19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2012 CUMA 10 DİZİ Tarihi Karadeniz satrancının oynandığı yer: Kerç Boğazı Kuşbakışı Osmanlı stratejisi usların açık denizlere çıkmasında Türklerin engel oluşturduğu üç nokta vardı” diyor Neal Ascherson, “Karadeniz/Blacksea” kitabında: “İlki Don Nehri’nin denize ulaştığı coğrafyaya hükmetmek için Türklerin yaptırmış olduğu Azak Kalesi. İkincisi gene Kerç Boğazı çıkışına set çekmek amacıyla yaptırılan Yenikale. Üçüncüsü Akdeniz’e açılan Çanakkale ve İstanbul Boğazları…” Rusya karşısında Osmanlı’nın ilk korunma hattı olan Azak Kalesi,18. yüzyıl başında Deli Petro döneminde düşmüş. Osmanlı İmparatorluğu’nun Karade Özerkleşme İLK ve ortaöğretimde olduğu gibi yükseköğretimde de “reform” adı verilen yasa taslağı üzerinde dikkatle durulmalıdır. YÖK’çe hazırlandığı ve Meclis’e sevk edilmesi için Bakanlar Kurulu’nun imzasına sunulduğu anlaşılan taslak metninin üniversiteleri özerkleştireceği savunulmakta. Acaba öyle mi? Özelleştirilecekse, niçin irdelenmek ve görüşleri alınmak üzere üniversitelere sunulmadı? Sunuldu da duyulmadı mı? Acaba en azından “verilmiş” bir bilimsel özerkliğe zaten sahip olması gereken üniversiteler, taslağın YÖK’ten geliyor olmasını yeterli bulup kendi görüşlerini ileri sürmeyi gerekli bulmadılar mı? Bağımsızlık gibi özerklik de, “verilenden daha çok alınan” olması tercih edilecek bir statü sayılmaz mı? Şimdilik “beklentide” kalmak, verilene razı oluş anlamına gelmez mi? Özerklik, gücünü kendi özünden, yani bilimsel niteliklerinin saygıdeğerliğinden alanların hak ettikleri bir yönetim rejimidir. Üniversite âlemi kendiliğinden bir araya gelerek gerekli düzenlemeleri yine kendi iradesiyle ortaya koyup uygulayabilmelidir. aslakta olumlu sayılabilecek bazı değişiklikler var tabii. Örneğin en az on yıldır görev başında olan ve öğretim elemanlarının belli bir sayıya eriştiği üniversitelerle yeni kurulmuşları birbirinden ayırıp değişik statüler uygulamak gibi. Öte yandan, üniversitelerce seçilmiş üyelerle siyasal organlarca atanmışları bir araya getiren bir “üniversite konseyi” adlı bir kurul meydana getirip ille politikacıların elleri yükseköğretim çalışmalarına uzatılacak. Dekanları ve rektörleri de orası belirleyecekmiş. Ayrıca genişletilmiş bir çeşit “yeni YÖK”, cumhurbaşkanından Bakanlar Kurulu’na kadar bir yığın politikacıyı daha bu mekanizmanın içine sokan ve sözde “reform” sayılan acayip başka yenilikler de var. Bütün bunlar daha çok “özerklik” getirecekmiş. ynı zamanda en büyük küstahlık olan “insanları aptal yerine koyma” ayıbının bir sınırı olması gerektiği düşünülürdü eskiden. Meğer üniversiteler sustukça o ayıp daha da genişletilebilirmiş. “R niz’de Rusları göğüslemek için büyük önem verdiği stratejik ikinci mevzi Yenikale de, Çariçe Büyük Katerina zamanında Küçük Kaynarca Anlaşması’yla 1774’te yitirilmiş. Ruslar, satranç tahtasında oynar gibi 70 yıl arayla art arda bu kaleleri almışlar. Ve kaleleri ele geçirdikten sonra on yıl gibi kısa bir sürede Kırım Yarımadası’nı ilhak etmişler. Biz, işte şimdi satranç taşlarının düştüğü yerdeyiz. Karayolunda Simferopol’dan 210 km. mesafede uzaklıktaki, Kırım’ın en doğu noktasında Kerç Boğazı üstündeyiz. Karşımızda Azak Denizi ve Rusya toprakları olan Taman Yarımadası ile Port Kavkaz Limanı var. KerçPort Kavkaz arasında düzenli feribot seferleri yapılıyor. İstesek, yirmi dakikada Rusya’ya geçebiliriz… Hürrem, Kefe’den yüklenmiş Ayvazovski, zamanında Avrupa’nın en büyük köle pazarı olan Kefe’de “Ayvazyan” adıyla dünyaya gelmiş. “İpek Yolu” üzerindeki bu kente vaktiyle Azak’tan gelen gemilere değerli taşlar, parfümler, porselenler, baharatlar, Çin ipekleri arasında kafilelerle köleler de yüklenirmiş. Söylentiye göre Hürrem de vaktiyle Kefe’nin köle pazarına getirilen esirlerden biriymiş. Kefe’den İstanbul’a hareket eden gemilerden bi Ressam Ayvazovski’nin heykeli. rine o da yüklenmiş. Verdiği bilgilerle bizi sürekli aydınlatan Nariman Bey, Kefe’ye girerken her zaman olduğu gibi heyecanla “Üç yüzyıl boyunca Kerç’ten başlayıp, SivastapolAkyar’da biten Sancak merkezine hoş geldiniz” diyor. Kısaca Nariman Bey kilidi İstanbul Boğazı olan tüm bu sularda üç yüzyıl boyunca Osmanlı’dan başka kimsenin at koşturmadığını söylemek istiyor... İstanbul’la yoğun ticaret bağı yüzünden o yıllarda “küçük İstanbul” olarak anılan Kefe’de, bugün Ayvazovski Müzesi’nden başka görmeye değer bir yer yok. Ayvazovski müzesi kentin kıyı şeridinde denize bakıyor. Burası, hali vakti yerinde ressamın eviymiş. Tüccar bir aileye doğan Ayvazovski, çocukluğunda duvarlara kömürle çizim yaparmış. Çizimlerdeki sıra dışı yeteneği keşfeden Kefe Belediye Başkanı, bu küçük Ermeni çocuğunu St. Petersburg Kraliyet Akademisi’ne yollamış. “Donanma ressamı” olarak zamanla ün yapan Ayvazovski böylece hem çok para kazanmış hem Rus donanmasıyla gezmiş. Mısır’a, Türkiye’ye, Yunanistan’a gitmiş ve 6 bin resim yapmış! Ayvazovski’nin sürekli tekrar duygusu veren karanlık, fırtınalı deniz tabloları arasında yaptığımız kısa gezinti ve Kefe çıkarması ardından Ceneviz Kalesi’yle bilinen Sudak kentine yollanıyoruz. ‘Kahraman şehir’ Kerç… ? Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu’nun arasında büyük Karadeniz satrancının oynanmış olduğu yerdeyiz. Burası Kerç Boğazı. Karadeniz ve Azak Denizi’nin buluştuğu yer. Bulunduğumuz noktadan kuşbakışı Osmanlı’nın Karadeniz stratejisine bakıyoruz. Kerç gezimize, KaradenizAzak Denizi’nin buluştuğu sulara tepeden bakan en kritik noktaya kondurulan bir dikilitaştan başlıyoruz... “Bu çakma dikilitaş da neyin nesi?” diye soruştururken taşın buraya Sovyetler zamanında Kerç’e verilen “kahraman şehir” nişanı için dikildiğini öğreniyoruz. Sovyet döneminde bir düzine kente bu şekilde “kahraman şehir” nişanı vermişler. Genelde savaşlarda gösterilen direniş için verilen nişana, Kırım’da iki şehir sahip çıkmış: Sivastopol ve Kerç. İkisi de Rus İmparatorluğu’nun genişlemesinde büyük önem taşımış, stratejik kentler. Azak Denizi’nin düz ufkuna bakan “kahraman şehir dikilitaş”ın altında bir hatıra fotoğrafı çektikten sonra, tarihi Osmanlı kalesi “Yenikale”ye çıkıyoruz. Kale burçlarında Rus kadınları, Osmanlı cariyesi havasında oryantal başörtüleri ve peçelerle poz veriyorlar. Burası Rusların zihninde hâlâ “şarkın fethini” temsil ediyor. Başta Yalta olmak üzere Kırım’ın çok köşesinde karşımıza çıkan “oryantalist Rus mimarisinde” de bu algının geçerli olduğunu görüKerç Kalesi’nin burçlarında. Rus kadınlar Osmanlı cariyesi havasında hatıra fotoğraf çektiriyor. T A yoruz. Karadeniz ve Azak’tan gelen tuzlu yeli içimize çekerken bu muhteşem tarih yolculuğunu örgütleyen Büyükelçi Bilge Cankorel; “Burada” diyor: “Osmanlı’nın Karadeniz stratejisini kuşbakışı görüyoruz. Osmanlı’nın stratejisi, Rus donanmasını Azak’ta tutup, Kerç Boğazı’nı kapatmak. Rus ticaret ve askeri gemilerinin kontrollü olarak Karadeniz’e çıkışını temin etmekti. 1774’e dek bu strateji işlev gördü. Osmanlı buradan ayrılıp Kırım Hanlığı Rusya’ya tabi olunca tüm bunlar bitti ve olaylar birbirini takip etti.” Kerç’in kaybı, telafisi imkânsız Osmanlı gafletlerinden biri olmuş. Osmanlılar Azak başın da bu kalede Karadeniz’in nöbetini tutarken; II. Katerina Rus donanmasını Batı’dan dolaştırmış, Baltık’tan inip Avrupa kıtasını turlayarak Osmanlı’yı Çeşme’de vurmuş. Üç ay süren bu tehditkâr Rus seferinin haberleri Osmanlı’ya da ulaşmış. Ama Rusların Baltık’tan donanma indirebileceğine kimse inanmamış. Aymazlığın sonu Çeşme’de Türk donanmasının yakılması olmuş. Yenilginin ardından gelen Küçük Kaynarca ile Kerç ve Yenikale düşmüş. Çeşme’de yok edilen Osmanlı donanması öyküsünün ayrıntılarını 2200 kilometre uzaktaki St. Petersburg’da dinlemiştim. Kırım’ı anlamak için geziye aslında oradan St. Petersburg’danbaşlamak lazım. St. Petersburg saraylarına giren tüm Rus büyüklerinin kalbi “Karadeniz aşkıyla” atıyor. St. Petersburg doğumlu Putin buna dahil. Çarların yazlık sarayı Peterhof’un “Taht salonu”nu hâlâ Osmanlı donanmasının Çeşme’de yakılmasını tasvir eden “Çeşme tabloları” çevreliyor. Tabloların çoğunun altında yolda gelirken evini ziyaret ettiğimiz Kefe doğumlu Ayvazovski’nin imzası var. “Deniz ve ışığın ressamı” Sudak Kalesi Çin Seddi gibi ? Sudak Kalesi’ni Venedikliler yapmış. Kale sonra Cenevizliler tarafından tekrar inşa edilmiş. Tepeden tüm Sudak görülüyor. Kerç Yalta arasındaki Sudak buraya 150 kilometre iki saat mesafede. Lezzetli Tatar mantılarından vazgeçemediğimiz uzun bir öğle yemeği molamız da var. Ceneviz Kalesi’ne bu durumda acilen telefon ediliyor ve hava karardıktan sonra da olsa içeri girebilmemiz için özel izin alınıyor. Beklendiği gibi Sudak sırtlarındaki kaleye ancak akşam olurken, el fenerlerinin ışığıyla çıkabiliyoruz. “Soldaia” adı verilen kaleye biz girerken diğer ziyaretçiler çıkıyor. Bu, her saatte görmeye değer kale ziyaretine büsbütün özel bir hava katıyor. “Küçük Çin Seddi” denen kalenin tepesine vardığımızda bizden başka içerde kimse kalmıyor. Altımızda iri hilal şeklinde uzanan Sudak Körfezi’nin tüm ışıklarını görüyoruz. Grubumuzdaki gazeteci dostlardan Artun Ünsal “Şimdi Sudak’ı tam bir Ayvazovski tablosu gibi izliyoruz” diyor; “Buraya bu saatte geldiğimiz daha iyi oldu. Bir de mehtap olsaydı, keyfimiz tam olacaktı.” Diğer geceler bize hep eşlik eden mehtap, nazlanıyor ve artık giderek hep biraz daha geç çıkıyor. “Soldaia”, gerçekte bir Venedik kalesi olarak yapılmış. “İpek Yolu” ticaretini ellerinde tutmak isteyen Venedikliler, bu kaleyi 12. yüzyılda yaptırmış. Aynı ticaret yolundaki ayrıcalıklar için Venediklilerle çekişen Cenevizliler, kaleyi sonra 1365’te alınca yeniden inşa etmişler. Görkemi ile sahiden de Çin Seddi’ni andıran kalenin uzun, ince kemerli gotik pencereleri, İtalyan kökenlerini ilk bakışta ele veriyor. Gecenin gerisini sahilde bir İtalyan restoranında tamamlıyoruz. Art arda dizilmiş restoranları, kahveleri, işportaları, dövmecileri, çevreyi boş bira şişeleri ile dolduran çakırkeyif tatilcileri ile Yalta’nın eğlenceli “piyasa” şeridini andıran Sudak sahilinde, son anda seçtiğimiz restoran gürültüden uzak, birkaç katlı yüksek bir yapı içinde. Burada, restoranın deniz üstündeki terasında sıkıca battaniyelere sarınmış olarak bol bol Ayvazovski’nin Karadeniz dalgalarını seyrediyoruz. Gecenin sonunda Sudak sahilinde neden sadece bizim restoranın bu kadar sakin ve tenha olduğunu anlıyoruz. Restoran terasına tek garson bakıyor. O da siparişleri tek tek alıyor ve birer birer servis ediyor. Geceyarısı yemek sona erdiğinde bitap düşüyoruz. Otele nasıl döndüğümüzü örneğin ben hiç hatırlamıyorum. Kırım’dan belleğimde kalan tek boşluk bu... Rektör Yakubov ‘Dost kadrini dost bilir’ Türkiye’den destek bekliyoruz Sürgün yılları boyunca anadillerini konuşmaları ve eğitim amaçlı kullanmaları yasaklanan Tatarların, Özerk Kırım Cumhuriyeti’nin kalbinde bugün böyle bir üniversiteye sahip olmaları mucize. Asimilasyon için her türlü baskı ve zulümle karşılaşan Kırım Tatarları dillerini unutmadıkları gibi bu yüzyıla böyle yeni bir üniversiteyle girebilmişler. Kırım seyahati boyunca izlemiş olduğumuz tarihin en müthiş gelgitlerinden biri de bu. “Türkiye’den destek bekliyoruz. Milletimiz, dilimiz, özümüz saklanıp kalsın. Tüm muradımız bu” diyor rektör Yakubov ve bugün “Üniversitedeki 6000 öğrenciden 4000’inin Tatar” olduğunu söylüyor; “(Sürgün dönüşü) Ev meselesi geçildi (halledildi); en geçilmesi gereken mesele şimdi akıl (ilim) meselesi” diyor, üniversitenin (yurt, yemekhane, spor salonu, yeni bina türü) ilave ihtiyaçları için destek istediklerini anlatıyor: “Türkiye’den gelen hocaların dersleri başka ola!” demeyi unutmuyor. Konuşa konuşa rektörün toplantı odasına giriyoruz. Burada özel bir karşılama töreni bizi bekliyor. Toplantı masası, boylu boyunca meyveler ve sarı çiçeklerle donatılmış. Çiçeklerle aynı ton uzun sarı tuvaletler giymiş altı genç kız ve bir erkekten oluşan küçük keman orkestrası bize unutulmaz bir konser veriyor. Beş gün beş gece düğün dernek gibi bitmeyen bir ikram ve müzik ziyafeti ile ağırlanıyoruz. Her anında hasret giderilen müstesna bir buluşma yaşıyoruz. Simferopol Havaalanı’nda sevgiyle bizi ilk günden bağrına basan Safinar Hanım’ın minik çocukları ile kadınlar heyetinden, Kırım Tatar Üniversitesi’ndeki bu “hoş geldin” faslına kadar, her düzeyde gösterilen sıcaklık ve ilgiden seyahatin her anında olağanüstü duygulanıyoruz. Dönüşte İsmail Gaspıralı’nın “fikirdaşı” Fatih Kerimi’nin yüz yıl önce yazdığı “Kırım’a Seyahat”ini okuyorum: “Kırım’ı herkes sever” diyor Kerimi: “Çünkü iklimi, tabiatı, havası, insanları, mahsulleri, hâsılı her şeyi güzel ve her şeyi iyidir. Bütün şark memleketlerinde olduğu gibi Kırım’ın da her yerinde bir letafet ve her yerinde bir şairiyyet vardır.” Gerçekten öyle. Kırım Tatarlarının tabiriyle çok “balaban”, çok “dilber” bir yer burası. BİTTİ C MY B C MY B Tatar üniversitesi için Rektör Fevzi Yakubov Türkiye’nin desteklerini bekliyor. Yakubov “Kendime bütün hayat boyu sordum” diyor: “Biz hangi güçle ayakta kalabildik?” ? Simferopol’deki Simferopol’den ayrılmadan son gün, Kırım Tatarlarının “Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi’ni” ziyaret ediyoruz. Rektör Prof. Dr. Fevzi Yakubov heyecanla heyetimizi kapıda karşılıyor. Ve “günaydın” derken anlatmaya başlıyor: “Her şeyi hatırlıyorum. Sürgüne gittiğimiz 1944 yılında 7 yaşındaydım. Özbekistan’ın sıcak çölleri, vagonların pisliği ve açlık, hep aklımda. Bütün hayat boyunca kendime sordum. Hangi güçle ayakta kalabildik? Bize sıradan insanlar yardım etti. Yardım edenlerin de yatakları balçıktan, samandandı. Üzerilerinde urbaları yoktu. Ama son lokmalarını bizimle paylaştılar. Arkamdaki anıt, Özbek ve Ukrayna halklarına Kırım Tatarlarına el uzattıkları için bir teşekkürün temsilidir.” Kırım Tatarlarının zarif “şükran anıtı”, “yıldızlara dek uzanan bir kitap sayfasını” betimliyor. Altında “Dost kadrini dost bilir” sözlerinin yer aldığı “ince kitap sayfası anıtın” simgesel anlamını rektör Yakubov şevkle; “Kırım’a dönüşümüz ilim ve bilimle olsun. Kanla olmasın diye yaptık bunu!” sözleriyle izah ediyor. Heykele dek kat kat uzanan ve üzerinden barış suları akan bir havuzun yanında da duvar boyu yukarıya doğru Tatar davasını destekleyen aydınların isim plaketleri dikkat çekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle