25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR ? Kültür Servisi Kartal Belediyesi, Neyzen Tevfik Kolaylı’yı ölümünün 56. yılında bugün saat 12.00’de Kartal Mezarlığı’nda mezarı başında anacak. Neyzen Tevfik için Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde saat 19.30’da da saygı gecesi düzenlenecek. Fikret Bertuğ ve Sultan Sarı’nın konuşmacı olarak katılacağı gecede, Kartal Musiki Derneği Başkanı Dr. Arif Şanlı da bir konser verecek. 17 Neyzen Tevfik anması ? Kültür Servisi TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile bu yıl ilki düzenlenecek olan Antalya Kitap Fuarı, 16 Şubat’ta Cam Piramit’te kapılarını açıyor. 50 yayınevinin katılacağı fuarda düzenlenecek söyleşi, panel, şiir dinletisi gibi 20 etkinlik ve imza günlerinde 200 yazar, okurlarla buluşacak. “Okur ve Yazar Buluşmaları” kapsamında Doğan Hızlan, İlber Ortaylı, Murathan Mungan, Ayşe Kulin, Mine Söğüt’ün aralarında bulunduğu çok sayıda yazar yer alacak. Fuar, 19 Şubat’ta saat 19.00’da sona erecek. Kitap, Akdeniz’e yelken açıyor ? Kültür Servisi Türkiye’de de yaygın hastalıkların başında gelen tiroid kanseri ve guatr, “Tiroid Kanserinin Şifreleri ve Guatr” adlı kitapta ele alınıyor. Nur Onur’un, Prof. Dr. Serdar Tezelman ile söyleşisinden oluşan kitap, Profil Yayınları’ndan çıktı. Aynı yayınevinden çıkan bir diğer kitap ise “Cinsel Eğitim & Çocukluktan Ergenliğe”. Nur Onur, bu kez pedagog Duygu Çalışır ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Yaygın hastalıklar ve uzman bakışı Biraz da ‘Dereden Tepeden’ Lafa gelince, bizim kadar geleneklerine bağlı toplum bulamazsınız. Ama gelenekleri silip süpürmede, yerleşmiş birtakım güzellikleri yok etmede de üstümüze yok. Çoğumuz, geleneklerine bağlı bir ulus olduğumuzu sanıyoruz. Acaba gerçekten öyle mi? Hangi geleneği sürdürüyoruz? Toplumsal herhangi bir töreni mi? Gündelik yaşamımızda belirli bir ayrıntıyı mı? Topluluklar ya da bireyler arasında bir ilişki biçimini mi? Geçmişe çakılıp kalmayacağız elbette. Ama bazı değerlere, ancak geçmişin güzelliklerini koruyarak, onlardan yararlanarak ulaşabiliriz. Biz ne yapıyoruz? Bakımsızlıktan dökülen iki yapıyla üç çeşmeyi koruma altına alarak eski değerlerimize sahip çıktığımızı sanıyoruz. İnsan beynini koruma altına almayı hiç düşünmüyoruz. Ya da gerektiğinden fazla koruma altına alıyoruz. Sanatta da öyle. En eski sanat dalımızda, edebiyatta geçmişten kimleri biliyoruz? Bırakın sıradan okuru, bugün şiir yazanlarımızın çoğu Fuzuli’yi, Baki’yi, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan Abdal’ı ders kitaplarından tanıdığı kadarıyla yetiniyor. Summani’nin adını duymayanlarımız var. O kadar derinlere dalmaktansa, birbirimizden etkilenmek yetip de artıyor bile. Dönüp denize bakacağımıza, sulara yelken açacağımıza kumlar üstünde birbirimizle güreş tutuyoruz. ??? Bu hafta tek konudan değil, “dereden tepeden” söz açacağım. Bir listeye bakalım. Hafta içinde ilgimi çekti. 20. yüzyılda ABD’de kitapları en çok satan yazarların listesi. Romanöykü dalında “yılın en çok satan kitabı” listesine göz atarsak, bu açıdan en başarılı yazarın Winston Churchill olduğunu görüyoruz. Churchill, 19011913 yılları arasında beş ayrı kitapla tepeye kurulmuş. Onu dörder kitapla James A. Michener ile Stephen King izliyor. Listeye üç kere giren yazar yok. İkişer kere yer alan yazarlar ise Booth Tarkington, Zane Grey, Sinclair Lewis, Lloyd C. Douglas, Tom Clancy... Pearl S. Buck, Harvey Allen ve Margaret Mitchell birer kitapla, sırasıyla “Sarı Esirler” (The Good Earth), “Anthony Adverse” ve “Rüzgâr Gibi Geçti”yle (Gone With The Wind) listede üst üste ikişer yıl tepede yer almışlar. “Peki, ya çağdaş Amerikan edebiyatının önemli sanatçıları?” diyeceksiniz. O yazarlardan sadece John Steinbeck, 1939’da “Gazap Üzümleri”yle (The Grapes of Wrath) listede bir kere yer alabilmiş. Ama şu var: Bir zamanlar listenin tepesine kurulan Owen Wister’ı, Mary Augusta Ward’u, John Jeffery Farnol’u bugün kimse okumuyor, kimse hatırlamıyor. Listeye hiç girememiş bir Hemingway, bir Faulkner ise her yıl yeni baskılarla genç okurlar kazanıyor. ??? Hafta içinde Oscar Wilde’ın bir cümlesini sık sık hatırlamadan edemedim: “Kaba gücü bir noktaya dek anlarım, ancak kaba mantığa katlanılamaz.” Fırsat bu fırsat... Bazı ünlülerin bir kenara not ettiğim, sanatla, edebiyatla ilgili sözlerinden örnekler vereyim: Woody Allen: “Aydınlar mafya gibidir; sadece kendilerinden olanları öldürürler.” George Bernard Shaw: “Suikast, sansürün en uç biçimidir.” J.P. Donleavy: “Yazarlık, insanın en kötü anlarını paraya çevirmektir.” Christopher Hampton: “Bir yazara eleştirmenler konusunda ne düşündüğünü sormak, bir sokak fenerine köpekler konusunda ne düşündüğünü sormaya benzer.” Son olarak, Geoffrey Cotterell’in bir sözünü bize uyarlayayım: “Amerika’da sadece başarılı yazarlar önemlidir, Fransa’da bütün yazarlar önemlidir, İngiltere’de hiçbir yazar önemli değildir, Türkiye’de ise önce yazarın ne olduğunu anlatmanız gerek.” Bir yenilgi hikâyesi Nihal Koldaş’ın hem sahneye taşıdığı hem de rol aldığı Sevim Burak metni ‘Ford Mach 1’deki eşlikçileri Şehsuvar Aktaş ve Ayşe Selen ? Koldaş “Benim yaşadığım bir döneme, ilkgençlik yıllarıma ait gibi görünmesine rağmen bugün için de bir şeyler söyleyen bir metin” diyor “Ford Mach 1” için ve ekliyor: “Bir yenilgi hikâyesi Ford Mach 1. 73’te geçiyor ve hâlâ bitmemiş, hem de katlanarak süren bir dönemi anlatıyor.” ÖZLEM ALTUNOK Sevim Burak’ın bitmemiş romanı “Ford Mach 1”, her ne kadar Nilüfer Güngörmüş’ün özenli çalışmasıyla 2003’te kitaplaştırılmış olsa da, şimdi bir kez daha, hem de sahnede hayat buluyor. Nihal Koldaş’ın hayata geçirdiği projedeki eşlikçileriyse Tiyatrotem’den Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş. Daha geçen sezon Tiyatrotem’de “Beraber ve Solo Şarkılar”ı terennüm eden üçlü, şimdi de Sevim Burak’ın o sivri, ironik, komik, acı seslenişlerini müzikle sahneye taşıyorlar. Bu, Koldaş’ın kendini çok yakın hissettiği Sevim Burak’ın metnini ilk kez sahneye taşıyışı değil, ama ilk bireysel projesi. Koldaş’a dış göz olarak yardımcı olan oyun yazarı Ayşe Bayramoğlu’nun katkısını da unutmamak gerek. Burak’ın bugüne neredeyse tıpatıp benzeyen ve 73’ten bu yana süregelen bir süreci aktaran romanı Ford Mach 1’de Cumhuriyet Bayramı, Boğaz Köprüsü, kentsel dönüşüm etrafında yeni bir döneme geçişin sancıları, gelgitleri yaşanıyor. Bugünden çok da farklı bir atmosferde ve dönemde geçmeyen romanı ve romanın başlıca öznesi Ford Mach 1’i tanıyor olmalısınız… Bu sizin Sevim Burak metnini ilk sahneye taşıyışınız değil... 89’da “İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar”ı, Ayşe Selen, Şehsuvar Aktaş ve Nihal Koldaş’ın rol aldığı oyun Maya Sahnesi’nde. 2004’te ise “Mut”u oynamıştık, ama ikisi de kolektif çalışmaydı. “Ford Mach 1”de ise proje benimdi. Geçen yıl “Beraber ve Solo Şarkılar” projesine konuk olduğum Ayşe ve Şehsuvar’a önerdim misilleme olarak... Sizin için cazibesi nedir Burak’ın? Sevim Burak’ın hayata karşı son derece kişisel, bulunduğu yerden hayatın manasını, gerçeğini arama çabası, ama bu çabada sürekli kendini hırpalayan, karşı çıkan da bir yanı var. Bunu ortaya koyabilmek için de bir dil oluşturmuş. Bu dil hem çok esprili hem can yakıcı geliyor bana. Peki neden ‘Ford Mach 1’i seçtiniz? Benim yaşadığım bir döneme, ilkgençlik yıllarıma ait gibi görünmesine rağmen bugün için de bir şeyler söyleyen bir metin olduğu için. 73’te geçiyor ve hâlâ bitmemiş, hem de katlanarak sü ren bir dönemi anlatıyor. Bir yenilgi hikâyesi Ford Mach 1. Bitmekte olan ya da çoktan bitmiş bir dönemin arta kalanları, iki yaşlı kadının yeni yükselen hayatla karşılaşmaları, çarpışmaları hatta ona bağlanmaları, vurulmalarını anlatıyor. Palyaço Ruşen ise hayatın içine karışmaya çalışan, sınıfsal konumu nedeniyle bu dönüşümde pek de yeri olmayan biri. Gelişmekte olan tüketim toplumunda çok da şansı yok. Cumhuriyetin 50. yılı kutlamaları, Boğaziçi Köprüsü’nün açılışı, kentsel dönüşüm... Sevim Burak’ın ele aldığı olaylar, olguları bugün de tartışıyoruz... Sevim Burak politik, siyasi görüşünü öne koyan, belirten bunun üzerinden yazan biri değil. Fakat o kadar derinlikli bir gözlemi var ki... Kendine değen şeylerle ilişkili olarak kullandığı bütün malzemede siyasi panoramayı da çiziyor bi İlhan Kantarcı yaşamını yitirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Devlet Tiyatrosu’nca (ADT) halen sahnelenmekte olan “Genç Osman” adlı oyunda rol alan, bir ara “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” adlı dizide de oynayan ADT oyuncusu İlhan Kantarcı, dün geçirdiği kalp krizi sonucu 57 yaşında yaşama veda etti. Sanatçı için ilk tören yarın saat 10.30’da, Büyük Tiyatro’da düzenlenecek. Ardından Kocatepe Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Tokat’ta 20 Ocak 1955 yılında doğan Kantarcı, 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Ti yatro Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Bursa Devlet Tiyatrosu’nda göreve başladı. 1993 yılına değin Bursa’da görev yapan sanatçı, 1993’ten itibaren de ADT’deki oyunlarda rol alıyordu. İzmir, Bursa ve ADT’de sahnelenen 37 değişik oyunda oyuncu, reji yardımcısı ve rejisör olarak görev yapan Kantarcı’nın bugüne kadar rol aldığı diğer oyunlardan bazıları şöyle: “Küçük Kristof Kolombus”, “Yaprak Dökümü”, “Ghetto”, “Üç Kuruşluk Opera”, “Karanlıkta Komedi”, “Ağaçlar Ayakta Ölür”, “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi?” linçli ya da bilinçsiz. Ama 29 Ekim 73 gününü niye anlattığı da soru işareti. Geçenlerde bir arkadaşım oyun için “Bizi seyirci olarak nerde görmek istiyorsunuz bu kadınların yanında mı karşısında mı” diye sordu. Böyle bir şey yok. Çünkü Sevim Burak öyle biri değil. Yazdıklarının hem içinde hem dışında, hem etrafında. ‘Ford Mach 1’ bütün metinleri içinde belki de en çarpıcı olanı. Bir kere bitmemiş bir roman, ayrıca ondan doğan başka romanların da olduğu parçalı ve ritmi yüksek bir metin. Sahneye taşımak riskli geldi mi? Aslında bir açıdan da kolaydı. Bitirilmemiş bir roman olduğu ve Nilüfer toparlayıp kitaplaştırdığı için sorumluluk alanımız sınırlıydı. Ben metne ve bize güveniyorum çünkü anlamaktan çok o dili duyumsayabileceğimizi, yaşanmışlığımıza denk düşen yerlerini seyirciye iletebileceğimizi düşünüyorum. Esas zor olan yan, müzikle anlatmaya kalkışmak oldu. Sevim Burak metinlerini müziklendirmek daha önce de denenmişti sanırım. Metinlerinin ritmi bunu sağlıyor olmalı… Evet. Bir kere özellikle bu metin çok tekrara dayalı. Parçalanmış haliyle de kendi içinde ritmi, melodik bir yapısı var. Ayrıca yoğun bir metin olduğu için de sahneye taşıdığınızda sözel yanı ağırlıklı. Görsellikten çok birtakım tekrarlarla metni ve duygusunu daha kolay aktarmak için şarkılaştırdım bazı bölümleri. Özellikle iç sesleri, seyirciyle yazar arasında bir köprü oluşturacak şekilde müzikle aktardık. (Bilsak Oyun Atölyesi yapımı “Ford Mach 1” her salı Maya Sahnesi’nde. 0 212 252 74 52) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle