19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 EKİM 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Doğu kadını sigortada Batılıyı solladı ? En fazla sigortalı kadın çalışan 946 bin 972 ile İstanbul, 248 bin 766 ile Ankara ve 211 bin 281 ile İzmir’de. Sigortalı işçi nüfusu içinde kadınların erkeklere oranının en yüksek olduğu ise yüzde 30.1 ile Diyarbakır. Diyarbakır’ı yüzde 29.2 ile Elazığ takip ediyor. Ekonomi Servisi Türkiye’de hizmet akdiyle çalışan 11 milyon 30 bin 939 işçi var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “2011 Çalışma Hayatı İstatistikleri”ne göre en fazla sigortalı kadın çalışan 946 bin 972 ile İstanbul, 248 bin 766 ile Ankara ve 211 bin 281 ile İzmir’de. Sigortalı işçi nüfusu içinde kadınların erkeklere oranının en yüksek olduğu il yüzde 30.1 ile Diyarbakır. Bakanlık verilerine göre sigortalı istihdamında kentlere göre tablo şöyle: Sigortalı işçi nüfusu içinde kadınların erkeklere oranının en yüksek olduğu il Diyarbakır’ı yüzde 29.2 ile Elazığ ve İzmir, yüzde 28.9 ile İstanbul, yüzde 28.5 ile Düzce, yüzde 28 ile Kırklareli takip ediyor. Kırklareli’yi de 27.7 ile Tekirdağ ve yüzde 27.3 ile Kırıkkale takip ediyor. Sigortalı kadınların erkeklere oranının en düşük olduğu ise yüzde 9.7 ile Siirt. En az sigortalı kadın çalışansa Bayburt’ta. Bayburt’ta 731, Ardahan’da 920, Tunceli’de 1220, Hakkâri’de 1238, Bitlis’te 1424, Siirt’te 1493, Gümüşhane’de 1745 ve Muş’ta 1949 sigortalı kadın işçi var. Türkiye’de 11 milyon 30 bin 939 kişi hizmet akdiyle çalışıyor. Hizmet akdiyle çalışan zorunlu sigortalının en çok bulunduğu faaliyet kolu 1 milyon 65 bin 393’le perakende ticaret. İstatistiklere göre, en az işçinin bulunduğu faaliyet alanı 1999 ile kütüphane, arşiv ve müzeler. En çok sigortalı İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’da. En az sigortalının bulunduğu il 4 bin 874 ile Ardahan. 20 binin altında sigortalı işçinin olduğu diğer illerse Bayburt, Tunceli, Kilis, Hakkâri, Gümüşhane, Bitlis, Kars, Bingöl, Siirt ve Ağrı. Diyarbakır’ın BDP’li Merkez Bağlar İlçe Belediyesi’nde kadınların hem üretmesi hem de ürettiğini satması sağlanırken servislerde şoför kadınlar görev alıyor. İlçenin temizlik hizmetlerine de kadın eli değiyor. Biçimleniş! Son haftaların gelişmeleri bir kez daha kanıtladı ki ülke siyaseti tamamıyla AKP tarafından şekillendiriliyor. Bu durumda gidilmekte olan yolun kenar işaretlerine ve virajlarına bakılarak ne kadar yanlış olduğunun açıklık kazanması büyük önem taşıyor. AKP giderek çok açık bir biçimde belirginleştiği gibi bir tek kişi partisidir. AKP Genel Başkanı’nın, omurga, hücre gibi biyolojik betimlemeler yapması bu tek kişiye bağlı yapı gerçeğini değiştirmeye yetmez. AKP o kadar tek kişi partisidir, ki bu tek kişi, yalnız bugünü değil, 2023’ü, giderek 2071’i de biçimlendirme düşüncesi taşıyabiliyor. Son ve önemli bir örneğinde görüldüğü gibi AKP’nin kurucularından biri olan Cumhurbaşkanı’nın, tutuklu milletvekilleri konusundaki uyarıları, diğer kurucu Başbakan tarafından hiç ciddiye alınmıyor; buhar olup uçuyor. Başbakan’ın tutumu, aslında, milletvekili tutukluluklarının, hukukun değil, siyasetin işi olduğunun çok somut bir kanıtıdır. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın uyarıları, iki yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisinin aday olacağı ya da olabileceği sonucunu hiçbir biçimde vermez. Tek kişiye bağlı biçimleniş sürecinin son gelişmelerle gösterdiği bir diğer gerçek de şudur: AKP’nin temsil ettiği düşüncenin içinden ya da destekçilerinden bir muhalefet çıkacağını ummak, bu partiye son katılımların da kanıtladığı gibi, tam anlamıyla boştur; Anadolu insanının deyimiyle öküzün altında buzağı aramaktır. Şu noktayı doğru görmek gerekir ki AKP’nin tek kişiye bağlı yapısı, giderek belirginleşen gerçek niteliğinin doğrudan bir sonucudur. AKP zihniyeti, Türkiye’deki siyasi parti yapılarının demokratik olmamasından da yararlanarak ve kendi iç akışı ve tarihsel ve toplumsal dinamikleriyle, mutlak anlamda tek kişiye bağlı bir yapı yaratmıştır. AKP deneyimi kanıtlıyor ki parti içi işleyiş demokratik değilse, dış görüntü ne kadar parlak olursa olsun, ülkede gerçek demokrasi gelişemiyor. Çünkü seçme özgürlüğü ekseninde özgürlük ve eşitlik, toplumsal olarak içselleştirilemiyor. AKP’nin pekiştirdiği, egemen kıldığı ve birikimli biçimde güçlendirdiği bir kültürdür; bu kültürde, çağdaş demokrasi ya da evrensel anlamında özgürlük yoktur; eşitlik yoktur; açıklık yoktur; eleştiri ve özeleştirinin sözü olmaz! Bu nedenle, şimdiki genel başkanın bir biçimde görevinden ayrılması, ana yapıyı bozmaz; yalnızca A gider, B gelir; yeni biri kefeniyle başa getirilir; yani bu yapı ve anlayış kesinlikle tapınacağı yeni bir lideri yaratır. Onun kusurlarını, yanlışlarını, eksiklerini görmez; hele değiştirmek asla akla gelmez! Buradaki büyük kısır döngü ya da düğümün çözümü, AKP’yi, evrensel değerler olan özgürlük ve eşitlik bilincinin gücüyle eleştirmek ve iktidardan uzaklaştırmaktan geçiyor. ??? Şimdilerde temeli özgürlükçü ve eşitlikçi olmayan bu siyasal yapıya, başkanlık, yarı başkanlık ya da partili cumhurbaşkanı gibi yaklaşımların biriyle biçim verilmek isteniyor. Başkanlık türü sistemler, temelden ya da tabandan yükselir; temeli demokratik olmayan siyasal yapılarda bunların başarı şansı olmuyor. Kendi tarihsel, toplumsal ve kurumsal yapılanmasının doğal bir sonucu olan bugünkü ABD siyasi sisteminden kimi güzel örnekler seçilerek başkanlık sistemine geçilemez. Başbakan’ın dayatmaya çalıştığı başkanlık seçenekleri, bir yapıyı ya da binayı çatıdan başlayarak yapmaya benzer. Çatıdan başlayarak ya da temeli olmadan bina yapmayı, bugüne dek ne o geçmişin çok becerikli müteahhitleri, ne de günümüzün “İnşaat ya Resulullah” diyenleri başarabildi! Bağlar ezber bozuyor MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Diyarbakır’ın BDP’li Merkez Bağlar İlçe Belediyesi’nde kadınlar, gelenekçi ezberi bozdu. Belediye çalışmalarıyla kadınların hem üretmesi hem de ürettiğini satması sağlanırken servislerde şoför kadınlar görev alıyor. İlçenin temizlik hizmetlerine de kadın eli değiyor. Belediye, sunduğu hizmetlerin bütün aşamalarında cinsiyet eşitliğini gözetmeyi öngören sistemli faaliyetler yürütüyor. Temel amacı kadının ekonomik, sosyal ve kültürel hayata etkin katılımı sağlamak, kadınların yaşadığı sorunlara ilişkin yöntemlerini geliştirmek, dayanışmayı teşvik etmek, kadını güçlendirerek statüsünü yükseltmek ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine katkı sunmak olan Kardelen Kadın Evleri, belirlenen hedefe ulaşabilmek için beceri kazandırıcı ve istihdam olanaklarını geliştirici kurslar, rehberlik ve danışmanlık hiz metleri, kültürel faaliyetler, bilinç yükseltme eğitimleri yürütüyor. Kardelen bünyesinde bir de şiddete maruz kalan kadınlar için kadın sığınma evi de bulunuyor. Belediye, ev kadınlarına istihdam amacıyla Kaynartepe’de bir üretim atölyesi de kurmayı planlıyor. Meslek kursları AB destekli “Değişim ve Gelişim İçin Kadınlar Meslek Ediniyor” projesinde de 120 kadın eğitimlerden yararlandı. Projede kadınlara formasyon, bilgisayarlı muhasebe, diksiyon, iletişim, halkla ilişkiler ve toplumsal cinsiyet eğitimleri verildi. Projenin önemli ayaklarından biri kadın şoförler oldu. 30 kadın E sınıfı ehliyet alırken 90 kadın ise B sınıf, ehliyeti aldı. E sınıf ehliyeti alan 30 kadından 15’i Diyarbakır Büyükşehir, Kayapınar ve Bağlar belediyelerinde otobüs şoförü olarak çalışacak. Bağlar’da da 3 kadın, servis şoförlüğüne başladı. Bağlar Belediyesi, çevre temizliğinde 11 kadını işe alarak bir ilke imza attı. Yıllarca sadece evde temizlik yapan kadınlar, şehir temizliğinde de ne kadar başarılı olduklarını kanıtladı. Ağır çalışmaya karşı grev iPhone 5’i tehdit ediyor iPhone üretiminin gerçekleştiği Çin’in Foxconn fabrikalarında işçilerin büyük bir bölümü ağır çalışma şartları yüzünden greve gitti. Avrupa ülkelerinde de çalışanlar, çeşitli eylemlerle ağır çalışma koşullarını protesto ederken Foxconn’da sayıları 4 bin’e yaklaşan işçilerin greve gitmesiyle iPhone 5 üretiminde sıkıntılar yaşanıyor. Çin İşçi İzleme Yöneticisi Li Qiang’a göre, grev yapan işçiler kalite kontrol bölümünde çalışıyor ve tatillerde de çalıştırılıyor. Grev sırasında kalite kontrol müfettişleri de saldırıya uğradı. Fabrika yönetimi ve Apple, kalite konrol bölümünde çalışan işçilere “hatasız üretim” baskısı uyguluyor. Çin’deki Foxconn fabrikalarında işçiler son dönemde sık sık greve çıkıyor. Geçen ay da Taiyuan’daki fabrikada 2 bin işçi eylem yapmıştı. iPhone5 üretiminin bu grevden nasıl etkileneceği ise merak konusu. Tüketici zamlara karşı eyleme hazırlanıyor 1 Ekim Pazartesi itibarıyla elektrik ve doğalgaza gelen zamların faturalarda büyük artışa yol açacağını belirten Tüketiciler Birliği Genel Başkan Vekili Hatice Saadet Kalyoncu, zamların geri alınması için eyleme başlayacaklarını söyledi. Kalyoncu, şunları kaydetti: “Nisanda elektriğe yüzde 8.1, doğalgaza 18.72 zam yapılmıştı. Bu zamlardan sonra tüketiciler bir önceki seneye nispetle faturalarında yaklaşık 100 TL’lik bir artışla karşı karşıya kalacaklardır. Ayrıca zamlar en kısa sürede diğer tüketim mallarına da yansıyacak. Asgari ücretin 701.44 TL olduğu gerçeği göz ardı edilmeden bakıldığında hanelere yansıyacak bu gider artışı tüketicilerin taşıyabileceği yük olmaktan, çıkmıştır. Tüketiciler Birliği, bu zamların geri çekilmesini istemektedir. Bu zamlara olan tepkimizi 13 Ekim Cumartesi günü saat 18.00’de Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi’nin önünde dile getireceğiz.” Üç haftadır dünya ekonomisindeki kaygı verici gelişmeleri, siyasi etkilerini izlemeye çalışıyorum. toparlanma beklemeyin!” Dünya ekonomisi 2007/8 mali kırılmasıyla sarsıldığında dünya ticaretinin 2006’da yüzde 10’un üstünde seyreden büyüme hızı, 2009 yılında adeta çökerek yüzde 12 olmuştu. O sırada dünya deniz ticaretini kargo fiyatlarındaki gelişmeler üzerinden izleyen “Baltic Dry Index” bir yılda yüzde 95 gerilemişti. Dünya Ticaret Örgütü’nün son verilerine göre dünya ticaretinin 2010’da toparlanarak yüzde 14’e yaklaşan büyüme hızı, 2011’de yeniden yüzde 5’e gerilemiş; bu yıl da yüzde 2.5 düzeyini geçemeyecekmiş. Bu haberi aktaran Wall Street Journal, yazısında yer alan grafikler, Çin, ABD, Almanya, Japonya gibi dünyanın en büyük ekonomilerinin ihracat ve ithalat büyüme hızlarının 2010’dan bu yana belirgin biçimde gerilemekte olduğunu ortaya koyuyor. Financial Times, ABD fabrika siparişlerinde ağustosta yüzde 5.2 gerileme olduğunu aktarıyordu. Baltic Dry Index de benzer bir eğilim sergiliyor. Bir yıl önce 11 Ekim’de 2161 düzeyinde olan indeks, bu yılın temmuz ayında 1160 düzeyine indikten sonra, 3 Ekim’de 768’e gerileyerek bir yılda yaklaşık yüzde 70 değer kaybetmiş (Bloomberg, 03/10/2012). Dünya ticaretindeki bu gerileme hem ekonomik yavaşlamadan kaynaklanıyor hem de ekonomik yavaşlanmayı olumsuz yönde etkiliyor. IMF Başekonomisti Olivier Blanchard geçen hafta yaptığı açıklamada Avro bölgesi krizine, Japonya ve ABD’deki borç yükü sorununa, Çin ekonomisindeki yavaşlamaya göndermeyle, “Dünya ekonomisinde 2018’den önce bir toparlanma bek IMF: “2018’den önce Toplumsal patlamalar, faşistler O dönemi andıran bir durum, ilk kez 19992003 arasında küreselleşme karşıtı hareketler yükselirken ortaya C MY B C MY B lememek gerekir” diyordu (The Guardian, 03/10/2012). Ekonomik büyümeyle, dünya ticaretinde birbirini besleyen gerilemeler, yine aklıma Prof. Williamson’un 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayan küreselleşme ve finansallaşmada, 1. Dünya Savaşı’nı izleyen mali kırılmadan (1929) sonra başlayan dağılma sürecini irdeleyerek günümüze ilişkin dersler çıkaran çalışmasını getirdi. Williamson’un geçtiğimiz yıllarda da aktardığım bulguları, “sağduyu” denecek kadar akla yakın. Ülkelerin içinde gelir dağılımı bozulmaya başlayınca halk, siyasi liderlerden bu duruma acilen çare bulacak politikalar üretmelerini istiyor. Gelir dağılımındaki bozulma, ekonomik duraklamayla, ticaretteki daralmayla ilişkilendirildiğinden bu liderler, halkın öfkesini üstlerine çekerek siyasi iktidarlarını tehlikeye atmamak için ekonomiyi, yapısal sorunlarına dokunmadan, acilen canlandırmaya yönelik önlemlere başvuruyorlar. İçeride sanayi üretimini etkileyerek işsizliği artırdığı düşünülen dış ticarette korumacılık, dışarıda da ihracatı artıracak yeni pazarlar, kaynaklar bulmak çabası, finansal ve siyasi baskı, şantaj ve şiddet araçlarını harekete geçiren politikalar gündeme geliyor. Bu gelişmeler, uluslararası ticareti olumsuz etkiliyor, ticaret savaşlarını tetikliyor. O dönemde, 1930’larda neler yaşandığını biliyoruz. Ben, bugün de benzer süreçlerle ve olasılıklarla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. ‘Geleceğe Dönüş’ mü? çıkmaya başlamıştı. Hem iki büyük savaş hem de çok büyük, hızlı bir parasal genişleme, bu genişlemenin büyüttüğü kredi balonu bu dalgayı bastırmıştı. Mali kırılmayla birlikte 2011’den bu yana yine benzer bir konjonktürün oluşmaya, ekonomik yavaşlamanın yoksullaştırıcı, işsizliği artırıcı etkilerine ek olarak, mali krizin kemer sıkma politikaları ve gıda fiyatları üzerinden getirdiği ağır yüklere tepkiler yükselmeye başladı. ABD’den Avrupa’ya “işgal hareketi” (Occupy Movement), AB’nin Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya gibi en kırılgan ülkelerinde işçi hareketleri, genel grevler, sokak çatışmaları yoğunlaştı. Bu sırada Avrupa “periferisinde” Tunus, Mısır başta olmak üzere gıda fiyatlarıyla da ilişkilendirilebilecek sosyal patlamalar yaşandı. Geçen haftalarda İspanya’da Katalan ayrılıkçı hareketinin hız kazanması, İtalya’da iki büyük sendika konfederasyonunun ortak eylemi, Yunanistan’da bir genel grev, bu dalganın yönetici kesimler üzerindeki basıncının hızla artmakta olduğuna işaret ediyordu. Cuma günü İtalya’da, büyük kentlerde, lise öğrencileri polisle çatışıyordu. Bu dalganın getirdiği siyasi riskler, ABD ve İngiltere basınında özellikle İspanya bağlamında giderek daha fazla tartışma konusu oluyor. Geçen hafta BBC Web sitesine konan kapsamlı bir araştırma yazısı, Yunanistan’da faşist partinin güçlenmekte, taraftar toplamakta olmasına dikkat çekiyor, ancak “İspanya’nın Yunanistan’da olmayan boyutta bir patlama yaratma kapasitesi var” diyordu. BBC yazarını en çok kaygılandıran gelişme, Katalonya ayrılıkçılık hareketi hız kazanırken, Bask’ta sol eğilimli akımlar güçlenirken, yakın zaman kadar “üzeri örtülen, unutulmuş gibi yapılan” 1936 iç savaşına ilişkin anıların, saflaşmaların, simgelerin ve söylemlerin, özellikle de ordu içinde ve emekli subayların örgütlerinde yeniden ortaya çıkmaya başlamış olmasıydı. Financial Times’dan Mark Mazower, “Avro bölgesinde tartışmayı ekonomik sorunlar sürüklüyor, ama esas siyasi sorunlardan kaygılanmamız gerekir” diyordu. Marzower, özellikle Yunanistan’da iki partili sistemin çöktüğünü, faşist partinin güvenlik güçleriyle yakın işbirliği içinde hızla güçlenmekte olduğunu, yoksullara ve iş sizlere yönelik “Yunanlı olmaları koşuluyla” sunmaya başladıkları sosyal yardımlarla topluma nüfuz etmekte olduğuna işaret ediyordu. Parasal genişleme rekabetçi devalüasyon Bu basınçlar altında sorunların köküne inmek yerine sorunları acilen öteleyecek önlemler gündeme geliyor. Örneğin, Amerika’da Fed, Avrupa’da Avrupa Merkez Bankası ekonomiyi canlandırmak umuduyla sınırsız bono satın alma yoluyla likidite yaratacağını açıklıyor. Ancak bu parasal genişleme çabaları, bu kez başka sorunları harekete geçiriyor. Örneğin, ekonomik yavaşlama derinleşir, yayılırken Financial Times ve Market Watch yorumcularının dikkat çektiği gibi 201011 döneminde yatışarak “döviz savaşlarında” göreli bir “ateşkese” neden olan “küresel dengesizlikler” (ABD’de dış ticaret açığı – Çin ve başka ülkelerde dış ticaret fazlası ve döviz rezervleri) konusu yeniden öne çıkmaya başlıyor. Bu koşullarda parasal genişleme politikaları, kimi Brezilya gibi yükselmekte olan ülkeler tarafından “rekabetçi devalüasyon” olarak algılanıyor, tepki çekiyor. Çin ekonomisindeki yavaşlama, Çin’den sermaye çıkışının “remninbi”nin değerini düşürücü etkileri, ABD’nin bu ülkeye ihracatını olumsuz etkilerken “döviz manipülasyonu” suçlamalarını yeniden canlandırıyor. Avrupa’da merkez bankasının sınırsız parasal genişlemeye gidebileceğini açıklaması, bu kez Alman Bundesbank öncülüğünde bir kesim tarafından, faizleri etkileyerek mali politika alanına geçtiği, enflasyonla savaş hedefini terk ettiği gerekçesiyle şiddetle eleştiriliyor. Toplumsal muhalefetin basıncı, yine uluslararası gerginliklere yol açmaya mı başlıyor? İngiltere, AB bütçesini yine vetoya hazırlanıyor İngiltere, Avrupa Birliği’nin (AB) yedi yıllık harcama planını ortaya koyacak bütçenin çok yüksek olması halinde vetoya hazırlanıyor. İngiltere Başbakanı David Cameron, AB liderleri harcamalarda kesintilere gitmeyi reddederse, gelecek ay görüşülecek AB bütçesini veto edeceğini açıkladı. İngiltere, geçen yıl aralıktaki AB mali paketine de karşı çıkarak veto etmişti. Cameron’ın ayrıca, AB için iki farklı bütçe önerisinde bulunması bekleniyor. IMF dünya ekonomisi için karamsar Uluslararası Para Fonu küresel ekonomik büyüme tahminlerini aşağı çekmeye hazırlanıyor. Alman gazetelerinde yer alan habere göre Para Fonu bu yıl için tahminini yüzde 3.4’ten yüzde 3.3’e indirirken 2013 için ise yüzde 3.9’dan yüzde 3.6’ya altıya indirecek. IMF bu yıl Avro bölgesi için tahminlerinde yüzde 0.4’lük daralma öngörürken 2013 için ise yüzde 0.2’lik büyüme öngördü. Hazırgiyimcinin hedefi ABD Eylülde yüzde 25’lik ihracat artışı yakalayarak en fazla ihracat yapan üçüncü sektör konumuna yükselen hazırgiyim ve konfeksiyon sektöründe yüzler gülüyor. Türkiye Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu, 2013’te sektörün güçlü olduğu AB pazarı yanında ABD, Rusya ve Japonya başta olmak üzere potansiyel pazarları “hedef pazar” olarak belirledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle