19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2012 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI Belçika’nın Alpler’in değişen manzarası Türkçe gündemi: Binfikir 005 yılı... 26 Ekim... Brüksel’de nikâh salonundan çıkar çıkmaz soluğu üniversite kenti Leuven’de alıyoruz. Birazdan doğum gerçekleşecek. Leuven’deki öğrenci arkadaşımız karşılıksız olarak mizampaj yapacak. Bizler de karşılıksız olarak yıllarımızı vereceğimiz deliliğe ilk adımı atacağız. Sıfır bütçe ile sıfırdan bir yayın organı doğuyor. Belçika’da Türkçe olarak yayımlanan ve Belçika gündemi ile ilgili haber ve yorumlara yer veren Binfikir gazetesi hayata merhaba diyor. İlk mizampaj maceramız ise tam bir komedi olmuştu. Arkadaşımız Erdem Resne bir öğrenci odasında 4 kişiyle geçirdiğimiz “o meşhur geceyi” mizahi bir anlatımla yazdı. Sabahlayan mizampajcı arkadaşımız Seher uyuyakalınca arkadaşlara “Seher’in kaç dakika daha uyumasına izin verelim” diye sormuşum. Yoksa gazete matbaaya yetişmeyecekti! Belçika’da Türkçe olarak aylık yayın yapan Binfikir gazetesi 8. yılını, gazetenin yazarçizer kadrosu, Binfikir Tiyatro grubu üyeleri, Binfikir’in başarısında katkısı bulunan dostları ve Brüksel’deki Türkçe medya mensuplarının katılımı ile kutladı. Gazetenin yazarlarımız arasında bulunan dünyaca ünlü Aşçı ve Sofra restoranları sahibi Hüseyin Özer, Londra’dan Brüksel’e gelerek geceye ayrı bir renk kattı. Genel Yayın Yönetmeni Serpil Aygün yaptığı konuşmada Belçika’ya iki kez gelerek Binfikir Tiyatro Topluluğu’na deneyimlerini aktaran usta oyuncu Erol Günaydın’ı geçen günlerde kaybetmemiz nedeniye Binfikir’in 8. yıl kutlamasının buruk geçtiğini belirterek, Günaydın’ın sadece Binfikir Tiyatro Topluluğu oyuncularına değil Belçika’daki tüm amatör tiyatro gruplarına geleneksel Türk tiyatrosunu anlattığını ve Günaydın’ın Türk tiyatro dünyası için büyük bir kayıp olduğunu söyledi. Aygün ayrıca “Binfikir Tiyatro Grubu olarak bir ‘Erol Günaydın Sahnesi’ kurmak istedik ancak gerek aşırı iş yükü gerekse maddi olanaksızlıklar nedeniyle bunu gerçekleştiremedik. Erol Hocamız ölmeden bu hayalimizi gerçekleştirmek isterdik ancak olmadı” dedi. Aygün, Binfikir’in Belçika’da 8 yıldır aralıksız yayın yapan tek Türkçe yayın olduğunun altını da çizerken, düğünnişan haberciliğine tepki olarak çıkan Binfikir BRÜKSEL gazetesinin köykasaba gazeteciliğinden uzak, Belçika’da olan olayları Türk toplumuna aktarmayı görev edindiğini söyledi. ERDİNÇ UTKU Aygün, “2004 yılı Mayıs ayında internet sitesi olarak yayına başlayan Binfikir, halktan gelen talepler doğrultusunda 2005 yılı Kasım ayında aylık gazete olarak yayın hayatına başladı. Belçika’nın hiç ara vermeden çıkarılan en uzun süreli Türkçe yayın organı olan Binfikir gazetesi, 10 bin adet basılıyor ve Belçika’nın dört bir yanına titiz bir şekilde dağıtılıyor. Basın yayın ilkelerine saygısı ve yaftalamadan ve yorumdan arındırılmış tarafsız haberciliği ile kısa sürede halkın beğenisini topladı” diye konuştu. Binfikir’in kültür ve sanat çalışmalarına da değinen Aygün, “Bir sosyalleşme projesi olan Binfikir, sadece yayıncılıkta değil, kültürsanat gibi diğer alanlarda da aynı yolu izleyerek topluma hizmet etti. Binfikir sokağı sanata, sanatı sokağa taşıdı. 2008 yılından itibaren Binfikir Tiyatro ve Karikatür okullarında yüzü aşkın öğrenci yetişti. Binfikir Tiyatro Topluluğu, yüzde 100 Binfikir’e ait 4 orijinal oyun çıkardı. Oyunlardan birinin hikâyesi ünlü çizer Gürcan Gürsel tarafından TürkçeFlamanca ve TürkçeFransızca olarak çizgi roman haline getirildi. Binfikir Tiyatro Topluluğu, 2 sezon boyunca ATVAvrupa’ya ‘Turkomedi’ adı altında skeçler hazırladı. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü Brüksel’de ‘Sahnede Çeşitlilik Festivali’ olarak kutlayan Binfikir Tiyatro Topluluğu, Belçika’nın farklı kültürlerini hem sahnede hem de tiyatro salonunda buluşturuyor” şeklinde sözlerini sürdürdü. 8 yıl boyunca aldığım en güzel hediye ise biraz önce Belçika’nın Almanya sınırına yakın Verviers kentinden geldi. Bir sivil toplum lideri “Hatırlıyor musunuz, yıllar önce Verviers’yi tanıttığınız bir yazınıza ‘Belçika’nın Hakkâri’si’ diye başlık atmıştınız. O günden sonra 4 kez başkonsolos 1 kez de büyükelçi geldi kentimize” deyince 8 yılın yorgunluğu üzerimden gitti. (Türk temsilcilerin yok saydığı kent anlamında atmıştım o başlığı.) Yine mizampajdayız, yine sabahlıyoruz. Ama biraz daha deneyimli sayılırız. Mizampajı yapan arkadaşa kaç dakika uyuma izini vereceğimizi biliyoruz artık! [email protected] 2 sviçre’yi ziyaret eden bir turistin karşılaştığı manzara ve geçirdiği huzurlu günlerin maliyeti her zaman yüksektir. Güzellikleri hazmetmeye fırsat bulamadan yaptığı harcamaların faturası karşısına çıkar. Büyüleyici gezi bir anda kâbusa dönüşebilir. Sürprizlerle karşılaşmamak için buraya gelmeyi göze alanların iyi bir plan yapıp nerede, ne kadar harcayacağını hesaplaması gerekir. Evdeki hesabın İsviçre’ye uymayabileceğine de hazırlıklı olması lazım. Buradaki yüksek yaşam kalitesi İ fiyatlara da aynı oranda çoğunlukta. Tasarruf ZÜRİH yansıyor. Avrupa döneminden en çok etkilenen ekonomik krizi atlatamadı. ülkelerin başında İsviçre Pek çok ülkede işsizlik, geliyor. 2012’nin ilk altı ayında daralan ekonomi gibi İsviçre’ye gelen Avrupalı sorunlar sürerken İsviçre turistlerin sayısında yüzde 50 REMZİ Frankı yüksek kurdan oranında azalma oldu. Turizm GÖKDAĞ seyretmeye devam ediyor. sektörünün en önemli gelir Zaten konaklama fiyatları kaynağını oluşturan Avrupalılar pahalı. Buna bir de ulaşım eklendiğinde artık İsviçre’ye gelmiyor. Onların yerini İsviçre cazibesini bir anda yitirebiliyor. Çinli, Hintli ve Arap turistler aldı. Bu Böyle bir dönemde bütçelerine gezi yılın ilk altı ayında 4.5 milyon Avrupalı masrafı eklemek istemeyenler turist İsviçre planlarını iptal ederken Orhan Pamuk’tan Friedrich Schiller eckar Irmağı kıyısındaki şirin Marbach kasabası Friedrich Schiller’in doğum yeri. Stuttgart’a on beş dakika uzaklıktaki bu şirin kasabanın başka bir ünü de burada Alman Edebiyat Arşivi’nin bulunması. Şu sıralar Marbach arşivi dillerde. İsrail’de bir mahkeme 35 mektup ve 20 defterden oluşan Franz Kafka arşivinin, yazar Yahudi olduğu gerekçesiyle Almanya’da Marbach’ta değil İsrail Ulusal Kütüphanesi’nde muhafaza edilmesine karar verdi. Marbach’ta geçenlerde Schiller’in 253. doğum günü nedeniyle törenler düzenlendi. Bu yılki “Schiller konuşması”nı yapmakla Orhan Pamuk onurlandırıldı. Kısa süre önce 60 yaşına basan yazarımızın Marbach Edebiyat Arşivi’nin büyük salonunu ağzına kadar dolduran Alman izleyicilerin karşısında İngilizce yaptığı uzun konuşmasının ana konusu “romanlarda naiflik ve duygusallık” idi. Ona göre, roman yazarken dikkat edilmesi ve üzerinde durulması gereken, anlatımın “hem naif hem de yansıtıcı” olmasıdır. Pamuk konuşmasında Schiller’in 1796’da kaleme almış olduğu “Edebiyatta naiflik ve duygusallık” başlıklı makalesine de değindi. “Schiller’e göre yaratabilmesine çağının modern yazarları aşırı de hayrandı.” Yazarlığa başladığı duygusaldı” dedi. “Onun gözünde yıllarda, kendisinden önceki Türk Dante, Shakespeare, Cervantes, Goethe romancılarının sanki anlatım biçimine ve Dürer naif ve çocuksu kalmış hiç önem vermezmiş gibi kaleme yazarlardı. Naif yazarlar doğa ile iç aldıklarına inandığı eserlerini pek içedir; yerine göre ölçülü ve bilge, beğenmediğine değinen ve onları o yerine göre de acımasızdır. Çoğu kez günlerde “naif” bulmuş olduğunu üzerinde pek fazla söyleyen Pamuk şöyle düşünmeden, içlerinden geldiği devam etti: “Şimdi STUTTGART gibi yazarlar, yarattıklarının aradan otuz beş yıl etik sonuçlarını pek geçtikten sonra ise umursamazlar. Yazdıkları naifliği ve duygusallığı üzerine başkalarının ne kendi romanlarımda da düşündüğü de onları pek bir araya getirdiğime ilgilendirmez.” Orhan Pamuk’un inanıyorum...” AHMET ARPAD Aynı gün yine Marbach gözünde “duygusal” yazar çoğu kez kaleme aldığının gerçeği Alman Edebiyat Arşivi yansıtıp yansıtmadığından, görüşlerini salonlarında Sezer Duru ile Joachim okura iletip iletmediğinden pek emin Sartorius “Uluslararası Edebiyat değildir. “Naif edebiyat yazarı kendi Alışverişi” konulu bir toplantıda sohbet dünyası ile gerçek dünya arasındaki ettiler. 1980’li yıllarda Almanya’nın farkı pek aramaz” diyen Pamuk’a göre Türkiye Büyükelçiliği’nde basın “duygusalyansıtıcı” modern yazar müşaviri olarak görev yapan ve 2000önce algıladığı her şeyin nedenini 2011 yılları arasında da Berlin Film araştırır. Schiller’in “Goethe gibi naif Festivali başkanı olan kültür insanı insanların yanı sıra benim gibi Sartorius ile yaşamı boyunca Alman duygusal insanlar da var” sözüne dili edebiyatının ünlü yazarlarını dikkati çeken Pamuk: “Schiller, dilimize çevirerek iki ülke arasındaki Goethe’nin olgunluğunu, bencilliğini, kültür köprüsünü ayakta tutanlardan biri özgüvenini kıskanırdı,” dedi. “Onun olarak kabul edilen eski dost Sezer çok kolay olağanüstü düşünceler Duru çok ilginç bir toplantıya N imzalarını attılar. Sohbet şeklinde geçen, Marbach Edebiyat Arşivi ile S. Fischer Vakıfı’nın ortaklaşa düzelendiği toplantıda ağırlık Alman edebiyatının Türkiye’de tanıtılmasıydı. Alman dili edebiyatının genç yazarları ülkemizde az okur buluyor. Bunun en başlıca nedenlerinden biri de geçen çağın ikinci yarısında Almanya’nın Böll ve Grass dışında çok başarılı edebiyatçılar çıkarmamış olmasıdır. Türkiye’de hâlâ Kafka, Remarque, Seghers, Zweig, Fallada ve Roth gibi insancıl, toplumcu ve savaş karşıtı yazarların 8090 yıl önce yazdıklarının büyük ilgi çekmesi, bunun en önemli kanıtıdır. Ernst Reuter Kültürlerarası Diyalog Girişimi çerçevesinde Alman Dışişleri Bakanlığı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Goethe Kültür Enstitüsü, S. Fischer Vakfı ve Robert Bosch Vakfı’nın 2010 yılında başlattıkları ortak bir projeyle Türkçeden Almancaya, Almancadan Türkçeye yapılan başarılı çevirileri iki büyük ödülle onurlandırmaya karar vermesi, iki ülke arasındaki edebiyatkültür alış verişinde atılmış büyük bir adımdır. Son 80 yılda Türk edebiyatının çıkardığı “ünlüler” bugün Alman edebiyat dünyasında tanınıyorsa bunda en büyük rolü Türkiye’nin TEDA projesinin ötesinde Stuttgart Robert Bosch Vakfı’nın Zürichli yayıncı Unionsverlag’ın “Türkische Bibliothek” girişimine verdiği büyük desteği de unutmamak gerekir. Bu girişim kapsamında yazarlarımızın tam yirmi eseri 20052010 yılları arasında Alman dilinin konuşulduğu ülkelerde okurlarla buluştu. Marbach’ta, yaptıkları çevirilerle iki ülke arasındaki kültür köprüsünü ayakta tutan çevirmenlerin bazı sorunlarına da değinildi. Almanya’da özel yasalar sayesinde çevirmenlerin hakları ülkemize kıyasla çok daha iyi korunup güvence altına alınıyor. Türkiye’de emeklerinin karşılığını, çok ünlü değiller ise yeterince alamazlar, yasal hakları da zayıftır! Ülkemizde özellikle Kafka, Enzensberger, Bernhard ve Frisch çevirileriyle tanınan Sezer Duru’nun Marbach’taki toplantının sonunda, 20. yüzyılın önemli yazarlarından Hans Magnus Enzensberger’in kendisine yazdığı 38 mektubu Alman Edebiyat Arşivi’ne bağışlaması büyük bir sürpriz oldu. www.ahmetarpad.de yaklaşık 1 milyon Çinli ve Arap turist İsviçre’ye geldi. Bu sayı yitirilen turistlerin açığını kapamasa da sektörün nefes almasına yardımcı oldu. Turist yapısındaki hızlı değişim İsviçrelileri düşündürüyor. “Yeni ziyaretçiler” ağır darbe yiyen turizm sektörünü kurtarabilir mi? Dağlar, müzeler, sokaklar bu yeni turistlere hazır mı? Bu soruların yanıtları aranırken bir yandan da zengin Arap turistleri ağırlamaya, onların alışkanlıklarına ayak uydurmaya çalışıyorlar. İsviçre gibi muhafazakâr ve yabancı fobisi olan bir ülkede değişime hemen uyum sağlamak kolay değil. Üç yıl önce camileri yasaklayanlar bugün çarşaflı turistlere hizmet veriyor. Yeni turistler hem sektörü hem de İsviçre’nin manzarasını değiştiriyor. Artık otel çalışanlarına, onların alışkanlıkları konusunda eğitimler veriliyor. Personel, Çinlilere bol sıcak su ve çay ikram edilmesi için uyarılırken Müslüman müşterilerden gelebilecek “Kıble hangi yönde” sorularına hazırlık yapılıyor. Değişen turist yapısının etkilerini günlük yaşamda da görmek mümkün. Turistik merkezlere giden trenlerde artık Japonca, Çince ve Korece anonslar da yapılıyor. Alpler’in derin vadilerinde sessiz sedasız yolculuk yaparken kendi dillerinde bir şeyler duyan Çinlilerin şaşkınlığı gözlerinden okunuyor. Eskiden doğa sporlarının yapıldığı dağlarda, değişik şekillere girerek fotoğraf çekmeye çalışan Uzakdoğulu turist gruplar geziyor. Kayak takımlarıyla trenleri dolduranlar da azaldı. Onların yerini Körfez ülkelerinden gelen cüzdanı kabarık aileler aldı. Arap çöllerinin çarşaflı, bol çocuklu ve gürültülü aileleri Alpler’in yeni manzarası. Renkli kıyafetleriyle ilginç görüntülere imza atan Hintli turistleri de unutmamak lazım. Onlar başta Zürih olmak üzere Cenevre ve Luzern bölgelerini tercih ediyor. Gezip görmekten çok alıp gidiyorlar. Lüks saatlerle ilgileniyor, pazarlık yapmayı da ihmal etmiyorlar. Geçenlerde trende Katarlı bir aileyle tanıştım. Aletsch buzulunu görmeye gidiyorlardı. Aralarında yüksek sesli bir tartışma başladı. Aile reisi bana, “Yakınlarda alışveriş yapılabilecek bir yer var mı” diye sordu. En yakın kentten birkaç saat uzaktaydık. UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer alan doğal mucizeye doğru yol alıyorduk ama onların bu zoraki yolculukta çektiği sıkıntı aile fertlerinin yüzünden okunuyordu. Trenden inip lüks mağazalara koşmanın telaşını yaşıyor gibiydiler. Zaman geçiyor, dünya değişiyor. Eskiden yerinde duramayan Avrupalılar evinde otururken tatil nedir bilmeyen Çinliler İsviçre’ye akın ediyor. Çölün sıcağında bunalan Araplar soluğu Alpler’in zirvesinde alıyor. Üç yıl önce camileri yasaklayan İsviçreliler, bugün otel lobilerinde namaz kılan bu zengin müşterilerini sessizce izliyor. [email protected] kıllı dostunuz varsa, her fırsatta karşınıza dikilen, sizi köşeye sıkıştıran karşıtınıza gerek yok. Kayseri, Develi eşrafından aydınlanmacı dostum Işık Oral, yayımlanan her yazımdan sonra bilgisayarın başına geçer, uzun uzun notlar yollar bana: “O virgül, orada iktidardaki Sosyal Demokrat Parti ile değil, şurada olmalıydı; şuraya nokta değil, koalisyon ortağı Sosyalist Halk Partisi ünlem işareti koymalıydın...” Malmö Yüksek MALMÖ anlaşmıştı. Özlem Çekiç bu yasaya Öğretmen Okulu mezunudur dostum, 40 yıllık karşı çıktı, o günlerde bir açıklama eğitimcidir. İsveçle ilgili konularda başım darda yaparak, vergi yasasına “Hayır!” oyu kaldığında, akıl küpüm gibidir. Birkaç gün önce vereceğini söyledi. Bu, parti telefon ederek bana esaslı bir gazetecilik dersi disiplinine aykırı bir tutumdu; derhal verdi: “Bildiğim kadarıyla, gazetecilikte fikri ALİ HAYDAR grup sözcülüğü görevinden alındı. takip diye bir ilke var. Bir süre önce, NERGİS Ardından da kesin ihraç istemiyle Danimarka’da milletvekili Özlem Çekiç adlı disiplin kuruluna verildi. Sonraki kızımızla ilgili bir yazı yazdın; ‘Mecliste günlerde herkes ne olacağını merakla beklerken çıkarılmak istenen yabancı düşmanı vergi yasasına Özlem Çekiç, yasanın parlamentoda görüşüldüğü karşı çıktığı için partideki görevlerinden alındı, ihraç günlerde Amerika’ya uçtu, oylamaya katılmadı. edilme noktasına geldi’ falan dedin, gerisini ABD’den döndüğünde ise “Ali evlenmiş, Güllü gelin getirmedin. Ne oldu o hanım kızımızın durumu?” olmuş,” yasa meclisten itirazsız geçmişti... O günler, Anlatayım: Türk kökenli milletvekili Özlem Çekiç’in seçildiği Sosyalist Halk Partisi (SF) ile ters düşmesinin Sosyalist Halk Partisi içinde iktidar mücadelesinin de verildiği günlerdi. Parti iki gruba ayrılmıştı. Yapılan nedeni, hükümetin o günlerde çıkarmak istediği yeni seçimde eski parti lideri Villy Sövndal kaybetti; vergi yasasıydı. İşsizlere, emeklilere ve göçmenlere Anette Wilhelmsen genel başkanlığa getirildi. Bu yeni zorluklar getiren yasanın çıkarılması için A Danimarkalıların psikolojisi Türk milletvekiline emanet ayrışmada, Özlem Çekiç saf değiştirerek yeni yönetimin yanında yer aldı. Genel başkan seçilen Anette Wilhelmsen, Özlem Çekiç’i yeniden parti sözcülüğüne getirdi. Wilhelmsen, görevlendirmeyle ilgili açıklamasında, “Grupta Özlem Çekiç’e de tam destek verildi. Ben de Özlem’e çok güveniyorum. Kendisini, oybirliği ile sağlık ve psikiyatri konularından sorumlu parti sözcülüğüne getirdik” dedi. Özlem Çekiç’in Amerika’da bulunduğu günlerde çıkarılan vergi yasası beklentileri karşılayamadı. 2012 yılının sonunda görüşülecek bütçeye yeni vergilerle ilgili bazı maddeler de eklendi. Çekiç’e, bu yeni düzenlemelerle ilgili tutumunun ne olacağı soruldu. Yanıtı şöyle oldu: “Bildiğiniz gibi, vergi yasası daha önce oylandı ve parlamentodan geçti. O konular artık gerilerde kaldı...” Yağmur yağmış, yarıklar kapanmıştı. Yeni Genel Başkan Anette Wilhelmsen, yönetimde görev verirken, Özlem Çekiç’ten, bundan sonra vergilerle ilgili düzenlemelerin mecliste görüşülmesi sırasında “arıza” çıkarmayacağı konusunda kesin söz almıştı. Dünyanın neresine giderseniz gidin, politika işte böyle bir şey... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle