17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Y Edirne B Kocaeli Y Çanakkale B İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 23 23 23 23 26 25 25 16 18 18 19 18 19 Eskişehir Konya Sivas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y PB Y PB PB PB Y B Y Y Y Y Y 19 19 17 31 31 31 27 29 23 25 14 16 16 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki PB Stockholm PB Londra B AmsterdamPB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid B Viyana B 21 17 20 26 24 23 28 25 27 25 26 28 24 Belgrad B 25 Sofya B 23 Roma B 29 Atina B 29 Zürih B 24 Moskova Y 12 Aşkabat PB 32 Taşkent PB 27 Baku B 24 Bişkek PB 21 Tiflis B 22 Kahire B 32 Şam B 29 Ülkemizin genelinin çok bulutlu, Marmara, Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzeyi, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Güneydoğu Anadolu’nun doğusu ile Kütahya ve Hatay çevreleri yağışlı geçecek. Hava sıcaklığının kuzey ve iç kesimlerde 6 ila 8 derece, diğer yerlerde 3 ila 5 derece olmak üzere ülkemiz genelinde azalacağı tahmin ediliyor. 30 EYLÜL 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada açıklıyor: “Cinayet şebekesi PKK’nin siyasal uzantısı olan” ad vermiyor ama besbelli Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi ile… Başbakan’ın son Kürt sorunu ile mücadeleye son saptaması öyle kıvrak ki; neredeyse ver istediğini terörden kurtulalım diyecek noktaya gelen kimi yazarlarımız iki gündür övgüler yağdırıyorlar RTE’ye... PKK ile terörden rant elde ediyorlar diye yerden yere vurduğu bir parti ile müzakerelere başlayacağını ilan eden sözlerini alkışlıyorlar. Oysa; RTE, daha açık bir ifade ile “Eli silahlı örgütle de silahsız ama katil şebekesinin eylemlerine ortak parti ile de ey halkım çaresiz kaldım pazarlık etmeye devam edeceğim” deseydi, daha merdane, daha açık sözlü bir açıklama yapmış olmaz mıydı? Hem burnundan kıl aldırmayacaksın. Ben devletim, güçlüyüm, örgütü ezerim diye yıllardır artık inandırıcılıktan uzak bir konumda olacaksın. Hem de “musibet” dediklerinle, “siyasal uzantılarıyla” masaya oturacaksın! Manşetlere geçirdiğin bu yalancı dolmayı yutturacaksın ha! PKK ve siyasal uzantılarıyla pazarlık görüşmelerine başlamaya karar veren RTE’nin elbette “ciğeri yanacak”. Kolay değil. Hem kudretli olacaksın. Hem de üçbeş bin kişiden oluşan cinayet şebekesiyle görüşmelere, pazarlığa oturacaksın! Cinayet şebekesine ortak olduğunu iddia ettiği BDP, barış adını taktığı “siyasal direnişini sürdürmek” amacıyla Meclis’e dönüyor. Genel başkanları Selahattin Demirtaş’ın okuduğu, “halka açık deklarasyon”, bugüne dek barış gelsin diye onca çabalarını hükümetin baltaladığını ilan ediyor ve Başbakan’ı, örgütle görüşmeler yaparak terör olaylarını önlemeye çalışacağı yerde, bilakis terör eylemlerini tahrik etti diye suçluyor. Taraf gazetesindeki demecinde Aysel Tuğluk adındaki BDP milletvekili “önerdikleri kimi koşullar yerine getirilmediği için” terörün yoğunlaştığını öne sürüyor. PKKBDP karmasını dinlerseniz; kendileri dışında herkes suçlu, sorumlu. Lakin iç barış için çabalayan, savaşan BDP ve hatta barışı zorlamak için hamile kadını, beş genç kadını, doğaları gereği insanları arkadan vurarak katleden PKK, sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemiz! Bal gibi hükümeti ve devleti, terörü azdırmakla suçluyorlar. Dün kimi köşeler RTE’ye, “barış olgunlaştı” diye sesleniyorlardı. Dün “Ben olsam asardım” dediği Öcalan’la ve ona bağlı cinayet şebekesi ile bugün masaya oturacağını ilan eden RTE’nin mücadelemüzakere ikilemi ile BDP’nin zorda kalarak Meclis’e dönmesinin dışında, olgunlaşan ne var orta yerde? Bir yanı siyasal, bir yanı cinayet şebekesi; “devletin bütünlüğü, resmi dili, hatta bayrağı ve milli marşı” ile anayasada Türkiye Cumhuriyeti tanımına karşı. Yeni anayasada Cumhuriyet’in bir yanı Türk ise öteki yanı Kürt diye tanımlanmasından vazgeçmeyecekler, bu da kesin. Hal böyle iken, yandaşlığa soyunan kimi yazarlar daha bugünden örgütün (örgüt adına BDP’nin) öne süreceği koşulları desteklemeye başladılar bile. Başbakan’ın ciğeri teröre yenik düştüğü için yanıyor. Bu gidişle Türkiye Cumhuriyeti’nin ciğeri, Türkiye Cumhuriyeti olmaktan çıktığı, çıkarıldığı gün yanacak!.. Yarın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün TBMM Genel Kurulu’na hitabıyla açılacak yeni yasama yılının öncelikli tartışma konusu ‘yeni anayasa’ olacak. Anayasa yazımı için iktidar ve muhalefet partilerine çağrı yapmaya hazırlanan Meclis Başkanı Çiçek’in önünde ise kısa dönemde çözüm bekleyen iki önemli sorun var: Tutuklu milletvekillerinin durumu ve Meclis TV yayınları. ‘Tutuklu vekiller için irade koy’ Her ikisi de kamuoyunda yarattıkları olumsuz algı nedeniyle Meclis Başkanı’nın doğrudan ilgilenmek durumunda kaldığı meseleler. Çiçek’e bu iki konuda önemli sorumluluğa sahip bulunduğunu hatırlatanların başında, onun yokluğunda Meclis Başkanlığı görevine vekâlet etme durumunda olan TBMM Başkanvekili ve CHP İzmir Milletvekili Güldal Mumcu geliyor. Mumcu, başkanvekili olmasından sonra yaptıkları ikili görüşmelerinde Çiçek’e, CHP’li Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın da aralarında yer aldığı 8 tutuklu milletvekili için “demokrasi ve halkın tercihinden yana tutum takınarak, Meclis’in tam sayıyla toplanması için irade ortaya koyması ve girişimde bulunması gerektiği’ mesajını vermiş. Çiçek’ten, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ulusal mevzuatın üzerinde olduğuna hükmeden anayasanın 90. maddesinin yargıçlarca dikkate alınması için çağrısında bulunması talebinde de bulunmuş. Güldal Mumcu’dan Çiçek’e ‘Demokrasi’ Çağrısı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarlı tutumu neticesinde Çiçek, geçtiğimiz üç ay içinde yargılamaların hızlandırılması ve tutukluluk süreleri konusunda uluslararası sözleşmelerin de dikkate alınması yönünde yargıçlara birkaç kez dolaylı ikazla bulundu. Yasama organının başının telkinlerinin, muhatapları tarafından ne ölçüde dikkate alınacağı Silivri’de bugün Balbay ve Haberal’ın tahliye taleplerine verilecek karşılıkla ortaya çıkacak. Tutuklu vekillerin durumunu protesto amacıyla yemin etmeme eylemini tek başına sürdüren CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, bugünkü duruşmanın önemini şöyle değerlendiriyor: “Mahkeme halkın iradesini gösteren seçim sonuçlarını, uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini ve geçmiş teamülleri hiçe sayarak bugün de tutukluluk kararında ısrar ederse, iki arkadaşımızın tahliyesini tüm sanık ve tanıkların dinlenmesinin sonuna bırakmakta direniyor demektir. Yargının bu hızıyla, en az iki üç yıl özgürlüklerine kavuşamayacakları yasama faaliyeti yapamayacakları anlamına gelir. Başta İzmir ve Zonguldaklı seçmenleri olmak üzere tüm vatandaşlarımızın böyle bir anlayışa karşı milletvekillerimizle dayanışma içinde olmaya davet ediyoruz” Meclis TV’ye sansür Güldal Mumcu, başkanvekilleri arasındaki görev paylaşımı nedeniyle Meclis TV’den de sorumlu. Meclis TV yayınlarının, TRT ile TBMM arasındaki pro tokol gereği, haftanın üç günü ve 15 19 saatleriyle sınırlandırılmasına ise şiddetle karşı. Tutumunu Çiçek ile paylaşan Mumcu’nun bakışı şöyle: “Yayın kısıtlanması ‘sansür’ anlamı taşır. Halktan neyi saklıyoruz? Bir adım ötesi, basını tamamen çıkarmak mı olacak? Kısıtlama için içtüzük gerekçe gösteriliyormuş, o zaman Meclis çalışmalarını da o tüzükte yazdığı gibi sadece 5.0019.00 saatleri ile sınırlandıralım. Bunu yapamayacağımıza göre yayınlar da eskisi gibi teamül doğrultusunda Meclis açık oldukça sürmelidir” Açılış oturumu kısa süreceği için yarın kriz ihtimali yok. Ancak salı günü grup toplantıları var. Meseleye “salıya çok var” diye yaklaşanların, bunun tutuklu vekillerden sonra bu Meclis’in yaşayacağı ikinci büyük kriz olma ihtimalini ciddiye almalarında fayda var... Yararı Olacak mı? I Türkiye’de insan gözlemlerini yazarken dikkatli olmalıdır, çünkü geniş kitleler gözlemle özlemi karıştırmaya eğilimlidir; bu yüzden yazdıklarımın, özlemlerimi değil, gözlemlerimi dile getirdiğini, öncelikle belirtmek isterim. Partilerin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in girişimi üzerine yeni bir anayasa yapmak üzere, bir “Uzlaşma Komisyonu” oluşturmaları ilk bakışta umut vericidir. Uzlaşma Komisyonu’nun kurulması ne anlama geliyor? Her şeyden önce, bir sivil anayasa yapmanın gerekliliği üzerinde anlaşılmıştır. İkinci olarak, bu değişikliği bu Meclis’in yapacağı konusunda da mutabakat var. Üçüncüsü, anlaşmanın mutabakat ile oluşması, komisyonun adından da belli. Bütün bu hususlar güzel, desteklenesi gelişmeler. Ancak bazı sorunlar var. Birincisi, CHP daha önce, yüzde on seçim barajıyla seçilmiş olan bir Meclis’in anayasa yapamayacağını söylemekteydi. Demek ki, şimdi bu görüş değişmiştir. CHP’yi görüş değiştirdiği için hemen eleştirmekte acele etmemek gerek. Evet, bu Meclis yüzde on barajıyla seçilmiştir, ama temsil durumu yüksek olduğundan barajla seçilmiş olmasına rağmen onun doğurduğu sakıncaları bünyesinde taşımıyor. İkinci sorun, “sivil” sözünün kitleleri aldatma amaçlı boş bir klişe olmasıdır. Daha önce yapılmış 1921 ve 1924 “sivil” anayasaları var. Kaldı ki, asıl önemli olan, anayasanın sivil olması değil, demokratik olmasıdır. Kimi zaman anayasa sivil ama antidemokratik olabilir. Nitekim 12 Eylül 1980 Anayasası’nı tadil eden 12 Eylül 2010 referandumu, yargıyı yürütmenin daha fazla güdümüne sokarak, askeri anayasadan daha beter, daha baskıcı bir sivil düzenleme getirmiştir. Mesele sivillikte değil demokratlıkta düğümlendiğine göre, aslolan demokratik bir anayasa yapmaktır. Tayyip Erdoğan güdümündeki AKP’nin yüzde 49 oy alarak, çoğunluğunu oluşturduğu bu parlamento acaba kuvvetler ayrılığı ilkesine, basın özgürlüğüne, kişi hak ve özgürlüklerine saygılı, demokratik yeni bir anayasa yapabilir, bu yönde bir irade beyanında bulunabilir mi? Olayları biraz izleyen, ayakları biraz yere basan kişiler için, yukarıdaki soru yanıtını da içinde taşımakta olduğundan, ben sormakla yetiniyor, cevabı gereksiz buluyorum. Bu durumda soru yer değiştiriyor ve şu şekli alıyor: AKP yeni bir anayasa için uzlaşma zorunluluğunu göz önünde tutarak, demokratik bir anayasa noktasına gelebilir mi? Bu sorunun da yanıtını vermeyeyim, çünkü bunun da cevabı içinde. Durum böyle olunca “Uzlaşma Komisyonu” ile başlayan süreç bir yarar sağlar mı? Belki de, Kürtlerin demokratik hakları konusunda, baskı altında olan Tayyip Bey’in bunun için uzlaşmaya yanaşabileceğini düşünebilirsiniz. Burada uzlaşma Kürtlere kimi demokratik haklarını verebilmek için, Türklerin de kimi demokratik haklarını kabul etmek anlamını taşıyor. Çünkü, Türklerin demokratik haklarını görmezden gelip, Kürtlerin demokratik haklarını tanımak olabilecek çözüm değil. Kürtlerin yüzü suyu hürmetine Tayyip Bey’in demokratik bir anayasaya razı olacağını, yargı üzerindeki sultasından, basın üzerindeki baskısından vazgeçeceğini sanmadığımı söylersem bana kızmazsınız umarım. Bu durumda özetlemek gerekirse, “Uzlaşma Komisyonu”nun bir yarar sağlamayacağını söylemek yanlış olmasa gerek. Keşke öyle olmayıp, gerçekten uzlaşmayı sağlayacak bir ortam yaratılabilseydi. Cenazedeki takım elbisenin anlamı Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Koramiral Deniz Cora’nın ağabeyinin cenaze töreninde Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel, Donanma Komutanı Korgeneral Nusret Güner ve Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Bülent Bostanoğlu, silah arkadaşlarını yalnız bırakmadı. Benzer bir görüntü, tutuklu bulunan Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan’ın annesinin şubat ayındaki cenaze töreni sırasında da yaşanmıştı. O törene de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu, 1. Ordu Komutan Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Bekir Kalyoncu ile Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı katılmışlardı. Yedi ay arayla yaşanan iki cenaze arasında dikkat çekici bir fark vardı: Işık Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığı döneminde, Özarslan’ın annesinin cenazesine katılan komutanların hepsi üniformalıydı. Önceki günkü törende ise denizci komutanların tamamı takım elbise giymişti. Balyoz sanığı silah arkadaşlarının cenazesinde amirallerin sivil kıyafet tercihi, TSK’nin yeni komuta kademesinin önümüzdeki dönemde bu tartışmalarda ön planda olmayacağının bir işareti olabilir. Çiçek’in sözü dinlenecek mi? Mumcu ve CHP Genel Başkan Siyasi hayatı yerine dinlediği müzik ve okuduğu kitaplar girdi Ata’ya Arapça rötuşu NYT’de Erdoğan’a laiklik yanıtı MAHMUT LICALI ‘Laik devleti Türkiye için henüz sağlamadı’ NEW YORK (ANKA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Arap Baharı” turunda “laiklik” ile ilgili sarf ettiği sözler tartışılmaya devam ediyor. New York Times’da yayımlanan bir analizde Erdoğan’ın, laik devleti “tüm dinlerin eşit olduğu” devlet olarak tanımlasa da bunu Türkiye için “henüz” sağlamadığı yorumu yapıldı. Gazete, Avrupa baskısı olan International Herald Tribune’de yer verilen geniş analizinde Türkiye’de dini özgürlük için “göz ardı edilemeyecek sorun” anlamına gelen “odadaki fil” ifadesini kullandı. NYT, “Alevi azınlığının bir lideri” olarak nitelediği zzettin Doğan’ın bir süre önce yaptığı “Türkiye, kâğıt üstünde laik bir devlet gibi görülebilir ama uluslararası hukuk açısından Sünni slami devlettir” değerlendirmesini de aktardı. Gazete, Diyanet şleri Başkanlığı’nın Aleviler gibi Sünni olmayan toplulukları “farklı dini inançlar olarak tanımadığı”na dikkat çektiği haberinde, gayrimüslim dini topluluklar ile ilgili olarak da “tüm bu toplulukların hukuki statü yokluğundan olumsuz etkilendiğini” vurgularken örnek olarak da Ruhban Okulu’nun 40 yıldır kapalı olmasını gösterdi. GENÇSEN kapatıldı İstanbul Haber Servisi DİSK’e bağlı olarak 2007’de kurulan Öğrenci Gençlik Sendikası (GençSen) hakkında, İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce kapatma kararı verildi. Mahkeme kapatma gerekçesi olarak 2821 sayılı kanunu gösterdi ve sendikanın işçiler tarafından değil, öğrenciler tarafından kurulduğunu belirtti. İstanbul Valiliği’nce 2008 yılı Mayıs ayından açılan kapatma davası dün sonuçlandı. Sendika üyeleri, kararı temyiz edeceklerini, gerekirse AİHM’ye taşıyacaklarını belirterek, “Tamamen siyasi gerekçelerle alınan bu karar anayasanın 90. maddesine göre Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre, herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır” dedi. Kapatma karanının ardından GençSen üyeleri, Taksim Meydanı’nda yaptıkları oturma eyleminde, kararı AİHM taşıyacaklarını söyledi. ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), ilköğretim öğrencilerine yönelik hazırladığı seçmeli yabancı dil derslerinden Arapça ders programında, Atatürkçülükle ilgili konu ve kazanımlarda yer alan Atatürk’ün siyasi ve askerlik hayatına ilişkin bölümler çıkarılarak, yerine Atatürk’ün dinlemekten zevk aldığı müzik ve okumaktan hoşlandığı kitapların anlatıldığı konular getirildi. Çıkarılan konularda “Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanı, TBMM’nin ilk başkanı ve ilk Cumhurbaşkanı olduğu” anlatılıyordu. Arapça ders programından çıkarılan bölümler Almanca ve Fransızca ders programlarında yer alıyor. MEB’in görevleri arasında yer alan “Atatürk inkılap ve ilkeleri ne bağlı yurttaş yetiştirme” ifadesinin 14 Eylül 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kanun hükmünde kararnameyle çıkarılmasının ardından, Arapça ders programında da “Atatürk rötuşu” yapıldı. Geçen yıl MEB’in ilköğretim 48. sınıf öğrencileri için okutulacak seçmeli Fransızca ve Almanca yabancı dil dersleri arasına eklediği Arapça dersine ilişkin eğitim programı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yayımlandı. Arapça programına “Atatürk ve Kültür” adlı bir konu konulurken yeni konuya ilişkin “Atatürk’ün bilgisi, kültürü ve ilgileri (kitap okumak, müzik dinlemek, güreş, doğa sevgisi vb.) hakkında konuşur/yazar. Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözünü konuşmasında, yazısında kullanır” açıklaması yapılıyor. Gelecek yıl okutulacak Fransızca, Almanca ve Arapça dersleri ilköğretim okullarında 20122013 eğitimöğretim yılı itibarıyla kademeli olarak okutulmaya başlanacak. 20122013 eğitimöğretim yılında ilköğretim 4 ve 5. sınıf öğrencileri; 20132014 eğitimöğretim yılında ise ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri üç dilden birini seçerek yabancı dil eğitimi alacak. Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nda imamlar yuvaları, okulları gezecek Diyanet’ten çocuk harekâtı FIRAT KOZOK ANKARA Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 17 Ekim tarihleri arasında kutlanan “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” kapsamında bu yıl Türkiye’de 10 bin 512, yurtdışında da 1074 etkinlik düzenlenecek. Bu yılki ana teması “CamiÇocuk Buluşması” olarak belirlenen hafta çerçevesinde imamlar ve din görevlileri çocuk yuvaları, çocuk esirgeme kurumlarını, ilköğretim okulları ve huzurevleri başta olmak üzere çeşitli kurumları ziyaret edecek. “Yaşasın Camiye Gidiyorum” sloganlı etkin likler çerçevesinde yarın Ankara Kocatepe Camisi’nde Çocuk Mehteran, Arap Bacı, Pişekâr gibi oyunlar sergilenecek. Son yıllarda her kutlamada farklı bir konunun öne çıkarıldığı hafta için bu yıl “CamiÇocuk Buluşması” ve “Din Hizmetlerinde Gönüllülük” temaları tercih edildi. Din Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Yaşar Yiğit bu temaları tercih etmelerindeki amacı şöyle anlattı: “Din hizmetlerinin sunumunda gönüllü olmak esastır. Gönüllülüğün bulunmadığı bir din hizmeti sunumunda başarılı olmak mümkün görünmemektedir. Din hizmeti kavramı, resmiyetin ötesinde, gönüllü olmayı da gerektirmektedir. Bu nedenle ‘Din Hizmetlerinde Gönüllülük’ ana başlığını tercih ettik.” Hafta kapsamında bu yıl farklı bir rekora da imza atılacak. Türkiye çapında 10 bin 512, yurtdışında ise 1074 etkinlik düzenlenecek. Hafta boyunca başta Almanya olmak üzere, Avustralya, Belçika, Fransa, İsveç, İsviçre, İtalya, Makedonya, Norveç ve Romanya’da da benzer 1074 etkinlik düzenlenecek. Rekora imza atılacak C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle