22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2012 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR “Urbanized” Şehir yaşamı ve şehircilik üstüne belgeselleriyle tanınan ABD’li yönetmen Gary Hustwit, İstanbul’u yorumladı ‘İnsan dikkate alınmıyor’ MELTEM YILMAZ İyilik ve Kötülük İnsan iyilikle doğar. İyilik özdendir, kötülük sonradan öğrenilir. Nedir iyilik? Dinlerin vazettiği, eğitimin amaçladığı iyi insan nasıl olur? Vicdanı temiz, çalışkan, dürüst, cömert, sevgi dolu, merhametli ve adil mi? Yoksa dindar, kaderci, sabırlı, efendisine uysal bir insan evladı mı? Peki, kötü kimdir? Zalim, bencil, kindar, buyurgan, acımasız ve paragöz olan mı? İyi ve kötü kolayca tanımlanamaz. Hele kavramların birbirine karıştığı, değer ölçülerinin hızla yer değiştirdiği bir dünyada bu ikisini birbirinden ayırmak daha da zordur. Mutlak iyiyi ve mutlak kötüyü aradığımızda, hiç kimsenin arayışımıza uygun olmadığını görürüz. Bir kişi için iyi olan, başkası için kötü olabilir. Arada griler de vardır belki. Hem sonra sevgi, adalet, merhamet, cömertlik, özveri gibi sözcükler, birilerine eskimiş, basmakalıp gelseler de içerikleri geniş sözcükler. İyilerin sürekli ezildiği, horlandığı, süründüğü; kötülerin ise tepelerde oturup aşağıdakileri hileyle ya da korkutarak yönettiği ve şöyle ya da böyle dünya nimetlerine boğulduğu yerde iyilikle yetinmenin, göz yummanın, siniklik, acizlik ve aldanmanın adı mı yoksa? ??? İyi, gelişmiş insan iradesinin kendi doğasına ve düşüncesine dayalı seçimiyle değerli bulduğu her şeydir. Bunun tersi ise kötüdür. Çağın gerisindeki inanç ve değerler dünyasında kapalı kalmış, düşüncesi evrensel değerlere, adalet, hak ve sevgiye açılamamış kişi, kalbinin doğuştan getirdiği iyilik nüvesini koruyamaz. Bunlar kendi kötülüklerini görmezler ama yalnız kalmış ruhlarından huzursuz, tedirgin olabilirler. İyi insanlar ise kendi gözleriyle karşılaştıkları hiçbir an bakışlarının ardındaki karanlıkta başka birinin yaşadığı hissine kapılmazlar. Üstelik onlar başka iyilerin gözlerindeki ışıltıyı da hemen tanır, anlarlar. ??? Uygarlık gelişti ama pek çok bakımdan hâlâ adaletsiz, birçok yönden ilkel bir dünyada yaşıyoruz. Daha güzel bir dünya özlemiyle hayatta kalma savaşı arasındaki çelişkiler çoğu insanı hasta ediyor. Tertemiz, günahsız doğmuş birinin kalbi sonradan kirlenip örselenerek kaskatı ve çirkin başka bir nesneye dönüşebiliyor. Masumiyetin kaybıyla kötülük doğuyor. Ne yazık ki nesnel dünyayla insan kalbi arasındaki bağ dolaysız ve güvenilir değil. Hayat herkesin aynı düzeyde “iyi” kalabildiği, özveri ve dayanışma içinde mutlu yaşayabileceği bir alan olsaydı hem hayatı hem de insanın iyilik ve kötülüğünü tanımlayıp adlandırmak çok daha kolay olurdu. Yaşamak bir sanat. Yaşadıkça aşklardan, acılardan, hayal kırıklıklarından geçiyoruz. Gidişe ayak uydurmaya çalışıyor, boş kafalı ya da kafası yalnızca kötülük ve kurnazlığa işleyenlerden çekiniyoruz. Övüngenlere, yalancılara ve bizi küçümseyenlere tepeden bakmayı öğrenebilsek sabrımızı zorlayanlara başkaldırmayı da er geç, düşe kalka başaracağız. Neden olmasın? Gary Hustwit, çok “sıradan” bir itkiyle, ilgi duyduğu alana yönelik merakını gidermek adına belgesel çeken biri... Ancak tüm bu sıradanlığa rağmen, “Helvetica”, “Objectifed” ve “Urbanized” gibi dünya çapında ses getiren filmleri, onu herhangi bir belgesel yönetmeni olmaktan çok farklı bir yere taşıyor. Tipografi ve grafik tasarım üzerine, günlük yaşamdaki cansız objelerin insan hayatındaki rolü ya da şehir hayatı ve şehircilik üzerine farklı bakış açıları, onun belgesellerinde bir araya geliyor. Biz de kendisiyle bir araya gelerek, filmleri hakkında merak ettiğimiz soruların yanıtlarını arıyoruz. Sizi bir konunun belgeselini çekmeye yönelten nedir? Özel ilgi alanım olan konuları keşfetmek için belgesel çekiyorum, çünkü böylece o konunun içine daha fazla dalabiliyorum. “Helvetica”da örneğin, tipografi ve grafik tasarım alanlarına merak duydum ve bunun bir belgeselini izlemek istedim ancak yoktu. Ve ben yapmaya karar verdim. Ben belgeselleri bir belgeleme yöntemi olarak görüyorum. Bilgilendirici olması gerekmiyor bence. “Helvetica”, “Objectifed” ve “Urbanized” birbirinden farklı konuları ele almakla birlikte, birbirlerini tamamladıkları yönler de var mı? “Helvetica” bittikten sonra, yaşamımı etkileyen farklı tasarım unsurları nelerdir diye düşündüm. Tasarım merakım nedeniyle belgeseller birbiri ardına sıçradı. “Objectified”da da, objelerin tasarımı ve hayatımızdaki yeri konusunu ele aldım. Ardından, bu iki belgeselin çekim sürecinde gezdiğim 100 farklı şehirde gördüklerimin sonunda “Urbanized” ortaya çıktı. Üç filmdeki temel motivasyonum görünmeyeni görünür hale getirmek oldu. ? “İstanbul’un; yayalardan çok arabalar, ofisler ve alışveriş merkezleri için tasarlanmaya başlandığını görüyorum. İstanbul’da insanlar için hep bir engel var. Ulaşım açısından ise dünyanın en kötü şehirlerinden biri.” “Urbanized”, İstanbul’da yaşayanları fazlasıyla ilgilendiren bir film. Neredeyse tümüyle kentsel dönüşüme uğrayan bir şehrin birkaç adım sonrası hepimizin merak konusu çünkü. Sizce bir şehrin tasarımında ne gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalı? İstanbul’da tanık olduğum, burada giderek çirkin bir durumun oluşturulduğu. İstanbul’un yayalardan çok arabalar, ofisler ve alışveriş merkezleri için tasarlanmaya başlandığını görüyorum. Genelde yetkililer şehrin gelişiminde insanların düşüncelerini dikkate almıyorlar, burada da öyle olmuş. İstanbul’da insanlar için hep bir engel var. Ulaşım açısından ise dünyanın en kötü şehirlerinden biri. Peki nasıl olmalıydı? Bence bir şehrin tasarımında “şimdi”nin ne olduğu göz önünde bulundurulmalı. Ne geçmiş ne gelecek, insanlar şimdi ne düşünüyorlar, bunun yanıtları aranmalı. Yapılan, merkezde yaşayan dezavantajlı grupların, kiraların yükselmesi gibi birtakım nedenlerden dolayı şehrin çeperlerine yerleşmesi anlamına gelen organik soylulaştırma değil de devlet eliyle soylulaştırma ise bunun, o şehirde yaşayan herkes için ileride büyük götürüleri olur. Şu an üzerinde çalıştığınız yeni bir film var mı? Evet, bir fotoğrafçıyla birlikte olimpiyat oyunları düzenlenen şehirlerin başına ne geldiğini belgeliyoruz. Bu konu İstanbul’la da bağlantılı, çünkü burası dünya üzerinde olimpiyat stadı olup da olimpiyat oyunlarına katılmamış tek ülke... MARCO MULLERYÖNET M NDEK ROMA F LM FEST VAL ATILIM Ç NDE Yenilikçi bir festivale doğru... MEHMET BASUTÇU “Marfa Girl” PARİS Roma, Venedik’e rakip olabilir mi? Bu soru, ilk kez 2006’da düzenlenen Roma Film Festivali sırasında, İtalyan medyasının gündemine düşmüştü. O zamanlar başbakanlığa oynayan Roma Belediye Başkanı sosyalist lider Walter Veltroni’nin girişimiyle düzenlenen bu geniş bütçeli etkinliğin temelde böyle bir amacı yoktu aslında. Veltroni, iki yıl sonra belediye seçimlerini kaybedince, festivalin yönetimi de değişmiş ve uluslararası arenada gördüğü ilgi giderek azalmıştı… Ancak bu yıl durum farklı. Venedik Festivali’ni 8 yıl yönettikten sonra görevini devretmek zorunda kalan başarılı yönetici Marco Müller’in Roma Festivali başına getirilmesiyle birlikte, eski polemikler alevlenmiş bulunuMedyayı beslemek için kayor. Müller, Roma’yı hızla de çınılmaz olan starlar da unuğişen sinema ve medya dünya tulmamış. Sylvester Stallosına ayak uyduran, yenilikçi, ne, Adrien Brody, Jude Law, büyük bir dünya festivali Bill Murray gibi yıldız yapmak amacıyla yola oyuncular da festivaçıktığını daha ilk günlin konukları araFestivalin den açıklıyordu... sında. Akreditasyarışmalı Geçen cuma akşayon sayısının gebölümlerindeki mı başlayan 7. Roma çen yıla oranla Film Festivali’nin filmlerin hepsi ilk kez yüzde 30 arttığı yarışmalı bölümlefestivalin en seyirci önüne gelen önemli rindeki filmlerin hepyenilikçi yeni yapıtlardan si ilk kez seyirci önüatılımı ise interne gelen yeni yapıtnet düzeyinde suoluşuyor. lardan oluşuyor. Jeff nulan hizmetlerde Nichols başkanlığındaki yoğunlaşıyor. Mejürinin değerlendireceği ana raklılar Youtube ve Twitbölümde, Asya sineması ağırlıklı ter ile işbirliği yapan festiva15 filmin yönetmenleri arasında, lin sitesine girerek (www.roRoman Coppola, Takashi Mii macinemafest.it) festivali yake, Larry Clark, Jacques Do kından takip edebilir. Ayrıca, illon, Valérie Donzelli, Kira Larry Clark’ın filmi “Marfa Muratova gibi adlar bulunuyor. Girl”ü, yarışmalı bölümde Yarışma dışı bölümde, Peter gösterilmesi ardından, 6 dolar Greenaway ve Walter Hill gi ödeyerek Internet üzerinden izbi ustalar dikkati çekiyor. leyebilecekler… VARLIK VE SÖZCÜKLER DERGİLERİ MELİH CEVDET ANDAY’I ANIYOR Carmen Souza İstanbul’da ? Kültür Servisi Afro/Jazz türünün başarılı temsilcilerinden Carmen Souza, bir konser için tekrar Türkiye’de. Kendini müzikle ifade eden; Ella Fitzgerald, Billie Holiday, Nina Simone ve Etta James gibi birçok isimden etkilenerek kendi tarzını yaratan Carmen Souza, 15 Kasım Perşembe günü saat 21.30’da Ghetto’da müzikseverlerle buluşuyor. ‘Nobel, bir yazar kaçırdı’ ? Turgay Fişekçi, “Tanıdığım Melih Cevdet” başlıklı yazısında Memet Fuat’ın, Anday’ın ölümünün ardından, “Nobel bir yazar kaçırdı” dediğini yazıyor. Kültür Servisi Edebiyat dünyasının önde gelen iki dergisi, Sözcükler ve Varlık, bu ayki sayılarında ölümünün 10. yılında Melih Cevdet Anday’ı kapağına taşıdı. Sözcükler dergisi 40. sayısında, Ferit Edgü aracılığıyla Melih Cevdet Anday’ı çok özel tanıklıkları ve günümüze yönelik eleştirileriyle okuyucuyla buluşturuyor. Ayrıca dergide Edgü’nün “Melih Cevdet’in İlk Düzyazı Şiiri” başlıklı yazısı yer alıyor. Varlık dergisi de bu ayki sayısının ‘Kültür Gündemi’ni, “Ölümünün 10. Yılında Melih Cevdet Anday” dosyasına ayırdı. Turgay Fişekçi, Yücel Kayıran, Mehmet Can Doğan, Yaşar Güneş ve Hasan Güçlü Kaya, yazılarında Melih Cevdet Anday’ı, dehası, şiiri ve temalarını; örneklerle ele alıyor. Gazetemiz yazarlarından Turgay Fişekçi, Varlık dergisindeki yazısında, edebiyat eleştirmeni Memet Fuat’ın, kendisinden yirmi gün önce yaşamını yitiren Melih Cevdet Anday’ın ölüm haberini duyduğunda, “Nobel, bir yazar kaçırdı” dediğini vurguladı. BAŞSAĞLIĞI Vakfımızın Başkanlık Kurulu üyelerinden Mustafa Zülkadiroğlu’nun Ayşe Müyesser Zülkadiroğlu annesi vefat etmiştir. Cenazesi çarşamba günü (yarın) ikindi namazından sonra Levent Camii’nden kaldırılacaktır. Tüm dostlara başsağlığı dileriz. Duru Tiyatro’ya Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden destek ‘Tiyatronun tahliyesi kıyımdır’ Kültür Servisi Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulların bünyesinde bulunan spor, tiyatro ve benzeri aktivite salonlarının sözleşmelerinin yenilenmeyeceği, idarelerinin bağlı bulundukları okullara teslim edileceği yolundaki genelgesi üzerine, Kadıköy Anadolu Lisesi bünyesinde bulunan Duru Tiyatro’ya ait salonun tahliyesinin istenmesi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden (TEB) gelen açıklamayla kınandı. TEB’in tahliyeyi “kıyım” olarak değerlendirdiği Başkan Üstün Akmen imzalı açıklamada Emre Kınay yönetimindeki “Duru Tiyatro’nun arkasındayız” denildi. Açıklamada, “2007 yılında dişinden tırnağından artırarak ve elleriyle kazarak bir mezbeleliği salona dönüştüren ve hem Kadıköy ahalisine hem de lise öğrencilerine tiyatroyu kazandıran tiyatromuzun değerlerinden Emre Kınay’a bu kötülüğü yapmaya kimsenin hakkı yoktur” sözlerine yer verildi. 68’liler Birliği Vakfı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle