19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Okullardaki şiddet ve zorbalık rakamları 3 Davutpaşa’daki yangında ölen işçiler anısına Korkutan tablo Çabanın belgesi ANKARA (ANKA) CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın soru önergesine Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in verdiği yanıt, 20062011 yıllarında okullarda kayıt altına alınan şiddet içerikli vaka sayısının 7 bin 6 olduğu oraya çıktı. Bakan Dinçer, bakanlığın eğitim ortamlarında yaşanan şiddet ve şiddete kaynaklık eden olayları takip edebilmek amacıyla 2006 yılı Nisan ayından bu yana MEBBİS Modülü’nde bulunan “Vaka Analiz Formu” aracılığıyla veri topladığını söyledi. Bakan Dinçer, eğitim öğretim yıllarına göre kayıt altına alınan şiddet içerikli vaka sayısının, 20062007’de 3 bin 14, 20072008’de 1483, 20082009’da 1716, 20092010’da 359 ve 2010201l’de ise 434 olarak tespit edildiğini belirtti. Okullarda şiddet ve zorbalığın da içinde bulunduğu risk faktörlerine yönelik üç düzeyde önleme çalışmalarının yürütülmekte olduğunu ifade eden Dinçer, “Temel önleme düzeyinde genel olarak öğretmen, öğrenci, veli ve okul yöneticilerine yönelik bilgilendirici rehberlik hizmetleri gerçekleştirilmektedir. İkinci aşamadaki önleme düzeyinde, risk grubunda yer alan bireylere yönelik koruyucu ve destekleyici rehberlik hizmetleri sunulmaktadır. Üçüncü aşamadaki düzeyde ise gerçekleşen riskler nedeniyle müdahale bazında çalışmalar sürdürülmektedir” dedi. İstanbul Haber Servisi Zeytinburnu ilçesindeki Davutpaşa’da 31 Ocak 2008 tarihinde bir maytap fabrikasında meydana gelen patlamada yaşamını yitiren 21 işçinin ailelerinin yaşadığı sorunlar ve hukuki mücadele belgesel haline getirildi. “Davutpaşa’nın Külleri” isimli belgesel filmin ilk gösterimi bugün saat 15.00’de Su Gösteri Sanatlar Sahnesi’nde ailelerin katılımıyla izleyecilerle buluşacak. Davutpaşa patlamasında hayatını kaybeden ailelerin “İş kazası değil, bu bir cinayet” adı altında yıllardır yürüttüğü hukuki mücadele yönetmen Ayten Başer tarafından belgesel haline getirildi. Patlama sesi ve ardından yaşanan kargaşanın görüntüleri ile başlayan belgeselde 2008 yılında henüz anne karnında ya da çok küçük yaşta olan çocukların hayat hikâyelerine yer veriliyor. Gazetemizi ziyaret ederek “Vicdan ve adalet arıyoruz” diyen aileler, “Bizler yaşadığımız bu felaketten beri, sayıları az da olsa yalnız bırakmayan tüm emekçi dostlarına teşekkür ediyoruz. Ekmek mücadelemizden arta kalan tatil günlerimizi 4 yıldır bu çabalarla geçirdik. Bunun sonucunda Zeytinburnu Belediye Başkanı’nı sanık sandelyesine oturtuyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da sanık sandelyesine oturana kadar mücadelemiz sürecek” diye konuştu. Fransa ve Türkiye, Demokrasi ve Demagoji Fransa, Türkiye, Demokrasi ve Demagoji arasında dörtlü bir permütasyon ilişkisi var. Sarkozy’nin girişimiyle başlatılan, Ermeni soykırımını bir gerçek olarak kabul eden ve bunun inkârını cezalandırarak bilim, araştırma ve düşünce özgürlüklerini yok eden yasa girişimini düşünürken, bu dörtlü arasındaki ilişkilerin ilginç çizgisi dikkatimi çekti: Çünkü bu çizgi, tarihin, bilimin, dostluğun, demokratik mücadelenin, insanlığın imbiklerinden süzülmüş ilişkileri taşıdığı gibi… Aynı zamanda… Günümüzün gerçekleri olarak ortaya çıkan kalabalıkların yıkıcı gücünün, demokrasinin iktidar adına çarpıtılmasının, çıkarcılığın idealizmin önüne geçmesinin, kısacası yozlaşmanın da özelliklerini yansıtıyor. Galiba diyalektiğin en önemli kurallarından biri olan “zıtların birlikteliği” böyle bir şey: Sadece bir olay, bir varlık, bir süreç değil, özellikle karmaşık ilişkiler, tarihsel oluşumlar ve elbette siyasal rejimler ve oluşumlar “zıtların birlikteliğini” bilmeden anlaşılamıyor ve çözümlenemiyor. Bakın bu dörtlü arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkiler ne denli şaşırtıcı. ??? Türkiye Osmanlı’dan beri siyasal rejim modeli olarak Batı demokrasilerinden, özellikle de Fransa’dan etkilendi. Bu etkilenme, demokrasinin önkoşulu olan laiklik ilkesinin ve idare hukukunun Fransa’dan esinlenerek oluşturulmasına yol açacak kadar derin oldu. Türkiye’deki bütün özgürlük ve demokrasi tartışmalarında, Fransa bir “özgürlük modeli” olarak ele alındı, örnekler verildi ve Fransız standartlarına erişilmeye çalışıldı. Bu anlamda “Türkiye demokrasi ve insan hakları konusunda Fransa’yı örnek aldı” demek çok da abartma olmaz. Şimdi aynı Fransa, Türkiye’ye, kalabalıkların duygularını istismar ederek demokrasinin nasıl yozlaştırılacağının örneğini veriyor… Yani bir demagoji örneği! (Çünkü “demagoji”nin tanımı, genellikle sanıldığı gibi sözcük ve mantık oyunları yapmak değil, “geniş kitlelerin duygularını okşayarak, onları aldatmak” anlamına gelir.) Bu garip ve ters demokrasidemagoji etkileşimi sürecinde, daha da ters bir şey var: Türkiye çok partili demokrasiye geçtiğinden beri iktidara gelen sağ partiler, kendilerine oy veren muhafazakâr kitlelerin din duygularını istismar ederek demokrasinin temel kurum ve kurallarını zedelediler ve zedelemeye devam ediyorlar! Demokrasiyi korumak isteyenler ise genellikle Batı demokrasilerinin kurum ve kurallarından, anayasa mahkemesi uygulamalarından, özellikle de Fransa örneğinden güç ve destek aldılar. Şimdi ise tam tersi bir süreç yaşanıyor: Sarkozy, hem Fransa’nın övündüğü hem de Türkiye’nin örnek aldığı demokrasiyi, Türkiye’de çok kullanılan bir yozlaştırma yöntemi ile, kalabalıkların duygularını okşayarak, yani demagoji yaparak iktidarını sürdürmek adına, zedeliyor. Türkiye’nin tepkileri malum: Sadece Ermeni olayına dönük ve sığ bir yaklaşım… Kimse “Tarih tarihçilere bırakılmalıdır” klişesinin dışında bir yaklaşım sergilemiyor. Oysa Fransa’da oluşan tepkiler, elbette Türkiye’nin sorunu olarak da konuya yaklaşıyor ama temelde daha kuramsal ve ideolojik bir demokrasi tartışması var: Demokrasinin, özgürlüklerin korunması ve bu arada Türkiye’ye yapılacak haksızlığın da engellenmesi için umut Fransız Anayasa Konseyi’nde… Fransız Meclisi’nin aldığı karar, iptal edilmesi için Anayasa Konseyi’ne götürülmeye çalışılıyor… Yani “seçilmişlerin” aldığı bir karar, demokrasiye aykırı olduğu gerekçesiyle, anayasayı koruyan “yargıçlar” tarafından iptal ettirilmeye çalışılacak! Ve Fransa’nın demokratları, Sarkozy’nin demokrasiyi zedeleyen tavrına karşı bu seçeneği kullanmaya hazırlanıyor. Şimdi Fransa’nın önünde iki seçenek var: Ya Meclis’in kararı yürürlüğe girecek ve Türkiye’ye de örnek olan demokrasisi zedelenecek… Veya Anayasa Konseyi bu yasayı iptal edecek ve Fransa’da demokrasi korunacak! Yıllardır demokrasisini demagojik yöntemlerle yozlaştıran Türkiye’nin, Fransa’da “yargıçların anayasa denetimine” bel bağlaması tarihin ironik oyunlarından biri… Ama aynı zamanda bütün politikacılara da bir ders niteliği taşıyor! ‘Yeni yüzünü ekranda gördü’ ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Akdeniz Üniversitesi’nde Türkiye’nin ilk yüz nakli yapılan Uğur Acar (19), yüzünü ilk kez ameliyat sonrası 6. günde televizyonda haberleri izlerken gördü. Hastanın kendisiyle ilgili haberleri izlediğini belirten Prof. Dr. Ömer Özkan, “Aslında bir miktar gözden kaçmış. Bir iki tane izlemiş, onun tepkisini ölçmeye çalıştım. Sorun yok” dedi. Özkan, hastanın yüzüne dokunmasına izin vermediklerini, zaten dokunsa da hissedemeyeceğini belirterek hissizliğin 3 aydan önce tamamlanmayacağını aktardı. Özkan, Uğur Acar’ın ameliyat sonrası kaç yaşında görüneceğine ilişkin bir soruya ise “Yaş en fazla 2025 olur. Zaten küçük görünüyordu. Olgun bir görünümü olur. Bir yılın sonunda bunu anlayacağız” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle