19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2012 PAZAR 10 DİZİ Başpiskopos Makarios’un yaptıklarını ve ikili görüşmelerin bilinmeyenlerini anlatan Denktaş, Rum liderliğinin bugün hâlâ aynı siyasette olduğunun altını çizdi ve “Papadopulos’un ve diğerlerinin politikasıyla Makarios’un politikası arasında zerre kadar fark yoktur”dedi. Denktaş ölümünden kısa bir süre önce Cumhuriyet’e vasiyetini açıkladı ‘Herkes Akritas Planı’nı okusun’ Yarım asırlık mücadelesinin sonunda, Ankara ile ters düşen ve aktif siyasetten çekilen Rauf Denktaş, kısmi felç geçirdiği saate kadar Kıbrıs sorunuyla ilgilenmeye devam etti. Denktaş, özel ofisinde görüştüğü Cumhuriyet temsilcisine vasiyetinin not edilmesini ve öldükten sonra Türk halkına duyurulmasını istedi. “Türk olan herkese vasiyetim, Akritas Planı’nı okumasıdır” diyen Denktaş, Ankara’dan gelen baskılara karşın Annan Planı’na “hayır” demesinin gerekçelerini de açıkladı. auf Denktaş’a göre; Kıbrıs’ın ikiye bölünmesi, çok sayıda insanın canından ve malından olmasının temelinde, RumYunan liderliğinin ENOSİS hayali yatıyor. Başpiskopos Makarios’un yaptıklarını ve ikili görüşmelerin bilinmeyenlerini anlatan Denktaş, Rum liderliğinin bugün hâlâ aynı siyasette olduğunun altını çizdi ve “Papadopulos’un ve diğerlerinin politikasıyla, Makarios’un politikası arasında zerre kadar fark yoktur”dedi. Rum liderliğinin bu politikasına karşın, Türk tarafının sağlam durması, haklarını korumak için mücadele vermesi gerektiğini anlatan Denktaş “Bugüne kadar ne yaptıysam Türkiye ile birlikte yaptım” diyerek, kendisini uzlaşmaz ilan eden, sürekli eleştiren eski dostlarına, deneyimli büyükelçilere yönelik eleştirisini şöyle dile getirdi: “En büyük kırgınlığım görüşmelerde atmış olduğum adımların Türkiye ile birlikte atıldığını bilen kıdemli büyükelçi dostlarımın bile hâlâ RumYunan siyasetinin Kıbrıs’a sahip çıkma siyasetini görmezlikten gelerek, ‘Denktaş şöyle yapsaydı, şöyle deseydi uzlaşma fırsatı kaçırılmazdı’ noktasında diretmeleridir. Kopenhag’a davet edilmediğimizi altını çizerek söylediğim halde ‘fırsat kaçırıldı’ diyorlar. Halbuki Kopenhag’ta karar alınmıştı ve bu kararın baskısı altında Annan Planı’nı kabul edeceğimiz düşüncesiy R le görüşmeler Lefkoşa’dan, Kopenhag’a taşınmıştı.” Annan Planı’nın, 1960 anlaşmalarında Türkiye’ye verilen hakların tümünü ortadan kaldırdığını tekrarlayan Denktaş, kendisini eleştirenlere yönelik son mesajında şunları söyledi: “Benim, Annan Planı’na ‘evet’ dememi isteyenler TürkYunan dengesinin, Yunanistan lehine bozulacağını, Türkiye’yi adadan çıkaracağını, kâğıt üzerinde bir garanti bıraktığını bilmektedirler. Bu plana Kıbrıs Türk halkı tarafından ‘evet’ dendiği için ABD Dışişleri Bakanlığı Koordinatörü Thomas Weston, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto ve diğerleri ‘bundan sonra bağımsızlık, egemenlik istenemez’ diyerek insanımıza bü yük bir kalleşlik yaptıklarını da görmezlikten geliyorlar. Malkmülk meselesinin bireyler arası davalarla ve kavgalarla Kıbrıs’ta barışa değil, kavgalara yol açacağını da görmezden geliyorlar. Benim, böyle bir plana ‘evet’ demem, halkımızın egemenlikten ve bağımsızlıktan vazgeçmesini, ayrıca Kıbrıs’ın Türkiye’den koparak, Yunanistan’a bağlanmasını onaylamam demektir. Girit misali, Türklüğün adadan yok olmasını kabul etmemdir. Bunu yapamazdım. Papadopulos ve hükümeti 2005 yılını EOKA yılı ilan edebiliyor, 21 bin EOKA mensubuna madalya dağıtabiliyorsa ve EOKA’nın bölünmüş bir Kıbrıs için değil, bütün bir Kıbrıs için mücadele verdiğini söylüyorsa, yapılması gereken bunlar üzerinde durmaktır. Dolayısıyla, AB normları dışına çıkan bir idareyi dünyaya teşhir edeceklerine, hâlâ ‘fırsat kaçırıldı’ diyerek beni suçlayanlara son sözüm, Kıbrıs meselesini, RumYunan siyasetini değerlendirmeden halletme yanlışlığı içinde olduklarıdır. Ve tarih bir gün gerçekleri yazacaktır.” ‘En büyük kırgınlığım’ “En büyük kırgınlığım görüşmelerde atmış olduğum adımların Türkiye ile birlikte atıldığını bilen kıdemli büyükelçi dostlarımın bile hâlâ RumYunan siyasetinin Kıbrıs’a sahip çıkma siyasetini görmezlikten gelerek, ‘Denktaş şöyle yapsaydı, şöyle deseydi uzlaşma fırsatı kaçırılmazdı’ noktasında diretmeleridir.” Amaç Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yok etmek ENOSİS’i gerçekleştirebilmek için, Kıbrıs Türk halkına karşı silahlı mücadeleye karar veren RumYunan cephesi, su yüzündeki organları yetersiz buluyor ve bunun için bir yeraltı teşkilatı kuruyordu. Makarios tarafından kurulan Rum Yeraltı Teşkilatı’nın sorumluları 7 Şubat 1967 tarihli “PATRİS” gazetesinde açıklanmıştı. Bu açıklamaya göre Rum halkını silahlayanlar şunlardır: Başkan (görünen): Polikarpos Yorgacis İçişleri Bakanı, Başkanvekili: Thasos Papadopullos Çalışma Bakanı, Kurmay: Nikos Koççis (Milletvekili), Kurmay Daireleri Müdürü: Glafkos Kleridis Temsilciler Meclisi Başkanı, Lefkoşa Bölge Başkanı: Nikos Yuannu (Yüksek Rütbeli Polis Komutanı), Yardımcı: Petros Kondopirgu, Yedekler Komutanı: Thasos Marku Kıbrıs Ordusu Yüzbaşısı, Lefkoşa Şehir Komutanı: Spiros Nikolau, Lefkoşa Kaza Komutanı: A. Angeldis. laka tasvip ederdi. Genel olarak dışarıya Kıbrıs’ın şimdiye kadar Rumlar tarafından idare edildiğini, Türklerin ise sadece olumsuz, köstekleyici bir fren rolü oynadığını gösterdik. d) Birinci safha faaliyetlerimizi ve gayretlerimizi böylece tamamladıktan sonra, ikinci safhayı uluslararası bir seviyede gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bu ikinci safhadaki gayemiz aşağıdaki hususları belirtmek ve kabul ettirmektir: i) Rumların gayesi Türkleri ezmek değil idari mekanizmanın adalete aykırı ve makul olmayan kısımlarını ortadan kaldırmaktır. ‘Planı sızdıran vatana ihanet eder’ Yandaki izahattan anlaşılacağı üzere, planımızın başarısını temin etmek için kademeli bir “çaba ve gelişme” yolu seçilmesi gerekiyor. Bu çabalar ve gelişmeler gerçekleşmezse gelecekteki davranışlarımız kanun bakımından haksız, politik yönden ise başarısı imkânsız bir hale gelir. Ayrıca Kıbrıs’ı ve halkını (Rumları) büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakmış oluruz. İzlenecek harekât hattı şöyledir: (a) Anayasanın olumsuz maddelerini tadil etmek ve bunun sonunda “Garanti ve İttifak anlaşmalarını” de facto olarak ortadan kaldırmak. Bu adım kaçınılmazdır; çünkü herhangi bir anlaşmanın olumsuz yönlerini tadil etmek ihtiyacı genellikle bütün dünyaca kabul edilmiştir ve makul addedilmektedir. (Burada bir pasaj yayımlanmamıştır). Buna karşılık böyle bir tadil çabasını önlemek gayesini güden herhangi bir dış müdahale haksız ve gereksiz sayılmaktadır. (b) Bunu gerçekleştirir gerçekleştirmez, Garanti Anlaşması (müdahale hakkı) kanunen ve esas olarak tatbik edilemez. (c) Garanti ve İttifak anlaşmalarının selfdeterminasyon hakkını kısıtlayıcı hükümleri böylece ortadan kaldırıldıktan sonra Kıbrıs halkı (Rum toplumu) kendi iradesini serbestçe ifade edip uygulayabilecektir. (d) O zaman, devlet kuvvetlerinin (polis gücü) ve buna ek olarak dost ülke askerlerinin, dıştan veya içten gelen herhangi bir müdahaleye karşı koyması mümkün olacaktır, çünkü o zaman tamamen bağımsız bir durumda olacağız. Görülüyor ki harekâtın (a) maddesinden (b) maddesine kadar olan kısımlarının belirttiğimiz sıraya göre tatbik edilmesi şarttır. Bunun sonucu olarak da beliren gerçek şudur: Eğer uluslararası alanda başarı şansı umuyorsak mücadelemizin herhangi bir safhasını bir önceki safha tamamlanmadan açıklamamak zorundayız. Örneğin, yukarıda belirttiğimiz dört safhanın gerekli sırayı teşkil ettiği kabul edilirse, bu sıranın (d) maddesi önceden açıklandığı zaman, (a) maddesindeki tadilattan söz etmek anlamsız ve faydasız olur, çünkü anayasanın olumsuz hükümlerini tadil etmek yollarını ararken böyle bir revizyonun devlet ve anlaşmaların fonksiyonu için gerekli olduğu behanesini öne sürmekle gülünç bir duruma düşmüş oluruz. Yukarıda belirtilenler, hedef ve gayelerimiz ve uluslararası alanda izlenecek usul ile ilgili noktalardır. ‘Garanti anlaşmalarından kurtulmalıyız’ ii) Bunların hemen ortadan kaldırılması gerekir, çünkü “yarın” çok geç olabilir. iii) (yayımlanmamıştır.) iv) Bu gözden geçirme sorunu Kıbrıslıların bir iç sorunudur ve bunun için kimseye, dıştan herhangi bir müdahale –güç kullanılsın veya kullanılmasın– hakkını vermez, ve... v) Öngörülen değişiklikler makuldür, adildir ve azınlığın makul addedilen haklarını da korur. e) Genel olarak denilebilir ki bugünkü uluslararası düşünüş, her türlü baskının – özellikle azınlıklara yapılan baskının– karşısındadır. Şimdiye kadar Türkler dünya kamuoyunun Ada’nın Yunanistan’a ilhak edilmesinin kendilerini köle durumuna sokacağına inandırmakta başarı gösterdiler. Bu şartlar altında mücadelemizi “ENOSİS” değil de “selfdeterminasyon” temeline dayandırarak dünya kamuoyunu etkileyebiliriz. Selfdeterminasyon hakkımızı tamamen ve engellenmeden kullanabilmemiz için de anlaşmalardan (Garanti ve İttifak anlaşması vs.) ve anayasanın hak iradesinin kayıtsız bir şekilde ifadesini engelleyen ve dış müdahale tehlikesi arz eden bazı hükümlerinden kurtulmamız gerekiyor. Bu sebeple ilk hedefimiz, Kıbrıslı Rumlarca kabul edilmemiş diye belirtilmesinde karar kıldığımız Garanti Anlaşması’nın elimine edilmesidir. Garanti Anlaşması ortadan kalktıktan sonra önümüzde, bizi bir plebisite kendi geleceğimizi seçmekten alıkoyabilecek hiçbir hukuki ve manevi engel kalmayacaktır. Planın gayesi: Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak ÇOK GİZLİ KARARGÂH Başpiskopos Makarios’un verdiği son demeçler milli davanın yakın bir gelecekte alacağı yönü gösterdi. Geçmişte de belirttiğimiz gibi milli davalar bir günde halledilemez. Milli davaların çeşitli gelişim merhalelerinin tamamlanması için belli zaman tahditleri koymak da mümkün değildir. Davamız şimdiye kadar yer almış olan gelişmelerin, bir süre içinde belirmiş şartların ve alınmış tedbirlerin ışığında, bu tedbirlerin ayarlanması ve tatbiki de göz önüne alınarak incelenmeli ve alınacak tedbirler iç ve dıştaki politik duruma uygun olmalıdır. Bütün bu işlem gerçekten güçtür ve birçok safhadan geçilmesi şarttır; çünkü sonucu etkileyecek olan çok ve çeşitli nedenler vardır. Herkesin, alınan önlemlerin esaslı bir inceleme sonucu alındığını ve gelecekte alınacak önlemlerin temelini teşkil ettiğini bilmesi yeterlidir. Ayrıca, şimdi düşünülen bu önlemlerin, “ilk adım”ı ve “selfdeterminasyon” hakkımızın kayıtsız şartsız ve tam olarak tatbiki olan değişmez gayemizin “yalnız bir safhasını” teşkil ettiğini bilmesi gerekir. Esas gaye değişmeyip aynı kaldığına göre, incelenmesi gereken husus bu ga Denktaş, Klerides ve Papadopulos’la çok sayıda müzakerelerde bulundu. yenin gerçekleştirilmesi için izlenecek yol ve usuldür. Bunlar da, zaruri olarak, iç ve dış (uluslararası) tatkikler diye ikiye ayrılmalıdır, çünkü, davamızın, içte ve dıştaki takdimi ve yönetilmesi ayrıdır. A. Dışta kullanılacak metot EOKA mücadelesinin son safhasında Kıbrıs davası dünya kamuoyuna ve diplomatik çevrelere “Kıbrıs halkının selfdeterminasyon hakkına kavuşması” şeklinde sunulmuştu. Fakat hatırlanacağı gibi bu arada “Türk azınlığı sorunu”, bilinen şartlar altında ortaya atılmış ve toplumlar arası çarpışmalardan sonra iki toplumun birleşik bir idare altında beraber yaşayamayacağı fikrini kabul ettirmek için büyük çaba harcanmıştı. Sonunda problem birçok uluslararası çevrelere göre, Londra ve Zürih anlaşmaları ile halledilmiş ve bu anlaşmalar mücadele eden taraflar arasındaki görüşmeler sonunda varılan çözüm olarak gösterilmişti. a) Bu sebeple ilk hedefimiz, uluslararası alanda, Kıbrıs probleminin çözümlenmediği ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanısını yaratmak ve yaymak olmuştur. S Ü R E C E K C MY B C MY B b) Aşağıda belirtilen kanıların yaratılması ilk gaye olarak kabul edilmiştir: i) Bulunmuş olan hal çaresi tatminkâr ve adil değildir. ii) Varılan anlaşma çatışmış olan tarafların iradesi sonucu elde edilmemiştir. iii) Anlaşmaların tadili arzusu Rumların imzalarını inkâr etme niyetinden değil, onların var olması için elzem oluşundan doğmaktadır. iv) İki toplumun bir arada yaşaması mümkündür, ve... v) Yabancıların güvenmesi ve dayanması gereken kuvvetli unsur Türkler değil Rum ekseriyetidir. c) Yukarıdaki gayeleri gerçekleştirmek çok güç ise de tatminkâr sonuçlar alınmıştır. Birçok diplomatik temsilciler, anlaşmaların tatminkâr ve adil olmadığına, gerçek görüşmeler sonucu değil de gözdağı ve baskı ile imzalandığına ve birçok tehditler sonunda empoze edildiğine inandılar. Anlaşmalar sonucu varılan hal çaresinin halkın tasvibine sunulmamış olması elimizde önemli bir kozdu. Liderliğimiz de aklıselimle hareket ederek bir referandumdan kaçındı. Aksi halde 1959’daki atmosfer içinde halk anlaşmaları mut
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle