23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 30 EYLÜL 2011 CUMA 2 GEÇEN gün Alev Coşkun da yazdı; İmralı temasları dolayısıyla anayasa hukukunun belki de en gülünç tartışmasını başlatan bir söz gündeme geldi: “İmralı’yla hükümet değil devlet görüşüyor” dendi. Diyenler devletin ve hükümetin en yüksek mevkilerinde oturanlar olmasaydı gülüp bir yana atardınız bu komik sözü. Demek, görüşenler devlet yönetiminde dolaylı dolaysız hiç sorumluluk taşımayanlarmış, öyle mi? emokratik hukuk devletinin düzeninde böyle bir şey olabilir mi? Genellikle, parlamenter sistemlerde devlet başkanı sorumsuzdur. Bizim anayasa bu ilkeyi dolambaçlı biçimde koyar: Bizde, yürütme gücüne sahip olup da sorumluluk taşımayan bazı işlemleri tek başına yapabilecek tek kişi Cumhurbaşkanı’dır. Ancak, bu işlemler OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ması gereken bir devlet işlevinde bile hükümete düşen bir sorumluluk yok mu? Adalet Bakanı niçin var? Anayasaya göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başkanlık etmesi ve müsteşarının o kurulun tabii üyesi olması nedendir? Mahkemelere, yargıçlara emir ve talimat vermek, tavsiye ve telkinde bulunmak, görülen davalara ilişkin beyanda bulunmak için mi? Hayır, adalet hizmetinin daha iyi görülebilmesi için. İki yanlı bir buluşma olmalı bu. Hizmetin yavaşlığında usul kurallarının etkisi varsa, tutukluluğun yargısız infaza dönüşmesi kamuoyunda tepki yaratıyorsa, böyle kusurlar kritik ve ivedi ulusal savunma görevlerini bile aksatıyorsa, bu durumu yargı mensuplarına duyurma ya da yasa değişikliği gereğini onlardan siyasilere aktarma gibi amaçlar ancak meşru ve yararlı kılabilir bu buluşmayı. İçli dışlı hesaplarla Türkiye’yi zayıflatma amacı değil. Barış Çiçekleri… Ataner YILDIRIM Adalet Hizmeti ve Kamuoyu anayasa veya başka yasayla “belirtilmiş” olmalıdır. Cumhurbaşkanı’nın bu işlemler dışındaki bütün kararları başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; onlardan başbakan ve ilgili bakanlar sorumludur. Anayasa böyle diyor; meğer ki, bilinmeyen bir yasa hükmü Cumhurbaşkanı’na böyle bir istisna tanımış olsun. Kısacası, şöyle ya da böyle, devlet işi olup da sorumlusu belli olmayan iş olamaz. Ne yani, “devlet başkanı, Apo’yla görüştü” mü diyeceğiz? argı gibi yürütme organına müdahale tanımayıp bağımsız ol D Y .Kemal Atatürk bir konuşmasında ‘Ben savaş adamı değil, barış insanıyım…’ der. Barış; özgürlüklerin korkuyla yer değiştirmediği, aydınlığın karanlığa üstün gelmediği bir umut çiçeğidir. Barış, savaş karşıtı bir kavramdır. Sulh, uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan bir ortamdır. Barışın tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Barış yapmak, barışsever olmak, iç barış, çalışma barışı, huzur gibi kavramlar, barış olgusunun türevleridir… Barış, içimizdeki zalime baş kaldırmaktır. Zulme uğ M rayanlarla birlikte haykırmaktır. Barış, savaşa karşı direnmektir, haksızlıklara kafa tutmaktır. Ayrımcılığın her türünü dışlamaktır. Demokrasiyi çiğneyerek, hukuk devletini yok ederek, Cumhuriyet rejimini hırpalayarak, toplumu kutuplaştırarak, ayrımcılık yaparak, öğretim üyelerini, gazetecileri, askerleri, milletvekillerini cezaevlerine doldurarak, kadınlara şiddet uygulayarak barışı sağlayamayız. Barış, demokrasi ile ikiz kardeştir. Adalet, hak, hukuk olmayan yerde barış da olamaz. Bilincinde, bilinçaltında, vicdanında kavga to humları taşıyanlar asla barışı gerçekleştiremezler. Barış tacı, saltanat tacıyla kıyaslanmayacak kadar değerlidir. Dünyanın tüm renklerinin ortak adıdır barış. Korkuya dayanan barış, bastırılmış bir savaştan başka bir şey değildir. Ne diyor Atatürk? “Bugünkü insanlık toplumunda insan olarak yer alabilmek için, huzur ve sükun ile, ama kesinle özgürlük ve bağımsızlık kurarak, çok sürekli çalışmak gerektiğine inanmış bulunuyorum” (Mimber gazetesi). Unutmayalım, “ne iyi bir savaş vardır, ne de kötü bir barış”. Yetiş Doktor... Ne yapacağı belli olmuyor... Diyelim ki Amerika’dan tam “Eli boş döndü” denildiğinde, uçağının bagajında bir heykel... Herakles’in (Herkül) heykeli... Herakles yarı tanrı... Üstün gücü var... Ama çatlak... Terletti diye güneşe ok atıyor... Mesela Obama’ya “Başkanlık seçimine gidiyorsunuz, sizin seçim mitinglerinizi ben düzenleyeyim” diyebiliyor... Kafasını Amerika’ya götürmüşler... Alt tarafını bizim Antalya’daki müzede sergilediler, vatandaşlarımız uzun süre takım taklavatına baktı... Kafası yoktu... Herakles’i diyorum... Miken Kralı ona 12 görev verdi... Mitolojide bu “Herakles’in 12 zor görevi” diye geçer... Çift başlı Kyrenaia geyiğini yakalamak, altın elmayı bulmak, Amazon Kraliçesi Hippolyta’nın kemerini getirmek, dokuz canavarı öldürmek... Mısır’da Mübarek’i göndermek, Libya’da Kaddafi’yi sepetlemek, Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali’yi halletmek, Suriye’de Esad’ı pataklamak, İran’a kalkan... Kaç etti?.. “12 zor görevin” içinde kendi işgüzarlığı da var tabii ki... Ölüler ülkesini Kerberos kurtlarından kurtarmak... Gidiyor... Yanında Ajda... Ölüler ülkesinin aç çocukları somun beklerken bir anda “Yakar geçerim” parçasıyla göbek atarak uçaktan inen bu yardım heyeti tarafından kurtarıldılar... PKK’nin kaçırdığı öğretmenlerden haber yok... Mühendisleri de vurmaya başladılar... 5 terör kurbanı daha toprağa verildi... Kan gövdeyi götürüyor... Bu heykeli bırakıp Makedonya’ya gitti... Bakacak sorun var mı?.. Sonunda çıldırdı zaten... “Herakles’in 12 zor görevinden” birisiydi; üç başlı canavarı yakalıyorum diye komşunun ineğini sırtlayıp krala götürünce... Heykelini yaptılar... İşte o zaten; kafasını Amerika’ya satmışlar, nahiyesi bize kalmıştı... İnsan çıldırır tabii... Yetiş doktor... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle