19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 OCAK 2012 CUMARTESİ 14 Bomba Arzu mekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması üzerine Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2 yıl birlikte “mesai arkadaşlığı” yaptıklarını belirterek “Tutuklama yoluyla değil de tutuksuz yargılama yolu, bizim her zamanki arzumuzdur” BOL KEPÇE SATIŞ HP milletvekili Ali İhsan Köktürk, bir hesaplama yapmış: C “1923 yılından 2002 yılına kadar yabancılara toplam toprak satışı 11 milyon metrekare iken, sadece 2011 yılında gerçekleşen yabancıya toprak satışı 18 milyon 402 bin 131 metrekaredir. Baktığımızda, 20022011 yılları arasında yabancı gerçek kişiye 75 milyon 893 bin 700 metrekare, yabancı tüzelkişiye 30 milyon 447 bin 810 metrekare, yabancı ortaklı ve yabancı sermayeli şirketlere 30 milyon 186 bin 277 metrekare, yani toplam 20022012 yılları arasında yabancılara satılan toplam toprak miktarı 136 milyon 527 bin 787 metrekaredir. Dolayısıyla 80 yılda satılan toprak parçasının neredeyse iki katı 2011 yılında, 12 katı AKP iktidarı döneminde gerçekleşmiştir.” Köktürk, AKP’nin yabancılara bol kepçeden toprak satışı yapmayı öngören Tapu Yasası’ndaki değişikliği için diyor ki: “Toprak konusu sadece bir mülkiyet sorunu değildir. Toprak, ülke egemenliğinin ve bağımsızlığının vazgeçilmez asli unsurudur. Bu nedenle ‘kısa erimli ticari çıkarlar’ uğruna ülke egemenliğinin ve bağımsızlığının asli unsuru olan ülke topraklarının makul ölçüleri aşan ölçüsüz satışı ve yabancılaştırılması kabul edilemez.” Daha önce de bağırıp çağırmıştık. Ne oldu? AKP bildiğini yaptı... E demesi dikkatlerden kaçmamıştı. Ankara’da üst düzeyden bir yorum duyduk: “Başbakan’ın, İlker Başbuğ’un tutuklanmasına hiç sıcak bakmadığı, ancak cemaatin çok bastırdığı ve ağırlık kazandığı biliniyor...” söz edilemez. İşlendiği iddia edilmeyen ve yargılamaya konu edilmeyen suçlardan dolayı kaçmayı, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadı veya bunlar gibi risk içeren faktörlerin varlığından da söz edilemez. Fiilen zor kullanılmakta ve müvekkil özgürlüğünden mahrum edilmektedir.” Bu arada hatırlatmak gerek: Hikmet Çiçek’in tutukluluğu 4. yılına girmek üzere. TUTUKSUZ TUTUKLU yargılanmadığını, yargılandığı maddelerden de hakkında tutuklama kararı bulunmadığını savunuyor: “Hikmet Çiçek için ‘suçluluk hakkında kuvvetli belirti’den söz etmek mümkün değildir. Zira, hakkında iddianamedeki sevk maddesinden verilmiş bir tutuklama kararı yoktur. Keza ‘risk koşulu’ndan da vukat Ayşegül Şahin, gazeteci Hikmet A Çiçek’in tutuklandığı suçtan azeteci arkadaşlarımız Nuri Kayış ile Serhat Hürkan, “Sansürsüz Sansür Tarihi”ni yazdılar. Kitapta, kimilerinin yüceltip nereye koyacaklarını bilemedikleri 2. Abdülhamit dönemi de var. İşte Abdülhamit’in “yasaklı kelimeler”den bazıları: “Grev, ihtilal, sosyalizm, hürriyet, vatan, millet, cumhuriyet, adalet, zulüm ve bomba.” Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhuriyet’i ziyarete gelmişti. Kurduğu bir cümlenin içinde “bomba” sözcüğü geçti. “Aman efendim” diye uyardık, “Bomba demeyin lütfen. Ne olur, ne olmaz, iddianameye filan gireriz sonra.” Bülent Arınç da bize hak verdi, önündeki masanın üzerinde duranları göstererek G Facegörmüş Köyü Her şey bir gece geç vakit internetteki Facebook sayfamda gezinirken başladı. Facebook arkadaşlarımdan biri Güngörmüş Köyü Pütürge sayfasındaki bir fotoğrafı beğenmişti. Belli ki Türkiye’nin fakir bir köyündendi fotoğraf. Köyün Facebook sayfası olması ilgimi çekti, arkadaşlarım arasına “ekledim” ve kabul edildim. Karşıma yolları kardan kapalı olan, sağlık ocağı harabeye dönüşmüş, okulunun kapısı olmayan bir Doğu köyü çıktı. Ama köyün Facebook sayfası vardı! Üstelik köy, Facebook’taki en yeni tasarım olan “Yeni Zaman Tüneli”ne benden önce girmişti... ??? Önceki gün Güngörmüş Köyü’nün Facebook sayfasına 50’li yıllarda İsmet İnönü köyü ziyaret ettiğinde çekilen bir fotoğraf düştü. Bu fotoğrafın peşine düşmez misiniz? Malatya ile Adıyaman arasına sıkışmış, Nemrut Dağı’na 35 kilometre uzaklıktaki bu köyde Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ilkokul varmış ve burası aslında bir ilçe imiş. Cumhuriyetle yaşıt köylüler iyi bir eğitim alabilmişler. Dolayısıyla köy, hem Türkçeyi hem de Kurmanci’yi Erzurum, Malatya, Adıyaman ve Konya’da konuşulan ağzıyla biliyor. Köy eskiden İnönü’cü imiş... Derken 1954 seçimlerinden sonra Malatya CHP’ye oy verdiği için cezalandırılmış ve ikiye ayrılmış. Malatya’nın DP’ye oy veren ilçesi Adıyaman ödüllendirilmiş, il yapılmış. Seçime ilçe olarak giren Güngören’e de CHP’li diye ceza kesilmiş. Pütürge’yi Malatya almış, Güngören de Adıyaman’ın köyü olmuş... Köydeki ikinci büyük değişim Atatürk Barajı ile olmuş. Kamulaştırma parasını alan köylü 80’li yıllarda makine alıp İstanbul’da konfeksiyon işlerine girmiş. Güngören’in diyasporası oluşmuş ve sosyolojik olarak “remittence” denilen ama sadece gönderilen parayla ölçülmeyen “dışarıdan katkı” başlamış. 8086 arası köy ilkokulundaki 84 öğrenciden okuyan çocuklardan avukat, mali müşavir, öğretmen ve STK yöneticileri çıkmış. Sağlık ocağının onarımı için 30 bin lira toplanmış. ??? Sosyal medyanın Doğu’nun kardan yolu kesik köyüne kadar ulaşmasının ilginç bir örneği Güngören Köyü... Durum kısmına “Kapısı penceresi olmayan köyümüzün okuluna destek verin arkadaşlar” diye yazmış bir köylü. Bir diğeri, “Elektronik kitap dağıtmadan önce okulumuzu yapın” diye feryat ediyor. Yerel Günebakış gazetesinden bir paylaşım var. Başlık: Güngörmüş Köyü gün görecek mi? 13 yaşındaki Ahmet ise “Köyüme okul yapın, okuyup köyüme öğretmen olarak dönmek istiyorum” demiş... Köyde ne olursa herkes anında haberdar. Hele bir de çiğköfte partisi düzenlenip, fotoğrafları face’te paylaşıldı mı İstanbul’dakiler “Niye beni çağırmadınız?” diye feryat ediyor. ??? Güngören’de kar iki metre, yollar kapalı... Ve bu eski İnönü’cü köy artık AKP’ye oy veriyor. Üç gün içinde bir de baktım, benimle birlikte Güngören Köyü Pütürge Facebook sayfasına arkadaşlarımdan da katılanlar olmuş. Yazar Nazlı Eray, modacı Figen Özdenak, Universal Studios Entertainement’tan Emre Erdem!.. Sosyal medya işte böyle bir şey... Sanal âlem diye hâlâ küçümseyen varsa, orası aslında gerçek dünyanın ta kendisi... “Bomba demeyelim. Çiçek diyelim, kek diyelim, kurabiye diyelim” dedi. Bilesiniz: Çiçek, kek ve kurabiye serbesttir. ransız senatosunun F verdiği karar ile Uğur Mumcu’nun anılışı hemen hemen aynı günlere denk geldi. Uğur Mumcu’nun bir tezi vardı: Emperyalist Batı, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan hemen sonra Türkiye’yi bölgede kıstırabilmek için Ermeni terör örgütü ASALA’yı devreye sokmuştu. Birçok Yasaklı tez vatandaşımızın ve diplomatımızın ölümünden sorumlu olan ASALA örgütü güçten düşünce, bu kez aynı tezgâh PKK üzerinden yürütülmeye başlamıştı. Şimdi bu tezi de ağzımıza alamayacak mıyız? Orly Havalimanı saldırısını anımsatamayacak mıyız örneğin? Fransa’nın en büyük havalimanlarından biri olan Orly’de 15 Temmuz 1983’te ASALA militanlarının patlattığı bomba sonrası 2’si Türk, 4’ü Fransız, 1’i Amerikalı, 1’i de İsveçli olmak üzere 8 kişinin öldüğünü, 28’i Türk, 55 kişinin de yaralandığını kuşaktan kuşağa aktaramayacak mıyız? Az bekleyin, Türkiye dışında ve hatta içinde “Türk” demenin bile yasadışı sayılacağı günleri de göreceğiz... Tüzük taslağı HP Genel Merkezi, tüzük değişikliği taslağını eleştirilmesi C için örgütlere gönderdi. Taslağın en çok eleştirilen yanlarından biri, “Genel başkan, genel başkan yardımcılarından en fazla üçünü, parti meclisi üyesi olmayan partililer arasından belirleme yetkisine sahiptir. Bu durumda, görevlendirilenlerin isimleri parti meclisinin bilgisine sunulur” hükmü olmuş. Bu maddenin demokratik olmadığı bir yana, Siyasi Partiler Yasası’nın “Merkez karar ve yönetim organlarının üyeleri büyük kongrece seçilir” ifadesine yer veren 16. maddesine aykırı olduğunu söyleyenler partide çoğunlukta. İşin ilginç tarafı, Siyasi Partiler Yasası’na açıkça aykırı olan bu değişikliği önerenin hukukçu olması... Sarkozy Fransası SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Sarkozy soykırım dedi, onun fikri tüm Fransa topraklarının yegâne ve tek geçerli fikri oldu. Yasa tasarısı Fransa senatosundan da geçti. İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, demokrasi… Hepsi bir kalemde silindi, unutuldu. Bağımsız, farklı fikirler susturuldu. Amaç oy toplama, seçim kazanma noktasına gelince ileri demokrasi, özgürlükler, eşitlikler ülkesi bir anda tarihin parlamento tarafından yazıldığı, teksesliliğin oybirliğiyle kabul edildiği, eleştirel düşüncenin yasaklandığı, özgür düşüncenin katledildiği, totaliter ideolojinin tohumlarının atıldığı bir toplum haline geldi. 100 yıl öncesinin karmaşık, kaotik siyasi ve toplumsal atmosferinde sistemli bir katliamın, bir vahşetin değil, karşılıklı dramların yaşandığı üzücü zamanları, üzerinden bir asır geçtikten sonra bir iç siyaset malzemesi, bir oy mıknatısı olarak kullanmaya kalkmak, bu uğurda toplumlar ve insanlar arası yeni husumetlerin başgöstermesine mahal vermek, demokrasinin inkârı olarak kabul edilmelidir. Evet, Osmanlı Devleti o dönemde soykırım amacıyla hareket etmemiştir. Soykırım suçu olabilmesi için gereken unsurlar meydana gelmemiştir. Ancak o dönemde yaşananların ne olduğu üzerinde durulmaktan her zaman kaçınılmış olmasını, bu anlamda istikrarlı bir politika üretilememiş olmasını fırsat bilenler, üstelik 1915’te yaşanan dramlarda sorumluluğu olanlar, Osmanlı’nın hasta adam durumunu fırsat bilip Ermenileri halkın üstüne kışkırtarak insanları birbirine düşürenler, birbirine kırdıranlar, Ermenilerin sırtını sıvazlayanlar, Ermenileri çeteleştiren, onların kadın, çocuk demeden güçleri yettiklerini pusuya düşürmelerine, vahşet yapmalarına, öldürmelerine sebep olan dönemin emperyalleri, şimdi hiçbir şey olmamış gibi, bütün o yaşananları yok sayarak soykırım yapılmıştır diye bağırıyorlar. Sivas, Divriği ilçesinde (1915 senesinde Ermeni ve Türklerin yoğun bir biçimde bir arada yaşadığı bir ilçe) dünyaya gelmiş biri olarak ninelerimizin, dedelerimizin anılarından kopup gelen, “Yumurtanın sarısı, gitti Türk’ün yarısı” diye yükselen tehditkâr seslerini Türk komşularına duyurarak onları taciz edenler, aslında hiç de masum değiller… Türkiye, Ermeni olaylarıyla ilgili kendini ne kendi içinde ne de dünyaya karşı yeterince anlatabilmiştir. Yaşananlar bu eksikliğin ve yanlış politikanın bir sonucudur. Şimdi gerçekleştirilmesi gereken, işte bu kendini doğru bir biçimde ifade etme işidir. Çok fazla vaktimiz yok. Fransa’nın aldığı kararın tüm dünya ülkelerine yayılması fazla sürmeyecek. Oyun kartlarımızı hazırlamak için zaman kaybetmemeliyiz. eçhule giden iki isim M Uğur Mumcu’nun 19. ölüm yıldönümünde onu hasretle andık geçen hafta. Kalemindeki cesareti, mücadeleciliği, insancıllığı unutmadığımız, unutturmak istemediğimiz; doğru bildiği yoldan şaşmayan, doğru ve yürekli gazeteciliğin anlamını bize hayatıyla gösteren ve bunu hayatıyla ödeyen(!) bir usta yazar, bir tam insan. Bir diğer faili meçhul; doğru bildiği yoldan sapmayan bir başka isim, Hrant Dink; meçhul örgütlerin failliğini yaptığı ve bu örgütlerin varlığının mahkeme kararıyla ortadan kaldırıldığı, varın yok edildiği ve asıl ölümü bu kararla birlikte tadan bir başka değerli insan. İkisi de faili meçhul. İkisi de devletten daha derin ve daha üst güçlerin elinin altındaymış izlenimi veren katillerin kanlı ellerinin, yüzlerce benzeri bulunan örgütsüz(!) cinayetlerinin soylu kurbanları. dalet insanları öldürür mü?’ Eski İnönü Üniversitesi Rektörü, Ergenekon sanığı Fatih Hilmioğlu’nun, geçen yılın sonunda 2. Ergenekon davasının görüldüğü duruşmada yaptığı savunmasında ele aldığı konunun, hem Silivri’de yaşam mücadelesi veren insanlar, hem de ülkemizde yaşadığımız iddia edilen ileri demokrasi açısından önemi çok büyüktür. Hilmioğlu tümüyle bilimsel verilere dayanarak, Mehmet Koral’dan Mehmet Haberal’a, ondan Yusuf Erikel’e kadar birçok tutuklunun sağlık durumlarının çok kritik olduğunun, bu insanların adım adım ölüme yaklaştıkları gerçeğinin altını çizmektedir. Kendi de sirozun ilerlemiş aşamasından (karaciğer kanseri) mustarip olan Hilmioğlu, daha önce de bu konuda uyarılarda bulunduğunu belirterek, mahkemenin kendisini ciddiye almadığından, dinlemediğinden ve sonuçların insan hayatı açısından geri dönüşü olmayan noktalara taşındığından dem vurmaktadır. Hilmioğlu, “Normal bir hukuk düzeninde bu durumun sorumluları tespit edilir ve gereği yapılır. Ancak ben bugüne kadar bu konuda tek bir girişimin dahi yapıldığını duymadım. Ülkemizde yaşandığı iddia edilen ileri demokrasi bu mudur?” diye isyan etmektedir. “Adalet insanları öldürür mü hâkim beyler?..” Yaşama hakkı her insanın doğuştan kazandığı, hiçbir biçimde elinden alınamayacak bir haktır. Bu hakkın, çoğu hiçbir somut delile dayanmadan, varsayımlar üzerinden gerçekleştirilen tutuklamalar aracılığıyla Fatih Hilmioğlu da dahil çok sayıda insanın elinden alınma tehdidiyle karşı karşıya kalması, üzüntü ve hicap vericidir. [email protected] ‘A ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY Çizerimiz Semih Poroy yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından çizgilerine bir süre ara vermiştir. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Paralı asker. 1 2/ Hitit... Bir para birimi. 3/ 2 Otellerde, müş 3 terilerin araba 4 larını park et5 mekle görevli kimse... Bir sa 6 nat yapıtında 7 işlenen konu. 8 4/ Emirler, beyler... Genel 9 likle kibrit çöpleriyle 1 2 3 4 5 6 7 8 9 oynanan bir oyun. 5/ 1 B İ B E R İ Y E Lityum elementinin 2 A T İ K L O T A simgesi... Ayak dire 3 L A NO L İ N V me. 6/ Dürüst, iyi ah4D N A K G Ö L laklı... Yurdumuzun 5 I R A K M A D A kıyılarında kışlayan E K ıslıkçı ördek cinsi. 7/ 6 R A Z İ Y E 7 A V P A N A M A Atın ayağında, ge8 N E F E S T İ nellikle bileğe ya da A B A Ş O dize kadar çıkan be 9 L İ yazlık... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 8/ Yassı ve dar biçimli metal parça... Gözleri görmeyen. 9/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Briçte, oyunculardan birinin elinde bir renkten hiçbir kâğıt olmaması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balda ve birçok meyvede bulunan şeker. 2/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Bir nota. 3/ Kadınların bluz ya da gömlek üzerine giydikleri yelek... Başlıca, temel niteliğinde olan. 4/ Tıp dilinde derinin kanlanmasına verilen ad. 5/ Ateş... Tarlalar arasında sınır çizgisi olarak kullanılan ekilmemiş bölüm... Antalya’nın bir ilçesi. 6/ Kısa yazı... Gösteriş, fiyaka. 7/ Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan geçirilmiş bölümü... Halk dilinde ayrana verilen ad. 8/ Lifleri dokumacılıkta kullanılan değerli bir bitki... Birçok ipin örülmesiyle yapılan ve balıkçılıkta kullanılan halat. 9/ “Tüylü liçi” de denilen, kiraza benzer bir meyve. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle