19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 KASIM 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Çatlamış, yarılmış duvarlar, yıkıntılar, terk edilmiş apartmanlar, evler.. Hele de geniş bir alana çıktığınızda önünüzü kesen “konteynır mahalleleri”... Van’da dolaşırken, depremin ürpertisini yeniden yaşıyorsunuz. Bu arada TBMM’nin “hayırlı haberi” duyulmuş. 12 il ile birlikte Van’ın başına kondurulan “büyük şehir” sıfatının anlamını soruyorsunuz. Van Ankara’ya da Meclis’e de çok uzak. Ama ahali yanıtı iki sözcükle veriyor: “Seçim dümeni!” Soğukların bastırmaya başladığı bugünlerde “büyükşehir”in faturasının da büyük olması en büyük endişe.. Fatura deyince de ilk söyledikleri “doğalgaz!” Bu arada kendi aralarında bir tartışmaya kulak veriyorsunuz: TOKİ’nin teslim ettiği apartman dairelerinde soba deliği var mı? Fark etmez emmi! Olmasa da açacaktır millet! Van’ı BDP almıştı. Ardından “Van minit!” Ve Belediye Başkanı Bekir Kaya KCK’den içeride! Siyaset buralarda daha çok harflere endeksli: PKK, BDP, KCK.. Lafı yerele getirmek üzere geçen dönemlerin anlı şanlı Vanlısı Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e getiriyorsunuz. Hemen önünüzü kesiyor:“Beyim, o Vanlı değil biraz da piar için. Yüz ağartıcı istisnalar ne yazık ki çok değil. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ilk yardıma koşan kurumlardan. (Biri de Kocaeli Üniversitesi olmuş. Damdan düşenin hali nedeniyle..) ODTÜ mezunlarının çoğu mühendis ve mimar . Eymir Kültür Vakfı, yaşları 170’i aşan üniversitelerimize örnek olacak bir özveriyle 192 öğrenci için bir yurt yapımını üstlenmiş. Yeni hizmete giren binalarla yurtlardan 13 bin öğrenci yararlanıyor. Bir üniversitenin, hele de mezunları ile birlikte felakete uğramış bir başka üniversitenin yardımına koşmasına ilk kez tanık olunuyor. Deprem, dostluğun insanlar arasında olduğu kadar kurumlar arasında olabileceğini de kanıtladı. ODTÜ Eymir Vakfı Başkanı Vasfiye İpekçi, “Deprem kaçınılmaz. Ama çürük bina yapımından ve denetimsizlikten kaçınabiliriz!” derken devlete ve yargıya bir “dost öğüdü” veriyordu. Vali Karalıoğlu, ODTÜ Genel Sekreteri Prof. Dr. Hami Alpas’a ve İpek’e şükran plaketini verirken “suçluların peşinin bırakılmayacağı” sözünü de veriyordu. Ama insan deprem ilişkisinin özetini yardımsever ODTÜ’lülerden Y. Mühendis İsmail Işık, Süleyman Demirel’den bir anı ile, yurtların mimari yükünü üstelenen Profesör Semih Eryıldız’a şöye aktardı. “Deprem sonrası bilim adamları gülerce TV’lerde çok ayrıntılı jeomorfolojik açıklamalar yapıp durdular. Gazeteciler o günlerde Demirel’e fikrini sordular. Demirel’in yanıtı çok kısaydı: ‘Altımız çürük, gardaşım’!” Van’dan Çürüklük Üzerine Notlar! ki!” Ölümler, Hangi Pazarlıklar!.. İktidarın, kanlı terör örgütü PKK’ye, destekçilerine, açlık grevlerine ve BDP’ye yönelik ateşli, yer yer şoven tavrına bakıyorum da, aklıma Habur geliyor hep. O barış dostluk, kardeşlik, söylemleri... Kucaklaşmalar hani... Balık hafıza sorunu yaşamayanlar anımsayacaktır elbet. Oslo görüşmeleri mesela... Sorunu çözmek içindi hani... ??? Tutarsız, birbirine zıt iki ayrı politika. İşin garibi, birbirine çelişen iki ayrı süreci de aynı iktidarın yürütmesi. Daha da garibi, Habur’daki şovu kuranların herhangi bir özeleştiri yapmadan bugün sözüm ona farklı tutum almaları. Sanki dünün açılım politikalarını başka bir iktidar yürütmüş gibi davranmaları... Bugünün Başbakan’ı, dünün Erdoğan’ı değil sanki. Dün “Habur şovunu” sahneleyenlerin gözünde bugün ölüm oruçları, “şov” oluyor nasılsa. Erdoğan, “Bu açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı, bunlar şantajdır, bunlar blöftür” diyor. O açılım politikaları da AKP’nin, bugünkü saçılım da... ??? İktidar çelişkili politikalarını açıklayamıyor da, ya medya niye bunun üstüne gitmiyor? Yandaşlık vaziyetlerini anladık, anlıyoruz! Tabii “mecburi pozisyon değişikliğine” gidenler gözümüze takılıyor bu arada. Dün demokrasi adına AKP ve Erdoğan’ı bugünkü zirvelere taşıyan kimi taraflar, sol eskileri, madyanın neoliberalleri de yeşil başlı şaşkın ördek misali. Sazlıkların arasında mühre ördeğiyle grup grup yüzüyorlar. Arada sırada gürültü patırdı, atıp tutma olmuyor değil. Önce alttan aldılar, sonra gerilim arttı, “Kasımpaşalılığının söküp sökmediğine” kadar dayandı. Tuğla taşıdıkları, harcını kardıkları evin kapı dışarı edilmiş “üvey evladı” vaziyetlerine katlanmak güç ne de olsa! Kimilerinde de utangaç, küskün ve kırgın, bin dereden su getirip, “yetti ve hayır” mahcubiyeti... ??? İnsan olan, akan kanın durmasını ister, tüm canlar yaşasın kuşkusuz. Peki, insan ölmesin diye, insan öldürmenin izahı ne? ??? Sorun çözülür mü? Bugünkü yapı ve verilerle güç. Habur açılımıyla, bugünün “şov yapıyorlar” farklılaşmasının arasında şehitler var, genç ölümler, yetimler, dul kalanlar, gözü yaşlı analar babalar... Çaresiz iktidarlar, çaresiz muhalif partiler, terörü destekleyen uluslararası güçler... Dün şehit oğlunu toprağa veren bir baba, “Başbakan’a ve hükümete hakkımı helal etmiyorum. Hiçbir zaman helal etmeyeceğim. Bu söylediklerimi sansürlerseniz size de hakkımı helal etmiyorum” dedi. Bu ve bütün ölümler hangi süreç, hangi pazarlıklar için acaba? ma demek Üniversite Aydınlan ile modern bir kültür şehri oluşturmak üzere şimdiden faaliyete geçilmelidir” demişti. ormalleşmenin koşulu Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal da tıpkı Van Valisi Münir Karaloğlu gibi, Van’daki normalleşmenin ancak üniversite öğrencileri sayesinde gerçekleşeceğine inanıyor. Van’da gün gibi aşikâr olan tek gerçek var: 22 bin öğrencinin öğrenime başlamasıyla Van’ın eski canlılığına hızla kavuşmakta olduğu. Başarılı kamu yöneticiliği ehliyet, liyakat ve deneyimden geçiyor. Sayın Vali de, Rektör Bey de genç sayılabilecek bir yaştalar. Üst üste yaşanan deprem onlara çok önemli bir mesleki deneyim sağlamış. Örneğin, sağlamlığı testlerle denenmiş yurtlara ve fakültelere öğrenciler önceleri girmek istememiş. Onları ikna etmenin tek yolu yurtta onlarla birlikte kalmak. Rektör Bey bunu yapmış. Öğrenciler ancak böylece bahçedeki çadırları, konteynırları terk etmiş. N Siyasetin alfabesi Geleceği kurmak, kucaklamak demek. Van’da üniversite kurulması düşüncesini ilk seslendiren ta 1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk idi. Evet, Van yöresinde o günlerde kimsenin hayalini bile kurmadığı üniversite ne yazık ki... Ancak yarım asır sonra kurulabildi. Bu da 12 Eylül’e ve Kenan Evren’e nasip oldu. Oysa Atatürk, daha Cumhuriyetin ilk yıllarında Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’i, Van’a bir üniversite kurmayı araştırmak üzere göndermişti. Ancak bu gerçekleşemedi. Atatürk 1 Kasım 1937’de, Meclis’in açılışı nutkunda, “Doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde ilkokulu ve nihayet üniversitesi Ne yazık ki.. Faaliyete biraz geç geçildi. Yarım asırdan sonra Van’da Yeni Yüzyıl adıyla üniversiteyi kuran Kenan Evren ve darbe yönetimi oldu. Üniversite deprem sonrası yaraları sarmada öncü görevi üstlenmiş durumda. Özelikle 2. depremden sonra öğrencilerin terk etmesiyle de koskoca kent ıssızlaşmış.. Dostluk sadece insanlar için değil. Kurumlar arası dostluk daha insani daha köklü. Kurumların, şirketlerin birbirine el uzatması ne yazık ki biraz “vergiden kaçınmak” En kötü öğretmen deneyimdir. Önce sınav yapar, sonra öğretir! Benjamin Franklin ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] 1881’den Sonsuza: Mustafa Kemal Soysuzlara Karşı! 9 Kasım gecesi kanallar arasında geziyorum. Bir sürü şarlatan, bir sürü soysuz, ne dediği ne idüğü belirsiz, 10 Kasım vesilesiyle Mustafa Kemal aleyhine var güçleriyle atıp tutuyorlar. Topunun aklını toplasan belki bir serçeninki kadar eder ya da etmez. Şaka yaptığımı sanıyorsanız sakın aldanmayın, ciddiyim. Ata’nın ömrü boyunca yaptığı hamleleri, attığı adımları birazcık bilenler, kalkıp “Atatürk faşist bir diktatördü” diyebilirler mi? Bugün yine bu bahtsızlara gereksiz bir yanıt vereceğimi sanmayın. 10 Kasım’da bu zavallılara fazla prim vermemek lazım. Onlara önce şunu söylemek istiyorum: “Çok ama çok ilginç ‘ezber bozan’ bir şeyler söyleyerek Atatürk’ü eleştiriyorum” zannediyorlar ya... Yok canım, fazla heyecanlanmayın. Çeyrek asırdır bu nankörlüğü sayısız insan kılıklı tip, TV’lerden yayıyor. Bugün her yaştan birçok zibidi, bu sefilliklerin altına imza atarken, bilsinler ki söylemlerinde (!) “orijinallik” hiç mi hiç yok! Onlar, yıllardır papağan gibi birbirlerinden duydukları malum “aşıramento” uydurma analizleri entel ikiüç kelime ile süsleyip büyük laf edermiş gibi ortaya sunan kara cahiller. Son 25 yılda “resmi tarih”e (!) karşı çıkmanın adı “farklı tarih okuması” oldu, katettikleri yol bu kadar! Ama içeriğe gelince sıfıra sıfır, elde var sıfır. Atatürk’ü kendi dönemi içinde değerlendirip onu bir demokrasi şampiyonu olarak alkışlayacaklarına, kafalarındaki hayali 21. yüzyıl şartlarıyla konuya bakıp onu diktatör ilan diyorlar! Bir insanın sıfatı “profesör” veya “gazeteci” olup da, kendisi nankör olabilir. Bunu anlayabilirim. Ama bir insan, nasıl kendi entelektüel düzeysizliğini bu kadar gönüllü olarak tescil eder, onu bilemem! Allahtan bu garibanlar dışında bir de vicdanlı, cesur, zeki, taş gibi önder aydınlarımız, yazarlarımız, sanatçılarımız var. Birçoğunu tanıyorsunuz. Sanatçılar Girişimi, bu yürekli sesleri dalgalandırarak yayıyor. Müjdat Gezen, bu aydınlardan, Türk halkıyla en çok bütünleşmiş isimlerden biri. Geçen hafta Gezen’in yazdığı senaryoyla sahneye koyduğu “1881?” isimli tiyatro oyununun galasına gittim. Ben de bu çalışmada yer alma onuruna erişmiş, şanslı bir dostuyum Gezen’in. Bu eserin müziklerini Zülfü Livaneli, dekorunu eşi Leyla Gezen, makyajını Derya Ergün, kostümlerini Aygül yaptı; afişini de ben gerçekleştirdim. Tabii ki hiçbir maddi karşılık beklemeksizin. Değerli dost Yılmaz Büyükerşen ise Atatürk’ün ölüm döşeğindeki mumyasını yapmıştı. Kendisi ve Uğur Dündar da galaya katılanlar arasındaydı. Gezen, halkımızı yurdun her yerinde kalbinden vuracak! İki saat boyunca keyifle ve sık sık gözüm yaşararak izledim. Mesela Atatürk’ün doğum sahnesi, efsanenin doğuş anı, çoğu zaman hiç üzerine düşünmediğimiz bir olgu. O küçük bebeğin ömrüne neler sığdıracağını, nasıl yetişeceğini, nasıl “bir halkın kaderini” değiştireceğini insan başka bir derinlikte iliklerinde hissediyor. Atatürk rolünde Ali Aziz Çölok çok başarılı bir performans sergiliyor; kendisini inançla izledik. Sahnede Gezen’den teşekkür plaketlerimizi alırken iki çift laf da ben ettim: “Bu eser günümüzde yüce Atatürk’ün izlerini silebileceğini sanan bahtsızların onca zavallı çabasının ortasında, daha da önemli hale geliyor. Bu nedenle katkılarını ortaya koyan herkese ve Gezen’e sonsuz teşekkürler. Bu arada bu malum zatlara karşı Atatürk’ün ne dediğini de duyuyorum: ‘Siz beni tanımıyorsanız ben sizi hiç tanımıyorum. Hatta tanımamanızdan gurur duyuyorum. Biz halkımızla bir yumruk gibi bütün olunca, hiçbir güç bizi durduramaz”. Bu sözlerime şunu ekleyebilirim: “Mustafa Kemal’i tanımayan hiçbir siyasiyi veya hükümeti de bizim halkımız tanımaz!” Bizden naçizane hatırlatması! 10 Kasım’da Sanatçılar Girişimi “Vardiya Bizde” grubuyla beraber Beşiktaş’ta Demokrasi Anıtı’nın önündeydiler. Milyonlarca insan o gün Anıtkabir’de ve diğer Atatürk anıtlarında görevini yerine getirirken Türk ulusunun cumhuriyetçi ışığını ve özgürlükçü ruhunu yansıtıyorlardı. Ben de Anıtkabir’deydim. Üniversiteli Fenerbahçelilerin (ÜNİFEB) binlercesi beraber sel olup aktı. Çarşı’yı da fark ettim, birbirlerini alkışladılar. Aslanlı Yol’da yürümemi engelleyecek şekilde bana sevgilerini, dayanışmalarını bonkörce saçarak, her biri ayrı ayrı fotoğraf çektirmek için yolumu kesen o binlerce insana ne kadar teşekkür etsem azdır. Güvenlerine layık olmaya çalışıyorum demekle yetineceğim. Ne mutlu bana ki o duygusallık seli içinde beni ağlattıklarını fark edemediler. İnancımı ve kararlılığımı akıttım içime... Herkes bilsin ki bu Cumhuriyet yıkılmaz. Ortalığı fazla sallarlarsa olsa olsa bazıları göçük altında kalır, hepsi bu. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hıristiyanlarca 6 1 Ocak’ta kut 2 lanan yortu. 3 2/ Portakal 4 ve limonla 5 yakın akraba olan bir 6 meyve... 7 Kaz Da 8 ğı’nın antik 9 dönemlerdeki adı. 3/ Bir iş1 2 3 4 5 6 7 8 9 letmenin ani batışı... 1 B A R D A C I K Dilbilgisindeki söz 2 A B A D E R İ K cük türlerinden biri. 3 L A M P A S A O 4/ Duman lekesi... 4 I R A L A K O K Araplarda, seçkin er 5 K A K N E M T A A D E Ğ İ N lerden kurulu savaş 6 L N A birliği. 5/ Çerkezle 7 E S K O R T 8 N R O A G E rin ulusal destanı... K R A K A T O A Uğraş. 6/ Doğu Ana 9 dolu’da bir göl... Eski dilde su. 7/ Bir cins büyük balık ağı. 8/ Külde pişirilen bir cins çörek... İleri sürülerek savunulan düşünce. 9/ Bağ, bahçe gibi yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar... Eskiden okullarda çocukları çalıştırmakla görevli kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı devletinde Yeniçeri ocağı dışında sefere katılan asker örgütlerine verilen ad. 2/ Bir izleyici topluluğu önünde yapılan gösteriden sonra toplanan para... Kayak. 3/ Verme, ödeme... Bir spor aracı. 4/ Kuzey Amerika kökenli bir dans ve müzik. 5/ Bir renk... Cennet bahçesi. 6/ Huzur. 7/ Aşkenazi Yahudileri tarafından kullanılan ve “Yahudi Almancası” da denilen dil... İtici neden, güdü. 8/ Namzet... Bir işi yapmak için kullanılan araç. 9/ Ateşle çeşitli hünerler gösteren oyuncu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle