle de söyleyebiliriz. Bugün AB kararları Brüksel’de alındığı için bu fobi daha çok Brüksel’de güçlü. İyi de Brüksel tek başına karar almıyor ki. Bu kararlarda üye ülkeler olarak sizlerin de katkıları yok mu? A.W. Var tabii. Bunlar hiç kuşkusuz üye ülkelerin kararları. Bir de şöyle garip bir durum var: Üye ülkeler kendi iç politikalarında kimi uygulamalara hayır diyorlar. Daha sonra Brüksel’e gidince bu hayır evet’e dönebiliyor. Sonra ülkeye döndüklerinde şunu savunuyorlar: Brüksel’de evet demek zorunda kaldık çünkü Brüksel öyle karar vermişti. Avro bölgesinde olmadığınız için şanslısınız Bundan birkaç hafta önce AP bütçe sorumlusu Alain Lamassoure, bir Fransız gazetesine verdiği demeçte artık Türkiye’nin üyelik sorununun neyse ki rafa kalktığını çünkü her iki tarafın da karşılıklı olarak bu üyelik sevdasından vazgeçtiğini söylemişti. Ayrıca bir görüşü de Türkiye artık üye olmayacağına göre AB’nin doğu sınırı sorununun da çözüldüğüydü. Siz bu görüşlere ne diyorsunuz? A.W. Bu soruna iki yönlü bakabiliriz. Şu anda AB içinde hem Avro bölgesi hem de bankacılık sektörü krizi var. Tabii bir de AB’nin gelecekte nasıl büyüyüp genişlemesi gerektiği tartışmaları da sürüyor. Bir de şöyle bir sorun var: Kuzey Avrupa ülkeleri AB’de bütün parayı kendilerinin ürettiğini, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi Güney Avrupa ülkelerinin bu paraları yediğini, bunların gel beri edilip zapturapt altına alınması gerektiğini düşünüyorlar. Şu anda Türkiye ekonomisi ise ciddi biçimde büyüme gösteriyor. Bence Türkiye bugün AB’deki ekonomik ve parasal krize bulaşmadığı için haline şükretmeli. Örneğin Avro bölgesinde olmuş olsaydınız kim bilir ne gibi sorunlar yaşayacaktınız. Bugün böyle bir sorununuzun olmaması, sizin için önemli bir avantaj. Öte yandan, farklı bir açıdan meseleye baktığımızda şöyle bir tablo da ortaya çıkıyor. Eğer Türkiye AB’nin tam üyesi olsaydı öbür ülkeleri ekonomik bakımdan rahatlatacaktı. Çifte standartlar almış başını gidiyor Avro bölgesinden söz ederken aklıma geldi. Karadağ (Montenegro), Sırbistan ve Kosova AB’ye tam üye olmadıkları halde Avro bölgesindeler. Bu nasıl oluyor? A.W. Çünkü bizde pek çok AB var. Örneğin kimi AB ülkeleri Schengen Anlaşması’na taraf değil. Kimi Avrupa ülkeleriyse Schengen Anlaşması’na taraf olmalarına rağmen AB üyesi değiller. En ilginç örneklerden biri de İngiltere. İngiltere bildiğiniz gibi yıllardır AB üyesi ama Avro bölgesinde değil. Ama Avrno’nun geleceğiyle ilgili karar alma mekanizması içinde bulunuyor. Sizce bu normal bir durum mu? A.W. Değil. Schengen bölgesiyle ilgili de gariplikler var. Burada Türkiye’nin durumuna dönmek istiyorum. Türkiye’yle ilgili eski süreç altmış yıldır sürüyor. Bizim tarafta şöyle bir anlayış var: Bizim mallar ve hizmetlerin Türkiye’de serbestçe dolaşımını istiyoruz. Ama Türkiye’nin AB içindeki serbest dolaşımına gelince iş değişiyor. Örneğin Hollanda olarak kendi mallarımızı ve hizmetlerimizi Türkiye’de dolaştırmak istiyoruz. Ancak Türk bankalarının Hollanda’da şube açmalarına çok ciddi olarak karşıyız. Schengen’e göre karmaşık vize uygulamaları Bir de Türk vatandaşları için çok karmaşık olan uzun süreli vize sorunu var. Örneğin herhangi bir AB ülkesinde üç aya kadar kalmak için Schengen vizesi alabiliyor, öbür ülkelere de gidebiliyorsunuz. Ancak üç ayın üzerinde kalmak istediğiniz zaman söz konusu AB üyesi ülkenin iç hukuku devreye giriyor. Nasıl oluyor bu? A.W. Uygulama böyle. Bu kuralları da AB üyesi ülkelerin kendileri bireysel olarak koyuyor. Bunu yapmalarının nedeni de üç aylık vizenin süresi bittikten sonra da o insanların ülkede kalmaya devam etmeleri riskini ortadan kaldırmak. İngiltere’deki Savaş ailesi davası gibi mi? A.W. Aynen. Savaş’lar İngiltere’ye geliyorlar. Vizelerinin süresi bittiği halde kalmaya devam ediyorlar. Hatta işyeri bile açıyorlar. Durum ortaya çıkınca sınır dışı edilmeleri isteniyor. Ama onlar dava açıp kazanıyorlar. AB müktesebatı gereğince AB ülkelerinden birisinde hizmet vermek isteyen bir Türk vatandaşına vize zorunluluğu uygulanması gerekmediği mülahazasıyla bu dava sonuçlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle